Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

HAŞMET HAYATI ve ESERLERİ 

(ö. 1182/1768-69)
Nükte ve hicivleriyle tanınan divan şairi.

 
İstanbul'da dünyaya geldi. Doğum ta­rihi bilinmemekteyse de mevcut bilgiler­den 1720-1730 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Mehmed olup Anadolu kazaskerliğine kadar yük­selmiş ulemâdan Ebülhayr Abbas Efendi'nin oğludur.

 
Haşmet, müderris olan babasından ilk bilgileri aldıktan sonra medreseye devam etti. Arap ve Fars dillerini ve edebiyatla­rını bu dillerde şiir yazacak derecede öğ­rendi. Daha medresede iken Şeyhülislâm Halilefendizâde Mehmed Said Efendi'ye takdim ettiği gazel ve kasidelerle kendi­ni tanıttı. Medresede mülâzım, ardından müderris oldu; hâriç, dâhil ve sahna ka­dar yükseldi. Sadrazamlığından çok önce yakınlıkları bulunduğu, hakkında yazdı­ğı kasidelerden anlaşılan Koca Râgıb Pa­şa'nın (sadrazamlığı 1756-1763) himaye­sinde kaldığı yıllar hayatının en mesut dö­nemi olmalıdır. Yazdığı hicivler yüzünden bir süre sonra talihi tersine dönen Haş­met'in hayatı, genç yaşta ölümüne ka­dar sürgünde sıkıntılı bir şekilde geçti Kaynakların hemen hepsinde, "tab'ının zebândırazlığı ve hezliyâta mail" olmasın­dan ve bu yolda kaleme aldığı manzume­lerle devlet ricalini incittiğinden sürgüne gönderildiği belirtilmektedir.

 
Şem'dânîzâde Süleyman Efendi'ye gö­re. Dürrizâde Mustafa Efendi ikinci şey­hülislâmlığında (1762-1767) devlet bü­yüklerini, muhtemelen kendisini de hic­veden şairleri III. Mustafa'ya şikâyet ede­rek İstanbul'dan uzaklaştırma cezasına hükümdarı ikna etmiştir. "Müderrisinden Abbasefendizâde Haşmet Efendi dahi is­tihza ve zem ve i'lân-ı fısk âdeti olduğu için" önce babasının İstinye'deki yalısın­da ikamete mecbur tutuldu; daha sonra aynı suçla itham edilen, Nevres-i Kadîm diye meşhur şair Kerküklü Abdürrezzak Nevres'le beraber Bursa'ya sürgün edildi (12 Şevval 1175/6 Mayıs 1762). Haşmet'in, hâmisi Sadrazam Koca Râgıb Paşa'ya Bursa'dan yazdığı anlaşılan "tevfîk" redifli kasidesinde kendisinin bu sürgüne müstahak olmadığını ifade eden beyitler vardır: "Hâk-i pâyin bana çok gördü felek sonra velî / Fürkat-i zâtın ile etti cüdâ-yi tevfîk". Yine Râgıb Paşa için yazıp kendi- sine ulaştıramadığı terkibibendinde hak etmediği kötü şöhretinin bu cezaya se­bep olduğunu söyler: "Ya'ni cürmüm ne­dir ey kân-ı kerem hîç bilmem / Şöhret-i kâzibemiz gerçi biraz berter idi".

 
Bursa'ya sürülmesiyle beraber Haşmet'in düşüş devri başlar. O sıralarda ba­basının ölüm haberi gelir ve ondan kalan mirası kısa zamanda tüketir. Şem'dânî-zâde, bir ara Sadrazam Râgıb Paşa'nın III. Mustafa'ya Haşmet'in affedilmesi için ricada bulunduğunu, fakat padişahın bu­nu kabul etmediği gibi çok güvendiği da­madı Râgıb Paşa'yı, "Müdebbir-i devle­timin böyle bir müfsid musahibi olmak ayıptır" şeklinde azarladığını kaydeder. Bu hadise, Haşmet'in hicivlerinde aşırı derecede incitici ve kırıcı olduğunu dü­şündürür. Bursa'da altı yıla yakın bir süre (bir manzumesine göre altmış yedi ay) kalan Haşmet'in, "kendi halinde olmayıp etrafa geşt ü güzâr ve hilâf-ı emr hare­ket eylediğinden" sürgün mahalli önce Rodos'a, ardından İzmir'e, daha sonra yi­ne Rodos'a nakledilmiştir. Rodos'ta vefat eden Haşmet'in mezarı aynı yerdeki Murad Reis Külliyesi içinde bulunmaktadır.

 
Haşmet Bursa'da sürgünde iken onun şiirlerini toplayarak bir divan tertip eden İmamzâde Mehmed Said, yazdığı mukad­dimede Haşmet'in şairliğini methettik­ten sonra bazı meziyetlerini zikreder. Ona göre Haşmet itikadı temiz bir Mevlevîdir (Haşmet de "Mevlevîleriz" redifli bir ga­zelinde bunu ima eder). İmamzâde, ay­rıca onun ok ve tüfek atmada ve kılıç kul­lanmadaki maharetinden bahsederken bu alanlarda emsali arasında görülme­miş rekorlara ulaştığını ve adına taş di­kildiğini söyler; bunun yanında şiirlerinin takdir ve itibar gördüğünü belirtir. An­cak tezkire yazarları ve edebiyat tarihçi­lerinin çoğu Haşmet'in şiirlerini zayıf bu­lur. Bunlar Haşmet'in hoşsohbet, zarif, hazırcevap, latifeci bir şahsiyet olduğun­da birleşirler. Hicviyeleriyle şöhret yaptı­ğı da yaygın hükümler arasındadır. Bu şöhretine rağmen divanında hemen hiç­bir hiciv bulunmadığı gibi bu çeşit man­zumelerini ihtiva eden sadece bir mec­muadaki (İÜ Ktp., TY, nr. 3240) birkaç müstehcen parça dışında bir metne de rastlanmamıştır. Divanında mevcut pek az şiirde devrinden şikâyetçi olduğunu gösteren bazı beyitler ise birçok şairde rastlanabilecek seviyede mücerret içti­maî tenkitlerden ibarettir. Bununla bera­ber letâif mecmualarında, Haşmet'le hâ­misi Koca Râgıb Paşa ve devrin kadın şa­irlerinden Fıtnat Hanım arasında hazır­cevaplığa ve latifeye dayanan fıkralar yer almaktadır. Halk arasında dolaşan, içle­rinde müstehcen olanların da bulunduğu bu fıkraların bir kısmının yakıştırma ol­duğu belirtilmiştir (Vâsıf, s. 47-48; Çay­lak Tevfik, tür.yer.; Atsız. 1/3. s. 5-6, DİA, XIII. 46).

 
Divanındaki şiirlere göre Haşmet'in şairliği hakkında verilebilecek ilk hüküm onun bir nazîre şairi olduğudur. Nitekim on iki kasidesinin çoğu Nefî'ye naziredir. Gazelleri de Râgıb Paşa, Nâbî, Sünbülzâde Vehbî, Nüzhet, Belîğ. Neyli, Arpaeminizâde Sami, Sabit, Bursalı Tâlib, Münif, Reşîd, Reîsülküttâb Avnî. Defterdar Âtıf, Hamîd, Kafzâde Fâizî, Nailî, Râsih, Nedim, Esadefendizâde Mehmed Şerif ve Said Paşa gibi şairlere naziredir. Gazellerinde bunların, özellikle de Râgıb Paşa, Nâbî ve Nef î ile İran şairlerinden Şevket ve Sâib-i Tebrîzî'nin tesiri görülür. Aslında bir şair için zaaf belirtisi olan bu aşırı nazîrecilik ve taklitçiliğini Gibb. Haşmet'in emsaliyle kıyaslandığında olağan üstü bir taklit gücüne sahip bulunduğunu söyleyerek bir meziyet diye zikreder. Tenkitçiler, Haş­met'in kabiliyeti olduğu halde hep nazîre yazmasının onu ikinci sınıf bir şair yaptı­ğı kanaatindedirler. Bununla beraber na­zirelerinde şahsiyetini sezdiren ipuçları vardır. Bu tarz gazellerinde daha çok aşk ve şarap konularını seçmesi onun dünya zevklerine, derbeder yaşamaya olan mey­lini gösterir. Bazı şiirlerinde hayatının ve şahsî maceralarının izleri görülür. Sürgün yaşadığı Bursa'ya dair birkaç şiirinin dı­şında İstanbul'un semtlerini ve İstanbul hayatını anlatan birçok manzume yaz­mıştır. Konularındaki bu özelliği, birta­kım atasözü ve deyimler, bazı Arapça ve Farsça kelimeleri halk Türkçesinin telaf­fuzuna göre kullanması, devrinde başla­yan mahallîleşme akımına onun da katıl­dığını gösterir.

 
Eserleri.
1. Divan. Bursa'daki sürgün yıllarında Haşmet'in divanını tertip eden Haşmet'in Rodos'ta Murad Reis Camii hazîresindeki mezar tasının eski bir fotoğrafı (V. Strumza, // Lecche di Murad Reis a Rodi, Bologna 1934, rs. 5) İmamzâde Mehmed Said yazdığı mukad­dimede, Haşmet'i sevenlerin şiirlerini toplaması için kendisini teşvik ettiklerini, bunun üzerine şaire başvurarak şiirlerini istediğini, ancak ondan sadece kırk elli kadar gazel ve birkaç kaside alabildiğini, kalanları ise başkalarından topladığını anlatır. 3000 beyit civarında olan divan Arapça dört manzume ile başlar. Bunlar­dan üçü doksan dokuz beyittik "Esmâü'l-hüsnâ", seksen beyitlik "Esmâü'n-nebî" kasidesi ve İbnü'n-Nahvî'nin el-Kasîde-tü'l-münferice'sine yirmi bir bendlik tahmistir. Arapça manzumelerin dördün­cüsü kaynaklarda Haşmet'in şiiri zanne­dilen, aslında babası Abbas Efendi'ye ait, İmam Bûsirî'ye yapılmış otuz bendlik bir tahmistir. Ardından on dokuz kaside, on altı tarih manzumesi, beş tesdîs, se­kiz tahmis, 256 gazel, lugazlar, muam­malar, kıtalar ve beyitler sıralanmakta­dır. Bunlar arasında birkaç manzumesi de Farsçadır. Divan 1257'de (1861) Kahire'de Bulak Matbaası'nda basılmıştır.

 
2. İntisâbü'l-mülûk. Hâbnâme adıyla da bilinen yirmi sayfalık bu mensur eserin­de Haşmet, III. Mustafa'nın tahta çıktığı gece gördüğü bir rüyayı anlatır. Bütün dünya hükümdarları sultanın maiyetin­de çalışmak için şairin aracılığını istemek­tedirler. Haşmet onların bu isteklerini padişaha arz eder; padişah da ona "müfettişü'l-Haremeyn" görevini bahşeder. Hâbnâme divanın Bulak basımının so­nuna ilâve edilmiştir.

 
3. Vilâdetnâme-i Hümâyun. I. Mahmud ve III. Osman'ın arkalarında evlât bırakmadan vefat et­melerinden sonra III. Mustafa'nın Hibetullah adı verilen bir kızının doğumu üze­rine yedi gün yedi gece süren bir donan­ma tertip edilmiş. Haşmet de Sadrazam Koca Râgıb Paşa'nın tavsiyesiyle Vilâdetnâme'yi yazmıştır. Surnâme diye de bi­linen bu mensur eserinde Haşmet bir mukaddime, altı bölüm (makale) ve bir ha­time ile şenlik hazırlıklarını, tebrik me­rasimini, beşik ve esnaf alayını, bir belge değerinde canlı ve renkli bir dille ayrıntılı olarak anlatır. Eski harflerle yayımlanan Vilâdetnâme (İstanbul, ts.), daha sonra Reşat Ekrem Koçu tarafından sadeleşti­rilerek neşredilmiştir (İstanbul 1940).

4. Senedü'ş-şuarâ. Bir mukaddime ile dört bölüm (fıkra) ve bir hatimeden meydana gelmektedir. Şiirin aslında Hz. Âdem'le başladığı, Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyeti­nin aruz veznine tevâfuk ettiği. Câhiliye devri ve Asr-ı saadet şairleriyle İslâm büyüklerinin şiire verdikleri önem gibi ko­nuları ihtiva eden eser şiirin fazileti ve Râgıb Paşa'nın meziyetleriyle son bulur. Çaylak Tevfik tarafından bastırılan Senedü'ş-şuaranın (İstanbul 1287) sonunda Râgıb Paşa'nın ve Şeyhülislâm Çelebizâde Âsim Efendi'nin manzum takrizleri vardır. Haşmet'in bu dört eseri Mehmet Arslan ve İ. Hakkı Aksoyak tarafından Haşmet Külliyatı adıyla yayımlanmıştır (Sivas 1994, bu çalışma Haşmet hakkın­da en sağlıklı ve geniş araştırmadır; bu­rada şairin biyografisi, sanatı ve eserleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir).

 
Yakın devir kaynaklarında Haşmet'in Şehâdetnâme adlı bir eserinden bahse-dilmişse de bunun bir yanılmadan doğ­duğu anlaşılmaktadır (Arslan-Aksoyak, s. 52). Yine bazı kaynaklarda zikredilen "Kasîde-i Bürde Şerhi" ile Arapça terkip­ler sözlüğü olduğu söylenen Câmiateyn (Dürreteyn) adlı esere ise henüz rastlan­mamıştır.

İSLAM ANS. TDV.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

HAŞMET ŞİİRLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi