SİYAH ve KARANLIK - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Kur’an okurdu babam bazen,
Galiba kadir gecelerinde.
Onun inanmış sesiyle biz çocuklar
Daha küçülürdük odanın en uzak bir yerinde.
Müteessir olurduk kışı gören kırlangıçlar gibi,
Garip sedalarda hiçbir şey anlamadan.
Henüz mektebe giden ablam, bilgiç bilgiç:
‘Arapça’ derdi, nefesiyle o zaman.
Arapça. Uzak karanlıklarda,
Siyah ve lâmba sönmüş gibi… uzar.
Ve çocuk kalplerimizi mâtemiyle kaplardı
Meçhul ölülere âit mezarlar.
Arapça’dan nefret ederdik, lâkin,
Okşardı babamın okuduğu şey, muhayyilemizi.
Korkudan ve hayretten bir yeni dünya içinde
Muhakkak ki iman zaptederdi bizi.
Bir sesten sonra muhakkak bir başka ses gelirdi,
Ama nasıl başka, anlatılmaz.
Babamın sonsuz âhengi arasında
Olurdu yaşamalar daha az.
Ve olurdu vücûdumuzdaki tarif edilmez çocukluk,
Nedense, daha uzun.
Uyanırdı karanlık hücrelerde,
Bütün yâdigârlığı, ruhumuzun.
Ve babamın nefesleri yavaşlardı, hep aynı seslerle,
Tevekkül ve akıl dolu gelirdi bize, her taraf.
Babamın elleri büyürdü ve büyürdü babamın ellerinde
MUSHAF
ve nelerden sonra ben hatırlıyorum,
Bazı geceler, yani her gece.
Babamın ve başka sevgililerin arapçasını
Tesellisiz şeyler düşündükçe.
İLGİLİ İÇERİK