Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Mektup, insanın  tarihi  boyunca  ortaya  çıkardığı  en  anlamlı  şeylerden  bir  tanesi. Dumanla, ulaklarla  ve  kuşlarla  haberleşmeyi  başarabilen  insanin  kendine  has  en  samimi  buluşu. Fakat  onun  duygu  yüklü  haberleşme  surecinin  bir  noktası  mahiyetinde. Henüz cümle  bitmedi; hâlâ mektup  sevdalıları  var  aramızda. O  yüzden  bu  noktayı  virgüle  çevirebilmek  kâbil  olmalı. Bu  yazıda  bu  aciz  isteğimin  bir  numunesi  sadece.

Yirminci yüzyılın  insani tahrip  eden  surecinde  mektupla  beraber  çok  şeye de  veda  ettik aslında. Birbirimize  karşı  duygu  yüklü  cümleler  kurmayı  unuttuk. Samimiyetimizi  kaybettik  çoktandır. Dahası, kaybettiklerimizin  en  kıymetlileri  arasında  özlemek  ve  özlenmek  de  var. Sabretmeyi  de unuttuk, unuttuklarımızı  hatırlayamadan…

 Bir dostun  yollar  ve  yolculuklar  kokan  mektubunu  beklemekle  telefondan  gelecek  bir  mesajı  beklemek  aynı  şey miydi? Bilgisayarın  kati  ve  donuk  tuşlarında  çetleşmek, bir  kalemin  beyaz  bir  sayfaya  işlediği  satırlara  mukabil miydi? Dizüstümüzün  ekranlarında gördüğümüz  soğuk  siluetler  hasretimizi  dindirmek  yerine  insanlık olarak  özlemlerimizi  oldurmuyor  muydu?

  Hangi  bilgisayarın  ya da  hangi  telefonun  beni  dostun  sıcacık  ellerinden, zengin  gönlünden  çıkmış  bir  mektup  kadar  heyecanlandırmaya  gücü  yeter? Anlık  iletişimlerle  tatmin  olacağımızı  düşünüyoruz. Aceleci  tabiatımızla  kendimizi  tahrip  ediyoruz. Böylece  rahata  kavuşayım  derken  huzuru  kaybettiğimiz  gibi, icat  ettiğimiz  iletişim  araçlarının  doyumsuz  kullanımıyla da hasretlerimizi  özlemlerimizi  kaybediyoruz. Fakat anlık  iletişimlerin  tatmin  etmediği, hatta  zaman  zaman  durmayan  telefonların, ardı  arkası  kesilmeyen  maillerin  insanı  boğduğu  aşikâr. Oysa geciken  bir mektup  heyecanımızı, özlemlerimizi  daha  da  artırırdı. Çocukluğumuz, gözümüz  yollarda  postacı  beklemekle, postacı  tekerlemeleri  söylemekle  geçti. Bugünse  postacı  kelimesi, tamamamen  sıcaklığını  yitirmiş, anlamsız, beyinlerimize yabancı  bir  kavram.

 Hem  mektup  yazmak  bir  emek  ve  sabır  işiydi. İnsanin  sevdiği  için  verdiği  emek  en  değerli  alın  teriydi  aslında. Mektuplara  sırt  döndüğümüzden  beri  sevdiklerimize  emek  harcamaz  olduk. Yoğun  işlerimiz  arasında  vakit  ayıramadık  bir  selâm  edemedik  dosta, yarana! Hangi  emek  sevdiklerimize  verilen  emekten  daha  değerliydi. Dosyalar ve  evraklar  arasında   kaybolan  hafızalarımız, kalbimizi  hep  mahrum  bıraktı  mektuplardan. Mektup  yazdığımızda  dostlar  özlenirdi; şimdi, mektupların  ölmekte  olduğunu  hatırlayabilenlerimize  mektupları  özlemek  düşüyor. Hayatında  hiç  mektup  yazmayanlar  ise - ki  bunları  yeni  nesil  diye  tabir  etmek  daha  doğru  olur - mektupları  ancak  dedelerinin, ninelerinin  sandıklarından  çıkan  tozlu, sarı  kâğıt  parçaları  olarak  tanıyorlar. Mektubu  unutma  ve  mektup  yazmama  temayülümüz  tam  da  bu yeni  nesille  başlıyor  işte. Eğer  mektup  gençlerimize  tanıtılmazsa, onların  nazarında  mektuplar  bir  masal  kahramanı  kadar  hayali  ve  çocuksu  kalacak. Mektuplarımız  olduğu  gün  duygularımız  da  yaşlanmaya  başlayacaktır.

  Aslında  her  mektup  ebediyete  atılmış  bir  imza, duygularından  bir  parça  bırakma  çabasıdır. Her  mektup  gökyüzünün  sonsuzluğuna  kanatlandırılmış  bir  beyaz  güvercindir. Duygularınızı  çıkarın  mahzenlerinden, bırakın  kanatlansın  sevdiklerine. İhtiyacınız  olan  tek  şey  bir  kalem  ve  bir  kâğıt…

 

                                                                      N. G.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi