Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

 

İBRAHİM ALÂEDDİN

Pırlanta mahfazası gibi küçük; fakat kıymetle dolu bir gövde. Bu gövde üstünde büsbütün büyük görünen bir baş. Hâlâ ak düşmemiş saçlar. Hafif çil kakmalı solgun bir yüz. Kemerli, ince, kanatları titrek, duygulu bir burun. Temiz gulüşlü bir ağız, duru; sular gibi dibindeki şeyler görünen aydınlık bakışlar. İşte benim hayalimde yaşayan İbrahim Alâeddin... Onu, bir yaz akşamı Gülhane Parkı’nın loş ağaçlıkları altında tanıdım. Durgun bir hali vardı. Az söylüyor, konuşmaktan ziyade dinlemeyi seviyordu. Bende bıraktığı ilk iz, hiç müsait olmamıştı. Çok gençtim. Bütün âlemi dıştan ibaret sanıyordum. Gözlerim, deriyi delemiyordu, alınları cam gibi saydamlaştıran, ruha nufuz kabiliyeti veren tecrübe laboratuvarı henüz içimde kurulmamıştı.

Belki Alâeddin’in Avrupa’dan yeni gelmiş olması da bu duygu aksayışını çoğaltıyordu. Birkaç resmî görüşmeden sonra bir hâdise, bizi birbirimize yaklaştırdı.    .

Çanakkale cephesine gittik. Geceli gündüzlü yan yana bulunmak, ilk tesiri giderdi. Ateş altında, ölümle çevrilmiş yerlerde ruhlar, daha çabuk anlaşıyorlar. Sonra bir başka vesile de benim ona karşı içten bağlanmama sebep oldu. Bunu o, hala bilmez ve ben, ilk defa olarak söylemek fırsatını buluyorum.

Seddülbahir siperlerinde idik. Tütünüm bitmişti. Arkadaşlardan kimse bunun farkına varamadı. Sigara dumanları yüzüme sürünerek geçtikçe, yalnız tiryakilerin anlayabileceği o müthiş istekle kıvranıyordum.

Siperde tütün, kurşun kadar mühimdir; istenmez. Alâeddin, ince dikkatiyle bunu sezmiş. Eskisinden daha sık sigara içmeye ve her defasında, bir tane de bana sunmaya başladı.

İlkin tesadüfe vermiştim; fakat sonraları bu cömertliğin altındaki güzel duyguyu anlayıp içim minnetle doldu. Eski gafletim, bir bulut gibi ruhumdan sıyrıldı ve Alâeddin’in hakiki benliğini gördüm.

Kandiye burcunda enginlerin rüzgârlarıyla çırpınan bayrağım için en güzel şeyi o söylemiş:

“İnsana ölüm zevki veren şey!” demişti.

Çocuk Şiirleri gibi mütevazı bir isim altında çıkardığı eserinde de vatan duygularının en incelerine rastlanır:

Bir minare görünürken sislerden

İçin taşar ruhundaki hislerden.

İstersin ki gemi uçsun, yaklaşsın

Balkan Harbi koptuğu vakit, Trabzon İdadisi’nde edebiyat hocası idi. Kalemi, kitabı, kürsüyü bırakıp silâha sarılmış ve gönüllü olarak Çatalca tepelerine koşmuştu.

“Bir Gönüllü Lisanından” başlıklı şiirini masa başında değil kanla karın birbirine karıştığı gaza meydanlarında yazdı. Bu şiirin sonundaki:

“Eğer bu memlekete yenilmek mukadderse, beni şehit et, o günleri gösterme yarab!” temennisi de samimidir.

İbrahim Alâeddin, “Güftügû Şairi” diye tanınır. Bu eser onun ilk gençlik çağında yazdığı şiirlerle doludur. Bunda kendini arayan bir ruhun dağınık izleriyle karşılaşırsınız. Fakat olacağı gösteren, doğdukları kalbin derinliğinden haber veren manzumelere de sık sık rastlarsınız.

Leyl-i hasretten, ey küşade sabah

Gölge inmiş lika-yı esmerine;

Bu kadar eskiden değildi siyah

Reng-i ahım mı çöktü gözlerine

kıtası hükmünün şahididir.

Şiiri çoktan bıraktı sanıyordum. Fakat büyük bir elem, onun kalbini burgulayınca, yepyeni ve gerçekten pek güzel bir şiir fışkırttı.

Atatürk, bu memleketin en değerli evladı, en sevgili kahramanı idi.’ Öldüğü gün kimse İbrahim Alâeddin kadar güzel yazamadı. Bu mersiyede, heyecan kadar sanatkârlığın da payı büyüktür.

Bir milletin melalini söyler derin derin

Derya önünde çırpınarak Dolmabahçe’nin

Dekorundan gerilen bu elem sahnesinde Ata bütün saltanatıyla yaşayacak. “Yastıkta bir alev yele aslan nişanesi” mısraı insanı siroza düşman edecek kadar kuvvetlidir. Sonra şiirim ahretteki büyüklere hitaben başlayan, bütün eski dâhileri, Ata’nın istikbaline çağıran parça gelir ki bu tarzda yazılmış şiirlerin en güzel örneklerindendir. Nitekim birçok şairler o fikri tekrarlamaktan kendilerini alamadılar.   

Evet, şiiri çoktan bıraktı sandığımız bir günde, İbrahim Alâeddin, en güzel şiirlerinden birini verdi. Bu şiirin mısraları arasında derin derin dalgalandığı sezilen samimi hava, gerçek can acısı, yüksek heyecan, yalnız şiir bakımından büyük değildir. Alâeddin’in hayatını yakından bilenler, bu ıstırap ve heyecanda bir vicdan yüksekliği, bir ahlâk büyüklüğü de görürler. Aziz sanatkâr iki kere haksız tarizlere uğramış, şiddetle incinmişti. Fakat felâket gününde, güzel ruhu bu incinmelerin posasını attı; yüreğinde sevgi ve ıstıraptan başka bir şey bırakmadı. Bunu bilhassa istikbalin müverrihi için yazıyorum Varlığını yarın tahlile çalışacak olan adam, onun ruhuna böyle bir meşale ile girmelidir.

İbrahim Alâeddin, yalnız şair ve muharrir değildir. Onun bir de pedagog, ruhiyatçı ve mürebbi tarafı vardır. İsviçre’de okuduktan sonra memlekete dönünce hocalığa başladı. Müdürlük etti. Hayatının bu bölümü içinde, bazıları gibi saçma sapan terbiye usullerini tatbike kalkışmadı. Okuduklarıyla vukuata hâkim olmanın sırrına ermişti. Terbiyeye dair yazılarına bakınız. Bunlarda görenek çeşnisi, yeltenme edası görmeyeceksiniz. Onun terbiyeciliği aşıcılık değildir. Muhitin terbiyesinde, cemiyeti müşahede altına almanın mutlak ehemmiyetini inkâr edenlerle birleşemez.

Çocuk ruhiyatı üstünde derin tetkikleri, verilmiş hükümleri, kitaba geçmiş görüşleri var. Süleyman Nazif hakkındaki cildi ise, bize Alâeddin’in nasıl bir terkipçi olduğunu gösterir.

Başkalarının zihniyetlerine, onların görüşleri, düşünüşleri ve üslûplarıyla hulul edişi de bir başka meziyettir. i1 Kısacık ömründe bu kadar güzel ve büyük şeyleri fetheden bir adamı, küçücük bir portre çerçevesine sığdırmak ne güç.

“Bitti galiba” dediğim yerde bakıyorum ki henüz başlamış gibiyim.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

İBRAHİM ALAADDİN GÖVSA

İBRAHİM ALAADDİN GÖVSA HAYATI ve ESERLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi