Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

FUZULİ HAYATI HAKKINDA BİLGİ

16. yüzyıl Azeri sahasının ve Divan edebiyatının en güçlü şairi Fuzûlî'dir. Irak Türk­lerinden olan ve Azeri lehçesiyle şiirler yazan ünlü şairimiz Fuzûlî'nin edebiyatımızda en büyük lirik şair olarak ayrı bir yeri vardır. Hayatı hakkında bildiklerimiz çok sınırlı olup, bunlar tezkirelerdeki yetersiz bilgilerle, Fuzûlî'nin kendi eserlerinden çıkartabildiğimiz bilgilerdir. Fuzûlî'nin doğum tarihi kesin olarak bilinemediği gibi doğduğu yer de kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte 1480'li yıllarda doğduğu sanılmaktadır. Tezkireler­de şairin Kerbelalı ya da Hileli olduğu hakkında çelişik görüşler bulunmaktadır. Fuzûlî, adının Mehmed olduğunu Matlaul-İtikad adlı eserinin önsözünde söyler. Fuzûlî'nin Bü­yük Selçuklular zamanından beri Irak'ta yerleşmiş, eski ve büyük bir Oğuz aşireti olan Bayat aşiretinden olduğu, Sâdıkî'nin Mecmaü'l-Havas adlı tezkiresinde yazılıdır.

Fuzûlî'nin iyi tahsil gördüğünü ve döneminin bilimlerini öğrendiğini eserlerinden an­lıyoruz. Büyük şairin, Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsçayı da bu dillerde şiir söyleye­bilecek kadar iyi bildiği eserlerinden anlaşılmaktadır. Fuzûlî, Farsça Dîvân'inin önsö­zünde, beğendiği her mahlası başkalarının da almış olduğunu görerek, kimsenin beğen­meyeceği halk dilinde arsız, gereksiz, fodul anlamlarına gelen Fuzûlî'yi mahlas olarak al­dığını söyler. Fuzûlî kelimesinin bir diğer anlamının da erdemlilik, olgunluk anlaşana ge­len fazl kelimesinin çoğulu olduğu dikkate alınırsa şairin mahlasını seçerken kelimenin bu anlamını da gözardı etmediği ortaya çıkar.

Fuzûlî'nin şiirlerinden, hangi devlet büyükleriyle ilişkisinin olduğu ve kimlerden hi­maye gördüğü öğrenilebilmektedir. Örneğin Diyarbakır ve çevresine o tarihlerde hâkim olan Elvend Bey tarafından himaye gördüğü, onun için yazdığı Farsça kasideden öğre­nilmektedir. Fuzûlî, ünlü Beng ü Bâde mesnevisini de Saf evi hükümdarı Şah İsmail’e sunulmuştur. Buradan, Şah İsmail'le ilişkisinin olduğu anlaşmakla birlikte ne bu mesnevisin­de, ne de başka bir şiirinde Şah İsmail'in Fuzûlî'ye herhangi bir yardımda bulunduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır. Fuzûlî, Safeviler'in Bağdat valilerinden Musullu ibra­him Han'ın himaye ve lütuflarını görmüştür. Bağdat valiliği el değiştirdikten sonra Fuzû­lî'nin diğer Safevi valileri için de kasideler yazmış olduğu tahmin edilmekle birlikte bu konuda kaynaklarda kesin bilgiye rastlanmamaktadır. Bağdat'ın 1534'te Kanuni tarafın­dan savaşsız olarak teslim alınmasından sonra Fuzûlî'nin başta Kanuni olmak üzere bir­çok Osmanlı devlet ricaline kasideler yazıp sunduğu ancak hiçbir dönemde devlet büyük­lerinden beklediği ilgiyi ve maddi desteği görmediği bilinmektedir.


Fuzûlî'nin, Bağdat Safeviler'in idaresindeyken Tebriz'e gitmek istediğini, ömrü bo­yunca Irak-ı Arap yani Bağdat ve çevresinden dışarıya çıkamadığını biliyoruz. Ancak o zaman zaman üzerinde doğup yaşadığı topraklardan başka yerlere gitmek istemiş, bu is­teğini de şiirlerinde dile getirmiştir. Örneğin Farsça bir kasidesinden Hindistan'a bile gitmeyi göze aldığı anlaşılmaktadır. Fuzûlî'nin, Kanuni'nin Bağdat seferi sırasında Os­manlı ordusunda bulunan Hayalî Bey ve Taşlıcalı Yahya gibi ünlü Osmanlı şairleriyle ta­nışmış olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz, ayrıca, bu iki şairin Fuzûlî'nin şiirlerine na­zireler yazmış olmaları, Fuzûlî'nin etkisinde kaldıklarının ve onun şairliğini beğendikle­rinin ifadesidir.

Doğup büyüdüğü Bağdat havalisinin geleneklerine uyması doğal olan Fuzûlî, Pey­gamber'e, ailesine ve 12 imama içten bir sevgiyle bağlıdır. Türkçe, Arapça ve Farsça yaz­dığı kasidelerde bu kişileri övmüş ve özellikle Hadhikatü's-Süedâ adlı eserinde Hz. Ha­san ve Hz. Hüseyin'in, özellikle Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilişini içten bir bağlı­lıkla dile getirmiş, ayrıca ünlü Kerbela mersiyesinde Kerbela şehitlerini anlatmıştır. Bü­tün bunlar, bazı araştırmacılara göre Fuzûlî'nin Şii olduğunu gösteren delillerdir. Öte yandan, Bağdat ve havalisi Osmanlı idaresine geçince Fuzûlî, Sünni Osmanlı padişahına ve devlet adamlarına şiirler yazarak onları övmekte de bir sakınca görmemiştir. Gerçek­te Fuzûlî'nin yazdığı şiirlerde dini unsurlar geniş bir yer tutar. O gerek kaynakların be­lirttiğine gerekse eserlerinden anlaşıldığına göre imanı tam, ahlâki nitelikleri üstün bir insandır.

Fuzûlî'nin ölüm tarihini tezkire yazarı, aynı zamanda Fuzûlî'nin hemşehrisi olan Ah­di'den öğreniyoruz. Şair, 1556 tarihinde ölmüştür. Araştırmacılara göre Fuzûlî, en az 70 yaş civarında ölmüş olmalıdır. Ahdî Tezkiresi'nde Fuzûlî'nin Fazlî adında bir oğlunun ol­duğu kayıtlıdır. Ahdî, Fazlî'nin de şair olduğunu, özellikle muamma ve tarih söylemekte usta olduğunu ve onun da babası gibi Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere üç dilde ya­zılmış şiirleri bulunduğunu bildirmektedir. Ancak, başta Ahdî olmak üzere Fazlî'den yal­nızca birkaç kaynakta söz edilmiş olması, onun önemli bir şair olmadığını göstermektedir.

 

Eserleri ve Edebi Kişiliği

Fuzûlî'nin çok sayıda eseri bulunmaktadır. Manzum ve mensur olarak Türkçe, Farsça ve Arapça 13 dolayında eser vermiştir. Mensur eserlerinde seçili, sanatlı üslubu dikkat çekerken geniş kültürü, üstün zekâsı ve duygu zenginliği son derece başarılı lirik şiirler yazmasına neden olmuştur. Şairin manzum eserleri şunlardır:

Türkçe Dîvân: Fuzûlî'nin en tanınmış eseridir. Dîvân'ın yazma nüshalarının çokluğu bize daha şair hayattayken ün kazanarak şiirlerinin elden ele dolaştığını ve bütün Türk ülkelerinde okunduğunu göstermektedir. Fuzûlî, Türkçe Dîvânının tertibine büyük özen göstermiştir. Şairin Türkçe ve Farsça Dîvanlar'ı tertipleri ve içerikleri bakımından eksik­siz tam birer divan görünümündedir. Türkçe Dîvân, mensur bir önsözle başlar. Kimi man­zum parçaların da bulunduğu bu önsözde Fuzûlî, sözün değerini belirterek döneminin şi­ir ve şaire bakışıyla ilgili ilginç bilgiler verir. Dîvân'ında 40 dolayında kaside 300'ü aş­kın gazel ve diğer nazım şekilleriyle yazılmış şiirler yer almaktadır.

Leylâ vü Mecnûn: Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn'u kendisinden önce ve sonra yazılmış olan Leylâ vü Mecnûn mesnevilerinin en güzeli olup, Türk edebiyatının ünlü eserlerin­dendir. Mesnevi olan eser 3096 beyitten oluşmuştur. Latîfî Tezkiresi'nde Fuzûlî'nin ünlü Azerbaycan şairi Genceli Nizamî'nin hamsesine cevap olarak yazdığı 5 parça kitabı ol­duğu ve içlerinde en çok Leylâ vü Mecnûn'un tanındığı bildirilir. Daha sonraki yüzyılla­rın tezkirelerinden Kınalızâde, Beyânî ve Riyâzî Tezkireleri Fuzûlî'nin hamsesinin oldu­ğunu tekrarlamışlardır; ancak, Fuzûlî'nin hemşehrisi Sâdıkî'nin yazdığı tezkirede ve Ge­libolulu Ali'nin Künhul-Ahbâr'ında yalnız Leylâ vü Mecnûn'dan söz edilmekte, hamse­nin varlığına değinilmemektedir. Gerçekten de bugün Fuzûlî'nin elde 5 mesnevisi bulun­mayıp Leylâ vü Mecnûn'un yanı sıra Beng ü Bâde ve Sâkinâme mesnevileri vardır. Fu­zûlî, Leylâ vü Mecnûn'u 1534 tarihinde tamamlayarak, Bağdat valisi Üveys (Veys) Bey'e sunmuştur.

Fuzûlî'nin anılan ünlü eserini yazarken daha önce Iran ve Türk edebiyatlarında yazıl­mış Leylâ vü Mecnûn hikâyelerini bildiği ve hatta bazılarını gördüğü sanılmaktadır; an­cak, Leylâ vü Mecnûn'nda Fuzûlî'nin, Nizamî'nin eserini esas almış olduğu da bir ger­çektir. Bazı motif benzerliklerinden dolayı Türk şairlerinden de Hamdullah Hamdi, Celîlî, Sevdâyî ve Hakiri'nin aynı adlı mesnevilerini gördüğü düşünülmektedir.

Leylâ vü Mecnûn aslında bir Arap hikâyesidir. Bu hikâyenin, Mecnûn mahlasını kul­lanan Kays bin Mülevvah adlı bir Arap şairinin aşk macerasının, halk hikâyesi şeklini al­masıyla ortaya çıktığı sanılmaktadır. Bu halk hikâyesi, Fuzûlî'nin hayatının büyük bir kıs­mını geçirdiği sanılan Hille'de çok yaygın olarak bilinmektedir. Kısacası, eser, aslını bu yöredeki halk hikâyesinden alır. 12. yüzyılda Genceli Nizamî, bu konuyu ilk kez hamsesi içerisinde işleyerek bir mesnevi yazmış, Nizamî' den sonra İranlı ve Türk birçok şair Ley­lâ vü Mecnûn hikâyesini yeniden yazmışlardır (Agâh Sırrı Levend, Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Leyla vü Mecnûn Hikâyesi, Ank. 1959). Bunlarda konu ortak olmakla be­raber, hikâyenin düzeninde, olaylarda değişiklikler yapılmıştır. Fuzûli ise kendine özgü duyuş ve anlatışıyla, özellikle ana hikâyenin içine serpiştirdiği çok güzel, içli gazelleriyle Mecnûn ve Leyla arasındaki aşkı büyük bir içtenlikle anlatmıştır. Şiirlerinde elemi, sı­kıntı ve acıyı anlatırken çok başarılı olan Fuzûlî için bu romantik aşk hikâyesi çok uygun bir konu olmuş bu yüzden de aynı konuyu işleyen diğer şairlerden daha üstün başarı gös­termiştir. Fuzûli, bu eserinde Mecnûn'un Leylâ'ya karşı duyduğu beşeri aşkı ulvi ve ilahi bir aşka yükseltmiştir.

(Mine MENGİ, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay., Ankara 2002.)

 

Fuzûli’nin eserleri


Geniş ilham ve bilgi sahibi olan şairimizin, manzum ve mensur birçok eserleri vardır. Bunlar:
1- Türkçe Divan: Birçok yazma nüshaları, eski ve yeni yazı ile baskıları vardır. Şairin kendi eliyle tertiplediği bu Divân, mensur bir ön sözden sonra, tevhit, naat, kaside, mesnevi, musammat, kıt'a ve gazelleri içine almaktadır.

2- Farsça Divan; Ali Nihad Tarlan'ın Türkçeye çevirdiği bu eserin ön sözünde, şair, kendi hayatının bazı safhalarını ve şiir anlayışını söylemiştir.

3- Arapça Divan: Tek yazma nüshası Leningrat'ta ele geçmiş küçük bir eserdir. Fuzulî'nin Arap dilinde, Türkçe ve Farsçayı kullanırken gösterdiği şiir kudretinden yoksun olduğu anlaşılmıştır.


4-Leylâ vü Mecnûn: Fuzulî'nin en tanınmış ve en güzel mesnevisidir. Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında ortak bir konu olan ve birçok şairler tarafından yazılmış bulunan Leylâ vü Mecnûn hikâyesi, büyük şairin elinde en ileri üslûp ve anlam değerine yükselmiştir.

5-Hadîkatü's Süedâ: (Uluların Bahçesi) Kerbelâ faciasını, İmam Huseyn'i ve Ali oğullarını seçili nesirle anlatan en güzel Türkçe eserdir. Bu eserin, ilmî bir inceleme ve basımı, Doç. Dr. Şeymâ Güngör tarafından yapılmıştır. (Kaynak Eserler 1,1987)

6-Beng u Bade: (Esrar ile Şarap) Esrar ile Şarap arasında karşılıklı bir münazarayı temsil eden 500 beyitlik Farsça bir mesnevidir, Fuzûlî'nin gençlik çağında yazdığı ve Şah İsmail'e ithaf ettiği bu eserin "alegorik" bir anlam taşıdığı söyleniyor. Bazı inceleyenler, onun bu mesnevide, "esrar" ile Türk Sultanı II. Bâyezîd'i, "Şarap" ile de Şah İsmail'i anlatmak istediğini iddia ediyorlar.

7-Heft Câm: (Yedi Kadeh) Sakinâme adıyla da anılan Farsça küçük bir mesnevidir.


8-Rind u Zâhid: Farsça küçük, mensur bir eserdir. Türkçeye çevrilmiştir.


9-Hüsn ü Aşk: (Güzellik ve Aşk) Sıhhat u Maraz diye de tanınan Farsça men¬sur bir eserdir. Fuzûlî'nin tıb alanındaki bilgisini gösteren bu eser, Abdülbaki Gölpınarlı tarafından Türkçeye çevrilmiştir.


10-Şikâyetname: Nişancı Celâlzâde Mustafa Paşa'ya mektup şeklinde yazılan bu eser, divan nesrinin en güzel örnekleri arasındadır. Elindeki "berat'a rağmen "evkaf zevâidi"nden kendisine bağlanmış olan dokuz akçe maaşı alamayan büyük şair, bu eserinde, eğri gidişli, ikiyüzlü, hak yiyici memur ve kâtipleri, (ezelî kötü bürokrat sınıfı) bütün zamanlar için hicvetmiştir. Bu hicivde onun kibar, nükteci kişiliği ve ince zekâsı görülmektedir. Bu eser, Fuzûlî'nin diğer üç mektubu ile beraber Prof. Karahan tarafından Fuzûlî'nin Mektupları adiyle yayımlanmıştır,


11-Hâdis-i Erbâ'in Tercümesi: İran ve Türk edebiyatlarında çok görülen "40 hadis" tercümelerinden biridir. Fuzûlî, bu eseri İran şairi Câmî'den Türkçeye çevirmiştir.
Bunlardan başka; Risale-i Muamma, Şâh u Gedâ, Enîsü'l Kalb ve Arapça yazdığı (Türkçeye çevrilmiş) Matla'ul îtikad gibi eserleri vardır.
Fuzûlî'nin Sohbetü'l-Esmâr (Meyvelerin Sohbeti) adllı manzum bir eseri, son yıllarda Bakü üniversitesi profesörlerinden Emin Abid Bey tarafından bulunmuş, Kiril alfabesiyle bastırılmıştır. Türk harfleriyle 1965'te yayımlanmıştır.

Ahmet KABAKLI, TÜRK ED. TARİHİ, 2.CİLT

SON EKLENENLER

Üye Girişi