PANCUR'dan
Ertesi gün Ekrem, tam zamanında kapının önünde bekliyordu. Kız gülümseyerek geldi, onu içeri alıp koltuğa oturttu. Hazırlığını yaptıktan sonra Ekrem'in dişlerini gözden geçirdi, trinef dedikleri ucu sivri bir çelikle dişleri temizlemeye başladı. Kız dişe dikkatle
bakıyor, Ekrem de onun yüzüne... Açık kahverengi gözlerine, renkli cami pencerelerine benzeyen göz bebeklerine dalmıştı. İnsan bunlara ne kadar baksa doymazdı. Pırıl pırıl bir ses, bir su gibi kımıldanan göz bebekleri...
- Ah!...
- Affedersiniz, sinir ucunu bulmam gerek...
Yalnızca başını salladı. Dişi hiç bu kadar ağrımamıştı.
- Acıyor mu?
- Geçti sayılır...
- Bakalım, belki bir iğne yaparız.
Kız gitti asistanlardan birini çağırdı. Röntgen çektirmek gerekiyordu. Yaptırdılar. Dişin kurtarılabilmesi için Ekrem'in biraz dayanması gerekti. İğne yapılamıyacak hale gelmişti.
Asuman bir kart getirdi, çürük ve sağlam olanlarını tesbit etmeye başladı. Sonra Ekrem'in kâğıtlarını aldı, onlara da kendine göre bir şeyler yazdı. Diş hâlâ ağrıyordu.
- İsminizi bir yerden hatırlar gibiyim.
- Ben de sizinkini... Ama bir türlü çıkaramıyorum.
- Ben dişi temizlerken siz de benim kim olduğumu çıkarın...
Gülümsediler. Asuman'ın yüzü daha sevimli bir kızıllığa dönüşmüştü. Çarkın motorunu çalıştırdı, kolunu eline aldı, dişi temizlemeğe başladı. Ekrem şimdi daha çok korkuyor, oyulan dişin çıkardığı ses beynini zonklatıyordu. Bütün gücüyle koltuğun yanlarına sarıldı. Gözlerini kapamaktan utandığı için, ister istemez kızın yüzüne bakıyor, onun mimiklerinden, göz bebeklerinin kıpırdanışından bir anlam çıkarmaya çalışıyordu.
- Ah Âsü...
- Evet İkram Bey...
Kafasına balyoz yemiş gibi sersemledi. Hiç bir şey düşünemiyordu. Alkollü suyla ağzını çalkalarken Asü ve İkram seslerini hatırladı. Bunlar çok derinlerinden, bir hatıra sıcaklığı içinde, tâ çocukluğuna kadar uzanıyordu. Neden sonra kendini topladı. İkram onun ilk okuldaki arkadaşlarının kendisine taktıkları isimdi. Bu da sıra arkadaşı kız olmalıydı. Hep Asü derdi ona.
- Siz Kayseri'de kaldınız mı hiç?
- Evet...
- Bahse girerim ki, Safa İlkokulu'nu bitirdiniz!
- İşte çıkardınız... Ama ben daha sinir uçlarını çıkaramadım. Biraz daha dayanacaksınız.
Her şey iyi ama, şu beynini zonklatan çarkın sesi olmasaydı.. Asuman'ın biraz önce doldurduğu kartı alıp baktı, bir yığın işaretler vardı üzerinde.
- Sizin tabloya göre, bizim dişlerde hayır yok galiba...
- Evet... Fakat hepsini doldurmaya vaktim yok. Pratiklerim bir kaç güne kadar bitiyor.
- Benim de vaktim yok...
Diş için vakitleri yoktu ya, hatıraları vardı. O hiç unutulmayan, insanın kişiliğini oluşturan, ölümden sonrasına bile pek değişmeden götüren çocukluk günleri. Çabuk kaynaştılar. Daha o gün birlikte yemeğe gitmeler, arkadaşlarla tanışmalar, «sen» olan «siz» ler ve hatıralar, hatıralar...
İkisi de bu yıl okulu bitireceklerdi. Ekrem Hukuku, Asuman Dişçiliği. Bir yıl Edebiyatta okuyan Ekrem, şiiri çok seviyordu. Liseden beri yaptığı çalışmalarını halen sürdürüyordu. Öğretmen olmak istemediğinden ayrılmıştı Edebiyat'tan. Avukat, olunca daha rahat çalışabilecekti. Okul arkadaşı Faruk'un kitaplarını ve izlediği dergileri okuyarak, derslerle sanat ilgisini birlikte yürütüyordu. Şiirin özünden bir şey kaybetmeksizin ortaya konan tiyatroyu da seviyor, onda hayatın yoğun ve dinamik yanlarını buluyordu. Asuman da her genç kız gibi, —24 yaş genç sayılabilirse tabiî!— edebiyatı seviyordu. Fakat kitap okumaktansa sanat değeri olan filmleri görmeyi tercih ederdi. Bu yüzden Sinematek'e üye olmuş, evleri karşıda olmasına rağmen, haftada iki üç kere gösterilere gitmeyi bir alışkanlık haline getirmişti. Dışarda gösterilenler, bir yığın abuk sabuk filmler ile bir sürü saçma sapan gangster filimleri değil miydi? Değil mi ki, değerli filimler önce orada oynatılıyor, öyleyse insan zevkini bozmamak için yalnızca Sinematek'e gitmeliydi. Tanıştıktan üç gün sonra Ekrem'i de oraya üye ettirdi. Hatırı için dışarda üç dört yerli filim görmeye razı oldu. Ustalığından söz edilen rejisörlerin filimlerini, umduğundan daha güzel buldu, Türkân Şoray’ı beğendi. Ama Ekrem bir türlü Sinematek'e ısınamadı. O sırf Asuman için gidiyordu, bütün hareketlerinde bir yabancılık, bir iğretilik seziliyordu. Bunu Anadolulu'ğuna vererek takılmak istedi Asuman. Fakat Ekrem buna gülümseyip geçti.(…)
(Geçmiş Zaman Aynası, 1976)
İLGİLİ İÇERİK