Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

Mehmet Emin YURDAKUL

Mehmet Emin YURDAKUL KİMDİR?

(1869-1944), Türk millî şairi.

13 Mayıs 1869’da İstanbul Beşiktaş’ta doğdu. Babası Zekeriya köyü halkından balıkçı Sâlih Reis, annesi Bulgaristan göçmenlerinden Körükçü Mehmed Ağa’nın kızı Emine Hanım’dır. Sıbyan mektebinden sonra Beşiktaş Askerî Rüşdiyesi’ne girdi. Burayı bitirince bir süre Mülkiye İdâdîsi’ne devam ettiyse de 1887’de mektepten ayrıldı. Maaşsız kâtip olarak Sadâret Dairesi Evrak Kalemi’nde çalışmaya başladı. 1889’da Mekteb-i Hukuk’a kaydoldu; iki yıl kadar sonra buradan da ayrılmak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren edebiyat ve şiirle daha yakından ilgilendi. 1892’de, ruh asaletinin soy asaletinden üstün olduğunu anlattığı Fazilet ve Asalet adlı kitabı dolayısıyla Sadrazam Cevat Paşa’nın tavsiyesi üzerine Rüsûmat İdaresi’ne önce memur, ardından evrak müdürü tayin edildi. 1892’de İstanbul’a gelen Cemâleddîn-i Efgānî’nin sohbetlerine katıldı, bazı fikirlerinden istifade etti. 1897 Osmanlı-Yunan Muharebesi sırasında aralarında “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiirin de bulunduğu, hece vezni ve sade bir Türkçe ile şiirler yazmaya başladı. Millî duyguları herkesin kolayca anlayabileceği bir dille ifade ettiği şiirleri devrin edebiyat çevrelerinde büyük ilgi gördü. 1898’de bu şiirlerini Recâizâde Mahmud Ekrem, Abdülhak Hâmid (Tarhan), Şemseddin Sâmi, Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Fazlı Necib’in takrizleri ve saray ressamı Zonaro’nun resimleriyle birlikte Türkçe Şiirler adıyla kitap halinde yayımladı.

 1907’de İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne girdi, aynı yıl Erzurum Rüsûmat nâzırlığına tayin edildi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânından sonra görevi Trabzon’a alındı. 31 Mart olayının ardından Bahriye Nezâreti müsteşarlığına getirildi; Ekim 1909’da Hicaz valisi oldu. Ancak Mekke Emîri Şerîf Hüseyin’le anlaşmazlığa düşünce görevi Sivas valiliğine nakledildi (Mayıs 1910). Sağlık sebepleri yüzünden bir süre sonra istifa edip İstanbul’a döndü (Ocak 1911). Resmî kuruluşu bir yıl sonra gerçekleşen, ancak fiilen Temmuz 1911’de kurulan Türk Ocağı derneğinin geçici idare heyeti başkanlığına seçildi. Ağustos 1911’de Erzurum vali vekilliğine getirildi ve ertesi yıl emekliye ayrıldı. 1913’te Musul’dan mebus seçildi. 17 Aralık 1914’te “Türkler’in ilk büyük millî şairi” tanıtımıyla Türk Ocağı tarafından adına büyük bir tören düzenlendi. Çanakkale savaşları sırasında kurulan İstanbul Hey’et-i Edebiyyesi ile birlikte savaş alanına gitti ve askerin mâneviyatını yükselten konuşmalar yaptı. Mütarekenin ardından İstanbul’un işgali üzerine bazı arkadaşlarıyla birlikte Ankara’ya gitti (Nisan 1921). Millî Mücadele devam ederken halka ve orduya moral verici konuşmalar yapmak için Mehmed Âkif (Ersoy) ve Sâmih Rifat’la birlikte Anadolu’ya gönderildi. Cumhuriyet’in ilânı üzerine Şarkîkarahisar (1923) ve Şebinkarahisar’dan (1927) mebus seçildi. 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’na katıldı. Daha sonra Urfa (1932) ve İstanbul’dan (1943) milletvekili seçildi. 14 Ocak 1944’te vefat etti ve Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’na defnedildi.

 Türk edebiyatı tarihinde daha çok Millî Edebiyat akımına yol açtığı kaydedilen “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiiriyle tanınan Mehmet Emin, aslında bir halk çocuğu olup edebî zevkini küçük yaşta babasından dinlediği halk hikâyelerinden edinmiştir. Nitekim, “Ben İstanbul lehçesini anamdan, babamdan, sonra Anadolu lehçesini karımdan öğrendim; onun saf ve asil ruhunun kaynaklarından Türklük aşkının kevserini içtim” demiştir. Mehmet Emin’in yetişmesinde etkili olan diğer bir isim Cemâleddîn-i Efgānî’dir. İslâm âlemini yok etmeye çalışan Batı emperyalizmine karşı mücadele eden Efgānî, gezip dolaştığı ülkelerde aynı zamanda milliyetçilik şuurunun uyanmasına da yardım ediyordu. Mehmet Emin’in şiirleri Türk edebiyatında milliyetçilik hareketinin bir nevi başlangıcı olarak kabul edilir. Teknik ve estetik bakımdan pek güçlü sayılmayan bu şiirler gerek halkın zevk anlayışına hitap etmesi, gerekse halk hayatının bazı sahnelerini onların anlayabileceği bir dil ve üslûpla ifade etmesi dolayısıyla sade Türkçe ve hece vezniyle yazılmış şiirde öncü kabul edilmektedir. Mehmet Emin, Balkan savaşları yıllarında kaleme alınan Ey Türk Uyan! adlı kitabındaki şiirlerinde Türkler’in Altaylar’dan Anadolu’ya gelişlerini, gerçekleştirdikleri fetihleri ve yerleştikleri ülkelere medeniyet tohumları ektiklerini söyler. Edebiyatı ve özellikle şiiri “Güzellik için olmakla birlikte iyilik içindir de” şeklinde tarif eden Mehmet Emin, aynı yıllarda faaliyet gösteren Edebiyât-ı Cedîde şairlerinden farklı olarak sanatın gayesinin güzellik yanında millî fayda temin etmek olduğunu belirtmiştir. Onun amacı bir şair olarak şöhret kazanmak değil içinden geldiği halkın dertlerini ve acılarını dile getirmek, bunlara bir çare bulmaktır. Hayatının sonuna kadar edebiyatta halkçılık ve milliyetçilik prensibine bağlı kalan Mehmet Emin, Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda ortaya çıkan memleketçi edebiyatın oluşmasına da ön ayak olmuştur. Eserlerinde Türkçülük, milliyetçilik, memleketçilik, halkçılık ve Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda inkılâpçılık unsurları asıl ağırlığı teşkil eder.

 

ESERLERİ:

Mensur:

  1. Fazilet ve Asalet (1891),
  2. Türkün Hukuku (1919),
  3. Halk Hükümeti-Halkçılık (1923),
  4. Kral Corc’a (1923),
  5. Dante’ye (Ankara 1928).

Manzum:

  1. Türkçe Şiirler (1898),
  2. Türk Sazı (1914),
  3. Ey Türk Uyan! (1914),
  4. Tan Sesleri (1915),
  5. Ordunun Destanı (1916),
  6. Dicle Önünde (1916),
  7. Hastabakıcı Hanımlar (1917),
  8. Turan’a Doğru (Ey Türk Uyan! ve Tan Sesleri ile birlikte, 1918),
  9. Zafer Yolunda (1918),
  10. İsyan ve Dua (1919),
  11. Aydın Kızları (1921),
  12. Mustafa Kemal (1928),
  13. Ankara (1939).

Mehmet Emin’in bütün şiirleri Fevziye Abdullah Tansel tarafından bir araya getirilmiştir (Mehmet Emin Yurdakul’un Eserleri I: Şiirler, Ankara 1969). August Fischer de birçok şiirini Almanca tercümeleriyle birlikte yayımlamıştır (Übersetzungen und Texte aus der neuosmanischen Literatur: I. Dichtungen Mehmed Emins, Leipzig 1921).

 BİBLİYOGRAFYA:

Köprülüzâde Mehmed Fuad, “Mehmed Emin Bey”, Nevsâl-i Millî, İstanbul 1914, s. 159-161; Ruşen Eşref [Ünaydın], Diyorlar ki, İstanbul 1334, s. 157-167; Nüzhet Hâşim, Millî Edebiyata Doğru, İstanbul 1918; Hilmi Yücebaş, Millî Şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, İstanbul 1947; Zahir Güvemli, Üç Tepe: Mehmed Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Rıza Tevfik Bölükbaşı, İstanbul 1957; Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri: Tanzimat’tan Cumhuriyete Kadar, İstanbul 1969, s. 147-151; Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Ankara 1970, s. 499-510; Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Tarihi, İstanbul 1976, II, 1083-1087; Fethi Tevetoğlu, Mehmed Emin Yurdakul: Hayatı ve Eserleri, Ankara 1988; Abdullah Uçman, Türk Dilinin Sadeleşmesi ve Hece Vezni Üzerine Bir Münakaşa, İstanbul 1997; a.mlf., “Yayımlanışından 100 Yıl Sonra Türkçe Şiirler”, TT, sy. 186 (1999), s. 31-35; “Yurdakul, Mehmed Emin”, TDEA, VIII, 612-615.

 

Abdullah UÇMAN (İSLAM ANSİKLOPEDİSİ- cilt: 43,  sayfa: 613-614)

 


MEHMET EMİN YURDAKUL

Ey Türkiye, senin adın bu dünyada en hoş sesstir; 

Senin fikrin akla gelen her mânadan mukaddestir.

Mehmet Emin Yurdakul

HAYATI: Mehmet Emin Yurdakul 1869’da İstanbul’da doğdu. Babası, kayıkçılar ve balıkçılar kâhyalığı da yapmış olan Kayıkçı Salih Reis adında bir zattır.

Bir süre Beşiktaş Askerî rüştiyesinde, daha sonra idadi (lise)de okuyan Mehmet Emin, bu okullardan sonra Hukuk ve Mülkiye mekteplerine de devam ettiyse de bu yüksekokulları tamamlayamadı; sonraki öğrenimini özel olarak geliştirdi.

Yirmi yaşlarında iken, sadrazamlık evrak kaleminde stajyer memur oldu. Ertesi yıl, 1890’da, «Fazilet ve Asalet» adlı bir broşür bastırarak bunu o günlerin sadrazamı Cevat Paşa’ya sundu. Eseri beğenen Cevat Paşa onu, ayda yedi yüz kuruş maaşla, Rüsumat Mektupçuluk Kalemi kâtipliğine tayin ettirdi. Mehmet Emin burada evrak müdürlüğüne kadar yükseldi.

1897’de Türk-Yunan Savaşı çıkmıştı. Servetifünun dergisinde savaşla ilgili hikâyeler ve şiirler yayınlanıyordu. Mehmet Emin Yurdakul, o sırada «Cenge Giderken» adlı manzumesini yazarak, dergiye gönderdi. Bundan sonra, aynı yıl içinde, Servetifünun’da daha başka birkaç manzumesi görüldü. Ama sonu gelmedi. Servetifünun topluluğu sanatçıları ile onun dil ve sanat anlayışı arasında büyük ayrılıklar vardı.

1908’e, yani İkinci Meşrutiyet’e kadar mütevazı bir rüsumat memuru olarak kalan Mehmet Emin Yurdakul, bu tarihten sonra önemli görevlerde bulundu. Önce Erzurum ve Trabzon’da rüsumat nâzırlıkları —bir tür genel müdürlük— yaptı. Daha sonra İstanbul’a çağrılıp Bahriye Nezareti müsteşarlığına atandı. Kısa bir süre sonra Hicaz valisi oldu. Hicaz’dan Sivas ve Erzurum valiliklerine nakledildi. 1914’te Musul’dan milletvekili seçildi. Mütareke döneminde bir süre evine çekilip okuyup yazmakla meşgul olduktan sonra, cumhuriyetin ilk yıllarında yeniden siyasi hayata atıldı. Önce Şarkî Karahisar, sonra Urfa milletvekili olarak Meclis’te çalıştı. 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Partisi’nin mensuplarından olduğu için, bu partinin dağılmasından sonra, uzunca bir zaman tekrar sükûn ve dinlenme köşesine itildi. 1943 seçimlerinde, son olarak, İstanbul milletvekili oldu. Ertesi yıl, 1944’ te, İstanbul’da Beşiktaş’taki evinde öldü. Levent dolaylarında, Zincirlikuyu mezarlığında gömülüdür.

EDEBÎ KİŞİLİĞİ: Mehmet Emin Yurdakul, 1897’de Servetifünun dergisinde yayımladığı birkaç manzumesine, sonra dört-beş tane daha başkasını da katarak, 1898 yılında ilk şiir kitabını çıkardı. Bu kitap dokuz manzumeden meydana gelmekteydi ve «Türkçe Şiirler» adını taşıyordu. Şair, Servetifünun’un en güçlü ve ihtişamlı bir döneminde dil, duygu, düşünce, ölçü ve genel sanat anlayışı yönlerinden bu topluluğun tamamıyla zıddı bir tutumla onların karşısına çıkıyordu. Gençti, yalnızdı, güçsüzdü. Bu yüzden küçük kitabındaki dokuz şiirin yanına Abdülhak Hâmit, Recaizade Mahmut Ekrem, Rıza Tevfik gibi tanınmış imzaların kendisini destekleyen yazılarını da katmak gereğini duymuştu.

Nitekim Servetifünun’cular, kitabının adından başlayarak bu genç şairin sanatıyla, diliyle, hece ölçüsüyle âdeta alay etmeye başlamışlardı. Mehmet Emin Yurdakul büyük tereddütler geçiriyor; Servetifünun topluluğunun kurucusu, fakat her zaman yeni atılımların da koruyucusu olan Recaizade Mahmut Ekrem Bey’e: «Üstadım beni aydınlatınız; doğru bir yolda mı gidiyorum, yoksa sonu uçurum olan bir yolun başında mıyım?» diyen mektuplar yazıyordu.

Mehmet Emin’in dili —bütün duruluğuna ve arılığına rağmen— zayıf, yetersiz ve çelimsizdi. Aruzu tümüyle bir yana itip heceyi kullanmaya yönelmişti ama bu pek âhenksiz ve başarısız bir heceydi. İlhamları yalın, hayalleri basitti. Bütün bunlarla birlikte onda, Servetifünun topluluğunun o güçlü sanatçılarında bulunmayan üstün bir yön vardı: Dilde, konuda, ölçüde, zevkte —bütün zayıflığı ve yetersizliğiyle birlikte— ulusaldı ve yerliydi. Bu yüzden kendisini sadece Ekrem ve Hâmit gibi Türk otoriteleri değil, Rus, Macar ve Alman türkologları da desteklediler. Hattâ ünlü İngiliz oryantalisti Mister Gib, ona yolladığı mektupta: «Altıyüz yıllık Türk edebiyatı senin gibi bir şairi bekliyordu.» diye övgülü, yüreklendirici satırlar yazdı.

Bu desteklemelerden aldığı hız ve güçle Mehmet Emin Yurdakul tuttuğu yoldan geri dönmedi. Bunun sonucu olarak şurasını belirtmek yerinde olur ki: Türk nazmından aruzun çıkarılması, Türk nazım dilinin engin bir duruluk kazanması konularında, kendisinin gerçekten faydalı bir rolü olmuştur. Eserlerinde kişisel duygu, düşünce ve acılardan sıyrılarak, şiirde bilinen klasik anlamdaki aşk ıstırabına hiç yer vermeyerek manzumelerini bütünüyle toplumun, toplum sorunlarının, ulusun ve ulusal davaların emrine veren Mehmet Emin Yurdakul, bu atılımları ve hizmetleriyle edebiyatımızda, tabi-atiyle, unutulamayacak bir kişi ve kişilik olarak kalacaktır. ,

Hece ölçüsünü kendisi âhenkli ve başarılı kullanamamış olsa bile, bu ölçüye âhenk ve başarı katacak yeni kuşaklara öncülük eden Mehmet Emin Yurdakul, nazım dilinin durulaşıp arılaşması, konuların, sorunların ve genel temanın ulusallığa yönelmesi hususlarında da yine böyle bir öncülük yapmış sayılabilir. O halde kendisini, eserlerindeki sanat gücünden fazla, edebiyatımızın bir dönemindeki devrimciliğinden dolayı ululamak yerinde olur.

Eserlerinde gerek içyapı, gerekse dış yapı bakımlarından büyük ve derin bir sanatçı olamayan Mehmet Emin Yurdakul, vaktiyle bir konuşmacıya, kendisini şu sözlerle anlatmıştır ki, onun edebî kişiliğini en iyi belirleyen yargılar belki de bunlardır:

«Bana gelince: Hayatta her ağacın bir türlü çiçeği ve yemişi olduğu gibi, ben de yalnız bir yemiş verebilmek için çalıştım. Fikrimin kuvvetini, kalbimin özsuyunu bunu yetiştirmek için verdim. İhtimal ki yolumun üzerinden geçen yolcuları dallarımın yeşil gölgesinde dinlendirmişimdir. İhtimal ki yemişlerimle onların kalplerine bir damla kan verebilmişimdir. Eğer bunu yapabildimse mutluyum. Memleketimin sefillerinin, dertlilerinin küçük bir şairi olabilmek, bütün milletimin hürriyet ve saadetini terennüm edebilmek için yaşamak: İşte benim hayatımın ve sanatımın gayesi... Halkın şairi olmak! İşte benim sanatımın ve hayatımın gayeleri...»

Bir edebiyat tarihçimizin onun hakkında söylediği şu sözde de güzel bir gerçek payı bulunmaktadır: «Mehmet Emin Yurdakul, edebiyat tarihimizin büyük bir şairi olmaktan ziyade, Türkçülük tarihinin bir şerefi olarak kalacaktır.»

BAŞLICA ESERLERİ: Şiir kitapları: Türkçe Şiirler; Türk Sazı; Tan Sesleri; Zafer Yolunda; Aydın Kızları; Ey Türk, Uyan!; İsyan. Hamasi manzum eserler: Dante’ye; Mustafa Kemal; Ankara. Edebî, fikrî inceleme: Fazilet ve Asalet.

ŞEMSETTİN KUTLU

SON EKLENENLER

Üye Girişi