Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

“Niçin insanı değerlendirirken sarıp sarmalanmış, kundaklanmış olarak bakıyorsunuz ona? O zaman hiç de kendinin olmayan yanlarını göstermiş, gerçek değerini verdirecek yanlarını saklamış olur. Aradığımız kılıcın değeridir, kının değil. Kınından çıkınca belki de beş para vermezsiniz kılıca. İnsanı kendi değeriyle ölçmeli, süsü püsüyle değil. Eskilerden birinin pek hoş olarak dediği gibi: Bilir misiniz niçin büyük görülür o insan bize? Topukları yüksek de ondan. Taban heykelden sayılmaz. Ayakkabılarının çıkarıp öyle ölçmeli boyunu insanın: parasını pulunu, şanını unvanını bir yana bırakıp bir gömlekle çıksın karşımıza. Bakalım bedeni işine elverişli mi, sağlam, zinde mi? Kafaca nasıl? Hoş mu, yetenekli mi? Düşünce dağarcığı kendinden mi, başkalarından mı? Kendinden emin, haksever, tokgözlü mü? Bakılması gereken bunlardır; bunlardan anlaşılır kişin gerçek değeri.”

 Yukarıda geçen sözler Fransız düşünür Montaigne’in denemelerinden alındı. İnsanın gerçek değerinin görüntüsü, serveti ya da mevkisinden değil kişiliği, ahlakı, bilgisi ve davranışlarıyla belli olacağını söylüyor. El hak doğru da söylüyor. Hepimiz biliriz aslında bu söylenen sözlerin doğru olduğunu, hatta zaman zaman kendimiz de kullanırız bu ölçütleri. Kullanırız kullanmasına ama ne hikmetse hep başkalarına karşı, özellikle de parasını, makamını, gücünü ya da alımlı görüntüsünü bizi ezmek için kullananlara karşı. Sıra kendimize geldiğinde ise pek dikkat etmeyiz kendimize. Acaba vücudumuzu sağlıklı, güçlü veya güzel görünümlü kılmak için gösterdiğimiz gayret kadar kafamızın bilgi dolu olması için de gayret ediyor muyuz? Elbiselerimizin şıklık ve uyumu için gösterdiğimiz titizliği davranışlarımızın ve sözlerimizin uyumu içinde gösteriyor muyuz? Para, imkân ve unvan sahibi olmak için hırslı olduğumuz kadar güzel ahlak sahibi, kişiliği düzgün, tutarlı bir insan olmak için de hırslı mıyız? Yoksa kendimize uygulamak için başka, diğer insanlara uygulamak için başka değerlerimiz mi var? “Yoksa siz başka insanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?”(Bakara suresi ayet 44)

          Üstat şair Necip Fazıl’ın o güzel deyişiyle ‘gaye insan, ufuk peygamber’ ,insanlığa rehber ve model olması için gönderilen yüce elçi buyurdu ki: “ Hiç kuşkunuz olmasın Allah sizin gösterişliliğinize, görünüşlerinize değil fakat kalplerinize ve yaptığınız işlere değer verir”  İnsan ruh ve bedenden oluşan bir varlık olarak hem maddi hem de manevi eğilimlere sahip bir varlıktır. Bir yanıyla güç, ihtişam ve zevke düşkünlük gösterirken bir yanıyla da yücelmek, arınmak ve saygıdeğer olmak ister.

Modern insanın en büyük açmazı belki de ruhunu unutmuş olmasıdır. Bedensel gelişim, rahat yaşam ve her türden zevk tutkusuyla hayatını sadece eşya ve eğlence ile dolduran çağdaş insanın bir yıkıma uğramaması düşünülemezdi. Ruhunu unutan insanın aradığı yaşamdan zevk almak, rahatlık, güç ve zenginlikle mutlu olmaktı ama bulduğu parçalanmış aileler, giderek artan stres-depresyon ve yalnızlaşan insan oldu. Sorunlarına çözüm bulmak için psikologların, sosyologların kapısına yığıldılar, bin türlü felsefi zırvanın peşine takıldılar, sorunlarını unutmak ve hatta sanki sorun yokmuş gibi yapmak için içki, uyuşturucu ve eğlencenin kollarına atıldılar. Sözü üstat Necip Fazıl’a bırakalım:

 

 “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak

   Haykırsam kollarımı makas gibi açarak”

 

Önce kalbimizi dirilteceğiz ölüleri dirilten ilahi nefes ile sonra bu dipdiri kalbin kontrolünde ahlakımızı, kişiliğimizi şekillendireceğiz. Kalbi iman, kafası bilgi dolu, davranışları erdemli kişiler olarak tabii ki dünyanın her nimetine sahip olmayı da isteyeceğiz. İnsanın ruh ve maddeden oluştuğunu unutmadan ve eğer bunlardan herhangi birisini ihmal edersek sonunun pek hayırlı olmayacağını hatırımızdan çıkarmadan yaşayacağız ki insan olarak gerçek değerimizi bulmuş olalım.

 Ve şimdi – yani kendimizle başbaşa kaldığımız her an- bir öz eleştiri vaktidir. Bir değerlendirelim kendimizi gerçek değerler ışığında. Sıyırıp üzerimizden tüm süslerimizi, unvanlarımızı, ardına sığındığımız maskelerimizi bir kenara koyalım ve geçip bir aynanın karşısına yiğitçe bakalım kendi gözlerimizin içine. Gördüklerimiz hoşumuza gittiyse hamdedelim rabbimize ve devam edelim yola ama eğer hoş değilse görünenler toplayalım kendimizi çok geç olmadan.

 

        “ Bir gün ister istemez karşında bulacaksın kaçtıklarını

           Dua et o gün henüz mahşer olmasın”

S.H.

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi