Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AHMET RASİM-2

Omuzlarına nispetle biraz iri, dağınık kır saçlı bir baş. Dolgun, kırmızı bir yüz. Üst kapakların altına doğru kayıp baygınlaşmış elâ gözler, tasallûptan yer yer kan oturmuş bir burun ve üstünde siyah kordonlu kelebek bir gözlük. Kelebek sözünü yalnız şekil için söylemiyorum. Bu gözlük gerçekten bir kelebek telâşıyla ve hemen havalanacakmış gibi titrerdi. Ahmet Râsim, zaman zaman bunların üstünden bakarken, Eşkâl-i Zaman' m sahibi olurdu.

Bu bakışlar zekâ güneşini bir pertavsız toplayışıyla bebeklerinde biriktirir, ışıktan oklar yapardı. Üst dudağını örten bıyıklar nikotinle kozmetikli idi. Yumuşak tombul ellerinde cigara yakarken hafif bir titreme sezdirdi.

İspirto ile pürüzlenmiş, azıcık kısık, kalın bir ses, ortadan kısa bir boy... İşte Ahmet Râsim’in sözden çerçevesi...

Onu ilk defa, Kadıköy’ünde Şifa’daki evinde görmüştüm. Bahçeye sürgüsüz, mandalsız, kilitsiz bir kapıdan giriliyordu.

Ot bürümüş, bakımsız bir bahçenin sonunda hasır döşeli bir odada oturuyordu. Hem yalnız da değil. Meşhur Bektaşî şeyhi Cemalî Baba ile birlikte.

Biz, onları yere kurulmuş bir hamur sofrası başında bulmuştuk. Vakit daha ikindi olmamış, ama onlar demlenmeye başlamışlardı. İkisinin de entarileri arkalarında, ikisinin de kolları sıvalı idi. Gelenler arasında bir yabancıyı görünce, Bektaşî aldırmadı ama üstâdın gülümseyen gözlerinde bir sitem şimşeğinin yanıp söndüğünü sezer gibi oldum. Bereket yadırgaması çok sürmedi. Yer minderlerine çöktük. Sofranın etrafındaki halka genişledi. Konsolun alt gözünden kadehler çıktı. Koca hasır daha beriye çekildi. Cemalî Baba, cana yakın bir sesle:

Tekke-i aşk içre rıza postunu

Sermesem bir türlü sersem bir türlü;

Talip olanlara gönül dostunu

Vermesem bir türlü versem bir türlü nefesine başladı. Sonra bu şiirini Abdullah Cevdet’in İctihad'ında da görmüştüm.

Yatsıya doğru ayrıldık. Fakat bu ilk görüşmemizin arkası gelmedi. Yaşayışımızın yolları başka başka yerlerden geçiyordu. Uzun seneler bir daha karşılaşmadık. Ama her gün bir gazetede onu buluyor, okuyordum.

Yem Gün kapanınca o da bir kenara çekildi. Sessiz bir gururu, bükülmez bir vakarı vardı. Cebinde kâğıt tomarlarıyla matbaaları dolaşmaz, muharrirliği, işportacılığın çok üstünde tutardı. Aylarca yoksulluğuna şerefli bir büyüklük vererek yaşadı.

Nihayet Hakkı Tarık onu aramış bulmuş ve Vakit'e. getirmişti.

Benim Ahmet Râsim'le yakından tanışmam asıl ondan sonra başlar. Yıllarca karşı karşıya çalıştık. Üstâd matbaada yazmazdı.

Sabah, yaz-kış, gün doğmadan kalkar, mangala cezvesini sürer, allı yeşilli köpükleri seyrede ede kahvesini kabartırken mevzularını seçip işlerdi.

Bir hiç’in baştanbaşa bir hep olması için, Ahmet Râsim’in sanat menşurundan süzülmesi yeterdi. Başkalarının görmeden geçtikleri şeylerden o bir eleğimsağmanın bol rengini, bir avizenin zengin ışığını fışkırtırdı.

İstanbul’u, onun kadar iyi bilen, onun gibi anlayan, onun kadar sezen hiçbir kalem yoktur. Üstâd, bir yerden, bir semtten bahse başladı mı, o semt, hususi havası, çeşnisi, rengi, kokusu hulâsa bütün varlığı ile yazıya sinerdi.

İstanbul’u sabah, öğle, ikindi, akşam, gece yarısı simalarıyla onun gibi kimse tanımazdı. Zamanın sular, topraklar, damlar, sokaklar, çehreler üstündeki perde perde değişişini yalnız o görmüş, o yakalamış ve cümlelere yalnız o dökebilmiştir.

Ressamlarımız arasında bile rahmetli Ali Rıza’dan başka böyle keskin bir görüşe ereni ben tanımıyorum. Kitabe-i Gam’ında o kadar içli bir şair olan Ahmet Râsim, Eşkâl-i Zaman’ı nasıl yazdı? Hamamcı Ülfet, Fuhş-u Atik, Fuhş-u Cedid’de o keskin realizmi, o amansız teşrih neşterini nasıl kullandı?

Şaşılacak nokta, onun şahsındaki bu oynak ve akıcı varlıktır. Bir hüviyetten ötekine, hem duruluktan hiçbir şey kaybetmeden geçiyor.

Ne de çok şey bilirdi. Hafızası, şuur projektörleri ile donanmış güzel istifli bir bilgi ambarı idi. Hiç’i hep yapışındaki kuvvet, işte bu harç zenginliğinden doğuyordu. Hangi şeye sarıldıysa mutlaka koparmıştır.

Üç ciltlik Osmanlı Tarihi, tarihlerin en güzellerindendir. Kuvvetli riyaziyesi vardı. Mantığındaki ölçülü kaplayışı belki biraz da bu bilgisine borçludur.

Söze, onun maddesi ile başlamıştım. Size yarım sahifede et ve kemik Ahmet Râsim’i, birkaç yaprakta da muharrir Ahmet Râsim’i tanıtmaya çalıştım. Fakat bunların ikisinden de büyük bir adam daha var. Bu, İnsan Ahmet Râsim’dir.

Türkiye’de kaleminden başka, hiçbir kuvvete dayanmadan yaşamış ondan başka adam gösterilemez. Ama bu hükmü zaman içinde mukayese ve muhakeme etmelisiniz. Çünkü artık bizde de fikir pazarları kurulmuş, mânâ alışverişi başlamıştır.

Hayır, ölçü kullanırken Ahmet Râsim’in yaşadığı çağı gözden uzak tutmayınız. Sansörü, sarayı, hafiyeleri, zihinlere oturtulan zindan, sürgün korkuluklarını düşününüz.

Bu büyük şahsiyet, işte bütün bu kötü şartlar ve kanlı zorbalıklar içinde elli yıl yazdı. Hem sürçmeden, küçülmeden, satılmadan, şerefine en küçük bir leke sürdürmeden yazdı.

Kalenderliği zarafet haline koymuştu. Cana yakın ve tatlı bir babayâniliği vardı. Duygulu zihin antenleriyle, güzellik diyarında yeni bir fetih yaptı mı, fesini arkaya yıkar, gözlük camları çakıntılar içinde kalır ve şarkı bestelerdi. Bu şarkı, biraz da kazandığı manevî zaferin marşına benzer. Gençliğinde musikiye merak sardırmış, meşhur Zekâi Dede’nin huzurundan feyz almıştı.

Zaman zaman gönlünün şenlik gecelerini andıran ufuklarından bir kıvılcım kopararak şarkı, nağme olur ve ruhları titretirdi.

Son yıllarında büyük bir lügate başlamıştı. Bana yazdığı bir mektupta, “Nay kelimesine gelmek üzereyim. Bana bu sazın perdelerini, akortlarına göre aldıkları isimleri ve buutlarını mufassalca yaz,” dediğine bakılırsa, N harfine kadar gelmişmiş. Eski elifbede isen’nin yeri malûm.

İlmî araştırmalarındaki titizliğini bildiğim için, bu eserin basılmamasına acıyorum. Bizde ilk monografi örneğini de Şinâsi’siyle o vermişti.

Doğrusunu isterseniz benim bildiğim Ahmet Râsim, bir hamlede aşılamayan bir denizdir. Ne kadar güzel yazılırsa yazılsın, onu böyle bir makale sedefine sığdırmak kabil olmaz.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

İLGİLİ İÇERİK

FALAKA ÖZETİ -AHMET RASİM

AMİN ALAYI ÖZETİ-AHMET RASİM

ŞEHİR MEKTUPLARI ÖZETİ - AHMET RASİM

AHMET RASİM KİMDİR?

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi