Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

FUZULİ - GÖNÜL YETDİ ECEL ZEVK-İ RUH-I DİL-DAR YETMEZ Mİ

1. Gönül yetdi ecel zevk-i ruh-ı dil-dâr yetmez mi
   Ağardı mûy-ı ser sevdâ-yı zülf-i yâr yetmez mi

2. Yetürdi başımı gerdûn ayağa bârı mihnetden
   Hayâl-i halka-i gîsû-yı anber-bâr yetmez mi

3. Sana yetdi ecel peymânesin nûş itmeğe nevbet
   Hevâ-yı çeşm-i mest ü gamze-i hun-hâr yetmez mi

4. Yeter oldı kulağa bang-i rıhlet dehr bağından
   Ne durmışsen temâşâ-yı gül-i ruhsâr yetmez mi

5. Yeter cem' eyle bâr-ı ma'siyet tağyir-i etvâr it
   Haya kıl yoh mıdur insaftın ol kim var yetmez mi

6. Hidâyet menziline yetdiler sa'y ile akranım
   Dalâlet içre sen kaldım sana ol âr yetmez mi

7. Fuzûlî dime yetmek menzil-i maksûda müşkildür
   Dutan dâmâm-ı şer'-i Ahmed-i Muhtar yetmez mi

not. mavi yazanların sadece günümüz Türkçesi verilmiştir

Vezni: Mefâîlün Mefaîlün Mefaîlün Mefaîjün
Günümüz Türkçesi
1. Ey gönül! Ecel geldi, çattı; sevgilinin yanağının zevki yetişmez mi? Başının saçları ağardı, yârin zülfünün sevgisi kâfi değil mi?
2. Felek, elem yüküyle, başını ayağına değdirecek kadar belini büktü de, hâlâ sevgilinin amber gibi kokan saçının büklümünü mü düşüneceksin?
3. Senin için ecel şarabını içmek sırası geldi; baygın gözlerle kan içen yan bakışlara arzu duyman yetişmez mi?
4. Cihan bağında kulağa göç, ölüm sesi gelir oldu; hâlâ ne duruyorsun? Yanaklarda açan güllerin seyrine doymadın mı?

5. Günah yükünü topladığın yetişir, tavrını değiştir. Utan, insa­fın yok mu, mevcut günahın sana kâfi değil mi?

6. Yakınların çalışarak doğruluk yerine eriştiler. Yanılgı içinde sen kaldın, bu utanç, sana yetişmez mi?

7. Fuzûlî! istenilen yere ulaşmak güçtür deme. Ahmed-i Muhtar (Hz. Muhammedi in şeriatının eteğine yapışan istediği yere ulaşmaz ma? (Elbette ulaşır).


İZAHLAR:
1. Yetmek; gelmek, erişmek demektir.
Dil-dâr: (f. st.) Gönlü tutan; sevgili.
Ruh i dil-dâr: (f. is. t.) Sevgilinin yanağı.
Zevk-i ruh-i dildâr: (Zincirleme f. is. t.) Sevgilinin yanağının zevki
Mû-yi ser: (f. is. t.) Baş kılı, saç.
Zülf-i yâr: (f. is. t.) Sevgilinin zülfü.
Sevdâ-yi zülf-i yâr: (Zincirleme f. is. t.) Sevgilinin zülfünün sevdası. Sevdâ kelimesi Arapçada çok siyah manasına gelmesi dolayısıyla de zülf ile münasebetlidir.
Bu beyitte dil-dâr kelimesinin dâr hecesiyle yâr kelimesini, vezinde, birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır. Diğer beyitlerin kafiyelerinin son hecelerinin son heceleri de aynı suretle okunacaktır.
Bu beyitte (gül) ile (kulak) arasında münasebet vardır.

2. Yetürmek, Âzeri lehçesinde, getirmek, ulaştırmak demektir.
Bâr-i mihnet: (f. is. t.) Eziyet, elem yükü.
Anber-bâr: (f. st.) Amber yağdıran; güzel koku saçan.
Gisû-yi anber-bâr: (f. s. t.) Amber saçan saç; güzel kokulu saç.
Halka-i gîsû-yi anber-bâr: (f. is. t.) Amber saçan saçın halkası; kıvrımı.
Başın ayağa gelmesi, belin bükülmesi demektir. Şairin, bin bir elem ve ıstırapla beli bükülmüş olduğu halde hâlâ sevgilinin saçının kıvrımını hayal etmesi güzel bir tasavvurdur; kendi belinin büküklüğü ile sevgilisinin saçının büklümünü karşılaştırıyor. Hayatiyeti kaybolmıyan ihtiyar bir kalbın duygularını ihtiva eden bu gazel parçasının dört beytinde de bunun gibi mana münasebetlerine tesadüf ediliyor.

3. Peyinânesin kelimesi, sonundan nesne eki kaldırılmak suretiyle, “peymanesini” yerine kullanılmıştır. Burada kadeh demek olan peymâne, bir mecâzı mürsel olarak, içindeki şarabı ifade etmektedir; ecel peymânesinden maksat, ecel şarabıdır.
Nûşetmek, içmek demektir.
Çeşm-i mest: (f. s. t.) Sarhoş göz. Eski şairler, mahmur, baygın bakışlı gözler için, çok defa mest sıfatını kullanırlar, onlan naz ve gurur şarabıyla sarhoş olmuş farz ederlerdi.
Hun-hâr: (f. st.) Kan içen.
Gamze-i hun-hâr: (f. s. t.) Kan için yan bakış.
Hevâ-yi çeşm-i mest; (f. is. t.) Mahmur gözün arzusu; mahmur gözü sevip arzulamak. Bu isim tamlamasında tamlanan olan hevâ kelimesi, aynı zamanda “gamze-i hun-hâr”ın da tamlananıdır: yani bu beytin ikinci mısraında iki tane isim tamlaması vardır: biri, hevâ-yi çeşm-i mest; öteki hevây-yi gamze-i hun-hârdır. Tamlananı tekrarlamamak için iki tamlayanın arasına, bağlama edatı olan, “ü” konulmuştur.
Birinci mısradaki ecel peymânesi, ikinci mısradaki çeşm-i mest ile sarhoşluk dolayısıyla ve gamze-i hun-hâr ile kırmızılık dolayısıyla münasebetlidir.

4. Bang-i rihlet: (f. is. t.) Ölüm sesi, göç sesi.
Gül-i ruhsâr: (f. is. t.) Yanak gülü; güle benziyen yanak; gül yanak.
Temâşâ-yi gül-i ruhsâr: (Zincirleme f. is. t.) Gül yanağın seyri.
Dehr kelimesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette okumak lâzımdır.

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANT. N.H.ONAN

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi