Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AHMET VEFİK PAŞA KİMDİR?

Yazar, (1823 - 2 Nisan 1891). İstanbul'da doğdu. Elçilikte gö­revli bulunan babası Ruhiddin Efendiyle birlikte üç yıl ka­dar Paris'te kaldığından öğrenimini bir Fransız lisesinde yap­ma olanağı buldu (1834-1837). Yurda dönünce, genç yaşta, Ter­cüme Odası'na girdi. Londra Elçilik Kâtipliği (1840), Tahran (1851), Paris (1860) elçilikleri, Sadaret Müsteşarlığı (1871), Maarif Nazırlığı (1872), Mebusan Meclisi Reisliği (1877) görev­lerinde bulundu. Rusya ile savaşın en karışık günlerinde Sad­razamlığa getirildi (4 Şubat 1878). Dört ay içinde azledilerek, bir süre sonra Bursa Valiliği'ne atandı (Şubat 1879). Üç yıl sonra ikinci kez getirildiği Sadrazamlıkta üç gün kalarak ye­niden azledildi. * Dilimiz üzerinde ilk önemli çalışmalardan birini yaparak Lehçe-i Osmanî adlı sözlüğü (1445 s., ilk bas. 1876; 2. bas. 1888) hazırlayan Ahmet Vefik Paşa, yapıtın önsözünde Türkçenin bağımsız bir dil olduğunu savunmuş ve Türkçe sözlükleri ayrı ayrı yayımlamıştır. Ayrıca Ebülgazi Bahadır Han'ın (1603-63) tarihini Şecere-i Evşal-i Türkiyye adı ile Çağatayca'dan Batı Türkçesine çevirmiş, Türk dilinin büyük savaşçılarından Ali Şîr Nevaî'nin Mahbubulâlub'ini bastırmıştır. Fezleke-i Tarihi Osmanî adlı okul kitabında ise, batı ülkelerinde okutulan kitapların hazır­lanma yöntemlerini uygulamış, Osmanlı tarihini kuruluş, gelişme, ilerleme ve çöküş açılarından evrelere ayırarak incelemiştir. Her evrenin sonunda, devlet örgütleri ve uygar­lık konularında verdiği bilgilerle Prof. Mükrimin Halil Yinanç'ın belirttiği gibi, daha sonra gelen tarihçilere birleştirme yönünden ışık tutmuştur. Dil ve tarih alanlarındaki çalışma­larının yanı sıra Moliere'den yaptığı çeviri ve uyarlamalarla tiyatromuzun kuruluşuna katkılarda bulunmuş, bu oyunlarda gününün dil anlayışını aşarak, büyük ölçüde Türkçe sözcük kullanmıştır. Bursa Valiliği sırasında kurduğu tiyatro ile dört yıl boyunca (1874 - 1882) halkta tiyatro beğenisinin yara­tılmasına, kökleşmesine çalışmış, düşünce ve inançlarını yaşa­ma geçirme eyleminin olumlu bir deneyini de göstermiştir.

BAŞLICA YAPITLARI: Zor Nikâhı (1869), Zoraki Tabip (1869, 1927, 1933, 1940), Yorgaki Dandini (1869, 1927), Dekbazlık, Me­raki, Azarya (Adapte ve çeviri, 16 oyunu M. Nihat Özön ta­rafından yayımlandı: Moliere'den Ahmet Vefik Paşa Külli­yatı, 4 cilt, 1933).

KAYNAKLAR: İsmail Hikmet Ertaylan (Ahmet Vefik Paşa, 1932), (Devlet Tiyatrosu, Kasım 1957), Sevim Güray (Ahmet Vefik Paşa, 1966). Fevziye Abdullah Tansel (Ahmet Vefik Paşa'nın Eserleri 1964), (Ahmet Vefik Paşa'nın Şahsiyetinin Te­şekkülü, 1964), Şükran KURDAKUL, (Şairler ve Yazarlar Sözlüğü).

 


AHMET VEFİK PAŞA-EDEBİ PORTRELER

Tanzimat çağının en alımlı şahsiyeti, bence Ahmed Vefik Paşa’dır. Aziziye fesinin bol kenarlarını bile zorlatan geniş, fırlak alnı, simsiyah şimşekleri andıran gözleri, kabarık kanatlı burnu ve duygulu ağzıyla Paşa, madde bakımından da manâlı bir adamdır.

Duruşu, bakışı, yaradılışın onunla ayrıca uğraştığını gösterir. Varlığından imtiyazlı bir hava dağıldığını daha ilk bakışta sezersiniz.

Bu kadarını, ben, objektiflerin âciz kavrayışından çıkarıyorum. Eğer onun değerli bir sanatkâr fırçasından çıkan resimlerini görseydik, kim bilir daha ne gibi orijinal çizgiler, ruh kaynayışları karşısında kalacaktık.

Çünkü bir büyük yaradılışı, bütün enginliğiyle, ancak bir büyük ressam çerçeveleyebilir.

Ne yazık ki Paşa’nın bugün elimizde, ancak soluk bir iki fotoğrafisi var. Çağdaşları, dostları, hatta fikir ve gaye yoldaşları, onun kelimeden resmini çizmemişlerdir. Başlı başına bir âlem olan bu adamı, biz, yalnız eserleri içinden çıkarmak, çapını belirtmek zorundayız.

Macarlı müsteşrik, Doktor Kunos’un gösterdiği hayranlıktan anlıyoruz ki Ahmed Vefik Paşa yalnız şarkı ve şarklıyı değil batının meşhurlarını da imrendirecek bir kudretmiş.

Hayatın her köşesini milimetrelere ayrılmış murabbalar içinden seyreden dar ufuklu bazı tasnifçiler, ona:

-    Devrilmiş kütüphane! demişlerdi. Bu teşhis, eğer, Paşa’nın kaplayıcı bilgisine bir işaretse, biz de:

-    Evet! hükmünü veririz. Yok, eğer bu hüküm, bir usulsüzlüğün damgası olarak kullanılıyorsa, gülümser geçeriz.

Biliriz ki onun ayarında bir adam, onun yaşadığı ansiklopedik çağda başka türlü olamazdı. İhtisas fikri henüz yenidir. Bundan yetmiş seksen sene evvel hiç kimse, yalnız bir sahada derinleşmekle kendini doyuramazdı.

On dokuzuncu asrın bütün büyükleri, her cepheyi zekâlarının sondalarıyla yoklamışlardır.

Ben, Ahmed Vefik Paşa’yı:

1. Devlet adamı,

2. Siyasî şahsiyet,

3. Dil ve lügat âlimi,

4. Sanatkâr,

5.  Türkçü.

olarak incelemek lâzım geldiğine inanıyorum. Büyük bir cildi dolduracak olan bu tetkik eserini bakalım yarın hangi bahtiyar verecek?

Doğrusunu isterseniz, şu benimsediğim tasnifin her bölümü, çok zengin birer damar gibi işlenebilir.

Tatavla vakası, onun ne yaman bir devlet adamı olduğuna şahittir. Taburlar şevkine ihtiyaç gösteren seraskere:

-    Hayır, ben yalnız gideceğim, demiş ve tek başına, uluyan bir sürünün üstüne atılarak Bâbıâli’yi koca bir gaileden kurtarmıştı. Elinde kalın bastonundan başka silâhı yoktu. Sol elinin şahadet ve orta parmaklarını süngü gibi ileriye uzatmış ve sadece.

- Gözlerinizi çıkarırım, dağılın köpekler! diye kükremişti.

Şam meselesinde memlekete gördüğü hizmet ise, elbette buna nispetle çok yüksektir. Paşa, bir yandan mabeynin, bir yandan Hariciye Nezareti’nin şifreli ve açık telgraflarına rağmen, isyan hâdisesi yere serilmeden Fransa ile temasa girmemiş, kendini feda ederek vatanını kurtarmıştı.

Meclis reisliği zamanları için söylenen şeylerin birer iftira olduğuna bu iki yüksek fedakârlıktan daha büyük senet bulunamaz.

Dil ve lügat bahsine gelince, Lehçe-i Osmanî, yalnız mükemmel bir lügat değildir. Paşa, bu eserini millî imanına dayanarak yazdı. Gerek mukaddemesindeki üstü kapalı işaretler, gerekse kitabın kendisi bunu pek güzel gösterir. 0 zamana kadar hiç kimse çıkıp Türkçeyi müstakil bir dil olarak kabul etmemiş,

Türkçenin lügatini yapmamıştı.

Şeyh Süleyman’ın Lügat-i Çağatay'ı bambaşka bir şeydir. |

Türklüğü kabalığın remzi sayan rical arasında, Ahmed Vefik Paşa, yalnız bir ilim bayrağı gibi değil, bir iman kaynağı gibi de selâmlansa yeridir.

Lehçe-i Osmanî deki tasnifin bir tesadüf değil, bir zihniyet işi olduğunu Şecere-i Türkî ne güzel gösterir. Ebülgazi Bahadır Han o devrin adamları için gaflet hisarları ile kapalı bir hazine idi. Paşa, Türk soyunun altın kanını bu meçhul kaynaktan alarak bize sundu.

Ahmed Vefik Paşa’nın bu mefkûreciliğini memuriyet hayatında da görmek mümkündür. Bursa valisi iken harcadığı emek ve başardığı işler, başka hiçbir muvaffakiyeti olmasa bile bir adamı milletin hâfızasına çakmaya yeter.

Bugün hâlâ, övünerek andığımız Bursa Hastahanesi’de onun eseridir.

Basit görüşler, Paşa’nın edebiyata hizmetini yalnız tercümeye inhisar ettirirler. Hâlbuki hakikat, büsbütün başka ve yüksektir.

Moliere, belki yeryüzünde kendi dehâsına en uygun tercümanı, Paşa’da buldu. Adaptelere hele bir bakınız, tatbikin bu kemâli karşısında aklınıza durgunluk gelir.

Bu eserleri asıllar ile yan yana okumalı. O zaman nasıl ifade beyan yaratan bir harikaya rastladığınızı anlarsınız. Bazı yerlerde tercüme asıldan da âhenkli bir renk tazeliğine bürünüyor.

Zor Nikâh’ındaki Üstâd-ı Sâni nasıl canlandırılmış, ne büyük bir kuvvetle sahnenin fâtihi haline konulmuştur.

Paşa’nın sanatkâr, hem büyük bir sanatkâr olduğuna daha hangi delil aranır. Ahmed Vefik, sanatı kelebek zevkiyle sezmiş, fakat bir arı cömertliğiyle dilimizi altın bir petek haline koymuştur.

Peteğin içindeki balla şimdiye kadar en aşağı dört nesil beslendi. Bundan sonra da mukaddes açlığı duyanların sofrası yine bu eserler olacaktır

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER