Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

GASPIRALI İSMAİL BEY KİMDİR?

Gaspıralı İsmail Bey'in Türk dünyası için gördüğü büyük rüya bu asrın başlarında aslında gerçekleşebilir bir rüya idi.

Dersaadet'te yayımlanan bir gazeteyi Boğaziçi'ndeki kayıkçı da okuyup anlayabilecekti, Türkistan steplerindeki çoban da. Tercüman-ı Ahval'i Zaman'la bunu bir ölçüde gerçekleştirdi de. "Dilde, fikirde, işte birlik" ülküsünü hayata geçirmek için insanüstü bir gayret içindeydi ve çalmadık kapı bırakmamıştı. Bu arada haksız saldırılara uğradı, hâlâ da uğruyor. Kısa bir süre önce onun adı etrafında bir tartışma cereyan etti. Bir yazar, başta Gaspıralı olmak üzere bütün Ceditçileri ağır bir biçimde eleştirerek temel değerlerimize savaş açmak ve Rus emellerine hizmet etmekle suçlandırdı. Yazıyı okuyunca hayretler içinde kalmıştım. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nin bir bildiri yayımlayarak tepki gösterdiği bu yazıdaki iddialara çok geçmeden bazı uzmanlar tarafından ağırbaşlı cevaplar geldi. Ben uzaktan takip etmekle yetindim; çünkü yeterince bilgili değildim, şimdi de değilim. Ama benim bildiğim bir Gaspıralı var; size onu anlatmak istiyorum. Yanlışım varsa, elbette bir düzelten bulunur.

Herkes bilir ki, 1774'te imzalanan Kaynarca Muahedesi'nden sonra Kırım'ın tarihi büyük acıların tarihidir: Akıllara durgunluk veren bir soykırım, savaşlar, açlık, sefalet ve iki yüz yıldır bitmeyen bir göç. Gaspıralı İsmail Bey, Kırım Harbi ve buna bağlı olarak azdırılan tehcir ve kolonizasyon uygulamaları bütün hızıyla devam ederken, 1851 yılında, Bahçesaray'a iki saat mesafedeki Avcıköy'de dünyaya gelir. Babası Mustafa Ağa'nın doğduğu köye nisbetle Gaspıralı diye anılan İsmail Bey'in çocukluğu Kırım Türk kültürünün beşiği olan Bahçesaray'da geçmiştir. Henüz on yaşındayken Akmescit jimnazına (lisesine) gönderilir, orada iki sene kaldıktan sonra Varonej şehrindeki askerî okula yerleştirilir, bir süre sonra da Moskova Askerî Lisesi'ne nakledilir.

 Moskova o tarihlerde Türklüğe ve İslâm'a karşı acımasız bir taassubu canlı tutmak için sürekli faaliyet halinde bulunan Slav ırkçılığının merkezidir. Panislavizmin korkunç düşmanlığı Gaspıralı'nın ve birkaç arkadaşının ruhunda zamanla öyle büyük bir aksülamel yaratır ki altıncı sınıfa geçtikleri yıl, Girit'te âsilerle savaşmakta olan Türk kardeşlerinin yardımına koşmaya karar verirler; bir kayıkla tam kırk beş gün kürek çektikten sonra Don nehrini geçerek Odesa'ya ulaşırlarsa da İstanbul'a gitmek üzere vapura binmeye çalıştıkları sırada, pasaportları bulunmadığı için yakalanarak Bahçesaray'a gönderilirler. Türkiye'ye kaçmaya çalışanlar sadece Gaspıralı ve arkadaşları değildir; her harpte Kırım gençlerinden bazıları bir yolunu bulup Türkiye'ye geçerler; bu hem dinî duygulardan kaynaklanan bir heyecan, hem de eski silâh arkadaşlığının düşündürücü tezahürlerinden biridir.

 Gaspıralı bu olaydan sonra Moskova'daki okuluna dönmeyecek, Bahçesaray'daki Zincirli Medresesi'ne dört yüz ruble maaşla Rusça muallimliğine tayin edilecektir. Bir buçuk yıl kadar süren bu görevi sırasında bol bol okuyarak Rus edebiyatı ve fikir akımları hakkında esaslı bilgiler edinir; bir yandan da Rus basınını takip ederek politik gelişmeleri ve Rusya'nın içte dışta izlediği politikayı daha iyi kavramaya çalışmakta, ayrıca o sıralarda epeyce yaygınlaşmış bulunan Batılılaşma akımının sebepleri üzerinde düşünmektedir. İleride kafasını çok meşgul edecek olan sosyalizm hakkında da hayatının bu döneminde bir hayli okumuştur. 1869 yılında maaşı altı yüz rubleye çıkarılarak Yalta'da Dereköy mektebine tayin edilir; burada iki yıl kaldıktan sonra Bahçesaray'a dönerek yeniden Zincirli Medresesi'nde Rusça dersleri vermeye başlar.

 Gaspıralı, o zamana kadar kafasında teşekkül eden yenilikçi fikirleri ilk olarak Zincirli Medresesi'nde uygulamaya çalışmış, asıl görevi dışında "usul—i cedid"le Türkçe dersleri verdiği gibi, medreselerde uygulanan skolastik eğitimi de eleştirmeye başlamıştır. Fakat ne talebeleri, ne de Kırım halkı, psikolojik olarak böyle bir yeniliğe hazırdır. Nitekim ders saatlerini zil çalarak ilân etmeye kalkışması, çan sesinden haklı olarak nefret eden talebelerin büyük tepkisine yol açar. Tehdit edilince görevinden ayrılmak zorunda kalan Gaspıralı, bir ara zabit olmak için İstanbul'a gitmeyi düşünürse de, bu kararından vazgeçip hem yarım kalan tahsilini tamamlamak, hem de Fransızca'yı esaslı bir şekilde öğrenmek amacıyla Paris'e gider. Yalta'dan hareket ettiği sırada cebinde sadece iki yüz ruble vardır (1872).

Paris'te üç yıl kadar kalan, hatta o yıllarda orada bulunan ünlü Rus romancısı Turgeniyef'in bir süre sekreterliğini yapan Gaspıralı, Avrupa izlenimlerini daha sonra Avrupa Medeniyetine Bir Nazar—ı Muvâzene adıyla 1302 (1886/87)'de İstanbul'da basılan risalesinde anlatacaktır. Bu risale onun Batı medeniyetini gözünde fazla büyütmediğini göstermektedir; Jön Türkler'in aksine, bir medeniyetin parlaklığını büyük şehirlerle, devâsâ binalarla, fabrikalarla vb. değil, hakkâniyetle ölçmek gerektiğini düşünen genç Kırımlı, Avrupa'da servet dağılımındaki korkunç eşitsizliğin hemen farkına varmıştır. Öyleyse Batı medeniyetini insanlığın ulaşabileceği tek zirve olarak görmek yanlıştır; "eğer insanlığın görüp göreceği son yaşayış tarzı ve son medeniyet bu ise, insanlar çok talihsiz"dir.

 Gaspıralı, Paris'ten kendi memleketine değil, artık Türk zâbiti olma hayalini gerçekleştirmek için İstanbul'a gelmiş, fakat çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanmıştır. İşin acıklı tarafı, bir dilekçeyle müracaat ettiği Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın onun hakkında Rus Sefiri İgnatief'in fikrini almaya kalkışmasıdır. Ceride—i Askeriyye'de mütercim olarak çalışan amcasının yanında bir yıl kadar kalan İsmail Bey bu arada basını takip ederek Osmanlı Devletinin ekonomik, politik ve sosyal yapısı hakkında sağlam fikirler edinmiştir. Ulaştığı en önemli kanaat ise Türkiye'de servetin ticaret hayatını ellerinde tutan azınlıklarda biriktiği, Türkler'de ise memur olma hastalığının iflâh olmaz bir hâle geldiğidir.

 Yazmaya da İstanbul'da bulunduğu sıralarda başlayan ve yazılarını bazı Rus gazetelerine gönderen Gaspıralı zâbit olmaktan ümidini kesince Kırım'a dönmüş, 1878 yılında Bahçesaray Belediye Başkanlığına seçilinceye kadar sadece okuyup milletinin hayatını incelemekle meşgul olmuştur. Çünkü bir aydının mensup olduğu milleti asıl mânâsında tanımadıkça hizmet etmesi de mümkün değildir. Bunun için çok sonraları yazıp Tercüman gazetesinde yayımladığı Gündoğdu adlı hikâyesinin kahramanı Danyal Bey gibi, köy düğünlerinden medrese hücrelerine, derviş ve ulema toplantılarından ağaların beylerin ziyafetlerine kadar her yere girip çıkar. Böylece "her sınıfın yahşi cihetlerini ve uygunsuz hallerini görüp öğrenip millî zaafın neden ibâret ve milletin neye muhtaç olduğunu anlamıştır. Ne işlemeli, işi nereden tutmalı, sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı, basireti kesmiş perdeleri ne ile kötermeli, gaflet sahrasında serilip kalmış koca bir milleti ne ile ayağa turguzmalı gibi suallerle hayli zaman uğraşmıştır".

 Gaspıralı, 1878 yılında Bahçesaray Belediye Başkanlığına seçilir. Bu görev sayesinde düşündüğü bazı yenilikleri yapabileceğini zannetmektedir; ne var ki önüne yeni engeller çıkar. Şehir sokaklarını fenerlerle aydınlatma ve bir hastane açma teşebbüsü, Belediye Meclisi tarafından şehrin kasasını boşaltacağı gerekçesiyle reddedilir; yaşlılara okuma yazma öğretmek için başladığı gece dersleri de kömür masrafı olarak istenen cüz'î paranın verilmemesi yüzünden sonuçsuz kalır. Bu mücadelesine devam ederken, 1879 yılında, gazete çıkarmak için hükûmete başvurmuş, fakat red cevabı almıştır. Fakat o, milletine yayın yoluyla hizmet etmeye kararlıdır; 1881 yılında Genç Molla müstear adıyla, ileride kitap haline getireceği Russkoe Musulmanstovo (Rusya Müslümanları) adlı makale dizisi yazarak Akmescit'te çıkan Tevrida gazetesinde neşreder. Sansüre takılmaması için son derece ihtiyatlı bir üslûpla yazdığı bu makalelerinde Rusya müslümanları hakkında önemli tezleri vardır. Amacı Ruslar'ı ürkütmeden, Ruslaştırma siyasetinin netice vermesinin mümkün olmadığını göstermek ve Rusya Müslümanlarını —bazı tehlikeli gelişmelere dikkat çekerek— ciddî mânâda bir modernizasyona davet etmektir.

 Rusya Müslümanları'nda Ruslarla Müslümanların kaynaşabilmeleri için bazı çareler de gösteren Gaspıralı, Türk kavimlerini Ruslaştırmak mümkün olmadığına göre, en doğru yolun bu milletlere hak, adalet, ilim ve hürriyet vermek olduğu görüşünü savunmaktadır. Sağlanacak eşit haklar, Rusya'ya birlik getirecek, o zaman Rusya'nın meseleleriyle Rus olmayanlar da en az Ruslar kadar ilgileneceklerdir. Bu hususta Amerika ve İsviçre'yi örnek gösteren Gaspıralı, Rusya Türkleri'nin kimliklerini korumalarında İslâm'ın önemini ve milletlerin eşitliği esasına dayanan devlet yapısının tek çıkar yol olduğunu özellikle vurgulamıştır. Bazı noktalarda eleştirilmekle beraber, Kırım dışındaki Müslüman Türk aydınlarını da derin bir biçimde etkileyen ve ümitler uyandıran Rusya Müslümanları'nda Gaspıralı'nın hemen bütün fikirleri nüve hâlinde yer almaktadır.

 Bu arada hayâl ettiği gazeteyi çıkarmak için çeşitli yolları deneyen Gaspıralı, zemin yoklamak amacıyla, 1881 yılından itibaren Tonguç, Ay, Güneş, Yıldız, Mir'at—i Cedîd gibi adlarla küçük risaleler yayımlamaya başlar. Ne var ki Rus sansürü çabuk uyanacak, bu risalelerin yayınını adları başka olsa da gazete hüviyeti taşıdıkları gerekçesiyle yasaklayacaktır.

 Gaspıralı İsmail Bey'in Tercüman için biraz daha zamana ihtiyacı vardır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi