Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NEDİM-NAZ OLUR DEM-BEST ÇEŞM-İ NİM-HABINDAN SENİN

GAZEL

1. Nâz olur dem-beste çeşm-i nîm-hâbından senin
    Şerm eder reng-i tebessüm la‘l-i nâbından senin

2. Açılır elbet nesîm-i nev-bahâr essin hele
    Bend-i dil muhkem değil bend-i nikâbından senin

3. Zâhidâ ma‘zûr tut cildinde sıklet var biraz
    Gılzetin fehm olunur hacm-i kitâbından senin

4. Bezme bir dahı dönüp gelmek değildi niyyetin
    Gitdiğin vakt anladım ömrüm şitâbından senin

5. Zülf-i pür-çîninle hem-dûş oldu cânâ kad çeküp
    Sünbül-i hâb-ı tegâfül câme-hâbından senin

6. Çeh değil sîb-i zenahdânında yer kalmış Nedîm
    Zahm-i engüşt-i nigâh-ı intihâbından senin

Vezni: Fâilatün Fâilatün Fâilatün Fâilatün

Günümüz Türkçesi
1. Senin yarı uykulu (mahmur) gözünün karşısında nazın dili tutulur ve gülümsemenin rengi, senin kırmızı dudağından utanıp kızarır.
2. Gönül bağı, senin yaşmağının bağlantısından daha kuvvetli değildir; hele bir bahar rüzgârı essin, elbet o da açılır.
3. Niyetinin, meclise bir daha dönüp gelmek olmadığını, gittiğin zamanki acele edişindeki kasıttan anladım.
4. Ey sevgili! yatağında yatarken beni tanımazlıktan geldiğin için (hayretle açılan gözlerindeki) tegafül uykusunun sümbülleri, (yani kirpiklerin yukarı kalkıp), büklüm büklüm kâküllerinle omuz omuza geldi.
5. Nedim! O güzelin yuvarlak çenesindeki, çene çukuru değil "En güzel çene budur.” diye; bakış parmağınla yaptığın seçimin hâsıl ettiği izdir.


İzahlar:
1. Dem-beste : (f. St.) Nefesi bağlanmış; susmuş; sâkit.
Nâz olur dem-beste kelimelerinin esirde nâz, dem-beste olur tertibiyle okuyup anlamak lâzımdır.
Nimhâb; yarı uykulu, mahmur demektir. Bu kelimenin nîm hecesini vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır.
Reng-i tebessüm : (f. is. t.) Gülümsemenin rengi.
Lâl-i nâb : (f. s. t.) Saf dudak; kıpkırmızı dudak..
Bu beytin iki mısraında da zarif birer hüsnü tâtil vardır.
Şöyle ki: Naz denen hal, hareketlerdeki ve söz söyleyişteki bir nevi ağırlıktır. Şair nazdaki bu durgunluğu, o güzelin mahmur gözlerinin baygınlığındaki güzellikten ileri geliyormuş gibi gösteriyor; nazın, -o mahmurluğu görerek-hayretinden dili tutulmuş. Dudakların hafif bir açılış hali demek olan tebessümün kırmızılığı ise, o güzelin dudaklarındaki kırmızılık yanında kendi renginin sönük ve letafetsiz kalışından doğan bir mahcupluk eseri imiş.

2. Nesîm-i nevbahâr : (f. is. t.) İlkbahar rüzgârı.
Bend-i dil : (f. is. t.) Gönül bağı; alâka; sevgi.
Bend-i nikab : (f. is. t.) Örtünün bağı, peçe bağı.
Nedim, bu beytiyle, kendi zamanındaki güzellerin zarif baş tuvalatlerini de hatıra getirmektedir. Nikab, bir şeyin yüzüne örtülen örtü demektir. O asırda kadınlar yüzlerine ve başlarına yaşmak denilen ve yalnız gözlerini meydanda bırakıp diğer taraflarını hayal meyal gösteren bir tül örterlerdi. Şair; hitap ettiği güzelin, iki ucu ihmalkâr ve hafif bir düğümle biribiri üstüne atılan örtüsü bir rüzgâr esitisiyle nasıl çözülüp sıyrılıveriyorsa, kendi gönül bağında baharın tesiriyle öyle çözüleceğini nükteli bir tarzda anlatıyor.

3. Azm-i şitâb : (f. is. t.) Acele edişteki azim (kasıt ve niyet).

4. Zül-i pürçîn : (f. s. t. ) Büklüm büklüm zülf. Çin; kıvrım, büklüm ve pürçîn; kıvırcık, büklüm büklüm demektir.
Hemdûş olmak; Omuz omuza gelmek, müsavi olmak demek-tir.
Hâb-i tegâfül : (f. is t.) Tegafül, uykusu Tegafül bilmezlikten gelme demek olduğuna göre hâb-i tegâfül de kendi naz uykusu demektir.
Sünbül-i hâb-i tegafül (Zincirleme f. is. t.) Tegafül, uykusunun sümbülü, yani bu naz uykusuna dalan gözlerin kirpikleri demektir.
Bu terkipteki Sünbülün, üst mısraındaki zülf ile münasebeti meydandadır. Bu izahattan sonra şairin bu beytiyle; sevgilisininy atağından bir sümbül gibi boy atıp yükselen tegafül uykusu sümbüllerinin, yani kirpiklerinin büklüm büklüm saçlarıyle bir olduğunu, yani onlara değdiğini anlatmak istediği anlaşılıyor.

5. Sîb-i zenahdan : (f. is. t.) Çene elması; elma gibi yuvarlak çene.
Nigâh-i intihab : (f. iz, t.) Seçme, beğenme bakışı.
Engüşt-i nigâh-i intihâb : (Zincirleme f. is. t.) Seçme bakışının parmağı. Uzanan bakış, işarat elden bir parmağa benzetilmiştir.
Zahm-i engüşt-i nigâh-i intihâb : (Zincirleme üçüzlü f. is. t.) Parmak gibi uzanan intihap bakışının yarası, izi.

 

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANTOLOJİSİ- NECMETTİN HALİL ONAN

SON EKLENENLER

Üye Girişi