Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bağ-ı dehrin hem hazânın hem baharın görmüşüz.
Biz neşatın da gamın da rûzigârın görmüşüz.

Koca Şair Nabi, hayatın özetini iki mısrada


ne kadar da kolayca, sanatkârlara özgü yapıvermiş, değil mi? İnsanlık tarihinin genel bir hülasası da sayılmaz mı bu mısralarda anlatılan? Bir tarafımız ilkbahar bir tarafımız sonbahar, bir anımız hüzün bir anımız mutluluk, bir günümüz neşe-sevinç bir günümüz dert-tasa içerisinde değil midir? Hep böyle olagelmiştir.

Mevsimlerin hep insan ömrüne benzeyen yönü yüzyıllardır şairlerin dilinde, şiirinde, yazarların kaleminde, bütün sanatkârların sanatındadır. Hep bir çağrışım yaparak eserlerinde mevsimleri bir anlatım aracı olarak kullanmışlardır.

Önce hazandan başlamak isterim. Her yere her şeye genel olarak solgun bir renk hâkimdir. Bu sarımtıraklık ben gidiyorum demenin, hastalığın, ihtiyarlığın, terk edişin rengidir. Göçmen kuşlar bile çıkacakları yolculuğun son hazırlıklarını sessiz bir şekilde tamamladıktan sonra kanatlarını açarak yükseldikleri gökyüzünde gidişin, terk edişin son resmini tamamlamazlar mı?

Hazan hep hüzünle iç içe değil midir? Sanki aynı kökten gelen kelimeler gibidir. Hazan hüznü, hüzün hazanı çağrıştırmaz mı? İnsanın âhir ömrünün hazan mevsiminden farklı olan bir yönünü gösterebilir miyiz? Ömrün baharından, yazından sonra geliveren hüzün zamanı hazan mevsimidir. İnsanın eteklerine topladığı yaprakların güneş rengini alması ile oluşan hüznün, gelirken getirdiği gözyaşlarını sahibinin içine akıtması herkesi garip bir mahzunluğa sevk eder. Bu yaprakların sararmasına hazan demeyiz de ne deriz?

Hazandan hep kaçmak isteriz. Çünkü ahirdir, tasadır, kışın gelişinin habercisidir, bildirilenin dışında bir şey bilmediğimiz bir sır olan âleme gidişin mecburi istikametidir. Ama yine de kaçarak kurtulacağımızı sanırız. Kaçarak bu konuda bahsetmekten ürkeriz. Nasıl olsa gelecek, gelince düşünürüz derken aslında gizli bir feryadımız vardır bu düşüncede.

Oysa gül mevsimi ilkbahar öyle midir? Kaçar mıyız hiç yeşilden, yeniden dirilişten, mutluluktan? Neşatın, huzurun, sağlığın, mutluluğun, yeniden doğuşun, her şeye yeniden başlayışın, umudun rengi yeşildir. Hazanın ardından geliveren soğuk karlı buzlu kış günleri, her şeyin cansız zannedildiği günler geride kalmıştır. Büyük bir diriliş başlamıştır. Hayatın ayak seslerini en güçlü bir şekilde bu zaman dilimi içerisinde duyarız, renklerin en güzellerini bu mevsimde seyrederiz, kokuların en güzelini bu aylarda teneffüs ederiz.

Aslında bu aylarda canlananı hep tabiat zannederiz. Esasında canlanan bizizdir. Coşkun akan ırmaklar, toprağın bağrına hayat taşıdığı kadar bizim hayatımıza da bir o kadar canlılık taşır, gönlümüzdeki taşkınlıklara da sebep olur. Ağaçların dallarında açılan bin bir renkli çiçeğin yaydığı rayiha ruhumuzun ölen taraflarının canlanmasını sağlamaz mı? Bir çiçeğin topraktan yüzünüze gülümseyerek baktığını mı zannedersiniz. Ama işin doğrusu gülümseyen çiçek değil sizsinizdir. İşte bütün bu gerçekliğiyle gelen bahar, tabiatı değil de sanki bizi canlandırmıştır. Sadece biz farkında değilizdir.

Hep sanatkârlarımız bahardan bahsetmekten hoşlanmışlar, baharın güzelliklerinden dem vurmuşlardır, sürekli gül mevsiminde olmayı ve orada kalmayı arzulamışlardır. Hazanın insandan alıp götürdüklerini bilen, sırlar âleminin ürperticiliğini üzerinde taşıyan bir mevsimin üzerinde durmayı pek istememişlerdir. Muhayyilemiz bizi hep hakikatlerden uzaklaştırır. Hayatımızın bizi üzecek taraflarından uzaklaşmak insanın kolayına gelir, sıkıntıya pek girmek işimize gelmez.

Eğer imtihan sırrı olmasaydı, baharın kıymetini daha iyi anlamak için hazanı keşke daha önce yaşasaydık, diye, insanoğlu, Allah’tan böyle bir duada bulunabilirdi. Hayat tersine aksaydı, yaşlılıktan gençliğe doğru bir akışın içerisinde olsaydık hiç bu kadar çok hata yapar mıydık? Bu kadar gaflette bulunup, adeta gözlerimiz körmüşçesine hareket eder miydik? Hiç annemizi, babamızı, sevdiklerimizi, börtü böceği, canlıyı cansızı aynı pervasızlık içerisinde görür, onlara aynı şekilde mi davranırdık? Adımlarımızı hiç bugünkü kadar dikkatsiz atar mıydık?

İşte, bahardan yola çıkan biz hazan yolcuları için saatin acımasız saniyeleri akmaya devam ediyor. Hayat tersten akıyormuş gibi davranamaz mıyız?

SON EKLENENLER

Üye Girişi