Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KÖROĞLU -BİZİM ELLERİN BEYLERİ İNCELEMESİ

KOÇAKLAMA

Bizim ellerin beyleri
Yakar kandili kandili
İçip arslana dönerler
Kadeh döndürü döndürü

Hem içerler hem kanarlar
Düşmana meydan ararlar
Arap atlara binerler
Boynun sunduru sunduru

Çürüdü gönlüm çürüdü
İçerde yürek eridi
Beylerin kolu yoruldu
Kılıç döndürü döndürü

Beyler! Neyleyip n'idelim
Güzellerle göç edelim
Meydanda at oynatalım
Boynun döndürü döndürü

Köroğlu der ki karıdım
İhtiyar oldum çürüdüm
At yoruldu, ben yoruldum
Güzel bindiri bindiri
KÖROĞLU

BİZİM ELLERİN BEYLERİ

Bizim edebiyattaki çeşitler ve çeşniler, sanıyorum çok az edebiyata nasip olmuş. Birçok motifleri, belki de dünyada tek ve benzersiz. Bir kere edebiyatımızın tarihi uzun: 1400 seneden kalma, hakkiyle edebi metinler elimizdedir.

Ayrıca coğrafyası çok geniş, millet ve devletimizin yayıldığı saha kadardır. Yani Çin denizinden Viyana şehrine Hind, Çin, Arap diyarlarına dalıp çıkmış, Akdeniz'in dört kıyısını çepeçevre dolaşmıştır. Nil nehrinin çıktığı yerden aktığı denize kadar Afrika bizim sesimizde.

Bu coğrafi genişliği, bugün uçağa binen adam kafasıyla dahi tasavvur edip kavramak güç. İhtişam ancak sanat ile hissettirilir. Nitekim Yahya Kemal, Itrî şiirinde sözle, mübalağa ile değil ahenk gücüyle sezdirmiştir:

"Ta Budin’den Irak'a, Mısr’a kadar
Fethedilmiş uzak diyarlardan.
Vatan üstünde hürr esen rüzgâr,
Ses götürmüş bütün baharlardan."

Bu tarih ve coğrafyaya ek olarak çevre ve medeniyet değişmeleri, dünyanın yetmiş iki buçuk milleti ile temas, alış-veriş, kız alma, gönül verme, savaş, barış. İslamiyet’i başının üstüne alıp "İlâ-yı Kelimetullah"ı arzın sınırına kadar taşıma ülküsü, tasavvufla Allah'a ulaşma şevki. Eskileri bırakınız; sadece Osmanlı İmparatorluğunda kaynaşan, terütaze diller, dinler, ırklar, renkler, soylar, tabakalar, ayrı ayrı yaşayışlar hep edebiyatı zengin eden unsurlardır.

Saray, divan, medrese, konak, çarşı, lonca, kışla, kasaba, âşık kahvesi, çeşme başları, göçebe aşiretler, saray musikisi, tekke İlâhileri, mehter, fasıl, halk türküleri, bozlaklar, yüce dağ üstü mayalan... İmparatorluğu bırakın yalnızca Anadolu’da bu kadar çeşitliliği olan bir milletin edebiyatı, nasıl olur da çeşitlenmez'

Sadece "halk şiiri" demek de olmaz. Onun da bin bir çiçeği açmıştır. Size bir "koçaklama"dan söz açacağım. "Şiirlerde Senaryolar" kolyesine iri bir inci daha. Bu sefer Köroğlu'ndan..

Dört başı ma'mur bir destan parçasıdır bu şiir. Ayni ölçüde misilsiz bir sahne eseridir. Canlandıracak, şekillendirecek, harekete, dile getirecek sanatkârları bekler.
Bu Köroğlu parçasında halk şiirlerinde az görülen bir "bütünlük" de vardır, olağanüstü âhenk, nizam, sergileme, sahneleme, kudreti de. Köroğlu'nun hem kendisi, hem de bir kalabalık vardır. Anadolu'nun hayatından sahneler, dekorlar sezilir.


Bu şiirde insani duygular da çok ve derinlemedir. Yiğitliğin altında, yaşlılık dramı yatar. İhtiyarlığı bile destanca söyler bu şiir, bezginliği bile nara ile seslendirir. Şiirde hareketsizlikten, durgunluktan şikâyet, can sıkıntısı, alışılmışa doymuşluk ve coşkun maceralı bir hayatın "bilançosu" dile gelir. İhtiyar bir kahramanın şiiri mi, kendisini bir içki meclisinde kocamış hisseden yiğidin kahırlanmaları mıdır? Ayırt edilmez.


Hoş, anlaşılmıyor değil ama şiirin kıtalarını bir de biz gözler önüne sermeye çalışalım. Önce, bugün değişik anlaşılan birkaç kelime var, açıklayalım: "Sündürmek: uzatmak" demek. Bu fiil galiba "sundurma'" kelimesinde hâlâ yaşıyor. "Karımak: ihtiyarlamak"


Beyler "kandil yakıyorlar": Bu ne demek? Acaba bir gece âlemi mi, yoksa onların çok içerek "körkandil" olmaları mı? Yahut kandil kandil parlayan gözleri mi? "Beyler: Dostlar yiğitler” anlamınadır. Ellerinde dönen ve parlayan kadehlerle karşılıklı yiğitleniyor; arslana dönüyor, birbirlerini coşturup yüreklendiriyorlar.

Nitekim ikinci dörtlükte bu yiğitlerin "düşmana meydan" arayışları anlatılıyor. Birdenbire toplu hareket... Boyun arını sündüre sündüre" şahane kullandıkları "Arap atlara biniyor ar. Gidiş sefere, akma...

Üçüncü dörtlükte Köroğlu belki hasta, belki yaşlıdır. Savaşın bizzat içinde değil, ona hasret ve haset ile seyirci görünmektedir. "Gönlün çürümesi" isteksizlik, güçsüzlük, hevessizlik gibi bir alay mânâ taşıyor. Belki cenk meydanında hasta bir Köroğlu, kılıç döndürmekten kolu yorulan beylerini, hem iftihar hem imrenişle seyreden bir kahraman olarak bu tabloya yerleştirilebilir.

Dördüncü kıt'a: Köroğlu cenkten bıkmış mı acaba, kolunu kaldıramayacak kadar hasta mı? Apaçık başka bir âlemin başka bir hayatın, kadınlı, kızlı, zevkli yaşayışın özlemindedir? "Neyleyip nidelim?" demesi tereddüt bildiriyor:

Acaba cengi bırakıp yahut şu ihtiyarlığı, hastalığı yenip güzellerle birlikte yaylaya mı çıksalar? Yaylada savaş yerine cirit oyunları mı yapsalar? Atların boyunlarını döndüre döndüre meydanda oynatsalar mı?

Son bölüm: Bütün bir yaşlılık, güçsüzlük acısının destanıdır. Ama hakkiyle koçaklamadın İnleme yok, ağlama, yakınma yok, zaaf hiç yok. Gümbür gümbür söylüyor: "Kandım" ihtiyarladım. Zinde değilim, çürüdüm... Ve bütün bir şanlı, aşklı, hareketli mazi, bütün bir şatafatlı ömür dile getiriliyor:
"At yoruldu ben yoruldum
Güzel bindiri bindin."

AHMET KABAKLI, Tercüman, 1 Şubat 1976

 

İLGİLİ İÇERİK

KÖROĞLU DESTANI ÖZETİ

KÖROĞLU HAYATI ve ŞİİRLERİ

KÖROĞLU - BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİNE ŞİİRİ İNCELEMESİ

MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR - KÖROĞLU

ÇIKTIM ŞU ALEMİ SEYRAN EYLEDİM - KÖROĞLU

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi