Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 ÇANAKKALE SAVAŞININ GÖLGESİNDE KALANLAR...

SAMET ALTINTAŞ

16 Mart 2014, Pazar

Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümüne bir yıl kaldı. Bu cephe, Türk milletinin âdeta yeniden doğuşunu temsil ediyor. Haberimizde,

zaferin heyecanlı anlatımlarının yanında geride kalmış hikâyelerden birkaçını derledik. 

Birinci Dünya Savaşı’nın en kritik cephesi olarak addedilen Çanakkale, bir milletin ba’sü ba’del-mevti olarak da görülebilir. 18 Mart 1915, Anadolu yarımadasının nihai kale ve vatan olduğunun ilan tarihiydi. Çanakkale Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zaferi olarak kayıtlara geçerken; Millî Mücadele’nin de fitilini ateşledi. Bu zafer, bir ümmetin harekâtıydı aynı zamanda; çünkü Suriye, Filistin, Lübnan, Irak, Arabistan, Yemen, Libya, Tunus, Mısır, Afganistan, İran, Kafkasya, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya ve Kosova’dan cepheye yüzlerce Müslüman asker gelmişti. Öyle ki Mehmet Akif, bu tabloyu, “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.” diye resmetmişti. Teknik bir bilgi vermek gerekirse; Çanakkale’de şehit olanların yüzde 83’ü 35 yaşın, yüzde 51’i ise 30 yaşın altındaydı. Bu sebepten Anadolu nüfusu yaklaşık 1 milyon azalmıştı. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1960’a kadar nüfus artırıcı politikalar izlemek zorunda kalmıştı. Haberimiz bir Çanakkale güzellemesi değil, bu destanın tekrar be tekrar anlatılmayı hak etmesine rağmen. Projektörü, 1915 Zaferi’nin gölgesinde, kuytusunda, kıyısında kalanların hikâyesine çevirdik, birkaç misal vermek için.

 

Çanakkale Türküsü

 Dinleyen herkesin ruhunda, duygusal kapılar açan Çanakkale Türküsü, aslında Kastamonu yöresine ait bir ağıt. “Çanakkale içinde vurdular beni/ Ölmeden mezara koydular beni…” diye başlayan türkü, çeşitli söz versiyonlarıyla hâlâ söylenegeliyor. Mahut cephede Kastamonu’nun Araç ilçesine bağlı Güzlük köyünden 25 fidan Hakk’ın rahmetine kavuşur. Bu acı haber köye ulaştığında, herkes yas tutar. Ve o matem anında, ağıtlar yükselir. Burada geçen anonim muhavereler, daha sonra bir söylenceye göre Kastamonulu İhsan Ozanoğlu tarafından kaleme alınır. Güzlük köyü, böylece Çanakkale Savaşı’nda en fazla şehit veren köy olarak tarihe geçer. Ne diyordu türkünün bir yerinde: “Çanakkale içinde Aynalı Çarşı/ Ana ben gidiyom düşmana karşı…”

 

Mustafa Kemal’in mektubu…

Mustafa Kemal, 3. Kolordu Komutanı Mehmet Esat Paşa’nın emrinde yarbay sıfatıyla cephededir. Yarbay Mustafa Kemal, Arıburnu’na çıkan Anzak birliklerinin yarımadaya ilerlemesini Conkbayırı’nda durdurur. Bunun üzerine 5. Ordu Komutanı Mareşal Otto Liman von Sanders tarafından 1 Haziran 1915’te albaylığa yükseltilir. Atatürk’ün Çanakkale’deki anıları ve başarıları herkesin malumu. Onun Çanakkale’de söylediği sözler, her 18 Mart’ta hatırlatılıyor. Burada dikkat çekmek istediğimiz, biraz kenarda kalmış mektubu… Söz konusu hatırat, ilk kez Peyami Safa tarafından 1945 senesinde, Milliyet gazetesinde “Atatürk’ün bir kadına mektupları” adı altında neşredilir. İtalyan aşkı Madam Corinne’ya yazdığı mektuplarda Mustafa Kemal şunları kaydediyor: “… Gerçekten de cehennem hayatı yaşıyoruz. Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidir… Görüyorsunuz ya Madam, benim insanlarım şehit olmayı ararken de budalaca davranmıyorlar. Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş. İnsanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş. Bana gelince, çok yazık ki, bu inanmış insanların, Allah vergisi nitelikleri bende yok ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyorum… Gördüğünüz gibi Madam, dağdağalı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı’yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor. Madam, eğer Tanrımızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz, çarpışmalar dışında kalan zamanımı, hangi meşgaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz.”

 

Sultan Mehmed Reşad

Kahir ekseriyet, Çanakkale Savaşı’ndan haberdardır. Bu zaferin Türk milleti için ne kadar mühim olduğunu bilir. Fakat bu harp, ne zaman vuku bulmuştur, düşmanlar kimlerdir, cephenin komutanları hangi isimlerdir gibi birtakım sualler havada kalabilir. Bu sorulardan biri de şudur: 1915’te hangi padişah tahttaydı? İlk anda çoğu insanın hatırlamadığı bu sorunun cevabı Sultan Mehmed Reşad’dır. 35. Osmanlı hükümdarı ve 114. İslam halifesi olan Sultan Reşad, 1909-1918 yılları arasında 9 sene saltanat sürer. II. Mahmud’un torunu, Abdülmecid’in üçüncü oğlu, II. Abdülhamid’in de kardeşidir. Dönemi, İmparatorluğun en sıkıntıda olduğu ve devletin sonlara yaklaştığı demler. Sadece Çanakkale değil, Trablusgarp ve Balkan savaşları da yine bu zamanda meydana gelir. Sultan Reşad, hayatı tetkik edilmesi gereken bir padişah; çünkü onun hayatında, devletin tarihe veda sahneleri yer alıyor. Son not: Beşinci Mehmed’in türbesi diğer padişahların aksine tarihî yarımadada değil, Eyüp’te.

 

Bursa Seyyar Jandarma Taburu   

Genelkurmay Başkanlığı’nın resmî kayıtlarına göre; Çanakkale’de en fazla şehit veren il, 3735 kişiyle Bursa. Şehrin mücessem hali ise cephede, Bursa Seyyar Jandarma Taburu’yla ses verir. Gelibolu yarımadasında görev yapan mezkûr taburun şehitleri, bugün Gelibolu’daki Jandarma Şehitliği’nde yatıyor. Binbaşı Tahsin Bey komutasındaki tabur, 9 Ağustos 1915’te düşman güçlerinin mesken tuttuğu, Conkbayırı-Kocaçimen tepesine geçer. Düşman askerlerinin karadan ve denizden saldırısına rağmen direnerek; mevzide kalır. Cepheden cepheye koşup bir nevi özel görev taburu olarak muharebelerde yer alan Bursa Taburu, ağır zayiat vermesine karşın düşman saldırılarını kırmayı başarır. Gaziler, şehit arkadaşları anısına top mermi kovanlarını üst üste koyup; Çanakkale’deki ilk şehitlik anıtını yaparlar. Bu şehitlik aynı zamanda, savaş esnasında kurulan gerçek bir şehitliktir.

 

Kürt civanlar

Bir ara “Çanakkale’de Kürtler savaşmadı.” lafı dolaşımdaydı. Oysa bu saptama bir hakikati temsil etmiyordu. Dönemin ünlü Kürt aşiretlerinden Diyarbakırlı Cemilpaşa ailesi buna örnek verilebilir. Cemilpaşazedelerden İbrahim Halil Bey ve Mehmet Naim Efendi Çanakkale cephesinde, Şemseddin Bey, Bağdat çöllerinde, Besim Bey ise Kafkas Cephesi’nde şehit olur. İbrahim Halil Bey, Çanakkale’de süvari subayı olarak 20. Tabur 2. Bölük’te savaşırken şehit düşer. Mehmet Naim Efendi 19. Tümen’de üsteğmen olarak görev yaptığı sırada, Seddülbahir’de 18 Şubat 1915’te dar-ı bekaya irtihal eder. Bu konuyla alâkalı bir çalışma da yapan gazeteci-yazar Emine Uçak Erdoğan, “İstanbul’da, Marmara çevresinde yaşayan Kürt vatandaşlarımız ve kardeşlerimiz herkes gibi seferberliğe katılmış ve Çanakkale’de dövüşmüşler.

 

57. Alay’ın şehit listesinde dörtte bir oranında Doğulu vatandaşlarımız var. Çanakkale de Kurtuluş Savaşı da ayrılıkçı, ırkçı Kürtlerle birlikte yapılmadı. Savaşı; kardeşlerimiz, aynı vatanı paylaşan kader ortakları, tarih ortakları, toprak kardeşleri olarak yaptık.” ifadelerini kullanıyor. Çanakkale’de Kürtlerin savaştığını; ancak çok net bir sayı söylemenin doğru olmadığını belirten Erdoğan, bunun sebebi olarak da o zaman ayrılıkçı Kürt diye bir olgunun olmamasını gösteriyor. Çünkü herkes Osmanlı vatandaşı… Tarihçi Volkan Şenel’in tespitiyle Kocaeli’de ikamet eden üç Osmanlı Ermeni’si de cepheye gönüllü olarak gidip; hayatlarını kaybetmişlerdir.