Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

AHMEDÎ HAYATI ve ESERLERİ
(ö. 815/1412-13)
Türk edebiyatında ilk İskendernâme ve sonundaki "Dâstân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman" kısmı ile şöhret bulan divan şairi.


Muhtemelen 735 (1334-35) yılında doğdu. Asıl adı İbrahim, lakabı Tâceddin, babasının adı Hızır'dır. Hayatı hak­kındaki bilgiler yetersiz ve tutarsızdır. Sehî, Latîfî, Hasan Çelebi ve Âlî'nin ver­diği bilgiler İbn Arabşah, Taşköprizâde ve Mecdi'den alınmış olup dağınık ve zayıftır. Kaynaklar Ahmedi'nin Germiyanlı (Taşköprizâde, Mecdî) veya Sivaslı (Latîfî, Âlî) olduğuna dair iki ayrı rivaye­ti tekrar etmektedirler. İlköğrenimini nerede ve nasıl yaptığı da bilinmemek­tedir. Ancak kaynaklar bilgisini arttır­mak için Mısır'a gittiğinde birleşmekte­dirler. Mısır'da Şeyh Ekmeleddin'in öğ­rencisi olan Ahmedî'nin oradan dönün­ce bir ara Aydmoğulları'na intisap et­tiği, İsâ Bey'in (1360-1391) oğlu Hamza için yazmış olduğu Mîzânü'l-edeb ile Micyârü'l-edeb adlı Arap sarf ve nah­vine dair kaside tarzında Farsça iki ders kitabından anlaşılmaktadır. Ahmedî'­nin Germiyanoğullarîna intisabının İsa Bey'in saltanatından önce mi yoksa son­ra mı olduğu meselesi henüz aydınlığa kavuşmadığı gibi. Osmanoğulları'na in­tisabının da ne zaman olduğu kesin şe­kilde belli değildir. Yalnız Emîr Süley­man'la olan münasebeti onun ölümüne kadar (1410) devam etmiştir. Nitekim fekenderriâme'deki "Mevlid" kısmı Bursa'da Emîr Süleyman zamanında yazıl­mıştır (810/1407). Ahmedi'nin Emîr Sü­leyman'a yakınlığı, eserlerinin çoğunu ona ithaf etmesinden anlaşılmaktadır. Emîr Süleyman'ın ölümünden sonra kendisine bir hâmi arayan Ahmedî, o sı­rada Bursa ya gelen I. Mehmed'in çev­resine girmeye çalışmıştır. Mecdî, onun seksen yaşını geçmiş olarak Amasya'da öldüğünü kaydetmektedir.
 
Eserleri.
 
1. Divan. Ahmedî'nin hayli hacimli olan divanı, şiirlerinden seçme­ler dışında (Ankara 1988) bütünüyle he­nüz yayımlanmamıştır. Divan'ın Vati­kan Kütüphanesi (Vat. Turco 196) ile Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki (Hamidiye, nr. 1082 m.) yazmaları önemli nüsha­lardır. Tunca Kortantamer altı nüshayı ayrıntılı olarak tanıtmış, Yaşar Akdoğan da tenkitli metnini hazırlayarak dil hu­susiyetleri üzerinde bir doktora çalışma­sı yapmıştır.
 
2. İskendernâme'. Ahmedî, edebiyatımızda daha çok bu mesnevisiyle tanınır. 792'de (1390) telif edilen eserin çeşitli yazmalarındaki farklılıklar­dan, müellifin eserine bu tarihten son­ra da 813 (1410) yılına kadar bazı ilâ­veler yaptığı anlaşılmaktadır. "Mevlid" bölümü ile "Dâstân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman" kısmı daha önceki nüsha­larda da bulunmaktadır. Telif tarihi Os­manlı Müelliflerinde 808 (1405) olarak belirtilmiştir (II. 7351 Eser, I. Bayezid'in oğlu Emîr Süleyman'a sunulmuş­tur. Türkiye'de otuz iki kadar yazma nüshası bilinen İskendernâme'nin yurt dışında da pek çok yazmasının bulun­ması, bu eserin ne kadar beğenilip okun­duğunu göstermektedir. İstanbul Üni­versitesi Kütüphanesi'nde (TY, nr. 9211 kayıtlı İskendernâme nüshası faksimi­lesi, bir inceleme ile birlikte İsmail Ünver tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1983). Eserin "Mevlid" bölümü içindeki mi'râciye de Yaşar Akdoğan tarafından neş­redilmiştir. Ayrıca İskendernâme'den Seçmeler adıyla halk için yapılmış bir yayımı da vardır (bk. bibi).
 
3. Cemşîd ü Hurşid. Ahmedî'nin Emîr Süleyman'ın isteği üzerine kaleme aldığı bu mesnevi Selman-ı Sâvecî'nin (ö. 778/1376) aynı babdaki(?) eserine dayanmaktadır. Fakat Ahmedî, mesneviyi Türkçeye çevirirken eklemiş olduğu yeni kısımlarla âdeta yepyeni bir eser vücuda getirmiş ve ese­ri 806'da (1403) tamamlamıştır. Aslın­da I. Mehmed'e sunulmak üzere hazır­lanan, fakat Emîr Süleyman'a sunulan bu mesnevinin 847 (1444) yılında istin­sah edilmiş tek nüshası İstanbul Üniver­sitesi Kütüphanesi'ndedir (TY, nr. 921; iskendernâme de aynı yazma içindedir). Aruzun "mefâîlün mefâîlün feûlün" ka­lıbı ile yazılan mesnevide konu, Cem­şîd ile Hurşîd arasındaki aşk hikâyesidir. Cemşîd Çin fağfurunun oğlu. Hur­şîd ise Rum kayserinin kızıdır. Eser ilk defa Nihad Sami Banarlı tarafından ilim âlemine tanıtılmıştır. Mehmet Akalın 1969 yılında eser üzerinde bir doktora çalışması hazırlayarak gramer hususi­yetlerini tesbit etmiş ve metin kısmını neşretmiştir (Ankara 1975).
 
4. Tervîhu'l-ervâh, Tıp konusunda bir mesnevidir. Emîr Süleyman adına 1403-1410 yılla­rı arasında kaleme alınmış, daha sonra bazı ilâvelerle birlikte I. Mehmed'e su­nulmuştur. Bir nüshası Süleymaniye Kü­tüphanesi'nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 3595). Aruzun "mefâîlün mefâîlün feûlün" kalıbı ile yazılan bu eserin faz­la nüshası yoktur.
 
5. Bedâyi cu's-sihr fî sanayi ci'ş-şicr. Bu Farsça risale, Reşîdüddin Vatvât'ın (ö. 573/1177-78) Hada'iku's-sihr adlı eseri, edebî sanatla­ra ait açıklamaları özetlenip Farsça ör­nekleri arttırılarak meydana getirilmiş­tir. Risalenin tek nüshası, Konya Mevlânâ Müzesi'nde bulunan bir mecmuada yer almaktadır (nr. 2540/1, vr. Ib-71a). Ahmedî'nin Mirkâtü'l-edeb'i ile daha önce varlığından bile haberdar olunma­yan Mîzânul-edeb ve Micyârü'l-edeb adlı risalelerini de ihtiva eden mecmua, ilim âlemine ilk defa Nihad Çetin tara­fından tanıtılmıştır. Yazma, büyük bir hattat ve müzehhip olan Ahmed b. Hacı Mahmûd el-Aksarâyî tarafından 22 Ramazan 835'te (23 Mayıs 1432) istinsah edilmiştir. Aynı hattat bu mecmuadan başka Ahmedî'nin Süleymaniye Kütüp­hanesindeki (Hamidiye, nr. 1082 m.) Di­vanını da istinsah etmiştir (istinsah ta­rihi 840 |1436|) Eserin önemli bir özelli­ği, Ahmedî'nin "tevşih" bahsinde bu sa­natı tarif ettikten sonra kitaptaki tek Türkçe örnek olan kendi kasidesinden şu iki beyti vermesidir: "Ey ki âfâk senün hamdün iderler yekser/V'ey ki kul­dur sana ber-beste-kemer Rûm u Hazer/Cümle eşrâf-ı zaman senden alur izzet ü câh/Kamu etrâf-ı zemîn kadr ü alâ senden umar". Bu iki beytin yazma­da kırmızı mürekkeple yazılmış (yukarı­da altı çizili) harf ve kelimelerinden şu beyit ortaya çıkmaktadır: "Ahmedî kul­dur sana beste kemer/İzzet ü câh ü alâ senden umar". Bu dört mısraın ba­şındaki kelimelerin okunmaması halin­de ise ortaya bir rubaî çıkmaktadır. Böy­lece bu örnekle, Ahmedî'nin Süleymani­ye Kütüphanesi'ndeki divanında da yer alan ve şairin içinde altı kıta, dokuz ru­baî, iki beyit bulunduğunu söylediği bu kasidesini daha iyi anlamak mümkün olmaktadır.
 
6. Mirkâtü'l-edeb. Bu eser hakkında uzun zaman Kâtip Çelebi'nin verdiği bilgiden (Keşfü'z-zunun, II, 1656) başka bir şey bilinmiyordu. Mirkâtü'l-edeb, Aydınoğullan'ndan İsa Bey'in oğlu Hamza Bey için yazılmıştır. Arapça-Fars-çağ manzum bir lügat olan eserin altı nüshası Nihad Çetin tarafından tavsif edilmiştir.
 
7. Mîzânul-edeb. Arapça sar­fına dair Farsça bir kaside olup aynı mecmuanın 113b-121b varakları arasın­da yer almaktadır.
 
8. Micyârü'l-edeb. Mecmuada dördüncü sırada yer alan (r. 124b-130a) bu risale Arap nahvine dair Farsça bir eserdir. MMöfü'i-edeb'in sa­dece Konya nüshasında bulunan mensur mukaddimesinden, son iki risalenin Aydınoğlu İsa Bey'in oğlu Hamza Bey için Mirkâtü'l-edeb'e bağlı olarak bir ders kitabı halinde yazıldığı öğrenilmektedir.
Ahmedî'nin Kasîde-i Sarsarî Şerhi ile Hayretü'l-ukalâ adlı eserleri ise şim­diye kadar ele geçmemiştir. Bu iki eser­den Kâtip Çelebi (Keşfü'z-zunûn, I, 694; II, 1340) ve ona dayanarak diğer kay­naklar (M. Tâhir, Sadeddin Nüzhet Ergun, Fuad Köprülü) bahsetmektedirler. Latî­fî, "Likâî" maddesinde Ahmedi'nin Yû­suf ile Züleyhâ adlı mesnevisinden söz ederek Likâî'nin bu esere nazîre yazdı­ğını bildirmiştir. Fakat eser şimdiye ka­dar ortaya çıkmadığı için araştırmacılar Ahmedî ile ilgili yazılarında onun böyle bir eseri ile karşılaşmadıklarını be­lirtmişlerdir. Son zamanlarda Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nce alınan yazma eserler arasında (Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Ktp., nr 51) bir Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi bulunmuştur. Bu eser üzerinde Nihat Azamat'ın yaptığı çalışma ile bu mes­nevinin yazarı Ahmedî'nin Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Yâkub devri şairle­rinden olduğu ve mesnevinin muhte­melen 883-896 (1478-1490) yılları ara­sında kaleme alınmış olabileceği tesbit edilmiştir (bk. AHMEDÎ, Akkoyunlu).
Osmanlı Müellifleri'nde, Ahmedi'nin, ayrıca Esrarnâme adında bir eser daha yazdığı kayıtlı ise de Fuad Köprülü bu eserin yazarının bir başka Ahmedî ola­bileceğini, kendi nüshasında gördüğü 880 olarak tesbit edilmiş telif tarihine dayanarak söylemektedir. Marmara Üni­versitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kütüp­hanesinde (nr. 16) kayıtlı Esrarnâme'nin aynı araştırmacının tetkiki sonucunda yine Akkoyunlu şairi Ahmedî tarafından kaleme alındığı, fakat Fuat Köprülü'nün verdiği 880 tarihi yerine 884'te (1479-80) Tebriz'de yazıldığı kesinlik kazan­mıştır. Eser Ferîdüddin Artarın Esrar­nâme adlı eserinin tercümesi olmayıp Musibetname'sinin bazı parçalarının tercümesidir. Böylece bu iki eserin de bir başka Ahmedî'ye ait olduğundan ar­tık şüphe edilemez. Halilnâme yazarı Abdülvâsi Çelebi, mesnevisinin "Sebeb-i Nazm-ı Kitâb" bölümünde Ahmedî'nin ölümü ile yarım kalmış Vîs ü Râmîn ad­lı bir mesnevisinden bahseder ki bu mesnevi de bugün elde mevcut değil­dir. Bununla birlikte Ahmedî'nin Vîs ü Râmîn adında yarım kalmış bir mesne­visi olduğunu Abdülvâsi Çelebi'ye daya­narak söylemek mümkündür. Ahmedî'ye atfedilen Süleymannâme (İA, I, 220), Kânun ve Şifâ Tercümesi (Latîfî, s. 84 ve ondan naklen Âlî, Bursalı M. Tâhir ve Sadeddin Nüzhet Ergun) ve nihayet Cengnâme (Keşfü'z-zunun, I, 607) adlı eserlerin onun tarafından ka­leme alınmadığı ve tercüme edilmediği anlaşılmıştır. Cengnâme'nin de Ceng­nâme olduğu ve Ahmed-i Dâî tarafından yazıldığı artık bilinmektedir.
 

 Günay Kut, DİA, 2.cilt

İLGİLİ İÇERİK

AHMEDÎ HAYATI ve ESERLERİ

AHMEDÎ HAYATI-ESERLERİ

CEMŞÎD Ü HURŞÎD ÖZETİ - AHMEDİ

İSKENDERNÂME ÖZETİ - AHMEDİ

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi