Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

RUHİ-İ BAĞDADİ -TERKİBEND AÇIKLAMALI

BİRİNCİ BENT

1. Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
   Biz ehli harâbâtdanız mest-i Elest'iz

2. Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanır lîk
    Bizi mâil-i bûs-ı leb-i câm ü kef-i destiz

3. Sadrın gözedüp neyliyelim bezm-i cihânın
    Pây-ı hum-ı meydir yerimiz bâde-perestiz

4. Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ
    Hâtır-şirken-i zâhid-i peymane-şikestiz

5. Erbâb-ı garaz bizden irâğ olduğu yeğdir
    Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastız

6. Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız
    Âlâlara âlâlanırız pest ile pestiz

7. Hem-kâse-i erbâb-ı diliz arbedemiz yok
    Meyhânedeyiz gerçi velî aşk ile mestiz

8. Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânız
    Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânız

Günümüz Türkçesi

1. Bizi, üzüm suyu ile sarhoş olmuş sanmayın! Biz meyhane meyhane denen aşk ve şevk âleminin sakinleriyiz ve ezel şarabıyla sarhoşuz
2. İffetsiz ve ahlaksız olanlar bizi de kendileri gibi lekeli sanırlar; fakat biz ancak kadehin dudağını ve "şeyhin" elinin ayasını öpmeğe düşkünüz.
3. Dünya meclisinin baş sedirini başköşesini ne diye gözetelim? Bizim yerimiz şarap küpünün dibidir, biz şaraba taparız.
4. Kimseyi incitmeyi istemeyiz ama kadehi kıran sofunun hatırını kırarız.
5. Gizli ve kötü maksatlıların bizden uzak olmaları daha iyidir; çünkü onlara attığımız ok yere düşmez, çünkü parmağımızda şastımız, ok eldivenimiz vardır; (attığımızı vururuz; yani beddua edersek, mutlaka tutar; acı söz söylersek, ciğerlerini deleriz.)
6. Bu fani dünyada ne zengin, ne de dilenciyiz. İtibarda olup büyüklük satanlarla yüksekten konuşur; fakir, mütevazı kimselerle mütevazı oluruz
7. Ehli dillerle kadeh arkadaşlığı ederiz; kavgamız, gürültümüz yoktur. Meyhanedeyiz; fakat aşk ile sarhoşu

8. Biz can âlemi meyhanesinin şarabıyle sarhoşuz ve kadeh çekenler meclisinin başında bulunuruz.

İZAHLAR

I
Birinci Bend
1.Sanman, sanmayın demektir
Şîre-i engûr: (f. is. t.) Üzüm suyu; şarap. Şîre, şıradır.
Ehl-i harâbât: (f. is. t.) Meyhane adamları; meyhanede bulunanlar,
Mest-i elest (f. iğ. t.) Eleşt sarhoşu; âlemin yaradılışından beri serhoş olan.
Elest; Allah’ın ruhları yaratıp "Elestü birabbiküm", yani, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu zaman; yaradılışın başlangıcıdır. Yaradılanların yaradan karşısındaki bu topluluğuna bezm-i elest (elest bezmi), yahut bezm-i ezel (ezel bezmi) denir. Yaradandan "Elestü birabbiküm” yolunda gelen hitaba yaradılanların cevabı Kur'an’da: "Kalû belâ", yani "Evet, dediler." Cümlesiyle ifade olunmuştur. Kalû belâdan beri suretindeki tabirin esası da budur.


Rûhî’nin mutasavvıfane bir eda ile yazdığı bu parçadaki şarap, mest ve meyhane kelimelerini, tasavvuf edebiyatında aldıkları manalarla düşünmek lâzımdır. Evvelce de izah edildiği gibi, eski şairlerimızin eserlerinde geçen meyhane kelimesi, çok defa, içki içilen alelâde yer değil; her türlü dünya hırslarından uzak bir aşk ve şevk âlemi manasını taşır. Şarap da bu şevki veren ilham ve aşktır. Bunlara nazaran, Rûhî’nin bu beytinde söylediği; oldu olası, ilâhî bir aşkla, öte âlemin şevk ve duyuşlarıyla kendinden geçmiş olduğudur. İkinci mısradaki harâbâttanız kelimesinin bât hecesini, vezinde, bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak tarzda uzatarak okumak lâzımdır.

2.Ter-dâmen: (f. St.) Türlü fenalık ve rezaleti işleyen; müfsit; hayâsız; namussuz, iffetsiz.
Âlûde; bulaşık ve âlûde-dâmen; eteği bulaşık, yani fenalık ve rezaletleriyle tanınmış, iffetsiz demektir ki buradaki âlûde kelimesi bu manada, yani âlûde-dâmen yerine kullanılmıştır.
Dâmen kelimesi, evvelki ter-dâmen terkibinde geçtiği için bundan kaldırılmıştır.
Leb-i câm (f. is. t.) Kadehin dudağı, yani kenarı.
Bûs-i leb-i câm (Zincirleme f . is, t) Kadehin dudağını öpmek.
Mâil-i bûs-i leb-i câm: (Üçüzlü zincirleme f, is, t) Kadehin dudağını öpmenin arzulusu, düşkünü.
Kef-i dest: (f. is. t.) El ayası.


Bu beytin ikinci mısraında ayrı iki grup isim tamlaması vardır: birincisi, mâil-i bûs-i leb-i câm ve ikinci mâil-i bûs-i kef-i desttir. Mâili bûs tamlanan hem leb-i câma, hem de kef-i deste ait olduğu halde, tekrar olmasın diye, ikinci tamlayan başında kullanılmamıştır.
Kadeh sunanın avucunun içini öpmek, eski meclislerin muhabbet adabından olduğu gibi mürşidin avucunu öpmek de bazı tarikatlar âdâbındandır.
Şair bu beyitte, şarabın ve aşkın hakikî mana ve mahîyetini anlamıyanlara tariz ederek: "Onlar, her türlü fenalığı işledikleri halde; bizim şarap içmemizi ve şarap sunanın avucunun içini öpmemizi günah ve ayıp sayıyorlar." diyor.

3. Sadr kelimesinin asıl manası göğüstür. Bundan başka her şeyin ilerisi, en yüksek ve itibarlı mevkii manasına da gelir ki bu beyitte de bu yolda kullanılmıştır. Ayrıca, saltanat devrinin vezirlik rütbesine de sadr denilir ve şimdiki başvekil demek olan en büyük vezir sadrıâzâm unvanını alırdı.
Bezm-i cihân: (f. is. t.) Cihan bezmi; dünya meclisi,
Hum-i mey: (f. is. t.) Şarap küpü.
Pâ-yi hum-i mey; (Zincirleme f. is. t.) Şarap küpünün ayağı, yani dibi.
Bâde-perest: (f. St.) Şaraba tapan; şarabı her şeyden fazla seven.
Gerek bu bendin birinci beytinin, gerek daha evvelki metinlerin izahı şırasında söylenildiği gibi, mecaz olarak, tekke ve dergâh yerine kullanılan ve ehli diller için aşk ilham kaynağı olan harâbât, içinde bulunulması en ziyade arzu edilen yerdir, Harâbâtın sadrı yani baş sediri de şarap küpünün dibidir.

4. Hâtır-şiken: (f. St.) Hatır kıran; gönül inciten.
Peymâne-şikest: (f. St.) Kadeh kıran.
Zâhid-i peymâne-şikest: (f. s. t.) Kadeh kıran zahit.
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikest: (f. is. t.) Kadeh kıran zahidin hatırını kıran.

5. Erbâb-i garaz: (f. is. t.) Garaz sahipleri; kötü niyetliler.
Irağ; Irak, uzak demektir.
Yeğ; daha iyi, Üstün demektir.
Sâhib-i şast: (f. is. t.) Şaşt sahibi; okunu hedefine isabet ettiren adam.
Şast; ok atarken iyi nişan ahp oku hedefe isabet ettirmeyi temin için yayı tutan sol elin başparmağına takılan yüksük gibi bir alettir.
Bu beyitteki oktan ve "sâhib-i şast" olmaktan maksat, o kötü niyetlilerin mahiyetlerini meydana çıkarmak için söylenen acı sözler, yapılan tarizler, hücumlardır ve onlara edilecek bedduayı tutturacak manevi bir güce sahip olmaktır.

6. Âlem-i fânî (f, is. t.j Fani âlem: dünya.
A'lâlanmak; mevki ve itibarı'yüksek bir insan gibi hareket etmek demektir.

7.Hem-kâse; kâseleri, kadehleri bir olan; kadeh arkadaşı demektir
Erbâb-i dil: (f. is. t.) Gönül adamları; ehli diller; dünyada gönül işlerinden ve aşk zevkinden başka şeye kıymet vermeyenler.
Hemkâge-i erbâb-i dil: (Zincirleme f is. t.) Ehli dillerin kadehdaşı.
Ehli diller arasında arbede olmaması; ayni kadehten içmeleri, yani ayni gönül şevkini, ayni iç âleminin neşe coşkunluğunu duymaları yüzündendir.

8. Âlem-i cân: (f. is, t.) Cam âlemi; maddeden kurtulup manaya eren ruhların büyük bir neşe duydukları âlem.
Meykede-i âlem-i cân: (Zincirleme f. is, t.) Can âleminin meyhanesi.
Mey-i meykede-i âlem-i cân: (Zincirleme üçüzlü f. is.t.) Can âlemi meyhanesinin şarabı.
Mest-i mey-i meykede-i âlem-i cân: (Zincirleme dördüzlü f. is. t.) Can âlemi meyhanesi şarabının sarhoşu.
Serhalka; baş halka, bir zincirin ilk halkası; baş; ileri gelen demektir.
Peymâne-keş: (f. St.) Kadeh çekem Peymâne-keşân, bunun çoğuludur.
Cem'iyyet-i peymâne-keşân: (f. St.) Kadeh çekenlerin topluluğu.
Serhalka-i cem'iyyet-i peymâne-keşân: (Zincirleme f.is. t.) Kadeh çekenler topluluğunun baş halkası. Şair, bir daire şeklinde oturup ve elden ele kadeh dolaştırıp şarap içenlerin tgpluluğunu bir zincire ve kendisini de bu zincirin baş halkasına benzetiyor. Burada söz konusu olan şarap aşktır.

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi