FUZULİ HAYATI HAKKINDA BİLGİ
16. yüzyıl Azeri sahasının ve Divan edebiyatının en güçlü şairi Fuzûlî'dir. Irak Türklerinden olan ve Azeri lehçesiyle şiirler yazan ünlü şairimiz Fuzûlî'nin edebiyatımızda en büyük lirik şair olarak ayrı bir yeri vardır. Hayatı hakkında bildiklerimiz çok sınırlı olup, bunlar tezkirelerdeki yetersiz bilgilerle, Fuzûlî'nin kendi eserlerinden çıkartabildiğimiz bilgilerdir. Fuzûlî'nin doğum tarihi kesin olarak bilinemediği gibi doğduğu yer de kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte 1480'li yıllarda doğduğu sanılmaktadır. Tezkirelerde şairin Kerbelalı ya da Hileli olduğu hakkında çelişik görüşler bulunmaktadır. Fuzûlî, adının Mehmed olduğunu Matlaul-İtikad adlı eserinin önsözünde söyler. Fuzûlî'nin Büyük Selçuklular zamanından beri Irak'ta yerleşmiş, eski ve büyük bir Oğuz aşireti olan Bayat aşiretinden olduğu, Sâdıkî'nin Mecmaü'l-Havas adlı tezkiresinde yazılıdır.
Fuzûlî'nin iyi tahsil gördüğünü ve döneminin bilimlerini öğrendiğini eserlerinden anlıyoruz. Büyük şairin, Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsçayı da bu dillerde şiir söyleyebilecek kadar iyi bildiği eserlerinden anlaşılmaktadır. Fuzûlî, Farsça Dîvân'inin önsözünde, beğendiği her mahlası başkalarının da almış olduğunu görerek, kimsenin beğenmeyeceği halk dilinde arsız, gereksiz, fodul anlamlarına gelen Fuzûlî'yi mahlas olarak aldığını söyler. Fuzûlî kelimesinin bir diğer anlamının da erdemlilik, olgunluk anlaşana gelen fazl kelimesinin çoğulu olduğu dikkate alınırsa şairin mahlasını seçerken kelimenin bu anlamını da gözardı etmediği ortaya çıkar.
Fuzûlî'nin şiirlerinden, hangi devlet büyükleriyle ilişkisinin olduğu ve kimlerden himaye gördüğü öğrenilebilmektedir. Örneğin Diyarbakır ve çevresine o tarihlerde hâkim olan Elvend Bey tarafından himaye gördüğü, onun için yazdığı Farsça kasideden öğrenilmektedir. Fuzûlî, ünlü Beng ü Bâde mesnevisini de Saf evi hükümdarı Şah İsmail’e sunulmuştur. Buradan, Şah İsmail'le ilişkisinin olduğu anlaşmakla birlikte ne bu mesnevisinde, ne de başka bir şiirinde Şah İsmail'in Fuzûlî'ye herhangi bir yardımda bulunduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır. Fuzûlî, Safeviler'in Bağdat valilerinden Musullu ibrahim Han'ın himaye ve lütuflarını görmüştür. Bağdat valiliği el değiştirdikten sonra Fuzûlî'nin diğer Safevi valileri için de kasideler yazmış olduğu tahmin edilmekle birlikte bu konuda kaynaklarda kesin bilgiye rastlanmamaktadır. Bağdat'ın 1534'te Kanuni tarafından savaşsız olarak teslim alınmasından sonra Fuzûlî'nin başta Kanuni olmak üzere birçok Osmanlı devlet ricaline kasideler yazıp sunduğu ancak hiçbir dönemde devlet büyüklerinden beklediği ilgiyi ve maddi desteği görmediği bilinmektedir.
Fuzûlî'nin, Bağdat Safeviler'in idaresindeyken Tebriz'e gitmek istediğini, ömrü boyunca Irak-ı Arap yani Bağdat ve çevresinden dışarıya çıkamadığını biliyoruz. Ancak o zaman zaman üzerinde doğup yaşadığı topraklardan başka yerlere gitmek istemiş, bu isteğini de şiirlerinde dile getirmiştir. Örneğin Farsça bir kasidesinden Hindistan'a bile gitmeyi göze aldığı anlaşılmaktadır. Fuzûlî'nin, Kanuni'nin Bağdat seferi sırasında Osmanlı ordusunda bulunan Hayalî Bey ve Taşlıcalı Yahya gibi ünlü Osmanlı şairleriyle tanışmış olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz, ayrıca, bu iki şairin Fuzûlî'nin şiirlerine nazireler yazmış olmaları, Fuzûlî'nin etkisinde kaldıklarının ve onun şairliğini beğendiklerinin ifadesidir.
Doğup büyüdüğü Bağdat havalisinin geleneklerine uyması doğal olan Fuzûlî, Peygamber'e, ailesine ve 12 imama içten bir sevgiyle bağlıdır. Türkçe, Arapça ve Farsça yazdığı kasidelerde bu kişileri övmüş ve özellikle Hadhikatü's-Süedâ adlı eserinde Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in, özellikle Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilişini içten bir bağlılıkla dile getirmiş, ayrıca ünlü Kerbela mersiyesinde Kerbela şehitlerini anlatmıştır. Bütün bunlar, bazı araştırmacılara göre Fuzûlî'nin Şii olduğunu gösteren delillerdir. Öte yandan, Bağdat ve havalisi Osmanlı idaresine geçince Fuzûlî, Sünni Osmanlı padişahına ve devlet adamlarına şiirler yazarak onları övmekte de bir sakınca görmemiştir. Gerçekte Fuzûlî'nin yazdığı şiirlerde dini unsurlar geniş bir yer tutar. O gerek kaynakların belirttiğine gerekse eserlerinden anlaşıldığına göre imanı tam, ahlâki nitelikleri üstün bir insandır.
Fuzûlî'nin ölüm tarihini tezkire yazarı, aynı zamanda Fuzûlî'nin hemşehrisi olan Ahdi'den öğreniyoruz. Şair, 1556 tarihinde ölmüştür. Araştırmacılara göre Fuzûlî, en az 70 yaş civarında ölmüş olmalıdır. Ahdî Tezkiresi'nde Fuzûlî'nin Fazlî adında bir oğlunun olduğu kayıtlıdır. Ahdî, Fazlî'nin de şair olduğunu, özellikle muamma ve tarih söylemekte usta olduğunu ve onun da babası gibi Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere üç dilde yazılmış şiirleri bulunduğunu bildirmektedir. Ancak, başta Ahdî olmak üzere Fazlî'den yalnızca birkaç kaynakta söz edilmiş olması, onun önemli bir şair olmadığını göstermektedir.
Eserleri ve Edebi Kişiliği
Fuzûlî'nin çok sayıda eseri bulunmaktadır. Manzum ve mensur olarak Türkçe, Farsça ve Arapça 13 dolayında eser vermiştir. Mensur eserlerinde seçili, sanatlı üslubu dikkat çekerken geniş kültürü, üstün zekâsı ve duygu zenginliği son derece başarılı lirik şiirler yazmasına neden olmuştur. Şairin manzum eserleri şunlardır:
Türkçe Dîvân: Fuzûlî'nin en tanınmış eseridir. Dîvân'ın yazma nüshalarının çokluğu bize daha şair hayattayken ün kazanarak şiirlerinin elden ele dolaştığını ve bütün Türk ülkelerinde okunduğunu göstermektedir. Fuzûlî, Türkçe Dîvânının tertibine büyük özen göstermiştir. Şairin Türkçe ve Farsça Dîvanlar'ı tertipleri ve içerikleri bakımından eksiksiz tam birer divan görünümündedir. Türkçe Dîvân, mensur bir önsözle başlar. Kimi manzum parçaların da bulunduğu bu önsözde Fuzûlî, sözün değerini belirterek döneminin şiir ve şaire bakışıyla ilgili ilginç bilgiler verir. Dîvân'ında 40 dolayında kaside 300'ü aşkın gazel ve diğer nazım şekilleriyle yazılmış şiirler yer almaktadır.
Leylâ vü Mecnûn: Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn'u kendisinden önce ve sonra yazılmış olan Leylâ vü Mecnûn mesnevilerinin en güzeli olup, Türk edebiyatının ünlü eserlerindendir. Mesnevi olan eser 3096 beyitten oluşmuştur. Latîfî Tezkiresi'nde Fuzûlî'nin ünlü Azerbaycan şairi Genceli Nizamî'nin hamsesine cevap olarak yazdığı 5 parça kitabı olduğu ve içlerinde en çok Leylâ vü Mecnûn'un tanındığı bildirilir. Daha sonraki yüzyılların tezkirelerinden Kınalızâde, Beyânî ve Riyâzî Tezkireleri Fuzûlî'nin hamsesinin olduğunu tekrarlamışlardır; ancak, Fuzûlî'nin hemşehrisi Sâdıkî'nin yazdığı tezkirede ve Gelibolulu Ali'nin Künhul-Ahbâr'ında yalnız Leylâ vü Mecnûn'dan söz edilmekte, hamsenin varlığına değinilmemektedir. Gerçekten de bugün Fuzûlî'nin elde 5 mesnevisi bulunmayıp Leylâ vü Mecnûn'un yanı sıra Beng ü Bâde ve Sâkinâme mesnevileri vardır. Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn'u 1534 tarihinde tamamlayarak, Bağdat valisi Üveys (Veys) Bey'e sunmuştur.
Fuzûlî'nin anılan ünlü eserini yazarken daha önce Iran ve Türk edebiyatlarında yazılmış Leylâ vü Mecnûn hikâyelerini bildiği ve hatta bazılarını gördüğü sanılmaktadır; ancak, Leylâ vü Mecnûn'nda Fuzûlî'nin, Nizamî'nin eserini esas almış olduğu da bir gerçektir. Bazı motif benzerliklerinden dolayı Türk şairlerinden de Hamdullah Hamdi, Celîlî, Sevdâyî ve Hakiri'nin aynı adlı mesnevilerini gördüğü düşünülmektedir.
Leylâ vü Mecnûn aslında bir Arap hikâyesidir. Bu hikâyenin, Mecnûn mahlasını kullanan Kays bin Mülevvah adlı bir Arap şairinin aşk macerasının, halk hikâyesi şeklini almasıyla ortaya çıktığı sanılmaktadır. Bu halk hikâyesi, Fuzûlî'nin hayatının büyük bir kısmını geçirdiği sanılan Hille'de çok yaygın olarak bilinmektedir. Kısacası, eser, aslını bu yöredeki halk hikâyesinden alır. 12. yüzyılda Genceli Nizamî, bu konuyu ilk kez hamsesi içerisinde işleyerek bir mesnevi yazmış, Nizamî' den sonra İranlı ve Türk birçok şair Leylâ vü Mecnûn hikâyesini yeniden yazmışlardır (Agâh Sırrı Levend, Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Leyla vü Mecnûn Hikâyesi, Ank. 1959). Bunlarda konu ortak olmakla beraber, hikâyenin düzeninde, olaylarda değişiklikler yapılmıştır. Fuzûli ise kendine özgü duyuş ve anlatışıyla, özellikle ana hikâyenin içine serpiştirdiği çok güzel, içli gazelleriyle Mecnûn ve Leyla arasındaki aşkı büyük bir içtenlikle anlatmıştır. Şiirlerinde elemi, sıkıntı ve acıyı anlatırken çok başarılı olan Fuzûlî için bu romantik aşk hikâyesi çok uygun bir konu olmuş bu yüzden de aynı konuyu işleyen diğer şairlerden daha üstün başarı göstermiştir. Fuzûli, bu eserinde Mecnûn'un Leylâ'ya karşı duyduğu beşeri aşkı ulvi ve ilahi bir aşka yükseltmiştir.
(Mine MENGİ, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay., Ankara 2002.)
Fuzûli’nin eserleri
Geniş ilham ve bilgi sahibi olan şairimizin, manzum ve mensur birçok eserleri vardır. Bunlar:
1- Türkçe Divan: Birçok yazma nüshaları, eski ve yeni yazı ile baskıları vardır. Şairin kendi eliyle tertiplediği bu Divân, mensur bir ön sözden sonra, tevhit, naat, kaside, mesnevi, musammat, kıt'a ve gazelleri içine almaktadır.
2- Farsça Divan; Ali Nihad Tarlan'ın Türkçeye çevirdiği bu eserin ön sözünde, şair, kendi hayatının bazı safhalarını ve şiir anlayışını söylemiştir.
3- Arapça Divan: Tek yazma nüshası Leningrat'ta ele geçmiş küçük bir eserdir. Fuzulî'nin Arap dilinde, Türkçe ve Farsçayı kullanırken gösterdiği şiir kudretinden yoksun olduğu anlaşılmıştır.
4-Leylâ vü Mecnûn: Fuzulî'nin en tanınmış ve en güzel mesnevisidir. Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında ortak bir konu olan ve birçok şairler tarafından yazılmış bulunan Leylâ vü Mecnûn hikâyesi, büyük şairin elinde en ileri üslûp ve anlam değerine yükselmiştir.
5-Hadîkatü's Süedâ: (Uluların Bahçesi) Kerbelâ faciasını, İmam Huseyn'i ve Ali oğullarını seçili nesirle anlatan en güzel Türkçe eserdir. Bu eserin, ilmî bir inceleme ve basımı, Doç. Dr. Şeymâ Güngör tarafından yapılmıştır. (Kaynak Eserler 1,1987)
6-Beng u Bade: (Esrar ile Şarap) Esrar ile Şarap arasında karşılıklı bir münazarayı temsil eden 500 beyitlik Farsça bir mesnevidir, Fuzûlî'nin gençlik çağında yazdığı ve Şah İsmail'e ithaf ettiği bu eserin "alegorik" bir anlam taşıdığı söyleniyor. Bazı inceleyenler, onun bu mesnevide, "esrar" ile Türk Sultanı II. Bâyezîd'i, "Şarap" ile de Şah İsmail'i anlatmak istediğini iddia ediyorlar.
7-Heft Câm: (Yedi Kadeh) Sakinâme adıyla da anılan Farsça küçük bir mesnevidir.
8-Rind u Zâhid: Farsça küçük, mensur bir eserdir. Türkçeye çevrilmiştir.
9-Hüsn ü Aşk: (Güzellik ve Aşk) Sıhhat u Maraz diye de tanınan Farsça men¬sur bir eserdir. Fuzûlî'nin tıb alanındaki bilgisini gösteren bu eser, Abdülbaki Gölpınarlı tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
10-Şikâyetname: Nişancı Celâlzâde Mustafa Paşa'ya mektup şeklinde yazılan bu eser, divan nesrinin en güzel örnekleri arasındadır. Elindeki "berat'a rağmen "evkaf zevâidi"nden kendisine bağlanmış olan dokuz akçe maaşı alamayan büyük şair, bu eserinde, eğri gidişli, ikiyüzlü, hak yiyici memur ve kâtipleri, (ezelî kötü bürokrat sınıfı) bütün zamanlar için hicvetmiştir. Bu hicivde onun kibar, nükteci kişiliği ve ince zekâsı görülmektedir. Bu eser, Fuzûlî'nin diğer üç mektubu ile beraber Prof. Karahan tarafından Fuzûlî'nin Mektupları adiyle yayımlanmıştır,
11-Hâdis-i Erbâ'in Tercümesi: İran ve Türk edebiyatlarında çok görülen "40 hadis" tercümelerinden biridir. Fuzûlî, bu eseri İran şairi Câmî'den Türkçeye çevirmiştir.
Bunlardan başka; Risale-i Muamma, Şâh u Gedâ, Enîsü'l Kalb ve Arapça yazdığı (Türkçeye çevrilmiş) Matla'ul îtikad gibi eserleri vardır.
Fuzûlî'nin Sohbetü'l-Esmâr (Meyvelerin Sohbeti) adllı manzum bir eseri, son yıllarda Bakü üniversitesi profesörlerinden Emin Abid Bey tarafından bulunmuş, Kiril alfabesiyle bastırılmıştır. Türk harfleriyle 1965'te yayımlanmıştır.
Ahmet KABAKLI, TÜRK ED. TARİHİ, 2.CİLT