Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

HACI BEKTAŞ VELİ HAYATI

Hacı Bektaş Veli, Osmanlı İmparatorluğunda XIV. yüzyıldan itibaren, sosyal ve siyasi bakımdan büyük etkinliği olan, II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte kapatılan, Abdülaziz zamanında tekrar canlanan ve 25 Kasım 1925 tarihinde Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına kadar devam eden Bektaşi tarikatının piridir. Hacı Bektaş Veli'nin harcını kardığı Alevi-Bektaşi anlayışı, Anadolu’nun yanı sıra Balkanlar, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya, Gül Baba türbesinin bulunduğu Macaristan'ın Budapeşte şehrinden Azerbaycan'a kadar bir çok yerde kabul görmüş ve benimsenmiştir.

Hacı Bektaş Veli'nin düşünce ve öğretisinin yayılması, ölümünden çok daha sonra, 14.yüzyıl başlarında kurulan tarikatının, 16.yüzyıl başlarında etkinlik kazanması ile olmuştur. Hacı Bektaş Veli, hakkında anlatılan söylencelerle, tarihsel gerçekliklerden kopuk olarak yaşatılmıştır. Kendi döneminde tanınmaktadır ve Mevlana, Baba İlyas, Ahi Evren’le çağdaştır. Kaynaklar bu dönemin ünlülerinin ilişkilerini mistik bir dille anlatırlar. Döneme ait bilgiler aktaran Aşıkpaşazade, Eflâki, Elvan Çelebi gibi yazarlar, Hacı Bektaş’a ait bilgilere yer vermişlerdir. Ölümünden sonraki yıllarda, hakkında “Vilayetname” düzenlenir. Adına tarikat kurulur. Mevlevi inançlı Eflâki’nin, Hacı Bektaş Veli’yi kendi tarikat önderleriyle kıyaslayarak, küçük düşürücü öyküler anlatması, dönemin mezhep ve tarikat bağnazlığından kaynaklanmaktadır. Alevi - Bektaşilik’le ilgili belge ve kaynakların yokedildiği de, tarihsel bir gerçektir. Bu durum da, Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin, sağlıklı bilgilere ulaşmamıza engel olmuştur.

Hacı Bektaş Veli'nin doğumu, ölümü, kim tarafından eğitildiği, Anadolu'ya tam olarak hangi tarihte geldiğine dair kesin bilgiler bulunmamaktadır. Hakkında bilgi veren en eski kaynaklardan biri olan Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli, Hz. Ali’nin soyundan yedinci İmam Musa Kazım nesline bağlanarak, soy seceresi hakkında şu bilgi verilmektedir. “Hacı Bektaş Veli, Seyyid Muhammed İbrâhim-î Sânî, Seyid Mûsa’î-Sânî, İbrâhim Mükerrem el-Mücâb, İmam Mûsâ Kâzım." Ancak bu silsilenin doğruluk derecesi de tartışma konusu olmuştur. Hz. Ali ile Hacı Bektaş Veli arasındaki şahısların azlığı nedeniyle, silsilede noksanlık veya kopukluklar olabileceği ileri sürülmüştür.

Hoca Ahmet Yesevi tarafından yetiştirilip Anadolu’ya gönderildiği iddialarına karşılık, yaşadıkları dönem göz önünde bulundurulduğunda, 1166’da ölen Ahmet Yesevi ile 1209-1271’de yaşayan Hacı Bektaş Veli'nin aynı zaman diliminde yaşamadıkları açıktır. Yaygın olan kanaate göre, Lokman Perende’nin himayesinde ve Yesevilik öğretisinin etkin olduğu bir ortamda yetişmiştir. Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişi şöyle aktarılmaktadır. “Kürdistan’da bir kavmin içinde bir zaman eğleşir.(……) O kavmi kendisine bağlar.(……) Rum ülkesine yürür. Elbistan’da Ashâb- ı Kehf mağarasına uğrar. Orada erbain çıkarır. Kayseri’ye doğru yola çıkar.(……) Rum ülkesine Zülkadirli ilinde Bozok’tan girer. Sulucakarahöyük’e iner”. Horasan ve Erdebil’de aldığı tekke eğitimi, Anadolu'ya geliş yolu ve Anadolu'da bulunduğu yerler dikkate alındığında, Hacı Bektaş Veli, Yesevilik, Melamilik, Batınilik, İsmaililik, Ahilik, Babailik, Mevlevilik, Kalenderilik gibi dönemin inanç ve anlayışlarını, yakından tanıyor ve biliyor olmalıdır.

Baba İlyas'ın torununun oğlu Elvan Çelebi (Ölümü:1359) tarafından yazılan ve Baba İlyas'ın söylencelere dayalı yaşam öyküsünün anlatıldığı Menâkıbu'l-Kudsiyye fî Menâsıbı'l-Ünsiyye'de, Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas'ın halifeleri arasında sayılmaktadır. Aynı eserde, 'Baba Resûl' ile Baba İshak'ın değil Baba İlyas'ın anlatıldığı görülmektedir.

Eflâkî'nin 718(1318)-754(1353) yılları arasında yazdığı, Menâkıbu'l-Ârîfin adlı kitabı da, Hacı Bektaş Veli'nin, Rum beldesinde ayaklanmaya sebep olan Baba Resûl'ün halîfe-i has'ı (gözde müridi) olduğunu ifade ederek, bu bilgiyi doğrulamaktadır. Eflâki, Hacı Bektaş Veli'nin "ârif ve yakîn'e" ermiş olduğunu, fakat İslam'ın kurallarına uymadığını belirtmektedir. Eflâkî, Hacı Bektaş adını üç yerde kullanmakta ve büyük atası Baba İlyas'ın altmış halifesi arasında saymaktadır.. Baba İlyas'ın altmış halifesi arasında, Osman Gazi'nin kayınpederi Ede Bâlî'nin de olduğunu, Eflâkî'den öğrenmekteyiz.

Tarihçi Âşıkpaşazâde'nin (Ölümü:1481) 1478'de yazdığı Vekayinâmesinden, Hacı Bektaş Veli'nin kardeşi Menteş ile Horasan'dan gelerek, 1240 yılındaki Babai ayaklanmasının öncüsü Baba İlyas'ın yanında yerlerini aldıklarını öğreniyoruz. Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya gelmesini beyan edeyim” diye başlayan Âşıkpaşazâde'nin anlatımı şöyle: “Bu Hacı Bektaş Horasan’dan kalktı. Bir kardeşi vardı, Menteş derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadoluya gelmeye heves ettiler.. O zamanda Baba İlyas gelmiş, Anadolu’da oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler. Onun dahi hikayesi çoktur. Hacı Bektaş kardeşiyle Sivas’a, Sivas’tan Baba İlyas’a geldiler. Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseriye geldiler.. Hacı Bektaş kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı. Oraya varınca eceli yetişti onu şehit ettiler..”

Baba İlyas'ın örgütlediği, Baba İshak'ın yönettiği 1240'daki Babai ayaklanmasında Sivas'da öldüğü anlaşılan Menteş ile kardeşi Hacı Bektaş Veli'nin yollarının, ayaklanmadan önce ayrıldığı; Hacı Bektaş Veli'nin Babailerin kırımı ile sonuçlanan, Malya Ovası'ndaki savaşa katılmadığı ve Sulucakarahöyük'e (Hacıbektaş'a) geldiği anlaşılmaktadır.

Aşıkpaşazade'ye göre, Hacı Bektaş Veli kendinden geçmiş bir meczub idi. Tarikatı ve müridleri yoktu. Hacı Bektaş Veli'nin; Aşıkpaşazade'nin Hatun Ana dediği (Vilayetnamede Kutlu Melek - Fatma Ana - Kadıncık Ana isimleri ile anılan), manevi bir kızı olduğunu; tasavvuf öğretisini ve kerametlerini ona emanet ettiğini; Hatun Ana'nın da bunları Abdal Musa'ya aktardığını, Aşıkpaşazade'den öğreniyoruz. Bu bilgiyi, Abdal Musa Vilayetnamesi de doğrulamaktadır. Bu bilgiler, o çağdaki "kadının", erkek müridi olacak kadar, yüksek bir statüye sahip olduğunu göstermektedir. Vilayetname'deki anlatımlar da, İslami dönemdeki kısıtlamalardan önce, kadının sosyal yaşamda etkin bir yerde olduğunu ortaya koymaktadır. Meclislerde erkeklerin yanında yer almakta ve yabancı konuklara hoş geldin diyebilmektedirler.

Vilayetname'de, Hacı Bektaş Veli'nin Osman Gazi'ye kılıç kuşatıp Elif Tac giydirdiği yazılı ise de, Aşıkpaşazade bu konuda açık ve kesin bir bilgi vererek, Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı Hanedanından kimse ile görüşmediğini açıkca ifade etmektedir. Aşıkpaşazade, Eflâkî ve Elvan Çelebi'nin anlatımları ile Hacı Bektaş Veli Türbesinden gelen ve Ankara Kütüphanesinde korunan, Ciritli Derviş Ali (Resmî Ali Baba) tarafından 1176(1765)'da kopya edilmiş Vilayetnamede, Hacı Bektaş Veli'nin 606(1209/1210)'da doğduğu, 63 yıl yaşayarak 669(1270/1271)'de öldüğüne dair verilen bilgi örtüşmektedir. 1281'de, 23 yaşındayken Kayı Boyu'nun yönetimini üstlenen Osman Gazi'ye, Hacı Bektaş Veli'nin kılıç kuşatıp Elif Tac giydirmesinin, Hacı Bektaş Veli ile ilişkilendirilen Yeniçeri Ocağının kurulmasından sonra, Vilayetname'ye eklenmiş olabileceğini düşündürtmektedir.

Hacı Bektaş Veli’nin çocuklarının olup olmadığı, Alevi ve Bektaşiler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Ortaya atılan farklı iki iddia vardır. Çelebiler, Hacı Bektaş Veli’nin Fatma Nuriye veya Kadıncık Ana (Kutlu Melek)'dan Seyyid Ali Sultan (Timurtaş) adlı bir çocuğun dünyaya geldiğini, kendilerinin de bu soydan olduklarını iddia etmektedirler. Babağan (Babalar) kolu ise, Hacı Bektaş Veli’nin mücerret kaldığını, dünyadan da mücerret olarak göçtüğünü iddia etmektedirler. Bu grup mensuplarına göre, bugün Hacı Bektaş Veli’nin evladı olarak bilinenler, Pir’in Kadıncık Ana’dan gelen nefes (yol) evladlarıdır.

Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir İli’ne bağlı Hacıbektaş İlçesi’nde bulunmaktadır.


Hacıbektaş WEB'de YER ALAN, HACI BEKTAŞ VELİ İLE İLGİLİ METİNLERİN HAZIRLANMASINDA AŞAĞIDAKİ ESERLERDEN FAYDALANILMIŞTIR:
*Alevilik Bektaşilik Nedir? Bedri Noyan, 2.Baskı, Ankara 1987
*Hacı Bektaş- Efsaneden Gerçeğe. İrene Melikoff, 2.Baskı, Haziran 1999
*Hacı Bektaş Veli’nin Yaşadığı Tarihsel Ortam, Baki Öz

****

 

Hacı Bektaş Velî’ye Ait Olduğu Bilinen Eserler

 

Hacı Bektaş Velî’ye ait Velâyetnâme, Makalat, Fevâid, Makâlât-ı Gaybiyye, Şathiyye, Hurda-nâme, Fatiha Tefsiri, Üss-ül Hakika, Besmele Tefsiri olmak üzere sekiz adet eser vardır.

Birinci eseri olan “Velâyetnâme”de Hacı Bektaş Velî’nin hayatı, kerâmetlerini sosyal ilişkilerini anlatan hikâyelerden oluşmaktadır. Hayatı ile ilgili ipuçlarının çoğuna bu kaynaktan ulaşmaktayız. Günümüze kadar devam eden yolun incelikleri ile geleneklerin izlerine bu eserden ulaşmaktayız. Asırlarca kerametleri ve hikâyeleri dilden dile dolaşmış şiirlere konu olmuştur. İnsanlar bu hikayelerdeki mesajları kendi inanç yapılarının merkezine oturtmuş, Allah, Muhammed, Ali sevgisinin kendilerine en yakın yüzyıldaki ifadelerini bu menkıbelerde bulmuşlardır. Bu hikâyelerde Kur’ân, hadis, nasihat dolu anlatımlar bulunmaktadır. Yine bu menkıbelerde tekkelerde uzun yıllar devam eden Balım Sultan erkânnamesinde içinde bulunan öğelere Velâyetnâme’den ulaşmaktayız.

İkinci eseri “Mâkâlât”tır. Aslı Arapça olarak yazılmış Molla Sadettin adı ile bilinen Sait Emre tarafından Türkçe’ye çevirilmiştir. Bilinen en eski nüsha 1409 yılına aittir. Bu eserde insanların anlayışları açısından kaç bölüme ayrıldığı, dört kapı kırk makam gibi yolun kurallarını anlatan bilgiler bulunmaktadır. Bazı alıntılar aşağıdadır.

“Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Hakk teâlâ âdemi dört türlü nesneden yarattı ve onun evlâdını da dört bölüğe ayırdı. Bu dört gurubun her birini dört türlü ibadete bıraktı. Yine bunların her birinin kendine mahsus dört halleri ve dört türlü arzuları vardır. Şimdi âdemi yarattığı dört türlü nesne şöyledir. İlk önce topraktan, ikinci olarak sudan, üçüncü olarak ateşten, dördüncü olarak rüzgârdan. Onun ayırdığı dört bölük insan şunlardır: ilk bölük âbîdlerdir. Bunlar şeriat topluluklarıdır ve asılları rüzgârdandır. İşte bu rüzgâr, hem temizdir hem güçlüdür. Çünkü rüzgâr esmeyince ekin taneleri samandan ayrılmaz. Ve eğer rüzgâr esmeseydi bütün dünya kokudan mahvolurdu. O halde helâl ve haram temiz ve murdar hepsi şeriat ile bilinir. Zira şeriat kapısı yüce kapıdır. Nitekim Allah cc. Bütün nesnelerin varlığı Kur’ân’da zikretmiştir. Yüce Allah buyurmuştur: Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitaptır ”.

“Şimdi kim bu sözleri anlamadı, kendisini dahi bilmedi. Her ne kadar insan suretinde olsa da insan mertebesinde değildir. Henüz endişeleri ve malları çokluğu içinde boğulmuşlardır. Hayvanlar gibidirler, lâkin bu konuda tasarruf sahipleri de vardır ki onlar bilirler. Yetmiş yıldır yaptığımız dedikodu bir saat münacat ile eşit geldi. Zîrâ halkın dedikodu etmesi şüpheden ileri gelir. Zâhidin ibadeti aslını bilmeden işini yapmasıdır. Ârifin tefekkürü Allah’ın ilâhi sanatına bakarak iş yapmasıdır. Muhibbin yalvarıp yakarması ise sevgiliyle muamele etmesidir. Ancak bütün bunları yaparken riya ve tamahkârlık kişiyi kendi haline bırakmaz. Öyle olunca kişinin daima gönül şehrini araması gâfil olmaması gerekir ”.

Üçüncü eseri, “Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniye” adını taşımaktadır. Bu eserin kütüphanelerde birisi Farsça, diğeri Türkçe olan iki nüshasına ulaşılmıştır. Genellikle dinî, tasavvufî ve ahlâki konularda, soru-cevap şeklindedir. Daha ziyâde Makâlât’ın açıklaması şeklindedir. Hacı Bektaş Velî’nin kendi kaleminden çıktığı konusu kesin değildir. Dervişleri tarafından kaleme alınmış olma ihtimali yüksektir. Bu eser daha önceki kaynaklarda varlığından söz edilmekte fakat nerede olduğu belli değildi. Ankara Gazi Üniversitesi Hacı Bektaş Araştırma Merkezi tarafından bir nüshası İran’da bulununca, bir nüshasına da Taksim Atatürk Kitaplığı’nda olduğu tespit edilmiş ve yayın hayatına kazandırılmıştır. Bu eserdeki bazı sözler aşağıdadır.

Zühd (yol ehli) dünyayı terk etmektir. Dünya’yı terk etmek bütün ibâdetlerin, dünyayı sevmek ise bütün günahların başıdır. Takva Yüce Allah’tan başka her şeyi terk etmektir”.

Hadis-i Kudsî: “Kullarımdan en çok öfkelendiğim kişi, bana cehennem korkusuyla ve cennet arzusu ile ibâdet edendir”. (Makâlât-ı Gaybiyye s. 17)

“Ey derviş tövbe nedir? Tövbe Allah’ın emrine dönüştür. “Ey insanlar yürekten tövbe ederek Allah’a dönün” “dedim ki: Rabbinizden bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır”. Bir hadiste “Günahından tövbe eden hiç günahı yokmuş gibi olur”. O halde derviş, tövbenin şartlarını yerine getirerek geçmiş günahlarından tövbe etmelidir. Büyük ve küçük günahlarından arınmalı, yedi organına günah işletmemeli ve yedi organını bir çoban gibi korumalıdır”.

“Ey derviş bil ki, Allah’ın Velîsi, kendi zamanın Nuh’udur. Onun yardımı, Allah’ın kullarını tufan belâsından koruyan gemidir. Su tufanında her ne kadar su belâ ise de, vücutlara yönelik olduğu için ondan kurtulmak kolaydır. Ancak cehalet tufanı ondan daha zordur, daha kötüdür. Çünkü onda boğulan kimse ilelebet kurtulamaz”.

“Nitekim peygamberlerin sultanı “Müminin kalbi Allah’ın arşıdır”. Zahidin yetmiş yıllık ibâdeti arifin bir saatlik tefekkürüne eşittir”.

“Bil ki, dervişlik ezelî bir saadet ve ebedî bir devlettir. Her kim sır sahibi olursa Yüce Allah on sekiz bin alemi kendisine sunar ve on sekiz bin âlem onun emrinde olur”

“Şeyhin kerâmetleri vardır ki, müritleri ondan yararlanır. Onun görüşünün etkisiyle onların gözleri açılır, yürekleri saflaşır ve aydınlanırlar. Beden tutsağından çıkıp ecel kılıcından kurtulurlar. Şeyhten bu bu kerâmeti gören kimse faydası olmayan başka dünyevi kerâmetlere yönelmez. Bir mürid bir şey yer ve uyur veya başka bir şey yapar da şeyh kendisine: “Sen şunu yedin, böyle uyudun” derse onun kerâmetinin ne yararı olur? Çünkü mürid bunları zaten bilmektedir, şeyhin bu söyledikleri onun bilmediği bir şey değildir. Ancak müridin bilmediği, gaibe ait sırlarla onu bilgilendirirse, çok büyük faydası olur. O halde şeyhten böyle büyük kerâmet gören kİmse daha değersiz olan bir kerâmete ilgi göstermez.( Makâlât-ı Gaybiyye s.55)”

“Sanat ve meslek öğretmen veya usta olmadan öğrenilemez. Allah’ı tanıma ise bunlardan daha zordur ve işlerin en değerlisidir, her şeyin üzerindedir. Bu işin de bir usta olmadan kendiliğinden öğrenilmesi mümkün olmaz. Yüce Allah büyüklüğü ile bu önemli iş için de ustalar buldu, öğretmenler gönderdi. Peygamberler ve evliyalar bu işin öğretmenleridirler. Demek ki o hazretler olmadan bu iş başarılamaz. Öğretmensiz öğrenmek pek nadir mümkün olur. Nadir ise hüküm taşımaz. (Makâlât-ı Gaybiyye s. 57)”

“Soya sopa rağbet etme. Daima ismin az söylensin. İlk önlerde kendi adını yazma(Makâlât-ı Gaybiyye s. 64

Dördüncü eseri Kitabü’l Fevaid (Hacı Bektaş Velî’nin Vasiyetnâmesi) adındaki çalışmadır. Bu kitapta Ahmet Yesevî ile Hünkâr Hacı Bektaş Velî ilişkileri ve pek çok nasihat içerikli değerli sözler bulunmaktadır. Bunlardan birkaç örneği aşağıya aktarıyoruz:

Eğer daima cennette olmasını istersen herkesle dost ol ve kimseye karşı gönlünde kin tutma”.

“Ve buyurdu ki, Hakiki derviş odur ki, kimsenin rencinden kırılmaz ve civanmerd odur ki, kırılmağa müstahak olanı da kırmaz”

“Hacı Bektaş Velî’den tasavvuf nedir? diye sordular. Buyurdu: odur ki, her ne kafanda varsa bırakırsın ve her ne ki, elinde varsa verirsin. Ve kuyuya düşen ne yaparsa onu yaparsın”.

“Sema’ hakikat ehline müstehapdır, ilim ehline mübahdır (yapılmasında mahsur olmayan). Fısk ve fücur ehline (günah işleyenlere) haramdır”.

“Padişah ‘dile benden ne dilersen’ der. Hacı Bektaş Velî cevap verir; “Sineği benden uzaklaştır. Padişah cevap verir, ‘Ben sineğe hükmetmeğe kadir değilim’. Hacı Bektaş : ‘Sen bir sineğe hükmedemezken bize ne verebilirsin[2]”

Beşinci eseri “Fatiha Tefsiri”: Hacı Bektaş Velî’ye ait bu isimde bir eser yakında bulunup yeni yazıya çevrilmiştir. Fakat eserdeki bütün sözlerin ona ait olduğuna kesin gözle bakmak yanlış olabilir. Bu eserdeki bazı sözler diğer eserlerdeki sözlerle çelişmektedir. Dolayısıyla yazan kişi Hacı Bektaş’ın sözlerini yazdığı gibi kendi şahsi düşüncelerini de ona aitmiş gibi gösterme ihtimali bulunmaktadır.

Diğer eserleri, “Şathiyye, Üss-ül Hakika, Hurda-nâme” adlı bir eserlerdir, fakat şu ana kadar hiçbir nüshasına rastlanılmamıştır. Bu isimleri başka kitapların içindeki notlardan bilmekteyiz.

Hacı Bektaş Velî’nin sözlerinden bir kısmı aşağıdadır.

“Karşısında ki insanın iyi olmasını isteyen, önce kendisi iyi olmalıdır”

“Kendini tanımayan, Çalab’ı da bilmez”

“İyiliğe karşı kötülük; hayvanlıktır.”

“Biz dile ve söze bakmayız; öze ve hale bakarız”

“Ayağa kalkacaksan; hizmet için kalk. Konuşacaksan hikmetli konuş. Oturacağın zaman da edeple otur”

“Hakikatın ilk makamı, toprak olacağımızın bilinmesidir”

“İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir. Kemali ise işinin dürüstlüğüdür”

“Âlimin sohbeti, cahilin ibâdetinden daha faydalıdır.”

“Özünle, gözünle, sözünle işinde ol”

“Daima iyiyi, güzeli, doğruyu öğrenebilmek için okuyunuz, okutunuz”

“ Edep urbasını, sırtınızdan ölünceye kadar çıkarmayınız.”

“Az konuşan, az yanılır”

“Âdem suretinde olan herkes adem değildir”

“Gönül kabesini, üstün tutmak gerekir”

“İnsanın olgunluğu; davranışlarının doğruluğundadır”

“Kimsenin ayıbını arama; kendi ayıbını görür ol”

“Konuşmada acele etme; doğruyu söylemekten geri durma”

“Alınmayacak eşyayı satma”

“Çağırılmadan gitme”

“Sevgi ve acıma insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır”

“Ara bul”

“İlimden gidilmeyen yolun sonu; karanlıktır”

“Murada ermek; sabır iledir”

“Araştırma, açık bir sınavdır”

“Biliniz ve görünüz”

“İlim açıklıktır”

“İlmi ve bilgiyi yüce tutan kimse hiçbir zaman alçalmaz”

“Âlimlere ve kendini bilenlere alçak gönüllülük yaraşır”

“Allâh’ı özümüzde; özümüzü Allah’ta bildik”

“Mü’min’in gönlü Hakk’ın Kâbesi’dir. Gönül ile Hakk Tealâ arasında hicap yoktur”

“İslâm’ın temeli güzel ahlâk; ahlâkın özü bilgi; bilginin özü akıldır”

“Aşkın ateşinde yananlar; bir daha yanmazlar”

“Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur”

“Kur’ân senin içinde olup; sen onun dışında kalmayasın”

“Bizim, meclisimizin tarafı yoktur”

“Gerçek farz, Allâh’a muhabbettir”

“Bizim erkânımız; ahlâk-ı Muhammedî ve edeb-i Alî’dir”

“Aşk meydanı, erenlerin ve bilenlerindir”

“İmanın kemâli; ahlâk güzelliğidir”

“Hakk’a erişebilmek için, büyüklere ve doğrulara yaklaşın”

“Maddeden Allah sırrına kadar her ne varsa, kişi kendinde bile ve bula” “Çalap, mü’min kulunun gönlündedir”

“Özünde ve sözünde temiz olmayanların, imanı tam değildir”

“Şükredenin yardımcısı Allah’tır”

“Allah ile gönül arasında perde yoktur”

 

Dursun Gümüşoğlu

 

1.HACI BEKTAŞİ VELİ SOY ZİNCİRİ

SEYYİD MUHAMMED HACI BEKTAŞİ VELİ
BABASI SEYYID İBRAHİMİ SANİ
“ “ MUSA
“ “ İSHAK
“ “ MUHAMMED
“ “ İBRAHİM
“ “ HASAN
“ “ İBRAHİM
“ “ MEHDİ
“ “ MUHAMMED
“ “ HASAN
“ “ İBRAHİM EL MÜCAP
“ “ İMAM MUSA-İ KAZIM
“ “ CAFER-İ SADIK
“ “ MUHAMMED BAKIR
“ “ ZEYNEL ABİDİN
“ “ HÜSEYN-İ KERBELA
“ “ ALİ EL MÜRTEZA DEDESI MUHAMMED MUSTAFA

 

1: http://www.cemvakfi.org.tr

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi