Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

HOCA MESUD HAYATI VE ESERLERİ


Farsça’dan yaptığı Süheyl ü Nevbahâr ve Ferhengnâme-i Sa‘dî adlı tercümeleriyle tanınan XIV. yüzyıl Türk şairi.

Müellif:MUSTAFA ERKAN, MUSTAFA ÖZKAN    


Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babasının adının Ahmed olduğunu bizzat kendisi kaydeder (Süheyl ü Nevbahâr, s. 9). Süheyl ü Nevbahâr adlı eserini 1350 yılında kaleme aldığı sırada artık çağının geçmiş ve kocamış bulunduğunu söylemesi bu tarihte ileri bir yaşta olduğunu gösterir (a.e., s. 575-576). Öte yandan Şeyhoğlu Mustafa’nın 1400’de tamamladığı Kenzü’l-küberâ’sında onu rahmetle anmasına dayanarak XIV. yüzyılın ikinci yarısında öldüğü söylenebilir. Âşık Çelebi Meşâirü’ş-şuarâ’da I. Murad devrinden bahsederken adının Ahmed olduğunu ve Süheyl ü Nevbahâr’ın manzum tercümesini meydana getirdiğini kaydeder. J. H. Mordtmann, Farsça’dan yaptığı tercümelerle tanınması ve Süheyl ü Nevbahâr’da olduğu gibi Kelîle ve Dimne tercümesinde de Farsça için “tat dili” ifadesinin kullanılmasından hareketle Hoca Mesud’un, Aydınoğlu Umur Bey adına Kelîle ve Dimne’yi Farsça’dan tercüme eden Kul Mesud’la aynı kişi olabileceğini söylemiş, Süheyl ü Nevbahâr’da bahsettiği Mûsevî, Ermeni ve Frenkler’i İzmir’de görmüş olması ihtimali üzerinde durarak Aydınoğulları sarayında yaşamış olabileceğini ileri sürmüştür (Suheil und Nevbahar, önsöz, s. 12). Diğer araştırmacılar ise kendisi için hiçbir zaman “kul” lakabını kullanmayan Hoca Mesud’un kimseye eser sunma âdetinin bulunmadığını ve Kul Mesud ile kıyas edilmeyecek derecede yüksek bir şair olduğunu söyleyerek bu görüşü reddetmişlerdir (Köprülü, TM, II [1928], s. 487-488; Kilisli M. Rifat [Bilge], II [1928], s. 407).

M. Fuad Köprülü, Hoca Mesud’un Germiyan Beyliği’nde yaşayan XIV. yüzyılın ünlü şairi Şeyhoğlu’nun hocası olması ihtimalini dikkate alarak onun da Germiyan’da yaşamış olabileceğini ileri sürer (EI [Fr.], IV, 993). Tahsin Banguoğlu ise Hoca Mesud’un Bursa ve Konya gibi büyük şehirlerden uzak bir yerde hayat sürmüş olabileceği kanaatindedir (Altosmanische Sprachstudien, s. 11-12). Kilisli Muallim Rifat Ferhengnâme-i Sa‘dî Tercümesi neşrinde (s. 9) onu Emsiletü’t-tasrîf ve Kitâbü’l-İnbisât (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4737) müellifi Şeyh Mes‘ûd b. Osmân-ı Gülşehrî ile birleştirmek istemiş, ancak Mordtmann’ın Süheyl ü Nevbahâr neşrinden sonra bu görüşünden vazgeçmiştir (TM, II [1928], s. 403).

Hoca Mesud’un herhangi bir hükümdarın himayesine girdiğine veya ona eser sunduğuna dair bilgi mevcut değildir. Muhtaç da olsa bir şah katında yüz kızartmaktan uzak kalacağını ifade etmesi (Süheyl ü Nevbahâr, s. 573) onun başkalarına minnet etmekten hoşlanmadığını göstermektedir. Büyük kimselerin soyundan geldiğini, kendisinin ise onların yolunda gitmediğini söyleyen Hoca Mesud ataları hakkında bilgi vermez. Eserlerinden İran edebiyatını yakından tanıdığı, Farsça ve Arapça’yı iyi bildiği anlaşılmaktadır. Şâhnâme’den Süheyl ü Nevbahâr’a aldığı beyitler, ayrıca Bostân’ı tercüme etmesi Firdevsî ile Sa‘dî-i Şîrâzî’ye hayran olduğunu göstermektedir. Şeyhoğlu’nun Kenzü’l-küberâ’da “üstat” ve “hoca” diye bahsettiği Hoca Mesud’un eserlerinden seçtiği beyitlerle (vr. 45a, 54a) fikirlerini desteklemek istemesi, onun kendisinden istifade edilebilecek bir şahsiyet ve saygı duyulan bir âlim olduğunu ortaya koyması yanında Şeyhoğlu’nun hocası olma ihtimalini de kuvvetlendirmektedir.

Eserleri.
1. Süheyl ü Nevbahâr. 5703 beyitten meydana gelen bir aşk mesnevisi olup 751 (1350) yılında tamamlanmıştır. Bizzat Hoca Mesud’un belirttiğine göre eserin ilk 1000 beytini yeğeni İzzeddin Ahmed kaleme almış, sonraki kısımla giriş bölümünü kendisi yazmıştır. Asıl adı Kenzü’l-bedâyi‘ olan eser, Yemen padişahının oğlu Süheyl ile Çin fağfûrunun kızı Nevbahâr arasındaki aşk macerasını anlatır. Bu konu etrafında çeşitli olayların yer aldığı eser dinî, ahlâkî nasihatlerle örülü fikrî ve didaktik bir muhteva taşımaktadır. “Feûlün feûlün feûlün feûl” vezniyle yazılmış olan eserin çeşitli yerlerinde beş değişik vezinde on beş gazel bulunmaktadır. Şair, ilerlemiş yaşına rağmen böyle bir “aşknâme” yazmasının alelâde bir heveskârlıktan ileri gelmediğini söyler. Bilinen iki nüshasından biri Berlin Staatsbibliothek’tedir, diğeri Ahmet Talat Onay’dan Cem Dilçin’e intikal etmiştir. Berlin nüshasının J. H. Mordtmann tarafından tıpkıbasımı yapılmış (bk. bibl.), Cem Dilçin ise geniş bir incelemeyle birlikte iki nüshanın karşılaştırmalı yayımını gerçekleştirmiştir (bk. bibl.; bu neşrin tenkit ve değerlendirmesi için bk. Tezcan, bibl.).

2. Ferhengnâme-i Sa‘dî. 755 (1354) yılında kaleme alınan 1073 beyitlik bu mesnevi Sa‘dî’nin Bostân’ından seçilmiş şiirlerin tercümesidir. Hacim bakımından Bostân’ın dörtte biri kadar olan Ferhengnâme dinî, ahlâkî konularda öğütler veren, bunlarla ilgili hikâyelerin yer aldığı bir eser olup aruzun “feûlün feûlün feûlün feûl” vezniyle yazılmıştır. Türkçe’ye Sa‘dî-i Şîrâzî’den yapılmış ilk manzum tercüme olan eser on bölüm halinde düzenlenmiş, Bostân’daki sırasıyla verilen bölümlerde fikirler yer yer genişletilmiştir. İkisi özel ellerde olmak üzere beş nüshası bilinen Ferhengnâme’nin Ali Emîrî Efendi nüshasına dayanan bir yayını Veled Çelebi ve Kilisli Rifat tarafından yapılmıştır (bk. bibl.). Veled Çelebi, yazma nüshadaki bir kayda dayanarak isim benzerliği sebebiyle eseri kelâm ve fıkıh âlimi Mes‘ûd b. Ömer et-Teftâzânî’ye (ö. 797/1395) mal etmiş, onun bu yanlışını sırasıyla Gibb (I, 201-203), Storey (İA, XII/1, s. 121) ve Saîd-i Nefîsî (EI2 [Fr.], II, 1385-1386) tekrarlamıştır (Veled Çelebi’nin yanlışı için bk. Köprülü, TM, II [1926], s. 481-483).

Eserlerini Farsça’dan nakil yoluyla meydana getiren Hoca Mesud her iki eserini de mesnevi tarzında yazmıştır. Kitaplarını ölümünden sonra dünyada iyi bir ad bırakmak ve hayır dua ile anılmak amacıyla yazdığını özellikle belirtir. Beyitleri bazı telif unsurları da katarak Türkçe’ye en güzel şekilde tercüme etmeye çalışmış ve hayli başarılı olmuştur. Türkçe’nin aruz vezniyle henüz yeterince bağdaşmadığı bir dönemde eserlerini meydana getiren Hoca Mesud Türkçe’nin yetersizliğinden yakınmakta, yalın bir ifade kullandığı için de “terkip ve tertip bilmezlikle” suçlanmaktan çekinmektedir (Süheyl ü Nevbahâr, s. 573-574).

Hoca Mesud’un bu tercümeleri, XIV. yüzyıl Türkçesi’nin kelime hazinesi ve gramer yapısı bakımından son derece önemlidir. Döneminde kullanılan deyimleri ve atasözlerini nazma geçiren şairin dili sade olup Arapça ve Farsça kelimelere oldukça az yer vermiştir. Bazı vezin kusurları bulunmakla beraber onun nazma hâkim olduğu göze çarpmaktadır. Araştırmacılar, Hoca Mesud’un bugün bile zevkle okunabilecek başarılı tercümeler meydana getirmiş olduğu görüşündedir.

Şeyhoğlu’nun Hoca Mesud’dan naklen Kenzü’l-küberâ’sına aldığı yirmi iki beyitten on dördü bazı küçük farklarla Süheyl ü Nevbahâr’da, dördü Ferhengnâme-i Sa‘dî’de yer almaktadır (bunlar için bk. Kilisli M. Rifat [Bilge], II [1928], s. 402-403). Diğer beyitlerin varlığı, Hoca Mesud’un bu iki eserin dışında başka eserlerinin yahut bazı manzumelerinin olabileceğini düşündürmektedir.

İSLAM ANS. TDV

***
Süheyl ü Nev-bahâr'dan

(Yemen Pâdişâhı Bahr'ın halkının duâsıyla bir çocuğu olur. İsmini Süheyl koyarlar. Süheyl bir gün babasının hazinelerinin bulunduğu odalardan birinde çok güzel bir kızın resmini görür. Çin Fağfuru'nun kızı Nev-bahâr olduğunu öğrenince Nakkaş ile yola çıkar. Bu arada, Nevbahâr da bir rüya görür. Süheyl, Çin'e gelir. İyi huylu ve cömert bir pâdişâhtır. Nevbahâr'ının sarayı yanında bir saray yaptırır. Tanışırlar ve gizlice görüşmeye başlarlar.)

1.
Kamu halk ilk uyhuya oldı tuş
Denizde balık yatdı yuvada kuş

Melik-zâde aldı eline kemend
Sanasın uyumamağa içdidi and

Kemendini atdı vü tutdı ucın
Düşürdi dam üstine ağdı gücin

Bihbirini kuçdılar öpdiler
Sanasın yanar oda su sepdiler

Süheyl'ün elini tutup Nevbahâr
Iletdi odasına, andan sorar:

-Ki bensüzgünün dün nite geçdidi
Hele cân tenümden benüm uçdıdı

Süheyl eydür ana ki "Hoş kanuma
Susadun, kasdun eyledün cânuma

-2-

Peşiman-vânım bunda geldüğüme
Beni komadı ışk bildüğüme

Gülümsündi işidicek Nevbahâr
Nitekim güler, gül olıcak bahar

Didi "iy benüm işimün çâresi
Gözüm nûn vü bağrumun paresi

Benüm hâlümi dahi itgil kıyâs
Ki sensüz düğünüm bana oldı yas

Günüm şöyle geçdi eğer biledün
Tana kaluban merhamet kıladun

Ne su içdüm ü ne yiyesi yidüm
Ne bir lâhza dinlendüm ü uyudum

Kan ahmışdı ağlamakdan gözüm
Bulaşmış idi kan yaşına yüzüm

Öğütlendi ki akılunı dir
Yime gussa kim kişiyi gussa yir

Bayağı bigi yi, iç oyna vü gül
Eğer itmesizen kifayet değül"


GAZEL

Toldur kadehi sun elüme kıl beni serhoş
Ger ağu ola yârüm adına idiven nûş

Bu od ile kim ışkı yüregüme bırahdı
Sanma ki damarâağı kanum eylemeye cûş

Kirpüklerinün nâzük ohı sineme batdı
Smamağıçun sun elüni demreni gör uş

Yüzün göreli gitmeyiser yaş gözümden
Lâbüd güneşe kim ki baha gözi ola yoş

Her gice karanuda hayilün beni ister
Koma yalunuzgelmeğe bir kimse, bile, koş

Açıklama

Melikzâde: Şehzade Süheyl- uçdıdı: uçtu, gitti- peşimanvânım: pişmanım- tana-kaluban: dona kalarak, şaşırıp- gussa: gam, keder- bayağı biği: hiçbir şey yokmuş, normal gibi- damardağı: damardaki- sun elini: elini uzat- demreni gör uş: işte ok temrenini gör- lâbud: elbette- gözi ola yoş: gözü kamaşır- bile: beraber ve bile denilerek tevriye yapılıyor.

AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI 2. CİLT

SON EKLENENLER

Üye Girişi