Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ismail safa ile ilgili görsel sonucu

 İSMÂİL SAFÂ KİMDİR?

(1867-1901)

Şair ve yazar.

21 Mart 1867’de Mekke’de doğdu. Babası Trabzonlu şair Mehmed Behçet Efendi, annesi, soyu Akşemseddin’e dayandığı ileri sürülen (Peyami Safa, s. 165) Ayşe Samiye Hanım’dır. Çocukluk yıllarını babasının Hicaz vilâyeti mektupçusu olarak görevli bulunduğu Mekke’de geçirdi. 1873’te annesini kaybetti; 1879’da babasının ölümü üzerine İstanbul’a geldi. Kardeşleri Ahmed Vefâ ve Ali Kâmi (Akyüz) ile beraber Dârüşşafaka’nın II. sınıfına kaydoldu (1880). Mezun olunca (1886) bir süre Evkaf Nezâreti Mesârifât Kalemi’nde çalıştı. Ardından İstanbul Telgrafhânesi muhabere memurluğuna tayin edildi (1887). Mekteb-i İdâdî-i Mülkî’de ve Vefa İdâdîsi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1890 yılında Meclis Kalemi’nde müsevvid olarak çalışmaya başladı. 1895’te verem hastalığına yakalanan şair hava değişimi için Midilli’ye gitti ve bir süre orada kaldı.

Şiirlerinde siyaset konularına ilgi göstermeyen İsmâil Safâ’nın adı zaman zaman siyasî olaylara karıştı. Jön Türkler’le ilişkisi yüzünden gizli toplantılar yapıldığı gerekçesiyle evi birkaç defa arandı. II. Abdülhamid’e karşı İngiltere’nin desteğini sağlamak amacıyla, Transval Savaşı’nda İngilizler’in Boerler’e galip gelmesini temenni eden siyasî bir metin hazırladı (1899). Devrin ünlü yazarlarıyla bir kısım ulemâ, devlet memuru ve askerî ricalin de imzaladığı bu metni İngiliz Sefiri Sir Nicolas O’Conor’a sunan Jön Türk grubuna katıldı (Hanioğlu, I, 573-575). Bu siyasî hareket üzerine Dahiliye Nezâreti’nin 29 Nisan 1900 tarihli yazısı ile Sivas’a tayin edildi ve 24 Mart 1901’de burada öldü. Önce Sivas Garipler Mezarlığı’na defnedilen naaşının daha sonra Sivas Ali Ağa Camii hazîresine nakledildiği bilinmektedir; ancak bugün caminin hazîresinde İsmâil Safâ adına bir mezar bulunmamaktadır.

İsmâil Safâ edebiyatla yakından ilgili bir aileye mensuptur. Babası Mehmed Behçet Efendi, çoğu kaybolmuş olmakla birlikte bir divan teşkil edecek kadar şiir yazmıştır. İsmâil Safâ’nın zihnî bir hastalığa tutularak genç yaşta ölen kardeşi Ahmed Vefâ da şairdi. Küçük kardeşi Ali Kâmi ise şairliğinin yanı sıra eğitimciliği ve tercümeleriyle tanınmış bir yazardır. Gazeteci ve yazar İlhami Safa ile romancı ve fikir adamı Peyami Safa İsmâil Safâ’nın oğullarıdır.

Huz Mâ-Safâ adlı eserinin mukaddimesinde edebiyat zevkini babasından aldığını belirten İsmâil Safâ şiir yazmaya Dârüşşafaka’da öğrenci iken başladı. İlk şiirlerini Safâ imzasıyla Tercümân-ı Hakîkat’te yayımladı. 1886-1892 yıllarında Saâdet, Mürüvvet, Mecmûa-i Muallim, İmdâdü’l-Midâd ve Mirsad’da çıkan manzumeleriyle tanındı. Şiirlerini beğenen Muallim Nâci kendisine “şâir-i mâderzâd” unvanını verdi. 1889’da ilk manzum eseri Sünûhât basıldı. Mirsad dergisinin başyazarlığını yaptı (9 Nisan-10 Eylül 1891, nr. 3-25). Tevfik Fikret’i bu görevi sırasında keşfetmiş, Ali Ekrem Bolayır’a göre Servet-i Fünûn edebiyatının esaslarını o koymuştur. Çeşitli şiirlerini, Mevlid-i Pederi Ziyaret adlı manzum seyahatnâmesinin bir kısmını ve Fransız yazarı Emmanuel Gonzalès’ten kardeşi Ahmed Vefâ ile Türkçe’ye çevirdiği Vehâmetli Sevdâlar adlı romanı Mirsad’da yayımlayan şair, derginin kapatılmasından sonra Huz Mâ-Safâ ve Mağdûre-i Sevdâ adlı manzum eserlerini bastırdı (İstanbul 1308).

İsmâil Safâ, 1884-1892 yıllarında yazdığı şiirlerde Muallim Nâci’nin etkisinde kaldı. 1892-1895 yılları arasındaki dönemde bu etkiden kurtularak şiirde yeni arayışlara yöneldi. Şiirlerini ve edebî makalelerini Resimli Gazete, Hazîne-i Fünûn, Mekteb, Ma‘lûmat ve Maârif’te yayımladı. Bir ara Maârif dergisinin başyazarlığını yürüttü (9 Mayıs 1895-3 Haziran 1896). Bu dergide şiirlerinin yanı sıra “Mülâhazât-ı Edebiyye” başlıklı bir dizi makalesi de çıktı.

Yenilik taraftarı edebiyatçıların Servet-i Fünûn dergisi çevresinde toplanmalarından sonra İsmâil Safâ şiir ve makalelerini bu dergiye göndermeye başladı. 1896-1901 yıllarında yazdıklarını başta Servet-i Fünûn olmak üzere Maârif, Mekteb, Pul Mecmuası, İrtikā, Mütâlaa, Fevâid, Musavver Terakkî, Gülşen-i Edeb ve Mecmûa-i Edebiyye’de yayımladı. Servet-i Fünûn şair ve yazarlarıyla, özellikle Tevfik Fikret’le derin bir dostluk münasebeti vardı. Nitekim Fikret “Sezâ” adlı şiirinde İsmâil Safâ’yı anlatmıştır.

Tanzimat’tan Servet-i Fünûn edebiyatına geçiş dönemi şairlerinden olan İsmâil Safâ daha çok Muallim Nâci, Recâizâde Ekrem ve Abdülhak Hâmid etkileri taşıyan içli ve lirik şiirleriyle tabiat, aşk, aile, Allah, kâinat ve ölüm temalarını işledi. Eski-yeni iddiası taşımadan hem eski hem yeni şiir taraftarlarını memnun edecek özellikte şiirler yazdı. Sanat ve edebiyat hakkındaki düşüncelerinde Recâizâde Ekrem’in ve Fransız edebiyatçılarının etkisinde kaldı. Bu tür yazıları vezin, kafiye gibi konulara, Edebiyât-ı Cedîdeciler’in uğradığı târizlere ve yeni yayımlanan kitaplara ait olmak üzere üç grupta toplanabilir.

Dördüncü rütbeden Mecîdî ve Sâlise nişanları bulunan İsmâil Safâ üzerine Türk Düşüncesi mecmuası Nisan 1954’te bir özel sayı neşretmiştir.

Eserleri.

1. Sünûhât (İstanbul 1306, 1328). Terciibend şeklindeki eser on bendden meydana gelmektedir. Dağınık hâtıra, üzüntü ve özlemlerle tabiat-insan, Allah-tabiat, çalışkanlık, sıhhat, aklın âcizliği ve hayat gibi temaların işlendiği eserde güzel mısra yok denecek kadar azdır. Bu yüzden şair tenkit edilmiştir.

2. Huz Mâ-Safâ (İstanbul 1308). İki bölümden oluşan eserin ilk bölümünde babası Mehmed Behçet Efendi’nin, II. bölümde kendisinin şiirleri yer almaktadır. Kitabın mukaddimesinde Mehmed Behçet Efendi’nin şairliği ve şahsiyeti hakkında bilgi verilmiştir. Eser düzenlenişi bakımından bir divançeyi andırır. Dinî şiirlerle çocukluk yıllarını ve Mekke topraklarına hasretini dile getiren şiirlerin yanı sıra aşk, tabiat ve fânilik temalarının işlendiği manzumelerden oluşan Huz Mâ-Safâ Muallim Nâci tarafından övülmüştür.

3. Mağdûre-i Sevdâ (İstanbul 1308, 1328). 274 beyitlik manzume 34. sayfaya kadar mesnevi, daha sonra gazel şeklindedir. Abdülhak Hâmid’in Kahbe yahud Bir Sefîlenin Hasbıhâli’ne nazîre olan ve monolog tarzında yazılan eserde sevdiği erkek tarafından aldatılan bir kadının acıları dile getirilmektedir.

4. Mevlid-i Pederi Ziyâret (İstanbul 1312). Şairin, kardeşi Ahmed Vefâ ile birlikte babasının doğum yeri olan Trabzon’a yaptıkları seyahati anlatan eserde babasının hayatına ait bilgiler de bulunmaktadır.

5. Mensiyyât (İstanbul 1312, 1328). Tevfik Fikret’e ithaf edilen eserde şairin 1890-1896 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımladığı şiirler yer almaktadır.

6. Mülâhazât-ı Edebiyye (İstanbul 1314). Eserde sanatın menşei, sanat ve güzellik, sanatçının özellikleri, üslûp kuralları, hitabetin unsurları vb. konular ele alınmıştır. Düzenlenişi ve ihtiva ettiği fikirler bakımından Recâizâde Ekrem’in Ta‘lîm-i Edebiyyât’ına benzer.

7. Hissiyât (İstanbul 1328). Şairin ölümünden sonra bastırılan eserin başında Ali Kâmi’nin “Merhum İsmâil Safâ Bey’in Tercüme-i Hâli” başlıklı bir makalesi bulunmaktadır. Çoğu 1896 yılından sonra yazılan şiirlerden oluşan Hissiyât’ta dinî ve 1897 Türk-Yunan savaşıyla ilgili millî şiirlere de yer verilmiştir.

8. İntâk-ı Hakk’ın Tahmîsi (İstanbul 1328). Damad Mahmud Celâleddin Paşa’nın İntâk-ı Hak adlı hiciv manzumesinin tahmîsidir.

9. Muhâkemât-ı Edebiyye (İstanbul 1329). Şairin ölümünden sonra yayımlanan kitapta on sekiz makale mevcuttur. Bu makalelerde daha çok şiirle ilgili konulara temas edilmekte ve devrin muhtelif şairlerinin şiirleri eleştirilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İsmail Hikmet [Ertaylan], Türk Edebiyatı Tarihi, Bakü 1925, s. 605-629; a.mlf., İsmail Sefa, İstanbul 1933; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, III, 1577-1582; Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İstanbul 1958, s. 177-178; Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul 1969, s. 421, 457-459; Hüseyin Cahit Yalçın, Edebiyat Anıları (haz. Rauf Mutluay), İstanbul 1975, s. 49-51, 131-134; Peyami Safa, Objektif: 6-Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar, İstanbul 1980, s. 129-130, 165-166; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), İstanbul 1989, I, 336, 573, 575; Murat Yüksel, Trabzonlu Şair İsmail Safa, Trabzon 1989; Alâattin Karaca, Şâir-i Mâderzâd İsmail Safa, Ankara 1990; a.mlf., “İsmail Safa’nın Sivas’a Sürülmesi ve Bunun Ortaya Çıkardığı Bazı Gerçekler”, İlim ve Sanat, IV/21, İstanbul 1988, s. 60-62; Ali Ekrem Bolayır’ın Hâtıraları (haz. Metin Kayahan Özgül), Ankara 1991, s. 435-436; Hakkı Süha, “Edebî Portreler: İsmail Safa”, Yeni Mecmua, sy. 33, İstanbul 1939, s. 5; Ali Kâmi Akyüz, “Ölümünün Kırkıncı Yıldönümü Münasebetiyle İsmail Safa”, Türklük, sy. 12, İstanbul 1940, s. 389-393; a.mlf., “İsmail Safa”, a.e., sy. 13 (1940), s. 391-393; Ercüment Ekrem Talu, “Tanıdığım İsmail Sefa”, Edebiyat Âlemi, sy. 4, İstanbul 1949, s. 1, 7; Türk Düşüncesi (İsmail Safa Özel Sayısı), I/5, İstanbul 1954, s. 221-351; Nurettin Artam, “İsmail Safa”, TDl., sy. 32 (1954), s. 504 vd.; Adnan Akgün, “İsmail Safa Bey”, Yedi İklim, V/38, İstanbul 1993, s. 50; Süheyla Seçkin, “İsmail Safa’nın Mezarına Dair”, a.e., IX/66 (1995), s. 116-117; Fahir İz, “IsmāǾīl Śafā”, EI² (İng.), IV, 195-196; Fevziye Abdullah Tansel, “İsmail Safa”, TA, XX, 310-313; Mustafa Kutlu, “İsmail Safa”, TDEA, V, 7-8.

Alaattin Karaca (İSLAM ANSİKLOPEDİSİ- cilt: 23,  sayfa: 121-122)

 

 


İSMAİL SAFA-2

Eskilikle yeniliğin çarpıştığı günlerde doğmuştu. Ruhunda, başkalarının sezemeyeceği küçük nefesleri ses ve ahenk yapan gergin, içli teller vardı. Dalgın, mavi gözleri, duru, cömert ve bütün âlemi kaplayacak kadar geniş bir sevgiyle parlardı. Fakat ince çizgili yüzü, dudaklarına doğru ansızın insanı şaşırtan bir mahzunluğa bürünür ve bu hüznü, keskin renkli sakalı bile katılaştıramaz. Ağız çizgilerinde öyle derin bir elem bükülüşü göze çarpar.

Ziya Paşa’nın:

Şair, şair doğar anadan!

mısraını sanki ispat için dünyaya gelmişti. Muallim Naci de, ona Şair-i Maderzâd dedi ve bu terkip çağının bütün edebiyatçıları tarafından tekrarlandı durdu. İsmail Safa’nın şahsiyetini bütün hatlarıyla belirtmek için, onu zamanı ve muhitiyle birlikte incelemek lâzımdır. Şair etrafına ne vermiş, etrafından ne almış? Açık konuşalım, bunu bulutsuz bir katiyetle bildiğimizi öne süremeyiz. Ne edebiyat tarihlerinde onun manevi varlığına dair aydınlık sayfalar var, ne de geniş çapta bir monografi.

Bu eksiği, bari oğulları İlhami ile Peyami tamamlasalar.

Rahmetli İsmail Safa:

Bence İlhami fidandır; bir fidan pür berk ü bâr.

demişti. Onun gerçekten pür berk ü bar bir fidan olması, olabilmesi için böyle bir eser vermesini beklemek, hiç de yersiz sayılmaz. Biz, şairin hususiyetine dair hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnız Mekke’de doğduğu, Trabzonlu bir ailenin neslinden geldiği söylenir. Bu kadarlık bilgi ise, bir şahsiyeti bütünlüğüyle kavramaya yetmez. Şu halde İsmail Safa gibi henüz dün denecek kadar yakın bir geçmişin şairini de, yine eseılerinden anlatmaya çalışacağız. Eldeki tek ışık bunlardır.

İsmail Safa, Nâci’nin şöhreti etrafa yayıldığı günlerde yetişmişti. Genç yaşında o da muhitin modasına uyarak gazeller yazdı. Fakat bu eski kalıplar, yıpranmış şekiller içinde de Divan çeşnisinden ayrılan hususi bir renk taşıyordu. Evvelâ dil bakımından ötekilere benzemedi. Onun ilk eserlerinde bile fütursuz bir sadelik göze çarpar. Bunu, şuurlu bir hareketin kalkış noktası diye kabul etmiyorum. Çünkü Safa, böyle bir hamle için lâzım gelen tecrübeye sahip değildi. Şuur kudreti, geniş ve yaygın bilgiden gelir. Böyle taşkın bir kültür üstünlüğü ise onda yoktu.

Kendisini bir istikbal müjdecisi hüviyeti içinde muhakeme etmediğimize göre, bunu onun bir eksikliği gibi gösteremeyiz

Şu halde onda muhitine nispetle bu üstün ayrılığı yapan sebep nedir? Ben, kendi payıma bunu, ondaki heyecan coşkunluğuna veriyorum. Öyle heyecan ki sanatkârı çevrenin yapmacığından kurtaracak kadar asildir.

Gönlüyle baş başa kaldığı vakit, zaman ve muhiti, âdet ve göreneği mahremiyetine sokmayan nadir adamlara gerçek sanatkâr denir.

Bel bükülmüş, el ayak titrer, sararmış bet beniz Her adımda sendeler

müstezadını bu kadar tabiî bir dille söyleyebilmek için, yürekte samimi bir heyecanın köpürmesi gerektir. Ancak bu türlü ruh sarsıntıları içinde insan, yaldıza itibar etmez. İç ve dış dünyasının hakikatlerine çıplak güzellikler verir.

İsmail Safa’da buna sık sık rastlıyoruz. Hattâ bazen büyük bir saffet içinde göründüğü de olur. Meselâ kırda yürürken, etrafında bir mahşer kaynaşması görülen bir karınca yuvasına gözü ilişir ve uzun uzun seyrettikten sonra:

Muamma... Ne işler yapar bir karınca

Şaşar, lâne-i mura insan varınca!

demekten çekinmez. Şiiri okurken, anlarsınız ki sanatkâr yuvanın başına çömelmiş, karıncaların telâşlı çalışkanlığına bir hayli bakıp düşünmüştür. Fakat bu temaşada bir Saint Beauve’ün, bir Meterlen’in bakışını aramayın. Felsefî düşünüşlü bir kafa, hayreti burgu yapar ve onunla hâdisenin kabuğunu delerek öze iner.

Safa ise, sadece “muamma” der ve ona göre bu muamma karşısında serhat “hayret”tir. Akıl ve ruh ona varınca, netice fethedilmiş olur.

İsmail Safa’yı, gerçi Nâci burcunun bir yıldızı olarak tanıdık. Fakat o, içindeki cevherle az vakitte bu mahrekten sıyrılarak Recâizâde Ekrem’e, ondan da Fikret’e yaklaşmıştır. Servet-i Fünun’a da girdiğini biliyoruz.

“Yangın” adlı şiirinde:

Bir yâre açılmış gibi leylin cesedinde

Kan fışkırıyor semt-i semâvâte füruzân

gibi iki mısra ile bir tablo çizişi, Safa’daki tasvir ve hayal üstünlüğünü gösterir.

Dömeke kahramanları için Fikret’le ortaklaşa yazdıkları manzumenin ilk kıtası şöyledir:

Olsun gazan mübarek ey gâziyân-ı İslâm!

Canlandı sayenizde ümid-i şân-ı İslâm 

Gösterdiniz cihana neymiş tuvân-ı İslâm 

Ey şanlı kahramanlar fahreyleriz sizinle 

En pür-inad hasmı kahreyleriz sizinle

Birkaç yıl evvel, çok yersiz bir münakaşaya sebep olan:

Lâz idi sonra dönüp Kürd oldu 

İllet-i kafiyeden mürd oldu

beyti sevişen arkadaşlar arasındaki bir şakadan başka bir şey değildi. Ne yazık ki bunu takdir edemeyen bazı kısa görüşlüler, bu şakayı, bir leke damgası yapmak istediler. Hâlbuki bu türlü ithamlardan Safa kadar uzak pek az adam bulunur.

Rübab-ı Şikeste'deki “Seza” şiirinin pek dalgın olan Safa için  yazıldığı söylenir.

Bir gün bu eserler dikkatli bir tenkit eleğinden geçirilirse, sahibinin ne içli bir yürek taşıdığı, mısralarından ne tatlı bir I lirizmin sızdığı meydana nakarattır

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER


İSMAİL SAFA-3

Eski âlemlerimi yâd ile tecdıd ederim;

Hâli mâziye katar, ömrümü temdîd ederim.

İsmail Safa

HAYATI: 1866’da, babasının mektubçu olarak bulunduğu, Mekke şehrinde doğdu. İlköğreniminden sonra İstanbul’a gelip Darüşşafaka Lisesi’ne girdi. Bu okulu bitirdikten sonra Evkaf ve Telgraf nezaretlerinde memur olarak çalıştı. Bir süre Mülkiye Mektebi’nin birinci döneminde edebiyat öğretmenliği yaptı. «Mirsad» adlı siyasi ve edebi bir dergide makaleler ve şiirler yayımladı.

1896’da kurulan Servetifünun topluluğunun ileri gelen temsilcilerinden biri oldu. Vereme yakalandığı için Midilli’ye gidip oranın dağ köylerinde dinlendi.

Hürriyetçi bir şair olarak tanındığı için Abdülhamit yönetimi tarafından «kuşkulanılan kişi» kimliğiyle nitelendirilmişti. Bunun sonucu olarak, 1900 yılında, Servetifünun topluluğunun dağıtılmasından bir yıl kadar önce, Sivas’a sürgün edildi. Bu şehrin, hasta ciğerlerine sert gelen havasına uzun süre dayanamayarak 1901 yılında orada öldü. Mezarı Sivasta’dır.

EDEBÎ KİŞİLİĞİ ve ESERLERİ: Ünlü romancı Peyami Safa’nın babası, yine tanınmış edebiyatçılardan Ali Kami Akyüz’ün ağabeysi olan İsmail Safa, ilk şiirlerini Muallim Naci’nin etkisinde ve onun çıkardığı gazetelerde yayınlamıştı. Bunlarda eski zevk ve etki egemendi. Sonraları dil, yapı ve estetikte oldukça yeniye yöneldi; ilk zamanlar Servetifünun’cuların sanatta yol göstericisi oldu. Zaman zaman hızını ve ilhamlarını Namık Kemal’den, Hâmit’ten, Ekrem’den alan örnekler verdi. Bununla birlikte İsmail Safa genellikle aşk, bireysel duygular, tabiat sevgisi, hüzün ve melâl şairi olarak bilinir. Güçlü ve kolay yazan bir sanatçı olarak tanınmıştır. Bu özelliğini belirtmek için Muallim Naci kendisine «Şair-i mâderzâd (Anadan doğma şair)» demiş, bu söz kendisinin bir sam olarak kalmıştır. Türk edebiyatında manzum hikâye denilebilecek ilk örnekleri veren de odur.

Asıl değerli şiirleri ölümünden sonra derlenip yayınlanan İsmail Safa’nın başlıca kitapları şunlardır:

Şiir kitapları: Huz mâ Safâ, Sünühât, Mevlid-i Pederi Ziyaret, Mensiyât, Hissiyât; Muhâkemât-ı Edebiye (edebi sohbetler, tenkidler, incelemeler).

Şemseddin Kutlu

SON EKLENENLER

Üye Girişi