Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MİHRÎ HATUN HAYATI ve ESERLERİ
(ö. 917/1512'den sonra) Divan edebiyatı kadın şairlerinden.
Amasya'da doğdu, hayatını bu şehirde geçirdi. Buna divanında "Geçmiş ki hayf Mihrî Amâsiyye'de ömrün" mısraıyla işa­ret eder. Babası Belâyî mahlasıyla şiirler de yazan Kadı Hasan Amasyevî, dedesi Halveti şeyhlerinden Pîr İlyas'tır. Âşık Çe­lebi adının ve mahlasının Mihrî olduğunu belirtir (Meşâirü'ş-şuarâ, vr. 127b). Çağ­daşı olan Sehî Bey, Latîfî ve Kınalızâde Hasan Çelebi gibi tezkireciler ise bu konu­da herhangi bir bilgi vermezler. Evliya Çe­lebi isminin Mihrimah, mahlasının Mihrî olduğunu kaydeder. Son dönemde yapı­lan bazı çalışmalardaki Fahrünnisâ ve Mihrünnisâ gibi tesbitler herhangi bir kayna­ğa dayanmamaktadır.


Mihrî Hatun önce II. Bayezid'in, ardın­dan oğlu Şehzade Ahmed'in Amasya va­liliği sırasında bu şehirde şehzade sarayı etrafında teşekkül eden edebî muhite girmiş ve yazdığı şiirlerle dikkat çekmiş­tir (İpekten, s. 175-176). Dönemin tezkire­lerinde Mihrî Hatun'a dair kaydedilen ma­lûmatın hemen hemen tamamı bu edebî çevrede onunla diğer şairler ve kişiler ara­sında geçen olaylarla ilgilidir. Âşık Çelebi, Latîfî ve Hasan Çelebi, Mihrî Hatun'la Si­nan Paşa'nın oğlu İskender Çelebi arasın­da bir gönül bağının oluştuğunu ima eder­ler. Buna delil olarak da Mihrî Hatun'un bazı şiirlerinde geçen İskender mazmu­nunu gösterirler. Âşık Çelebi ayrıca, Hâtemî mahlasıyla şiirler yazan Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi ile Mihrî Hatun arasında bir hissî yakınlaşma olduğunu belirtir. Bununla birlikte tezkire yazarları, güzelliğini övdükleri Mihrî Hatun'un iffeti konusunda kimsenin şüphesi bulunma­dığını da kaydederler. Âşık Çelebi bunu nice talipleri var iken kimsenin ondan murat almadığını ve dünyaya kız gelip kız gittiği" ifadesiyle pekiştirmektedir. Fakat dönemin Zeyneb Hatun, Ayşe Hubbî Ha­tun gibi diğer kadın şairleriyle ilgili olarak tezkirelerde bu tür konulara yer verilme­mesi Mihrî Hatun'un güzelliğiyle dikkat çektiğini gösterir. Ayrıca Latîfî'de ve Âşık Çelebi'de müstehcene varacak çağrışım­lar doğuran ifadeler bulunmaktadır.


Şiirde Necati'yi örnek alıp onun şiirleri­ne nazîre yazan Mihrî Hatun bunları şaire de gönderirmiş. Ancak Latîfî'nin naklet­tiğine göre Necâtî bundan pek memnun olmadığı gibi bu konudaki düşüncelerini açığa vuran bir kıta yazmış ve bir dostu vasıtasıyla şiirleri hakkında kanaatini so­ran Mihrî Hatun'a "şâire-i Şîrîn ma'nâdır... ihamını beğenir ve musâbahetin özenir" şeklinde üstü kapalı bir cevap gönder­miştir.


Mihrî Hatun'un ölüm tarihi konusunda dönemin tezkirelerinde bir kayıt yoktur; günümüzde yapılan araştırmalarda ise 912 (1506) yılı gösterilmektedir. Ancak in'âmât defterinde yer alan, 27 Zilhicce 917 (16 Mart 1512) tarihinde II. Bayezid'e kaside gönderdiğine dair kayıt göz önün­de bulundurulacak olursa bundan sonraki bir tarihte öldüğünü kabul etmek gere­kir. Mihrî Hatun Amasya'da dedesi Pîr İlyas'ın tekkesindeki hazîreye defnedilmiştir.
 
Sehî, Mihrî Hatun'un Yavuz Sultan Selim'e ve Şehzade Ahmed'e birçok kaside ve gazel verdiğini söyler. Abdülkadir Karahan da divanındaki kasidelerin hemen tamamının Şehzade Ahmed'e ve bilhas­sa bayram tebrikleri vesilesiyle sunuldu­ğunu belirtir. Ancak II. Bayezid dönemi­nin 909-917 (1503-1511) yıllarını kapsa­yan bir in'âmât defterindeki kayıtlardan, Mihrî Hatun'un Amasya'da iken tanışmış olduğu II. Bayezid'e düzenli olarak kasi­deler gönderdiği ve divanını tamamladı­ğında ona takdim ettiği anlaşılmaktadır. Mihrî Hatun'a bu şiirleri dolayısıyla 20 Şa­ban 910 (26 Ocak 1505), 3 Zilkade 915 (12 Şubat 1510). 10 Şevval 916 (10 Ocak 1511) ve 27 Zilhicce 917 (16 Mart 1512) tarihlerinde in'âm ve ihsanda bulunul­muştur. Aynı defterdeki 2 Cemâziyelevvel 914 (29 Ağustos 1508) tarihli bir kayıtta ise divanını gönderdiği ve 3000 akçe ihsan aldığı bildirilmektedir. Mihrî Hatun'un Sü­leymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlı (Ayasofya, nr. 3974) ve sonunda II. Bayezid'in mührü basılı olan divanında Sultan Ba­yezid için bir tek kaside bulunmaktadır. Sultan Bayezid'e gönderilen nüsha da bü­yük bir ihtimalle budur.


Mihrî Hatun sade bir dille yazdığı şiir­lerinde daha çok duygularını ifade etme­ye çalışmış, tabii, samimi ve külfetsiz bir üslûp kullanmıştır. Dönemin tezkire ya­zarları onun şiirini överken ihtiyatlı bir ifade kullanırlar. Sehî "hoştab' hatundur. Eş'ârı halk içinde meşhur ve gazeliyyâtı ehl-i dil-i yârân arasında mezkûrdur". La­tîfî ise "Tabakât-ı şuarâda rütbesi bî-kadr ü paye ve mâye-i ma'rifetde kemmâye değil idi" der. Âşık Çelebi, Mihrî Hatun'un şiirinde "nâmahrem" sözler, nakıs edalar bulunduğunu ve şiirlerinin bütünü itiba­riyle vasat kabul edilebileceğini belirtir. Divanının Rus Türkologu Maştakova ta­rafından dört nüshaya dayanılarak yapıl­mış tenkitli bir neşri vardır; Sabiha Ge­mici eseri dil yönüyle de inceleyerek yeni bir neşrini hazırlamıştır (bk. bibi). Mihrî Hatun'un fıkha, ferâize, hayıza, nifasa dair risaleleri olduğu şeklinde Evliya Çe­lebi'de yer alan bilginin herhangi bir kay­nağı olmadığı gibi onun bu konularda yazılmış herhangi bir eseri de günümüze ulaşmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:
Mihrî Hatun, Divan (nşr. E. İ. Maştakova). Moskova 1967; Mihrî Hatun Divanı. Karşılaş­tırmalı Metin, Cümle Yapısı ve Cümle Türleri (nşr. Sabiha Gemici, doktora tezi, 1990), UÜ Sos­yal Bilimler Enstitüsü; Sehî. Tezla're(Kut), s. 288
İSMAİL E. ERÜNSAL, DİA, 30

 

İLGİLİ İÇERİK

DİVAN EDEBİYATI ŞAİRLERİ VE ŞİİRLERİ

MİHRİ HATUN ŞİİRLERİ

MİHRİ HATUN - BEN UMARDIM Kİ SENİ...

SON EKLENENLER

Üye Girişi