Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

Emin Bülent Serdaroğlu Kimdir?

Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği

 

 Doğum,  Halep, 1886, Ölüm: 28 Kasım 1942,  İstanbul', Galatasaray'ın İlk Kaptanı,  Futbolcu, şair

Galatasaray Futbol Takımının ilk Türk kaptanı,  Galatasaray Spor Kulübü’nün 2 numaralı kurucu üyesi ve aynı zamanda Fecri Ati topluluğu üyesi ve şairidir. Galatasaray Spor Kulübünün birinci kurucu üyesi ise İlk roman yazarımız olan Şemsettin Sami Bey’in oğlu Ali Sami Yen’dir.

 Şair, babasının görevi esnasında 1886 yılında Halep'te dünyaya gelir.  Baba ve anne tarafından da devletin yüksek kademelerinden gelen bir ailenin çocuğudur. Baba tarafından Dedesi Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa, babası ise Ömer Muzaffer Bey'dir.  Annesi ise, Müşir Cemil Paşa'nın kızıdır.

İlköğrenimini Beşiktaş’taki Şemsül’l- Mekatip adlı özel ilkokulda yaptıktan sonra Mekteb-i Sultani'de-  Galatasaray Lisesi-  okumuş ve futbola da orada başlamıştır. 1905 yılında liseden mezun olmuş, Galatasaray Futbol Takımının kuruluşuna da ön ayak olarak Galatasaray'ın  ilk  kaptanı olarak da tarihe geçmiştir.

Galatasaray Spor Kulübü'nün 2 numaralı kurucu üyesidir. Fenerbahçe'yle 17 Ocak 1909'da yapılan ilk maçta iki golü atarak ilk derbide Fenerbahçe'ye gol atan Galatasaraylı futbolcu olarak tarihte yer almaktadır.  Aynı zamanda şair olan Emin Bülent  Fecri Ati Topluluğunun da  kurucularından birisi olarak edebiyat tarihine adını yazdırmış birisidir. 

Fecr-i Ati Topluluğu’nun üyesi olarak, Servet-i Fünun Dergisi'nde 24 Şubat 1909'da yayımlanan Fecr-i Ati Beyanamesi'ne imza atan Fecri Ati şairleri arasındadır.  Şair bu beyannameye imza atan Fecri Ati Topluluğu Yazar ve Şairleri: Ahmed Samim, Ahmet Haşim, Emin Lami, Tahsin Nahid, Celal Sahir (Re'is), Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi, Refik Halit Karay, Şabaheddin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melik, Ali Canib, Ali Süha, Faik Ali, Fazıl Ahmed, Mehmet Behçed, Mehmed Rüşdü, Mehmed Fuad, Müfit Ratib ve  Yakup Kadri gibi Fecri Ati Dönemi  şairleri ve Şiiri arasında olmuştur.

Yunanlıların Girit’te çıkarma yapmasından sonra yazdığı 'Kin' adlı şiiri ile o dönemde çok geniş yankılar uyandırmış, milli edebiyat şiirine öncülük eden bu temasıyla adeta Milli Edebiyat Hareketi öncüsü olmuştur.  Kin şiirinin dışında Hisarlara Karşı adlı şiiri de Milli Edebiyat şairleri ve  şiirini haber veren bir içerik taşımaktadır. 

 A. Haşim onun şiiri için "Türk şiirinin üstünden bir kuyruklu yıldız gibi geçti. Ondan ağzımızda tamamlanmamış bir lezzet kaldı" demiştir.

17 Ocak 1909`da oynanan derbide Fenerbahçe’ye gol atan Galatasaraylı ilk futbolcu olarak derbi tarihindeki ilk gole imzasını atarak tarihe geçen bir Galatasaraylı olmuştur.  O maçta Emin Bülent Galatasaray'ın kaptanlığını yapıyor  ve solaçığı olarak görev yapıyordu.

1910'da yazdığı Kin adlı şiirini Mustafa Kemal Atatürk çok sevmiş hatta. Çanakkale'de düşmana karşı savaşırken dahi bu şiiri okurmuş  Kaynaklara göre de Emin Bülent Serdaroğlu 1932 yılında Kin adlı şiirini davetli olduğu Dolmabahçe Sarayı'nda bir akşam yemeğinde Atatürk'ün huzurunda kendi ağzından seslendirmiştir.

 

Şair Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale cephesinde gönüllü olarak savaşan bir vatanseverdir.  Futbolu bıraktıktan sonra bir ara  İETT'te memur olarak da görev yapmıştır.  Son zamanlarını hastalıkla geçiren şair 1942'nin aralık ayında hastalığına daha fazla dayanamayıp vefat etmiştir.

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Fecr-i Ati Topluluğunun bir üyesi, olarak ilk şiirlerinde ferdi konularda yazan şair, sanat sanat içindir anlayışına sahiptir. Fakat daha Milli Edebiyat Hareketi bile olmadan milli konularda şiirler yazamaya başlayan şair, dedelerinin de asker olması sebebiyle olsa gerek ülkemizde milli konularda şiir yazan ilk şairlerden birisi olarak dikkati çeker.  Fecri ati dağıldıktan sonra toplumsal ve Milli konularda şiirler yazmış Fecri ati topluluğu dağıldıktan sonra Milli Edebiyat Dönemi: etkisinde şiirler yazmayı sürdürmüştür.

İlk şiirlerinde duyuş ve ifade tarzı ile Fecri ati  çizgisinde bir şair görüntüsü vermektedir. Şiirleri bu topluluğun genel özelliklerini taşır. Fakat daha sonraları ferdi konuların yanı başında sosyal ve millî konulara yer vermesi bakımından onlardan ayrılmış bir şair olacaktır. “Kir, Hisarlara Karşı, Hatif Diyor ki” gibi  şiirlerinde Fecri Ati'nin şahsi konularının dışına çıkan temalar işlemiştir.  Zaten şair asıl şöhretini de işte bu şiirleri ile sağlamıştır.    “Çöller”  adlı şiirinde Ahmet Haşim’in Şi’r-i Kamer” adlı şiirinin  etkisi görülür. Şiirlerindeki titizliği şiirlerinin sayıca az olmasına sebep olmuş kendisi hayattayken şiirlerini bir kitapta toplamamıştır.

Tevfik Fikret'in tesiri altında olan şair, Ahmet Haşim’den sonra FECR-İ ATİCİLER'in en dikkat çeken şairi olmuştur. Fecri ati etkisinde yazdığı şiirleri  TEVFİK FİKRET'’in şiirleri gibi uzun, süslü sanatlı ve şahsi konularda yazılmış şiirlerdir.  Şiirlerinde söz sanatlarına anlam oyunlarına ve önem verirken daha sonraki şiirlerinde sosyal siyasi ve milli konulara yönelmiş sade bir dille yazmaya özen göstermiştir.

 Kin ve Hisarlara Karşı adlı şiirleri daha Milli Edebiyat topluluğu ortaya çıkmamışken yazılmış ve adeta Milli Edebiyat'ın habercisi olmuştur.

Bir eseri olmayan şairin şiirleri ölümünden sonra Tüm Şiirleri başlığı altında bir eserde toplanarak yayımlanmıştır.

http://yeniedebiyat.blogspot.com.tr/


 

KİN

 

Göster sema-yı mağribe yüksel de alnını,

Dök kalb-i saf-ı millete feyz-i beyanını!

 

Al bayrağınla çık, yürü sağken zafer nüma,

Bir gün şehit olunca sen, olsun kefen sana!

 

Ey makber-i muazzam-ı ecdadı titreten,

Düşman sadası, sus, yine yükselme gölgeden!

 

Kafir! Hilal-i rayet-i İslam'a hürmet et,

Toplar boğar hitabını dağlarda akıbet!

 

Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini,

Binlerce can dirilse de nakletse geçmişini!

 

Garbın cebin-i zalimi affetmedim seni,

Türk'üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi!..

 

Ben şurezar-ı kalbimi kinimle süslerim,

Kalbimde bir silah ile ferdayı beklerim.

 

Kabrinde müsterih uyu ey namdar atam!

Evladının bugünkü adı sade intikam!

 


 

EMİN BÜLENT

Uzun bir boy, geniş omuzlar, sert, keskin, adalî kımıldanışlar, derin soluklu şişkin bir göğüs, güneşte tunçlaşmış kırmızı bir yüz, dik çizgili ve katılığı tâ karşıdan belli sağlam bir boyun. Bu atlet gövdenin üstünde biraz küçük gibi duran kumral; hayır hayır, kumraldan çok kızıla çalan bir baş... Elmacıklara, çene kemiklerine yapışık, gergin, etsiz bir sporcu yüzü. İşte Emin Bülent.

Onu ömrümde üç kere gördüm. Biri Balkan Harbi sıralarında idi. İkinci kere Çanakkale’de, Arıburnu’na tırmanan yalçın sırtlarda karşılaşmıştık. Geçenlerde bir defa da Kadıköy vapurunda rastladım.

Fakat kendisini görmeden de tanırdım. Selânik’te henüz bir lise talebesi iken onun şiirlerini okumuş, mısralarındaki gür erkek sesine gönül vermiştim. Bu mısralarda ben, eski Türk akıncılarının eğri kılıçlarını görür gibi olurdum. “Hisarlara Karşı manzumesi, Edebiyat-ı Cedide simalarının, Fecr-i Âti şahsiyetlerinin hiçbirinde sezmediğimiz bir kahramanlık havası taşır. O mısralar, sanki birer tarih dehlizidir. İçinde canfes şalvarlı, eleğimsağma kuşaklı cihangirlerin nal şakırtıları, kılıç çakıntıları gelen birer tarih dehlizi...

Ben, bu şiirleri Makedonya’da okumuştum. Dağlarında manliher sesleri dinmeyen, kayalarında kan lekeleri kurumayan Makedonya havası, bu şiirlerin üstüne derin mabetlerin fısıltıyı uğultu yapan içli kubbelerini kuruyor, coşkun ahengini bir kat daha arttırıyordu.

Emin Bülent, Rumelihisarı’nın tırtıl kuşaklarına, yeri deler gibi toprağa saplanan burçlarına baka baka:

Guruba karşı mehabetle dinlenen kuleler

Neden semânızın üstünde yok nevâ-yı zafer?

diye sorarken, ruhu hiç şüphesiz onların kurulduğu şanlı günlere kadar gidiyordu.

Yele sakallı bostancılar, hançer bıyıklı dizdarlar, zırh derili çıplaklar birer birer gözlerinin önünden geçmişti.

Yanar, sönerdi hisarlarda şanlı miğferler

Gezerdi kalede müthiş sarıklı askerler

tablosu mutlaka böyle heybetli bir hayal menşurundan süzülmüştür.

Viktor Hugo’nun* “Mavi Gözlü Yunan Çocuğu” adlı şiiri onu sinirlendirmiş ve bu iç kaynaşmasından kin volkanı fışkırmıştı. Fransız şairi, bu eserinde Yunan ihtilâline rûhen karışır ve henüz beşikte yatan bir Rum çocuğunun gözyaşlarını dindirmek için birtakım şeyler sorar. Sualler tabiî bir küçüğün akla gelen ihtiyaçlarını karşılayacak surette sıralanmıştır. Çocuk hepsine:

-    Hayır! cevabını verir ve sonunda:

-    Bana barutla kurşun ver ki, Balkan’da istiklâl için çarpışanlara götüreyim! der.

İnkılâp ve ihtilâlin bayrağını taşımış, hattâ bizzat bayrak olmuş bir şairin, Yunan ihtilâlcilerini alkışlaması belki akla yakın düşer. Fakat Emin Bülent de ondan daha mukaddes bir hakka dayanarak buna cevap vermiştir:

Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini;

Binlerce can dirilse de nakletse geçmişi;

Garbın cebin-i zâlimi, affetmedim seni,

Türk’üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi!

kıtası bu topraklar üstünde bir tek Türk kaldıkça yaşayacaktır.

Başta Emil Fage olmak üzere birçok Fransız münekkitleri, ihtilal kurbanı Andre Şenye” için “Genç yaşında kafası kesilmeseydi Fransa’nın en büyük şairi olurdu,” hükmünü verirler. Emin Bülent in bize bıraktığı birkaç şiir karşısında ben de zaman zaman böyle düşünmüş ve “Yazmaktan vazgeçmeseydi kim bilir daha ne güzel şeyler verecekti!” demişimdir.

Bir Girit faciası onu köpürtmeye yetiyor, akşam güneşleriyle kızıllaşan hisarlar, ona kahraman bir ruh kalkınışı veriyordu. Bu kadar ergin bir içle yıllardır şiirden nasıl uzaklaştı; işte buna akıl erdiremiyorum.

Son günlerde öğrendiğim bir hâdise bu uzaklaşışı biraz anlatır gibidir. Edebî simalar hakkında vesika toplayan bir arkadaş ona da başvurarak, “Sanat gayelerinizi anlatır, beğendiğiniz şiirlerinizi verir misiniz?” diye sormuş. Emin Bülent buna, “Geçmişimizde birkaç şiir yazmak günahını işlemiş isek, bu demek değildir ki ömrümüz oldukça bunun hesabını verip azabını çekeceğiz. İşin mi yok Allah aşkına?” sözleriyle cevap vermiş.

Hayat, demek Emin Bülent’te şiiri günah saydıracak çetin bir ders tesiri bırakmış. Bu cevabın arkasında bence iki mânâ var:

1.    Ya sanatkâr, kendini yaratıcı bir adam saymıyor ve böyle kısır bir varlıkla şairliğini uzlaştıramıyor.

2.    Yahut şiirin son yıllarda düştüğü çukura işaret ederek bu düşüşten kendi varlığını korumak gayretiyle konuşuyor.

İster biri, ister öteki olsun, ben bu düşünüşe düşmanım. Çünkü işte bunlardır ki bizi şair Emin Bülent’ten, yaradılışın ona bağışladığı hâzinelerin mısra haline gelmesinden mahrum ediyor.

Hâlbuki Fecr-i Âti’yi kuranlar arasında şahsiyetini en çabuk belirten o, hususiyetini en kısa zaman içinde gösteren o, şiirleriyle sarı heyecanlar uyandıran o idi.

Acaba gerçekten mi yazmıyor? Yoksa garip bir şair kıskançlığıyla mı eserlerini saklıyor? Kim bilir! Valen, yirmi yıl sustuktan sonra koca bir ciltle sanat ufkuna yeniden doğmuştu. Emin Bülent için de böyle düşünmek bana bir teselli gibi görünüyor.