Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ÇANAKKALE ZAFERİ İLE İLGİLİ KONUŞMA METNİ

Sayın Kaymakamın, Milli Eğitim Müdürüm, Belediye Başkanım ,

Kıymetli Öğretmen arkadaşlarım, Sevgili Öğrenciler

Şanlı Tarihimizin destansı mücadelelerinden biri olan Çanakkale Zaferimizin 90.  Yıldönümünde bu destanı yazan yüz binlerce Mehmetçiğimizi rahmet ve şükranla anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tarih sahnesindeki gururlu yerinden çekilmekte olan Osmanlı Devletinin ardından, bu mukaddes topraklarda hürriyet ve istiklal havasının yeniden solunmasında şanlı ecdadımızın Çanakkale de dökmüş olduğu kanların katkısı çok büyüktür. 

Bu gün bu Cennet vatanımızda göğsümüzü kabartarak korkusuzca yaşıyorsak bunu hiç şüphesiz Çanakkale de, İnönü de, Sakarya da, Dumlupınar da gözünü kırpmadan şehitliğe koşan atalarımıza borçluyuz.

Batılıların, Haçlı seferlerinden beridir Müslüman Türkü Anadolu’dan atma fırsatlarından biride Çanakkale de karşılarına çıkmıştı. Bu fırsatı sonuna kadar kullanıp Osmanlı Devletine ölümcül bir darbe indirmeli ve topraklarını hemen bölüşmelilerdi.

Harbi takıp amacıyla Çanakkale açıklarına gelen Sunday Times gazetesi yayın müdürü Asmead Barlet içindeki kini haçlı zihniyetine tercüman olurcasına şu şekilde satırlarına taşımıştı: “Son haçlı seferinden beridir Batı İlk defa 1453 deki Fatihin Bizans’a indirmiş olduğu darbenin öcünü almak için toptan harekete geçmiş bulunuyor. Bir zamanlar Viyana kapılarından Kudüs’e kadar uzanmış olan eski Osmanlı İmparatorluğu’nun her bir köşesinde kemikleri dağılıp kalmış Ortaçağ Şövalyelerinin öcünü almaya gelmiş bulunuyoruz. Ne mutluyum ki bende Hıristiyan âleminin bu mutlu gününde buradayım”

İngilizler ve müttefikleri Osmanlı devletini en zayıf anında yakaladıklarına inanıyor ve Çanakkale’yi geçerek İstanbul’a girecekleri ve devleti dağıtacaklarına kesin gözüyle bakıyorlardı. Öyle ki İngiltere başvekili Loyd Corc (George) Alaylı ifadelerle Türk Milleti sadece birinci sınıf dövüşen bir kalabalıktır derken Aynı küstahlığı İngiltere’nin Bahriye Nazırı Winston Churchill ise şu sözler ile dile getirmişti ‘’Türkler mi? Bir elimizi arkamıza bağlar, diğer elimizle yener geçeriz o milleti”

Düşman gemileri işimizi yarım saatte bitirip turistik seyahat yaparcasına boğazı geçeceklerinden o kadar emindiler ki, beş çayı içmek ve piknik yapmak için birbirlerine söz bile vermişlerdi. Hatta İngilizler İstanbul’da kullanmak için, 10 şilinlik banknotlarının üzerin Osmanlıca ”60 gümüş kuruş yazarak paralarını dahi hazırlamışlardı.

Aslında Türk kuvvetlerinin askeri malzeme ve teçhizatlarına bakılınca İngilizlerin bu alaycı tavırlarının pekte haksız olmadığı görülüyordu. Zira Topu tüfeği sayılı, siperleri ve silahları zayıf, aç ordumuzun, üstün düşman kuvvetlerine karşı durabilmesi pek de mümkün görülmüyordu. Ordumuzun en yeni topu, 1885 yapımı Almanların gönderdiği bir toptu. Oysa düşman topları saatte sayısız seri atışlar yapabilen ve siperlerimize kan kusturan yeni yapım toplardı. Ne hazindir ki, top yetersizliğinden dolayı hiç olmazsa aldatıcı olsun diye bazı mevzilere soba borusu yerleştirilmişti. Siperler için yeterli kum torbası ise hiç bulunamıyordu. Bazen İstanbul’dan birkaç yüz torba getirildiğinde, bırakın kum torbası olarak kullanmayı askerlerin harap elbiselerinin tamirine ancak yetiyordu.

Bu savaşın, silahla iman gücünün çarpışmasından başka bir anlamı yoktu. Birisinin elindeki en büyük kozu çağın en modern askeri gücü, diğerinin ise yegâne sığınağı iman kalesi idi. Mehmetçikler gök ekinler gibi biçilmek pahasına bedenlerini feda etmiş ve korkusuzca ölüme. İngiliz Başkomutan Hamilton bu hakikati şöyle itiraf ediyordu. “Türkler hücuma kalktıklarında Allah Allah deyip rablerinden yardım diliyorlardı işte bu inanç Mehmetçiği galip getirmiştir”

İngiliz yazar Michel Hickey ise Gelibolu adlı eserinde ”Biz en büyük hatayı Türk Ordusunun gücünü küçümsemekle yaptık. Türk askerinin büyük vatan aşkını fark edememiştik ° sözleriyle doğrulamıştır.

Evet, Türk askerinin Vatan ve Millet sevgisini hesaba katmamışlardı. “Deymesin mabedimin göğsüne namahrem eli” diyen Vatan şairi Mehmet Akif in ifadelerinde abideleşen din ve devlet sevgisini onlar anlayamazlardı.

Ulu çınarlar Fırtınalı diyarlarda yetişirmiş. Türk tarihinin bu en buhranlı döneminde ulu bir çınar olarak ortaya çıkan Yarbay Mustafa Kemal Anafartalar gurubu komutanı olarak kazandığı zaferler sırasında tarihte ilk kez askerlerine savaşmayı değil ölmeyi emreden bir komutan olarak Türk askerinin maneviyatı karşısında hayranlığını gizlememiş Çanakkale zaferinin Türk askerindeki bu üstün ruh kuvveti sayesinde kazanıldığını belirtmiştir, 

Oğlunu cepheye gönderirken söylediği şu sözlerle bir Türk ninesi Türk insanındaki manevi gücün derecesini göstermiştir. “Hüseyin’im yiğit oğlum, dayın Şıpka da, baban Dömeke’de, ağabeylerin Çanakkale de şehit düştüler. Bak son yongam sensin. Eğer minareden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme....

Çanakkale müdafaası yapılmış ve kazanılmıştır. Atalarımız üzerlerine düşeni kat kat fazlası ile yerine getirmişlerdir. Lakin vazife onlar için bitmiş bizim için başlamıştır. Bizler Çanakkale de kanını seve seve akıtmış şanlı ecdadımızın ne için şehid olduğunu her zaman hatırlamalı ve gelecek nesillere bunu fırsat buldukça anlatmalıyız.