Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

NEF'İ - GÜZEL BEYİTLER

Ne tende cân ile sensiz ümmid-i sıhhat olur

Ne can bedende gam-ı firkatinle rahat olur.

Sen olmayınca can da ten de sıhhat umudu taşımazlar. Senin ayrılığından dolayı ne can ne de beden rahat ve huzur görürler.

Divan şiirinde âşığın tek derdi sevgiliden ayrı düşmüş olmasıdır. Bu ayrılık, âşığın büyük belalara ve acılara düşmesine vesile olur. Sevgili yakında olsun; ama isterse âşığına zulmetsin. O buna razıdır.

Belâ budur ki alıştı belâlarınla gönül

Gamın da gelse dile bâis-i meserret olur

Asıl bela budur ki, gönül senin belalarına alıştı, onsuz edemiyor. O derece ki senden gam ve keder gelse, o bile gönlün sevincine vesile olur.

Sevgili sultandır, âşıklarına cefa etmeyi şiar edinmiştir, âşık da buna razı ve hazırdır. Âşık için asıl tehlike sevgilinin belalarım ve zulmünü esirgemesi yani âşığı görmezden gelmesidir.

Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem o şeb ölürüm

Ne gün ki kametini görmesem kıyamet olur

Hangi gece, senin eşiğine yüz sürmesem, o an ölürüm. Hangi gün senin boyunu görmesem o gün kıyamet olur.

Kamet, boy demektir; ayağa kalkınca belli olur. Kıyamet hem kıyamet günü hem de ayağa kalkmak demektir.

Şair, kamet ve kıyamet kelimelerinde cinas yapıyor. Yüz sürmek hürmet ifadesidir.


 

Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil

Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Mucize gibi söz soyleyen bir papağanım. Söylediklerim boş ve mânâsız sözler değildir. Ama felek ile söyleşemem çünkü onun aynası saf değil.

Papağan, insan gibi konuşabilen tek hayvandır. Bu olağanüstü -mucizevî- bir durumdur. Papağanı konuşmaya alıştırmak için onu bir aynanın karşısına koyarlar; sahibi de aynanın arka tarafına geçer ve kelimeleri telaffuz eder. Aynada kendini gören papağan kendi hemcinsi birisiyle karşı karşıya olduğunu zanneder ve karşıdan gelen sesleri taklit ederek konuşmayı öğrenir. Ayna ne kadar temiz ve parlak olursa görüntü o kadar güzel olacağından konuşma daha çabuk öğrenilir.

Beytin mecazî anlamı da şudur:

Çerh, felek demektir. Çerh ile anlaşamamak, talihin yüze gülmemesi anlamına gelir.

Şair ayrıca dünyayı ve insanları da kastediyor. "Onlarla anlaşamıyorum çünkü onların kalbi temiz değil” diyor. Ayna, gönül -kalb- mânâsında kullanılmıştır.

Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

Kalbi temiz olmayana gönül ehlidir diyemem, Gönül ehli insanların birbirini bilmemesi insafa sığacak bir şey değildir.

Gönül ehli -kalbi temiz-; kimseyle çekişip, niza etmeyen, dünyaya ve zevklerine fazla önem vermeyen insanlara denir.

Nefi "zaten gönül ehli insan az, bir de onlar birbirlerinden habersiz olunca bu, insafa sığmaz” diyor.


 

Hem kadeh hem bâde hem bir şûh sâkîdir gönül

Ehl-i aşkın hâsılı sahib-mezâkıdır gönül

Gönül; hem kadeh, hem içindeki şarap, hem de şarap dağıtan şuh bir güzeldir. Sözün kısası gönül, aşk ehli insanlar içinde tam bir zevk sahibidir.

Bir meclis tasavvuru var. Meclise katılanlar daire şeklinde ve muayyen bir sıraya göre otururlar, içki dağıtan güzel, sırayla içki dağıtır. Fakat Nefi'nin bu beytinde meclis, kendisinden ve gönlünden ibarettir. Aşk sarhoşu olmak için Nefi'nin ne meclise ne şaraba ne de şarap dağıtana ihtiyacı vardır. Kendi gönlüyle hem-hal olmak yeterlidir.

Hocamız Tanpınar, yanılmıyorsam bu beyit için "şâhâne inziva” demişti.

Dildedir mihrin ko hâk olsun yolunda cân u ten

Ben ölürsem âlem-i mânide bâkidir gönül

Senin aşkın gönlümdedir. Bırak, canım ve tenim senin yolunda toprak olsun. Ben ölsem bile, mânâ âleminde gönül, sonsuza kadar yaşayacaktır.

Başından buraya kadar bütün örneklerde de görüldüğü üzre, Divan şiirinde, aşk ile, âşıklık ile nâm almak iftihar vesilesidir.


 

Baht uyansa hâba varsa dîde-i bîdârımız

Düşde bâri gayrdan tenha düşürsek yârimiz

Bahtımız uyansa da uykusuz gözlerimiz uykuya dalsa. Belki böylece sevgiliyi, rüyada başkalarından -rakipten- uzak ve tenha görebiliriz.

Biz hazân u hâr kaydından beri bülbülleriz

Sîne-i pür dâğımızdır bağımız gülzârımız

Biz, sonbahar ve diken endişesinden uzak bülbülleriz. Bizim bağımız bahçemiz yaralı gönlümüzdür.

Yara, rengi ve şekli itibariyle güle benzer. Şairin gönlü her zaman yaralı olduğuna göre, her zaman bahar mevsimidir. Öyle birisinin sonbahardan veya gülün dikeninden korkusu olur mu?


 

Yine sen istediğin yerde gezersin güzelim

Cismimiz yok yere yolunda heman hâk ederiz.

Güzelim, yine sen istediğin yerde gezersin, Biz bedenimizi senin gelip geçeceğin yolun toprağı haline getiririz de senin haberin bile olmaz.


 

Bildirirdim derdimi bir âli ile cânâne hep

Korkarım sûz-ı derûnumdan felekler yâne hep

Derdimi ah ederek sevgiliye bildirmek isterdim ama gönlümün ateşinden feleklerin yanmasından korkarım.

Daha önce de söylendiği gibi ah, gönül yangının alâmetidir. Duman gibi göklere yükselir ve ateş gibi temas ettiği yeri yakar. Felekleri yakmak, hem talihin gidişatını değiştirmek hem de güneşin doğuşuyla sabah olması demektir. Âşık gece sabaha kadar ayrılık derdiyle ah eder. Bu tasavvur divan şiirinin temel hayâllerinden biridir.


 

Yazanlar peykerim destinde bir peymâne yazmışlar

Görüp mest-i mey-i aşk olduğum mestâne yazmışlar

Resmimi çizenler, beni, elimde bir kadehle resmetmişler. Aşk şarabı ile dolu olduğumu görüp beni sarhoş bir görüntü içinde çizmişler.

Şairi sarhoş ve elinde kadehle resmeden ressam, takdir-i İlahîdir. Çünkü kaderi tayin eden Allah'tır. Beyitteki aşk ve sarhoşluk ise ilahî aşktır.

Bana teklif-i zühd etmezdi idrak olsa zâhidde

Yazıklar kim anı âkil beni divâne yazmışlar

Zâhidde idrak olsaydı bana zühdü teklif etmezdi. Yazıklar olsun ki onu akıllı beni deli olarak düşünmüşler.

Zâhid, orta tabakanın temsilcisidir. O, dinin yasaklarına harfiyyen uyar fakat bu dairenin dışına çıkamaz Tasavvuf ehli ise dinin yasaklarına tam uymakla be daha ileri merhalelere yükselir. Cenab-ı Hakk'ın cemalini, rızasını taleb eder. Bu anlayış öteden beri zühd ehli ile tasavvuf erbabı arasında sürüp gider.

Nefi tasavvuf düşüncesine taraftardır. O, mevlevi olmamakla birlikte, Ali Nihat Tarlan hocamıza göre Hz Mevlânâ'yı en iyi anlamış şairdir.

Benim âşık ki rüsvâlıkla tuttu şöhretim şehri

Yazanlar kıssa-i Mecnûnu hep yabâne yazmışlar

Asıl âşık benim. Aşk uğrunda rüsva oldum ve bu yoldaki şöhretim bütün şehri tuttu. Mecnun hikâyesini yazanlar hep yabana yazmışlar.

Aşk, orta tabaka insanının gözünde iyi bir şey değildir. Çünkü aşk, aklı ve akla uygun hareketi yok eder. Bundan dolayı âşıkların hal ve tavırları, giyinişleri kınanır ve ayıplanır. Nitekim Mecnûn da öyle kınanmıştı. Fakat Mecnûn yabana -çöllere- gidip bundan kurtulmuş idi. Fakat Nefi, Mecnûn gibi âşık olmasına ve Mecnûn gibi kınanmasına rağmen şehir insanı olduğu için yabana gidip kurtulamıyor

Yabana yazmanın bir anlamı da boşuna yazmışlar, asılsız haber söylemişler demektir. Şair, bu ifade ile " eğer kıssası yazılacak, hikâyesi anlatılacak biri varsa o da benim; Mecnûn'unkiyle boşuboşuna uğraşmışlar” demek istiyor.

Şah Beyitler, Niyazi AKINCIOĞLU

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi