Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

KAYBOLAN MESLEKLER

Hepimiz daha iyi bir hayat için mücadele veriyoruz. Bunun için çalışmamız gerekiyor. Ancak bu ülkenin önemli sorunları başında işsizlik geliyor.

Peki, geçmişte insanlar ekmeğin nereden ve nasıl çıkarıyordu?

Yedi nesline geçim temin edeceği düşünülürdü meslek erbabının. Çok da para kazanırlardı. Zaman geçti emektar sanatkârlar, müşteri beklemeye başladılar. Her sabah dualarla hevesle açtılar ekmek kapılarını ama gözleri yollarda kaldı. Akşamları boynu bükük döndüler evlerine günler haftaları kovaladı.

Önce çocuklar terk etti güzide meslekleri. Babalar inatla direndiler ayakta kalabilmek için. Çoğu yerde dünya ile birlikte terk edildi meslekler, bir bir kapandı ekmek kapıları Semerciler, Sepetçiler, Kalaycılar, Bakırcılar, Nalbantlar daha pek çok meslek dalı parmakla gösterilir hale geldi. Teknolojiye, değişen ihtiyaçlara yenildiler çaresiz.

Günümüzde yüzde 5 civarında kalan meslek erbapları bugün bizlere nostalji yaşatıyorlar. Sokağımıza gelen akordeoncular, nohutlu pilav satanlar, geceleyin boza diye bağıranlar hepsi geçmişten miras kalan meslekleri icra ediyorlar.

İşte adını sanını bilmediğimiz yenilik adına gözden çıkardığımız geçmişte kalan meslekler

Bileyici, Basmacı, Bacacı, Celep, Nalbur, Nalbant, Mestçi, Sayacı, Sepetçi, Urgancı, Erikçi, Sarımsakçı, Limonatacı, Hallaç, Bezzaz, Zerzevatçı, Çömlekçi, Ko­lancı, Fesçi, Kavuncu, İncirci, Leblebici, Pilavcı, Salepçi, Kozacı, Üzümcü, Şerbetçi, Darıcı, Çıracı, Deveci, Sucu, Lehimci, Ciğerci, Sepet Ha­malı, Sırık, Demirci….

BİLEYİCİ

Cumali Korkmaz, Malatya'dan Pendik'e 5 yıl önce gelmiş,1-1,5 TL'den günde yaklaşık 10-15 bıçak biliyor ve ortalama 20-30 TL kazanıyor. 15 yılı askın bir zamandır bileyicilik yapan Korkmaz, evli ve 4 ço­cuğunu da ilköğretimde okutuyor.

FESÇİ

Fes, II. Mahmut devrinde resmi serpuş olarak kabul edilmiş, Cumhuriyetin ilkyıllanna kadar Osmanlı erkeğinin kimliğini oluşturmuştu. Her ne kadar Ferhane'de yerli fes üretilmişse de çoğu Avusturya'dan ithal ediliyordu.

Osmanlı'nın son döneminde Avusturya mallarına karşı yapılan fes boykotu ünlüdür.

CELEP

Kentlere koyun ve sığır getirip satan esnafa celep denirdi. Celeplik büyük sermaye işiydi. Sürüler çobanlar tarafından uzak mesafelerden kente yaya getirilir; sürü yolda kısmen telef olurdu. İstanbul'un et ihtiyacı önceleri Balkanlardan, sonraları Erzurum yaylasından karşılanmıştı. Sürüler İstanbul'a büyük ölçüde Trabzon üzerinden sevk edilirdi.

URGANCI

Keten, kenevir, pamuk gibi dokuma maddelerinden yapılan ince halatlara urgan denirdi. Gerek ev ekonomisinde gerekse zanaatta urgan yaygın olarak kullanılırdı. Urgancı örme işini bizzat yapar ve malını tüketiciye ulaştırırdı. Genellikle sabit dükkâları bulunurdu. Seyyar urgancı nadir görülürdü. 

ÇÖMLEKÇİ

Topraktan yapılmış çanak, çömlek, testi, sürahi, bardak, kase, küp ve saksı gibi eşyalar satan esnafa çömlekçi denirdi. Orta ve üst gelir grupları, kalaylanmış bakır kap kullanırdı. Eskiden Bayezid Meydanı’nda bir sıra çömlekçi dükkanı vardı. Toprak kapların yerini zamanla bakır ve benzeri maden kaplar aldı. Ama çömlek özellikle kırsal yörelerde günümüzde de hâlâ kullanılıyor. 

SAYACI

Saya, ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü. Eskiden halk dilinde, evlerin giriş kısmında ayak­kabıların çıkarıldığı veya konduğu ufak bölüme de sa­ya denirdi. Zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı. Sayacı, dünün ayakkabıcısıydı. Yaygın bir zanaattı. Geniş bir müşteri kitlesine hitap ederdi.

DARICI

Darı tohumları, buğday gibi besin maddesi olarak kullanılırdı. Bazı bölgelerde mısıra da darı adı verilirdi. Cin darısı, ateşte patlatılan ufak taneli mısırdı. Buğday ve buğday unundan yapılmış ekmek tüketmeye kesesi yetmeyen fakir insanlar, darı tüketirdi. Ayrıca hayvan yemi olarak kullanılırdı.

ÇIRACI

Osmanlı uzun yıllar enerji kaynağı olarak odun kullanmıştı. Kömür ancak 19. yüzyılda gündeme gelmişti. Odun, çam gibi reçineli ağaçların yağı ve çabuk yanmaya elverişli kesimleri kullanılarak ateşlenirdi. Genellikle Ürgüplü olan çıracı, tartıyla aldığı çırayı kalem kalem desteler, deste hesabıyla satardı. Özellikle kış aylarında sokakta sık görülen bir esnaftı. 

DEVECİ

Demiryolu öncesi kara ulaşımında en yaygın kullanılan hayvan deveydi. Ayrıca sarayın hassa develeri vardı. Sefer-i hümayunlarda padişahın ağırlığını taşır, sürre* alaylarında kullanılırdı. Deveciler genellikle konar-göçer Yörüklerdi. Başlarına kırmızı sivri külah giyerlerdi. 

KOZACI

İpekli kumaş üst gelir gruplarınca tüketilirdi. Osmanlı ipeklisi yurtdışında da büyük beğeni kazanmıştı. İpekli üretiminin ham maddesi ipek böceği kozası, dokuma sektörünün temel girdilerinden biriydi. Bursa ve çevresinde yaygındı. Kozacı, koza ticaretiyle uğraşırdı. Koza üreticisiyle ipek imalathaneleri arasındaki ticareti yürütürdü. 

NALBANT

Taşıma ve ulaşım sektöründe kullanılan hayvanların nallanması, hayvan tırnakları altına demir parçası yani nal ya da nalça çakılması, nalbantlığı yaygın bir hale getirmişti. Günümüzde otomobil lastiği ne ise nal da dünün Osmanlısında aynı işlevi görüyordu. Nalbantlar genellikle ulaşım güzergâhlarında yer edinirdi. 

MESTÇİ

Kundura ya da pabucun içine giyilen yumuşak ayakkabıya mest denirdi. Değişik türleri vardı. Devenin ayak derisinden yapılanına deve mesti, yandan kopçalısına serhatlı mest denirdi. İç mekânların temiz tutulması, mest giymeyi gerektiriyordu. Mestçi esnafı ayak ölçüsüne göre çalışırdı. 

LEBLEBİCİ

Dünün kuruyemişlerinin başında leblebi gelirdi. Nohudu, dış kabuğunu çıkardıktan sonra fırında kavurup seyyar satan kişiye leblebici denirdi. Bir tür ihtisaslaşmış kuruyemişçiydi. İçinde leblebi olan şeker, leblebi şekeri de revaç bulan bir eğlencelikti. 

SEMERCİ

Hayvanın semerini ya da eyerini bağlamak için kullanılan örme ya da kayış bağa kolan deniyordu. Osmanlı taşımacılıkta büyük ölçüde hayvan kullanıyordu ve kolancılık ulaşım sektörünün yon sanayilerin­den biriydi. Özellikle yol güzergâhlarında dükkân açarlardı

HALLAÇ

Hallaç bugünkü döşemecilerin bir anamda dününü simgeliyordu. Osmanlı hanesinde yün kullanı­lırdı. Zamanla sertleşen bu dol­guyu hallaç, kiriş ve tokmağıyla kabartırdı.

Hallaçların hemen hepsi Karadeniz yalısı uşaklarıydı.

ŞERBETÇİ

Meşrubat sektörünün gözdesi şerbetti. Meyve özü, su ve şeker karışımı bu içecek ya da şurup, yaz aylarında kent insanının serinlemesine vesile olurdu. Ayrıca misafirlere şerbet ikram etmek de adettendi. Şerbetçi dükkânları olduğu gibi, seyyar şerbetçiler de müşteriye hizmet götürürlerdi. Özellikle seyyar demirhindiciler, İstanbul’a İzmir’den gelirlerdi. 

LİMONATACI

Limonata, dünün gazozu ya da “kola”sıydı. Özellikle yaz aylarının sıcak günlerinde limonatacıya büyük rağbet olurdu. Seyyar limonatacılar genellikle kente mevsimlik göçen Anadolu insanlarıydı. Üç-beş kuruşu bir araya getirir, hasat mevsiminde köyüne dönerdi. Limonata evlerde ikram kültürünün de bir parçasıydı. 

SALEPÇİ

Salepçi dünün seyyar muhallebicisiydi. Ancak muhallebi pazarlayan seyyar satıcılar da vardı. Salep yumru köklü bir otun dövülmesiyle elde edilen beyaz tozun, şekerli süt ya da su ile kay­natılmasından elde edilirdi.

Özellikle kış ayla­rında bozacılar ve salepçiler müşteri­nin ayağına hizmet götüren seyyar satı­cılardı.

LEHİMCİ

Plastik öncesinde yaygın kullanılan maden kaplar, ev ekonomilerinde toprak kapların yerini aldı. Lehimci ya da tenekeci, küçük ev aletlerini tamir eden gezici esnaftı. Teneke maşrapa kulpunu, kademha­ne ibriği emziğini, gusülhane çinkosu­nu lehimlerlerdi.

Lehimci genellik­le demircinin yan sanayisini oluşturu­yordu.

SEPET HAMALI

Motorlu araçlar öncesi kent içi yükleme, boşaltma ve taşıma işleri hamal esnafının gediğiydi. Mevsimlik olarak İstanbul gibi büyük kentlere gelen hamalların güçlü loncaları vardı. Meslek çoğu kez babadan oğla geçerdi. Pazarlarda sebze-mevye taşıyanlarına küfeci denirdi. Her iş kolunun ayrı bir hamal kolu olurdu. Bunların en ünlüleri, iç ve dış bedesten hamallarıydı. 

PİLAVCI

Günümüz lokantasında tüketilen birçok besin maddesi, dün seyyar satıcılarca da pazarlanırdı. Çarşı-pazar yerlerinde, meydanlarda hâlâ gözlenen ve düşük gelir grubuna yönelik seyyar pilavcı, lokantaların ya da aş evlerinin yaygınlaşmadığı bir dönemde evinden uzak, sokaktaki insanın öğle yemeği ihtiyacını gideriyordu. Pilavcılar genellikle Karamanlı olurdu. 

ZERZEVATÇI 

Zerzevat sebze anlamına geliyordu. Zerzevatçı ise bugünün maydanoz, dereotu, salata, hıyar, turp ve marul gibi sebzelerde uzmanlaşmış manavıydı. Kent dokularının bir parçası olan bostanlar, Osmanlı insanının sebze ihtiyacını karşılardı. Zamanla halden, civar ve semt bahçe ya da bostanlarından, pazar yerlerinden tedarik edilir oldu.

CİĞERCİ

Batılı seyyahların en gözde seyyar satıcısı, omuzda sırıkla dolaşan ciğerci ve paçacıydı. Mahalleye ciğercinin geldiği, evin kedisinden belli olurdu. Sokakta et satışı ender olmasına karşın, ciğer ve paça en çok rağbet gören sakatatlardı. Tavası, yahnisi yapılırdı. Sabit ciğercide yürek, böbrek gibi diğer sakatat türleri de pazarlanırdı.  

ÜZÜMCÜ

Bağ, bahçe, bostan eski kentlerin dokularının bir parçasıydı. Üzüm, incir gibi geniş tüketim alanı olan meyvelerdendi. Ayrıca şıra yapılır, kurutulur ve gayrı müslimlerce şarap yapımında kullanılırdı. Seyyar üzümcü, günlük taze üzüm pazarlardı. 

ERİKÇİ

Osmanlı çoğu kez kendi bağ, bahçe ve bostanındaki meyveyi tüketiyordu. Ancak kentleşme kimi meyvelerin pazara çıkmasına neden oldu. Meyve genellikle mahallelerde haftanın belirli günlerinde kurulan pazarlarda müşteri bulurdu. Sokak satıcıları özellikle turfanda meyve satarlardı. Seyyar erikçinin pazarladığı turfanda erik, yazın yaklaştığını müjdelerdi. 

 KAVUNCU

Kavun ve karpuz, mevye olarak tüketildiği gibi, Osmanlı’nın tatlı ve su ihtiyacını da gideriyordu. Çevre bostanlarda yetiştirilen kavunlar, seyyar satıcılar aracılığıyla tüketiciye ulaştırılıyordu. Sepet içinde mahalle aralarında dolaşan kavuncu, genellikle Anadolu’dan mevsimlik göç etmiş insanlardandı. 

İNCİRCİ

Dünün insanı şeker ihtiyacını büyük ölçüde meyveyle gideriyordu. Ülkede yaygın olan meyvelerden biri de incirdi. Hemen her Osmanlı’nın bahçesinde bir incir ağacı vardı. Yaş yenir, kurutulur, her mevsim tüketilirdi. Yaş inciri, seyyar incirci satardı. Kurutuldukdan sonra şekerci dükkanına düşerdi. 

BASMACI

Basma en yaygın kullanılan kumaştı; dar gelirli, hatta orta halli ailelerin kadın ve kızları basma giyerlerdi. Ayrıca amele, ırgat, yanaşma ve uşak boyundan erkeklerin mintanları da basmadandı. Seyyar basmacılar yelken bezinden büyükçe bir bohça, elde demir arşın sokak sokak dolaşırlardı. Basma satan bohçacı kadınlar günümüze kadar ulaştı. 

BEZZAZ 

Bugünkü manifaturacıların karşılığı olarak, bez ve kumaş satan esnafa bezzaz, çarşılarına Bezzazistan denirdi. Halk ağzında zamanla “bedestan” ya da “bedesten”e dönüşmüştü. Kıymetli kumaş satanlara “üstüfeci”, “dibacı”, “kadifeci”, “atlasçı” denirdi. Bez ticareti, 19. yüzyılda büyük ölçüde İngiliz üreticilerin eline geçti. 

KOZACI

İpekli kumaş üst gelir gruplarınca tüketilirdi. Osmanlı ipeklisi yurtdışında da büyük beğeni kazanmıştı. İpekli üretiminin ham maddesi ipek böceği kozası, dokuma sektörünün temel girdilerinden biriydi. Bursa ve çevresinde yaygındı. Kozacı, koza ticaretiyle uğraşırdı. Koza üreticisiyle ipek imalathaneleri arasındaki ticareti yürütürdü. 

SUCU

Eski zamanlarda hemen her evin bir kuyusu vardı. Ancak içecek su uzaktan getirilirdi. Sucu ya da saka, şehir ya da kasabada su taşımacılığıyla uğraşırdı. Pınar ya da çeşmeden aldığı suyu hanelere sevk ederdi. Limonatacı ve şerbetçi gibi, özellikle yaz aylarında sokakta bardakla su satan seyyar satıcılara da sucu denirdi. 

ÇERÇİCİLİK

Çerçi, boncuk, iğne, lastik, makas gibi tuhafiye eşyaları yanında akla gelebilecek birçok eşyayı içerir. Çerçicilik de bu tuhafiye eşyalarını köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak satan gezginci esnaftır. Çerçiliğin ortaya çıkış sebeplerinden en önemlisi ulaşımın zor olduğu, alışveriş yapmanın kolay olmadığı yerlerde yaşayanların ihtiyaçlarını karşılanmasıdır. Bu nedenle de çerçiler şehirlerdeki pazarlardan, çarşılardan çeşitli ürünleri kasabalara ve köylere getirir. Çerçi yaklaştığında mutlaka üzerindeki eşyalar birbirine çarpar ve değişik sesler çıkarır.

BAKIRCILIK

Bakırdan eşya yapma sanatı. Ev eşyası olarak üreticilik azalmış olup süs eşyası şeklinde yapılmaktadır. Kazan, testi, leğen, tas, tencere, tava, sahan, bakraç, mangal, ibrik, tepsi, saksılık ürünleri dövme ve sıvama tekniği ile yapılmaktadır. Sıvamacılık, sıvama makinelerinde yapılır. Kaplara şekil ve motif işlenmesinde kabartma yöntemi uygulanır. Bu işlemde keski kalemi ve darbe kalemi kullanılmaktadır. Anadolu'da geleneksel el sanatları bakır işlemeciliği birçok yörede hâlâ az da olsa sürmektedir.

Kastamonulu son bakır ustası 78 yaşındaki Ahmet Ortaakarsu’ya Kültür ve Turizm Bakanlığı “Sanatçı Tanıtım Belgesi vermiştir.

KÜLEKÇİ

Külek; bal, yoğurt, yağ, pekmez, süt gibi gıda maddelerini saklamaya ve taşımaya yarayan kulplu veya kulpsuz mutfak aleti olarak kullanılır. Külekler sayesinde çabuk bozulabilecek yiyecek ve içecekler köylerden kasabalara, kasabalardan şehirlere taşınır. Bozulmadan her şeyi muhafaza edebilen küleklere ekmek ve tuz da konulur, hatta bunların kendine özgü bir şekli olurdu. “Külekçiler çarşıları”nın kurulması, küleklerin önemini gösterir.

Külek yapımında beyaz dut, siyah dut, sultani söğüt ve ceviz ağacından elde edilen keresteler seçilir. Testerelerle pürüzsüzce kesilen tahtalar marangoz boyası ile boyanır. Boyanan tahtalar iyice ıslatılır ve ısıtılır. Böylece yumuşatılan ahşap kırılmadan hazır hale getirilir. Kol gücüyle çalışan merdaneli ilkel makineden geçirilerek kıvrık hale getirilir ve çivilenerek kuruması beklenir. Kuruyan tahtalar birleştirilerek perçinlenir. Daha sonra istenirse sap ve kapak takılır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi