Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

HALİDE EDİP-EDEBİ PORTRELER

Uçları çırpınan bir ehram çarşafın siyah çerçevesi içinde olduğundan da solgun görünen bir yüz. Hüzünle bulutlu, derin bakan ve baktığı yeri gören gözler... İnce, kibar bir gülüş... Kuğu boynu gibi duygulu nazik hareketler. Çok manâlı bir ağız. İnsana ağırlık vermeyen bir vakar, tatlı bir ciddiyet.

Ben, Halide Hanım’ı, bundan yirmi beş sene evvel, işte bu hüviyet içinde tanıdım. Eserleriyle daha evvelden de aşinalığım vardı. Eğer aldanmıyorsam, Musavver Muhit isimli bir mecmuada Heyula'sini okumuştum. Sonradan bu eserim bastırmadığı için, ondan biz de bahsetmeyeceğiz.

Büyük romancımız, o vakitler, Türk Ocağı’nda galiba bir de vazife almıştı. Oradaki faaliyetinin ne olduğunu şimdi pek hatırlayamıyorum. Fakat bazı geceler, bize İngiliz edebiyatı hakkında çok faydalı dersler verdiğini hâlâ minnetle anıyorum.

Ocağın kardeşlik ve mefkûre yoldaşlığı ile ısınmış bir havası vardı. Herkes, bu havaya kendi ateşini katmaktan zevk duyar, bunu millî bir vazife bilirdi. Halide Edip de, rahatım, güzel ve alımlı köşesini, kitaplarını, yazılarını bırakarak oraya gelir, kafasında biriken bilgi ve tecrübeyi, ruhunun akümülatörlerinden geçirerek heyecanlı bir varlık haline kordu.

Ocaklılar arasında o, daha çok:

-Ana! diye anılır, bütün kıymetleri bu tek sözle anlatılmaya çalışılırdı.

Ocaktaki sessiz, nümayişsiz hizmeti gerçekten büyüktür.

Fakat bu emek, daha sonraları coşkun bir hal alarak, bize Türk’ün Jan Dark’ın tanıttı.

Kızı1 bayrakların siyaha büründüğü bir gün, Sultanahmet Camii’nin önünde onu siyah çarşafı ve solgun yüzüyle gördük. Gözlerinde yaş değil, alev vardı. Sesi lav gibi yakıyor, sözleri halkın üstüne erimiş kurşun damlaları gibi saçılıyordu.

- Evlâtlarım, kardeşlerim! der ve her eli silâh tutanı vatan müdafaasına çağırırken sesi nâzil oluyor gibiydi.

“Efenin Hikâyesindeki sakin fakat heybetli isyan, bir hikâyeden koca bir vatana sirayet ediyor, her gönülden bir efe yüreği, bir efe palası sıyrılıyordu.

Anadolu’daki İstiklâl Savaşı’na o da karıştı. Halide Onbaşı bu hamlenin yadigârıdır.

Halide Hanım, bir yandan siper siper, cephe cephe dolaşırken, bir yandan da Dağa Çıkan Kurt, Vurun Kahpeye, Ateşten Gömlek isimli eserleriyle mücadelenin edebiyatını yapıyor, daha doğrusu mücadeleyi edebiyata sokuyordu.

Bu saydığım kitaplar, edebiyat ve sanat bakımından olduğu kadar, istiklâl Mücadelesi’nin tarihi ruhu bakımından da çok ehemmiyetli durak yerleridir.

Zaferden sonra İstanbul’a döndü. Kendini yine edebiyata verdi. Hayatına karışan gurbet yıllarını da yine vatan için, Türklük için kullandığını söylerler. Başka türlü bir hareket, zaten ondan beklenmezdi. Yeryüzünde taşlanmamış hiçbir büyük yoktur. Yeryüzünde büyüklüğe tahammül edemeyen küçük ruhlu çağların, cüce ihtirasların da vakit vakit takvimlerde yer aldığı görülür. Marifet, bu imtihanı hoşça geçirmektir. Onun bu zor işi de başardığına inanıyorum. Eserlerine gelince:

Halide Edip, hiç şüphe yok ki edebiyatımızda başlı başına bir merhaledir. Onu parçalara bölmek ve ayrı ayrı tetebbu ederek neticeler çıkarmak, en doğru yol olur. Fakat bir portrenin dar çerçevesine sığdırılamaz. Onun için biz, eserlere şöyle bir dokunup geçeceğiz.

Yeni Turan çıktığı günler, biz, “Türkçülüğün istikbal tarihi yazılıyor!” demiştik. O zaman Kaya bir tane idi. Bugün onların hayli çoğaldıklarını görüyoruz.

Yarını hazırlamak, bir eser için en yüksek kudret şahidi ise, Halide Hanım bu şahitliği tarihin elinden almıştır.

Mev’ud Hüküm, Handan, Seviyye Talip hattâ Kalp Ağrısı ve Zeyno’nun Oğlu eserleri şiirle yüklüdür. Romanda çıplak hakikatlerin kupkuru teşrihini isteyenler, belki bu şiir bolluğunu yadırgarlar. Fakat ben, şimdiye kadar dümdüz ve kupkuru bir eserin yaşadığını görmedim. Yarını, geleceği fethetmiş ana eserlerin elinde; hep gönülleri içinden kavrayan bu silâh var.

Zaten dünyada büyük yaradılışlıların hiçbiri, ötekinin berikinin keyfi için yol değiştirmemiştir. Onlar, yıldızlar gibi kendi mahreklerini kendileri yaparlar. Hattâ iman ve ahlâk bakımlarından bile...

Halide Hanım’ın bazı kahramanları, bizi dalga gibi çarparlar. Onları alıştıklarımızdan büsbütün başka türlü buluruz. Sanatkâr bu kahramanlara ruh büyüklükleri, muhitten aşkın kudretler vermiştir.

Yaşadıkları semtin inanışlarını mühimsemezler. Örf ve âdetlere yüksekten bakarlar. Yumuşak, sessiz bir isyan içinde kendi kafalarına giderler.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ahlâk terazisindeki kadın değeri, onu, için için örselemişti. Bütün bu zulme, bu kaba zorbalığa âsi tipler yaratmak, realiteyi değiştirmese bile, onı yüreğine su serpmiştir.

Bir gün Halide Hanım’a:

Hangi eserinizi en çok beğeniyorsunuz? diye sormuş ve

Yazacağımı! cevabını almıştım.

0 vakitler Kalp Ağrısı’nı onun son yükseliş noktası diye kabul ettiğim için, bu “yazacağımı” biraz hayret, azıcık da tereddütle karşıladığımı hatırlıyorum.

Meğer doğru söylüyormuş.

Sinekli Bakkal büsbütün başka çeşnide yeni bir Halide Hanım’ın doğduğunu müjdeliyor. Onda, İngiliz edebiyatının tesir¬lerini görmek isteyenler, galiba yanılıyorlar. Eskiler uyanık ve müsavi hak isteyen ruhunu çekemezlerdi. Sonrakilerin yadır¬gayacak neleri var, bilmem.

Bu, üslûbundaki hususiyet ise, ben onu da bir kusur değil bir meziyet sayıyorum. Çünkü ondaki bazı dil yanlışları, ko¬nuşmayı daha tatlılaştıran, daha nazlı ve ahenkli yapan pelteklikler gibidir.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

SON EKLENENLER

Üye Girişi