Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

REŞAT NURİ GÜNTEKİN - ÇALIKUŞU ROMANIN İNCELEMESİ-1

Romanın özeti

Reşat Nuri Güntekin’in en tanınmış romanlarından biri olan “Çalıkuşu”, roman kahramanı Feride’nin hatıra defteridir. Feride, küçük yaşta annesini ve babasını kaybeder, Erenköyü’ndeki teyzesi, onun yatılı bir okulda eğitim almasını sağlar. Yaz tatillerini teyzesinin Kozyatağı’ndaki evinde geçirir. Teyzesinin oğlu Kamuran’la birbirlerini severler ve iki genç nişanlanır. Kamuran’ın başka bir kadınla ilişkisinin olduğunu, düğün günü kendisine verilen bir mektuptan öğrenen Feride, her şeyi yüzüstü bırakıp İstanbul’dan ayrılır. Anadolu’da Zeyniler, Bursa, Çanakkale, İzmir, Kuşadası gibi köy, kasaba ve şehirlerde dolaşır. Güzelliği her yerde başına dert olur; her gittiği yerde kendisine evlenme teklif eden bir erkek çıkar. Zeyniler köyünde tanıştığı Doktor Hayrullah Beyle kâğıt üzerinde evlenir. Fakat aralarındaki ilişki bir baba-kız ilişkisidir. Feride, öğretmenliğe başlayınca bir günlük tutmuş ve yaşadığı maceralı yaşamı bu günlükte anlatmıştır. Hayrullah Bey bir gün Feride’nin bu günlüğünü bulup okur. Hastalanınca Feride’ye, içinde onun günlüğünün bulunduğu bir zarf uzatır ve bu zarfı Kamuran’a vermesini söyler. Hayrullah Bey, Kamuran'a yazdığı mektupta olan biteni anlatıp Feride'yi bırakmamasını öğütler. Kısa süre sonra da Feride ve Kamuran evlenirler.

Romandan bir bölüm

Araba inişli yokuşlu dağ yollarına girmiştir. Kâh kurumuş sel çukurlarından geçiyor, kâh boş tarlaların, bozulmuş bağlantı kenarlarını takip ediyordu. Seyrek fasılalarla tek tük köylülere, yorgunluktan inler gibi sesler çıkaran kağnılara tesadüf ediyorduk (rastlıyorduk).

Yıkık bir değirmenin önünde, abalı, sarıklı bir ihtiyar adama rast geldik. Kaburga kemikleri soyulmuş zayıf bir ineği çeke çeke, sürükleye sürükleye götürmeye çalışıyordu. Bizi görünce durdu, dikkatli dikkatli bakmaya başladı. Bu ihtiyar hoca Zeyniler muhtarı imiş... Arabacı onu tanıyordu. Birkaç kelime ile benim kim olduğumu anlattı.

Köyün dar sokakları içine girmiştik. Evleri şimdi daha iyi görebiliyordum. Hani Boğaziçi’nde eski zamandan kalma kayıkhanen yalılar vardır. Bu evler tıpkı onlara benziyordu. Altlarında dört direkten ibaret açık ahırlar, üstlerinde asma merdivenle çıkılan bir iki oda... Herhalde bu Zeyniler gördüğüm, işittiğim köylerden hiçbirisine benzemiyordu.

Etrafı tahta havalelerle çevrilmiş bir bahçenin kırmızı kapısı önünde durduk. Yapraklarına varıncaya kadar siyah görünen bu köyde gördüğüm ilk renk bu kırmızı tahta oldu.

İlk defa söz söylemeye cesaret ettim:

-    Galiba içerde kimse yok, dedim. Muhtar başını sallayarak cevap verdi:

-    Hatice Hanım akşam namazını kılıyor olmalı... Az bekleyeceğiz...

Arabacının beklemeye vakti yoktu. Bavulu kapının önüne bırakarak bizden ayrıldı. Muhtar, abasının eteklerini toplayarak yere çömeldi, ben bavulun kenarına iliştim. Konuşmaya başladık.

Bu Hatice Hanım pek Müslüman bir kadınmış... Tarikata mensupmuş... Köyün dirisine ölüsüne o yetişirmiş... Mevlitleri o okur, gelinlerin yüzünü o yazar, “sekeratta bulunan” (son anlarını yaşayan) hastaların ağzına son Zemzem damlasını o akıtır, cenazeleri o yıkayıp yaşmaklarmış...

Geldiğimin ertesi günü derse başladım. Bu ilk gün hayatımın en unutulmaz bir hatırası gibi yaşayacak... Sabahleyin erkenden aşağı inmiştim. Maarif müdürünün “büyük fedakârlıklarla tecdîd ve ihya ettiği” dershaneyi şimdi daha iyi görebiliyordum. Burası eski bir ahırdı. Yalnız zeminine tahta döşemişler, pencerelerini genişleterek cam, çerçeve takmışlardı.

Ocak bacalarının içi gibi simsiyah görünen kaplamaların üstünde, ters takılmış bir harita ile bir iskelet levhası, bir çiftlik ve bir yılan resmi sarkıyordu. Dershanenin sokak tarafındaki duvarının dibinde ahırdan kalma bir hayvan yemliği vardı ki bozmaya lüzum görmemişler, üstüne kocaman bir tahta kapak takarak bir nevi dolap hâline getirmişlerdi.

Büyük fedakârlıklarla temin edilen levazımdan (eşya) büyük bir kısmı da beş tane eski biçim battal mektep sırasıydı. Fakat tuhafı şu ki bunları dershanenin bir köşesine alıvermişlerdi.

-    Bunları niçin böyle yaptınız Hatice Hanım? dedim.

-    Eski Hoca Hanım yaptı kızım, çocuklar bunun üstünde rahat oturamazlar. Böyle yerde adamın zihnine ders girer mi?

Hoca Hanım müfettiş filan gelir diye büsbütün atmaya da korktu. Çocuklar mektebe geldiği vakit oraya oturturuz. Sonra ders okuyacakları zaman şuradaki hasırın üstüne indiririz.

İhtiyar kadına, bana yardım etmesini söyleyerek, sıraları tanzim etmeye, temizlemeye başladım. Çehresinden, memnun olmadığı belliydi. Fakat itiraza cesaret edemiyordu. Eski muallimler, zavallı kadıncağıza mevkiini öğretmiş (haddini bildirmiş) olacaklardı. Ben ellerim toz toprak içinde bu işleri bitirirken talebelerim de birer birer sökün etmeye (gelmeye) başlamışlardı. Zavallıların kıyafetleri öyle sefil, öyle düşkündü ki... Hemen hiçbirisinde çorap, potin yoktu. Başları eski bez parçalarıyla sımsıkı kundaklanmış, çıplak ayaklarındaki nalınları taşların üstünde şıkırdata şıkırdata geliyorlardı.

Hatice Hanıma:

-    Her zaman böyle gürültü içinde mi çalışırsınız? Buna tahammül edilmez, dedim. O biraz hayretle yüzüme baktı:

-    Elbette kızım. Mektep bu. Balta vurmadan ağaç yontulur mu?

Ne kadar ses çıkarırlarsa, ders zihinlerinde o kadar yer eder.

(Reşat Nuri Güntekin) 

 

“Çalıkuşu” romanı 1922’de yayımlanmıştır. Bu dönemde Anadolu yoksulluk ve sefalet içindedir. İnsanımız, yüzyıllar süren savaşlar, işgaller ve eğitim alamamaktan dolayı perişan durumdadır. Eğitimsizlik ise sefaleti ve yaşam koşullarını daha da ağırlaştırmaktadır. Muhtar, Hatice Hanım ve köylüler ise o dönemde eğitimden bihaber olan kişileri temsil etmektedir.

“Çalıkuşu” romanında “Zeyniler” önemli bölümlerden biridir. Çünkü eserin kahramanı olan Feride, bin bir zorluğu göze alarak bu dağ başındaki Anadolu köyüne gelmiştir. Onun amacı ise köy okulunu tekrar eğitime açmak ve okuma yazma bilmeyen çocuklara eğitim vermektir. Feride’nin buradaki mücadelesi de eserin temasını vurgulayan önemli bölümlerden biridir. Bu bölümde de gördüğünüz gibi Anadolu’daki çocuklarımız eğitimsizdir, onlara eğitim verecek, ışık olacak öğretmenlere ihtiyaç vardır. Bütün bunlardan dolayı eserin teması “Anadolu’daki çocuklarımızın eğitilmeye ve onları eğitmek için fedakâr nice Feride Öğretmenlere ihtiyaç vardır.” şeklinde ifade edilebilir.

Okuduğunuz romanda, liseden mezun olan genç bir kızın, evleneceği sırada nişanlısının başka birini sevdiği dedikoduları yüzünden öğretmen olarak tayinini istemesi ve bunun ardından gelişen olaylar anlatılmıştır. Bunlar bire bir gerçek olaylar değildir. Romanın birinci kahramanı Feride idealize edilmiş bir karamandır. Roman kahramanı bir modeldir. Böyle kahramanların örneklerine günlük yaşamda sıkça rastlamak pek mümkün olmaz. Bu romandaki olaylar ve kişiler kurgulanmıştır. Fakat bunlar bizde yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olaylar hissini uyandırıyor.

Bu romandaki olay örgüsü, Anadolu insanın çileli yaşamı ve eğitimden yoksun oluşu ile ilgili gerçekliği, bir tema etrafında Feride’yle Kamuran’ın birbirine olan aşkları ile birleştirilerek anlatılmıştır.

Feride zorlu bir yolculuktan sonra Zeyniler’e gelir. Daha geldiğinin ertesi günü okula koşar. İlkin okulu elden geldiğince düzene sokar. Ardından öğrencileri birer ikişer okula gelmeye başlar. Feride’nin şartlar ne olursa olsun, öğretmenlik mesleğini fedakârca yapmaya çalışması, metne anlam bakımından bir bütünlük kazandırmıştır.

Reşat Nuri, toplumsal sorunlarla kişilerin duygusal yanlarını birlikte vermeyi yeğleyen bir yazardır. Özellikle romancılığının ilerleyen dönemlerinde, toplumsal özün eserlerinde önemli bir yer tuttuğu, hatta amaç durumuna geldiği açıkça görülür. Onun kahramanları ülkesinin eğitimi, kalkınması, yenileşmesi için sağına ve soluna bakmadan çalışan ideal tiplerdir. Çalıkuşu’ndaki Feride, o döneme kadar yer verilen tiplerden daha da mücadeleci bir kişi olarak karşımıza çıkar. Onun romanlarında aydın, işçi, köylü, asker, öğretmen, mühendis, esnaf kısacası toplumun her kesiminden kişiler yer alır. Bunlar Çalıkuşu’ndaki Doktor Hayrullah Bey, Kamuran, Zeyniler’deki muhtar, Hatice Hanım, çocuklar, köylüler gibi dönemlerinin çevre ve tarih koşulları içinde yaşamlarını sürdüren tiplerdir. Sanatçının kişileri tek boyutlu olup ya iyi ya da kötüdür.

Sanatçının, romanlarında çocuk kahramanlara da yer verdiği görülür. Bunlar genellikle Çalıkuşu romanındaki “Munise” gibi bir kenara itilmiş çocuklar olup bunların topluma nasıl kazandırabileceği üzerinde durulduğu görülür.

Okuduğunuz metinde de gördüğünüz gibi, Çalıkuşu romanındaki olaylar, kahramanın bakış açısıyla ve gözlemci bir tavırla anlatılıyor. Fakat eserde yazarın, kendi duygu ve düşüncelerini başkahraman Feride’nin ağzından anlattığı görülüyor.

Çalıkuşu romanında çevre olarak İstanbul dışına -Anadolu- çıkılmış, Anadolu ve Anadolu insanının yaşamı anlatılmış, yalın bir dil kullanılmıştır. Bütün bunlar eserin Millî Edebiyat geleneğine bağlı kalınarak yazıldığını göstermektedir.

Romanda gözleme büyük önem verilmiş. Çevre her yönüyle incelenmiş, betimlemeler tarafsızca yapılmış, her şey gerçek yönleriyle, realist bir tutumla anlatılmıştır. Aşağıdaki metinde gördüğünüz gibi romanın pek çok bölümünde doğayı, toplumu, olayları olduğu gibi vermek yeğlenmiştir:

“Ocak bacalarının içi gibi simsiyah görünen kaplamaların üstünde ters takılmış bir harita ile bir iskelet levhası, bir çiftlik ve bir yılan resmi sarkıyordu. Dershanenin sokak tarafındaki duvarının dibinde ahırdan kalma bir hayvan yemliği vardı ki bozmaya lüzum görmemişler, üstüne kocaman bir tahta kapak takarak bir nevi dolap hâline getirmişlerdi.”


 

İNCELEME - 2

1. BÖLÜM

Kitabın Adı: Çalıkuşu

Yazarı: Reşat Nuri Güntekin

Kanuni Sahibi: Hadiye Güntekin

Basım Tarihi: 1982

Basım Yeri: İnkılap ve Aka Basımevi İstanbul

Basımı: 27. Baskı

Sayfa Sayısı: 400

Ebatları: 13,5 X 19,5 cm.

 

Yazarın Edebi Kişiliği Ve Eserleri:

  Reşat Nuri Güntekin iyi bir roman, hikâye ve tiyatro yazarıdır. Yüze yakın eseri vardır, eserlerinde sade ve akıcı bir dil kullanmıştır. Anadolu’yu gezmiş ve halkın geleceğiyle ilgili yararlı mesajlar vermiştir.

 

Bazı Eserleri:

Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Yaprak Dökümü, Kan Davası, Acımak, Kızılcık Dalları, Anadolu Notları

Bazı Tiyatro Eserleri: 

Hançer, Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Balıkesir Muhasebecisi, Hülleci, Bir Köy Öğretmeni, Eski Şarkı

Bazı Tercümeleri:

Hz. Muhammed’in Hayatı, Kahramanlar, Don Kişot, Yabancı, Atlı Adam, Hakikat, İtiraflar, Evham

 

                                                       2. BÖLÜM

Yer: Hikâye özellikle İstanbul, Tekirdağ, İzmir ve ismi verilmeyen birkaç Anadolu köyünde geçiyor.

Zaman: Romanda tarihten bahsedilmemiş.

Romanın dili ve anlatım özellikleri: Roman genellikle sade ve anlaşılır bir dille kaleme alınmış. Romanda eski Türkçe’den de kelimeler kullanılmış ama bu yinede romanın sadeliğini büyük ölçüde etkilemiyor. Romanın ilk kısımları Feride’nin tuttuğu günlükten oluşuyor. Buda romana hem farklı bir hava veriyor, hem de günlük yazısının kendisine has olan içtenlik, samimiyet, gerçekçilik, dilin sadeliği hususlarını romanı has kılıyor. Romanda ayrıca doğa güzelliklerinin yapıldığı betimlemelere de yer verilmiştir. Roman Mehmet Rauf’un “Eylül” romanındaki kahramanlarının yoğun psikolojik değerlendirmesi kadar olmasa da Feride’nin ruhsal durumundan da söz ediliyor. 

Feride’nin öğretmenliği nedeniyle oradan oraya gitmesi, böylelikle birçok yeri gezip görmesi ve gezdiği yerlerden söz etmesi nedeniyle gezi yazıları ve macera türündeki yazılarla yakın özelliklerle arz etmektedir. 

Kişilerin Ruhi ve Fiziksel Portresi: Hikâyenin ana kahramanları şunlardır:

Feride: Ela gözlü, çok kişinin hayran olduğu güzellikte, yaramaz bir genç kız.

Kâmuran: Sarışın kıvırcık saçlı, mavi gözlü, nazik ve kibar bir genç.

Doktor Hayrullah: Mavi gözlü, şirin bir çehreye sahip, iriyapılı, iyi kalpli ihtiyar bir askeri doktor.

Munise: Sarışın, sütbeyaz tenli bir köy çocuğu. 

Müjgân: Feride ve Kamran’ın çok yakın dostu ve aynı zamanda teyzekızı.

 

ÖZET:

400 sayfalık bu kitabın ilk 350 sayfasına Feride’nin Anadolu’daki maceraları sırasında yazdığı günlüğü koyulmuş, önce bu günlükte geçenlerden bahsedelim:

Feride’nin babası Nizamettin adında bir süvari binbaşısı imiş, annesiyle evlendiğinde Diyarbakır’a göndermişler, Diyarbakır’dan Musul’a oradan Bağdat’a oradan Karbela’ya geçmiş sürekli yer değiştirir, bir gittiği yerde iki sene üst üste kalmazmış. Feride iki buçuk yaşlarında iken Musul’dalarmış yaz çok sert geçtiğinden babası annesi ve Feride’yi Musul’da bir köye göndermiş. Feride’nin annesi Güzide adında hasta bir kadınmış. O kadar hastaymış ki Feride’yle ilgilenemiyormuş bile, bu yüzden Feride’yi bebeğini kaybetmiş, Fatma adında bir Arap kadına vermişler. Feride dört yaşına kadar dadısının yanında kalmış, dört yaşındayken Fatma dadısı evlenip gidince çok ağlamış, onun acısını babasının sakat bir süvari neferi unutturmuş Feride’ye o bakmış. Babası, annesinin ölmeden önce ailesini görmesini istiyormuş bu yüzden İstanbul’a yola çıkmışlar fakat İstanbul’a yetişemeden Beyrut’ta Feride’nin annesi vefat etmiş. Babası Feride’nin İstanbul’daki teyzesinden ve büyükannesinden çekindiği için kendi İstanbul’a gitmemiş ve Feride’yi nefer Hüseyin ile İstanbul’a yollamış. Feride dokuz yaşında büyükannesini kaybedinceye kadar büyükannesiyle kalmış. Büyükannesi vefat ettiğinde babası da tesadüfen İstanbul’daymış, babasını bu sefer Trablus’tan Arnavutluk’a kaldırmışlar babası Feride'nin İstanbul’daki teyzesinden çekindiği için onu bir Fransız yatılı okulu olan Sör Mektebi’ne göndermiş. Feride bu okulda on sene okumuş. 

Feride çok yaramaz bir çocukmuş okulun bahçesinde bir kuru ağaç varmış uyarı ve tedbirlere aldırmadan her teneffüste o ağaca tırmanır, daldan dala atlarmış bunu gören bir öğretmen bir gün “Bu kız insan değil, Çalıkuşu” diye bağırmış o günden sonra ismi unutulmuş ve herkes onu Çalıkuşu olarak çağırmış bu sadece okulda kalmamış, akrabalar arasına da yayılmış. Feride okul yıllarında babasını kaybetmiş.

Yaz tatillerini Besime teyzesinin Kozyatağı’ndaki köşkünde geçirirmiş. Besime teyzesinin iki çocuğu varmış büyük olanının adı Kâmran onun küçük kız kardeşi ise Necmiye imiş. Çalıkuşu akraba çocuklarıyla pek geçinemezmiş hepsini yıldırırmış fakat Kâmran’a karşı her zaman bir çekimserlik duymuş, hep ona kötülük yapmak istemiş gizli gizli ayağına taş atar, gözüne kum serpermiş ve bunun gibi birçok yaramazlık yapmış Kâmran’a karşı, fakat Kâmran hiç çok fazla sinirlenip kızmamış.

Bir yaz tatilinde ağaca tırmanma illeti yüzünden başına bir iş gelmiş; o yaz köşke Neriman adında yirmibeşlik bir dul gelmiş amacı Kâmran’ı etkilemek ve elde etmekmiş, bir akşam Çalıkuşu kiraz yemek için ağaca çıktığında Neriman ve Kâmran’ı bahçede öpüşürken görmüş ve dayanamayarak gülmüş, Neriman kaçmış ve Kâmran Feride ile konuşmuş, Feride bundan kimseye bahsetmeyeceğine söz vermiş.

Okulda kızlar yaz tatilinde yaşadıkları aşkları ve erkek arkadaşlarını birbirlerine anlatırlarmış, Feride’nin Mişel adında aşk düşkünü bir arkadaşı varmış bir okul gezisi dönüşünde yolda Çalıkuşu kendini aşk yaşayamayacak kadar saf ve aptal olarak düşünmemeleri için Mişel’e bir aşk hikâyesi uydurmuş, yazın gördüğü Kâmran ile Neriman arasındaki oynaşmada Neriman’ın yerine kendini koymuş ve bu yalan hikâyeyi Mişel’e inandırmış. O günden sonra kızların Çalıkuşu hakkındaki düşünceleri değişmiş, Kâmran’ın sık sık mektebe uğrayıp, yazın ağaçta gördüklerini kimseye anlatmaması için hediyeler ve Feride’nin çok sevdiği fondan şekerlerinden getirmesi de okuldaki kızlara, Feride’nin bu hikâyesinin yalan olmadığına dair bir kanıt olarak görünüyormuş.

  Diğer yaz Feride Tekirdağ’daki teyzesine gitmiş. Teyzesinin kızı ve kendinden birkaç yaş büyük olan Müjgân ile çok iyi dost ve sırdaş olmuşlar. Çalıkuşu Kâmran ile kurduğu aşk hikâyesini Müjgân ablasına da anlatmış ve Müjgân ablası onun gerçekten Kâmran’a fena halde vurulmuş olduğunu söylemiş ve tabi Çalıkuşu bunu reddetmiş. Birkaç hafta sonra özlediğini bahane ederek Kâmran da Tekirdağ’a teyzesi gile gelmiş. Bir gün Müjgân ile deniz kıyısında otururken Kâmran yanlarına gelmiş. Feride onu görünce uzaklaşmış, Müjgân’la Kâmran konuşmaya başlamışlar. Müjgân Feride’nin yalan hikâyesini Kâmran’a anlatmış, Feride bir şeyler hissetmiş oradan kaçmaya başlamış ama Müjgân ile Kâmran sürekli onu takip ediyor ve peşinden geliyormuş, köşke kadar kovalamaca devam etmiş. Köşke geldiklerinde arka bahçedeki salıncakta Feride tüm komşu çocuklarını sallamış, hepsi bitince Kamran da kendisini sallamasını istemiş Feride tereddüt etmiş fakat kabul etmiş sallanırken ip kopmuş ve yere düşmüşler. Ayağa kalktıklarında Kâmran herşeyi öğrendiğini söylemiş ve Feride’ye evlenme teklif etmiş. Kâmran ile nişanlanmışlar. Feride’nin sonradan öğrendiğine göre Kâmran’ın sıkça okula uğrayıp hediye getirmesi ve hatta yazın Tekirdağ’a gelmesinin nedeni Feride’yi sevmesiymiş. Diğer yaz Kâmran’ın İspanya’daki amcası Kâmran’ı yanına sefaret kâtibi olarak çağırıyor, Feride ile bunu konuşuyorlar ve alınan kararla Kâmran Avrupa’ya gidiyor. Dört yıl sonra Kâmran'ın dönmesi, Feride’nin de mezun olması ve evlenmeleri planlanıyor.

  Dört yıl sonra Kâmran dönüyor ve düğünlerinden bir gün önce bir çarşaflı kadın köşke geliyor ve Feride Hanım ile görüşmek istiyor. Konuşuyorlar ve Feride Kâmran’ın Avrupa’da tanıştığı, Münevver adında bir sevgilisinin olduğunu öğreniyor ve kanıt olarak da Kâmran’ın yazdığı bir mektubu okuyor bu mektubun bir bölümünde Kâmran “sarıçiçeğim” diye hitap ediyor. O gece Feride teyzesine bir mektup, Kâmran’a da şu notu yazarak kaçıyor:

  “Kâmran Beyefendi. “Sarı Çiçek” romanını baştanbaşa öğrendik. Bir daha ölünceye kadar birbirimizi görmek yok. Senden nefret ediyorum”

  Feride’nin Anadolu macerası bundan sonra başlıyor. Maarif Nezareti’ne gitmeden önce Gülmisal Kalfa adındaki eski bir kalfalarına gidiyor ve geceyi orada geçiriyor. Gülmisal Kalfa Feride’ye biraz para veriyor. Feride ertesi gün Maarif Nezareti’ne gidiyor çok uğraştıktan sonra B... diye bir yerde coğrafya ve resim öğretmenliğini buluyor.

Gönderildiği yerde bir otelde kalıyor ve Hacı Kalfa adında yaşlı, iki çocuk babası bir otel hademesiyle dost oluyor. Ertesi gün tayin olduğu okulda zaten Huriye adında bir coğrafya ve resim öğretmeninin olduğunu öğreniyor. Çok olaylar yaşıyor, İstanbul’a durumu bildiriyorlar, aylar sonra İstanbul’dan Feride Hanımın kalmasını ve diğer öğretmenin gitmesini bildiren bir yazı geliyor fakat tersini isteyen maarif müdürü Feride’ye yazıdan bahsetmiyor ve onu kandırarak istifa ettirip çok güzel diye övdüğü Zeyniler adında bir köye gönderiyor. Feride gerçeği öğrendiğinde iş işten geçmiş oluyor. 

Feride’nin gittiği köy çok kötü bir yermiş, bir mezarın yanındaymış ve insanlar ölümle iç içe yaşıyorlarmış, herkes neşesiz ve çocukların oynadığı oyunlar, söyledikleri şarkılar bile tabutlar, cesetler ve ölümle ilgiliymiş. Okul eskiden bir ahırmış ve 11 yaşından büyük erkek çocuklarını erkekten sayıp başka bir köye gönderiyorlarmış çünkü inanca göre erkek ile kız birlikte okuyamazmış. Feride bu köyde insanlara yardım ediyor onları hayata kazandırmak istiyor ve çaba gösteriyor. İlk günden beri Munise adında sütbeyaz tenli sarışın, üvey annesi olan ve gerçek annesi bir jandarma ile kaçtığı için kötü kadın olarak bilinen ve bu yüzden dışlanan bir öğrencisini çok seviyor. Bu kız sürekli hırpalanıyor ve dayak yiyor. Bir gün Munise babasından dayak yemek üzereyken evden kaçıyor ve iki gün kayıp oluyor. Herkes öldüğünü düşünürken Munise Feride’nin evine sığınıyor bir gece kalıyor ve çok üzülen Feride bu kızı evlat ediniyor. Bir gece köyde Jandarma ile eşkıya arasında çatışma oluyor yaralı bir Jandarma köyün misafir odasına getiriliyor. Hayrullah adında bir askeri doktor Feride’yi çağırıyor, hastaya bakmasını istiyor. Feride bu doktora çok ısınıyor, dost gibi oluyorlar. Bir süre sonra Köye bir maarif müdürü geliyor ve okulu kapatıyor.

 Feride Munise’yi ve hediye aldıkları bir keçi yavrusunu da alarak B...’ye geri dönüyor. Hacı Kalfa’nın yardımıyla güzel bir ev tutuyorlar. B...’de maarif müdürü yine Feride ile ilgilenmiyor ve çok eziyet çekiyor, uğraşıyor ve maarif müdürü hiç boş yerinin olmadığını, sadece Çadırlı diye bir köyde yer olduğunu söylüyor. Bu arada maarif müdürü Fransa’dan gelen bir yazar konuğunu beklediği için hemen konuyu geçiştiriyor ve Feride’nin kabul ettiğini duymadan konuğu geliyor. Yazarın karısı tesadüfen Feride’nin okuldan arkadaşı çıkıyor, onunla ve kocasıyla konuşurken maarif müdürü Feride’nin Fransızca öğrendiğini anlayıp onu B...’de bir okula Fransızca öğretmeni olarak atıyor. Feride çok güzel olduğundan başından çok olay geçiyor. Feride’ye burada “İpekböceği” ismi takılıyor, güzelliği çok delikanlının diline düşüyor, hakkında çok dedikodu yapılıyor ve okulun müdiresi dayanamayıp Feride’nin gitmesini istiyor. Feride buradan Ç... diye bir ilçeye tayin ediliyor, gitmeden önce kendisine âşık olan müzik öğretmeni Yusuf Beyin ölmek üzere olduğunu ve son isteğinin Feride’yi görmek olduğunu öğreniyor ve son nefesinde Yusuf’a org çalıyor. Giderken Zeyniler’den aldıkları keçiyi Hacı Kalfa’ya bırakmak zorunda kalıyorlar ve Munise üzülmesin diye, Feride altı tane kuş satın alıyor.

  Ç...’de de Feride’nin güzelliği başına bela oluyor ona “Gülbeşeker” ismini takıyorlar, tüm delikanlılar ondan bahsediyor, soylu bir aileden gelen binbaşı İhsan’dan evlenme teklifi alıyor ve reddediyor. Daha sonra Burhanettin diye biri Feride’ye tuzak hazırlayıp onu elde etmeye çalışıyor. Feride davet edildiği bağda bayılıyor ve gelen doktor onu tekrar Ç...’ye götürüyor. Feride kendini kötü hissediyor ve Ç...’yi terk ediyor. Feride buradan İzmir’e gidiyor. Feride burada Reşit Bey diye birinin köşkünde bu adamın 2 kızına özel Fransızca dersi veriyor. Şans eseri bu kızların teyzesi, Kamran’ın karısı Münevver çıkıyor. Kız Kâmran’ın bir resmini gösterip onu düğün gecesi terk eden şımarık nankör kızdan bahsediyor (bu kız Feride ve onu böyle bir insan sanıyorlar) Feride hiçbir tepki vermiyor, gerçeği de söylemiyor ve buradan ayrılmayı kafasına takıyor. Birkaç gün sonra evdeki bir hizmetçi Feride’ye karşı Reşit Bey’i övüyor ve “seninle görücüye çıksak ne güzel olur” cinsinden birkaç hileli söz ile Feride’yi Reşit Bey’e istediğini izah ediyor. Zaten gitmeye niyetli olan Çalıkuşu ben nişanlıyım ve yakında buradan ayrılıyorum diyor ve yine aynı Maarif Müdürlüğü eziyetini çekerek yeni bir yere tayin edilmek istiyor. Çalıkuşu’na Kuşadası’nda öğretmen arandığı söyleniyor ve kuş sözünü duyduğu an Çalıkuşu “Burası benim memleketim” diye kabul ediyor.

Kuşadası’ndayken bir harp çıkıyor ve Feride’nin çalıştığı okulu hastane olarak kullanıyorlar. Çalıkuşu okulda kalan kitaplarını almak için gittiğinde başhekim ile tanışıyor. Bu başhekim Zeyniler köyünde kendisine hasta bakıcılığı yaptıran Doktor Hayrullah.

Doktor Hayrullah ile birbirlerine sarılıyorlar, daha önce bir kez gördükleri halde birbirlerini kırk yıllık arkadaş gibi görüyorlar. Doktor Hayrullah Feride’den burada da hastabakıcılığı yapıp kendine yardım etmesini istiyor. Okullar beş ay sonra tekrar açılıyor ve dönem sonu olduğundan kısa sürede tekrar kapanıyor. Çalıkuşu burada Munise’yi kaybediyor ve şok geçirerek on yedi gün baygın yatıyor. Uyandığında Munise’nin mezarını ziyaret ediyor ve Doktor Hayrullah dinlenmesi ve kendine gelmesi için Feride’yi kendi çiftliğine götürüyor. Feride uzun süre burada kalıyor ve haklarında sevgili oldukları, hep beraber gezdikleri, buda yetmeyip okuldan uzaklaşarak çiftliğe gittiklerini ve orada aşk yaşadıkları dedikoduları çıkıyor. Bunun üzerine kötü dedikodular yapılmaması, sözde bir nikâh olması için Doktor Hayrullah ile evleniyorlar, Hayrullah düğün hediyesi olarak çiftliği bir anaokulu haline getiriyor ve Feride burada 20 öğrencisine bakıyor. Feride günlük defterinin son sayfalarına düğün gecesini yazıyor ve son kelime olarak şunları yazıyor:

“Kamran biz, asıl bugün birbirimizden ayrılıyoruz. Ben, asıl bugün dul kalıyorum... Bütün olan, geçen şeylere rağmen sen yine bir parça benimdin; ben bütün ruhumla senin...”

Buradan itibaren kitapta Feride’nin günlüğünün yer aldığı bölüm bitiyor. Şimdi geriye kalan 50 sayfadan anladıklarımı anlatacağım:

Kâmran karısını kaybettikten sonra oğlunu alıp Tekirdağ’a gidiyor. Bir hafta sonra ise Feride Tekirdağ’a geliyor. Birbirlerine karşı bazen soğuk, bazen romantik, bazen ağabey-kardeş gibi davranıyorlar. Feride herkesi özlediğini ve bunun için geri döndüğünü söylüyor. Feride eski neşesini buluyor ve herkesi yine güldürüyor, ara sıra kocasından ve kaybettiği kızından bahsediyor, Kâmran bunları duyunca kendini çok kötü hissediyor. Kâmran’ın oğlu Necdet Feride’yi çok seviyor, hiç yanından ayrılmıyor ve ona hala değil anne diyor, bu da Kâmran ve Feride’yi çok üzüyor. Feride Kuşadası’na geri dönmeden önce Müjgân’a gerçeği anlatıyor. Feride Tekirdağ’a dönemden 3 ay önce kocasını kaybediyor ve kocası Feride’nin tekrar dönüp ailesiyle barışmasını ve özellikle Kâmran’ı görmesini, eğer devam edemeyeceğini hissederse geri dönmesini vasiyet ettiğini ve Feride’nin onun vasiyetini yerine getirmek için geri döndüğünü söylüyor. Kocasından Kâmran’a mühürlü bir paketin geldiğini ve bunu ertesi gün Feride gittiğinde Müjgân’ın Kâmran’a vermesini istiyor ama Müjgân paketi o gece Kâmran’a veriyor.

Bu pakette Hayrullah’tan Kâmran’a yazılmış bir mektup ve Feride’nin Anadolu macerası boyunca yazdığı günlük çıkıyor. Kâmran ve Müjgân bunları birlikte okuyorlar. Mektupta Hayrullah Kâmran’dan Feride’ye sahip çıkmasını ve Feride’nin eşyaları arasında bulduğu ve kaybolduğuna Feride’yi inandırdığı bu günlüğü okumasını istiyor. Kâmran ve Müjgân günlüğü okuyorlar ve herşeyi öğreniyorlar.

Ertesi gün Feride kendisini almaya gelecek vapuru beklerken bahçedekilerle vedalaşıyor. Bir süre sonra Kâmran ve babası Aziz Bey geliyorlar. Aziz bey Feride’ye Müjgân’ın defterini Kâmran’a okuttuğunu, her şeyi öğrendiklerini, hemen kadıya gidip defterini gösterdiklerini ve geniş kafalı kadının hemen nikâhı kıydığını, artık kocasının Kâmran olduğunu söylüyor. Böylece evleniyorlar ve yıllardır süren hasret sona eriyor.

                                              3. BÖLÜM

Eleştiri: Romanda hikâye çok güzel biçimde anlatılmış, kitabın başına koyulan günlük, kitaba ayrı bir hava kazandırmış ve hikâye de gerçekten çok güzel, anlamlı ve öğüt verici. Bir tek sorun var o da şu: Kitabın bazı yerlerinde ağır ve eski bir Türkçe kullanılmış ama bu benim okuduğum kitabın 1982 yılının baskısı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu romanın yeni baskıları hakkında yorum yapamam. Her şeye rağmen bu romanı çok sevdim ve herkese tavsiye ediyorum.

Bana romanın bitimi:

Romanın sonuç kısmında birbirini seven iki insanın sonunda birleşmesi olayı güzel olsa da, Feride’nin Kâmran’ı affetmemesi gerekirdi. Çünkü Kâmran Feride için bir çaba sarf etmemiştir. Ayrıldıkları düğün gecesinden romanın son bölümünde kavuşmalarına dek onu aramamış, ilişkilerini düzeltmek için bir çaba göstermemiştir. Ben Feride’ye böyle bir insanı affettirmez ve tekrar Hayrullah Bey’in yanına dönmesini sağlardım. Çünkü sevgi emek ister.

Romandan Çıkarılan Sonuç:

Hayatında çok yer gezmiş ve görmüş bir genç kızın hayat hikâyesi söz konusudur. Şöyle bir sonuca varılabilir. Hayatı tekdüze şeklinde geçen insanların yaşam tecrübeleri ve yaşadığı olaylarda hayatın tekdüzeliğiyle paralellik arz eder. Yaşam Feride’yi kuru yaprak misali oradan oraya gezdirirken, ona birçok insanı tanıma fırsatını vermiş, tek başına kendi ayakları üzerinde durmasını da öğretmiştir. 

 

Yazarın Hayatı:

Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) 

 

 

Reşat Nuri Güntekin İstanbul’da doğmuştur. Çok iyi bir roman, hikâye ve tiyatro yazarıdır. Hayatı boyunca görevi gereği Anadolu’nun değişik yerlerini gezmiştir. Yaptığı gezilerde inceleme yapmış, notlar almış, halkı ve halkın sorunlarını dinlemiş ve yazarlık yeteneğini geliştirmiştir. İlk kitabı olan Çalıkuşu 1922 yılında yayınlanmıştır.

Hazırlayan : Seyran ARAZ

 


ÇALIKUŞU ROMANI İNCELEME-3

YAZAR
Reşat Nuri Güntekin
Anadolu'ya. Anadolu köy gerçeğine ışık tutar.
Feride'nin aydın-halk arasındaki uçuruma çare olmaya çalıştığını görürüz.
Reşat Nuri, birçok küçük öykü, tiyatro eleştirileri, piyesler, gezi yazıları yazmıştır.
Eserlerinde insan sevgisine geniş yer verir.
İyimser bir kişiliğe sahiptir.
Müfettiş olarak görev yaptığı zamanlarda Anadolu'yu adım adım gezme ve görme imkân, bulmuştur.
Gördüklerini, geleneklerle görenekleri, toplumsal sorunları etkili bir biçimde anlatır
Bu roman film ve diziye uyarlanmıştır. Çalıkuşu'nun dizi ve film uyarlamaları, romanla birebir örtüşmez.
Bazı Eserleri:
Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Yaprak Dökümü, Kan Davası, Acımak, Kızılcık Dalları, Anadolu Notları
Bazı Tiyatro Eserleri:
Hançer, Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Balıkesir Muhasebecisi, Hülleci, Bir Köy Öğretmeni, Eski Şarkı
Bazı Tercümeleri:
Hz. Muhammed’in Hayatı, Kahramanlar, Don Kişot, Yabancı, Atlı Adam, Hakikat, İtiraflar, Evham


ÖZETİ
Reşat Nuri Güntekin’in en tanınmış romanlarından biri olan “Çalıkuşu”, roman kahramanı Feride’nin hatıra defteridir. Feride, küçük yaşta annesini ve babasını kaybeder, Erenköyü’ndeki teyzesi, onun yatılı bir okulda eğitim almasını sağlar. Yaz tatillerini teyzesinin Kozyatağı’ndaki evinde geçirir. Teyzesinin oğlu Kamuran’la birbirlerini severler ve iki genç nişanlanır. Kamran’ın başka bir kadınla ilişkisinin olduğunu, düğün günü kendisine verilen bir mektuptan öğrenen Feride, her şeyi yüzüstü bırakıp İstanbul’dan ayrılır. Anadolu’da Zeyniler, Bursa, Çanakkale, İzmir, Kuşadası gibi köy, kasaba ve şehirlerde dolaşır. Güzelliği her yerde başına dert olur; her gittiği yerde kendisine evlenme teklif eden bir erkek çıkar. Zeyniler köyünde tanıştığı Doktor Hayrullah Beyle kâğıt üzerinde evlenir. Fakat aralarındaki ilişki bir baba-kız ilişkisidir. Feride, öğretmenliğe başlayınca bir günlük tutmuş ve yaşadığı maceralı yaşamı bu günlükte anlatmıştır. Hayrullah Bey bir gün Feride’nin bu günlüğünü bulup okur. Hastalanınca Feride’ye, içinde onun günlüğünün bulunduğu bir zarf uzatır ve bu zarfı Kamran’a vermesini söyler. Hayrullah Bey, Kamuran'a yazdığı mektupta olan biteni anlatıp Feride'yi bırakmamasını öğütler. Kısa süre sonra da Feride ve Kamuran evlenirler.

OLAY ÖRGÜSÜ
Azimli ve duygusal bir köy öğretmeni olan Feride’nin Kamran'la olan aşk hikâyesiyle örülmüş öğretmenlik serüveni
Kalbi yaralı ve kanadı kırık bir Çalıkuşu
Çocukluk döneminde yaptığı yaramazlıklar, ilk gençlik döneminde Kâmran’ı kıskanması
Yaşadığı bu duyguların aşk olduğunu anlaması
Sevdiği bu insanla nişanlanması
Düğününden üç gün önce sevdiği adamın başka biriyle bir ilişkisi olduğunu öğrenmesi
Yaşadığı köşkü ve İstanbul'u terk etmesi,
Genç bir öğretmen olarak Anadolu’nun ücra köylerine gitmesi
Buralarda yaşadığı, maddî ve manevî sıkıntılar
Beş-altı yıl süren Anadolu macerasından sonra Tekirdağ’a dönmesi
Sevdiği ama asla unutamadığı Kamran’a kavuşması
KISACA
Feride’nin Anadolu'ya kaçmadan önceki dönemi
Feride'nin Bursa Vilayeti ve çevresindeki öğretmenlik dönemi
Feride'nin Çanakkale'ye tayini ve öğretmenlik yılları
Feride'nin İzmir ve Kuşadası'ndaki yılları Anadolu'dan dönüş ve Tekirdağ'da Kâmran'la evlenmesi


FERİDE'NİN GÜNLÜĞÜNDEN
’Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise onun arkasından belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim talebelerim Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, sonbahar yapakları gibi birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim yüzümden, vücudumdan çocukluğun izlen silinmedi; hâlbuki gönlüm baştanbaşa bütün sevdiklerimin ölüleriyle dolu."


ZAMAN Ve MEKÂN
Mekân Türk edebiyatında Anadolu'ya yönelen ilk önemli roman İstanbul, Bursa, Zeyniler Köyü, Çanakkale, İzmir, Kuşadası. Tekirdağ Adı romanda belirtilmeyen birkaç Anadolu köyü
Zaman: Cumhuriyet öncesi yıllarında Kurtuluş Savaşı başladığı yıllardan Cumhuriyet sonrasına uzanmaktadır. Eser Cumhuriyet öncesi ve sonrası ilk yıllarının sosyal hayatını ele alması bakımından da önem taşımaktadır. Romanın son kısımları Kurtuluş Savaşı yıllarına denk gelmesine rağmen roman, savaş döneminin yansımalarını özellikle es geçen bir tutumla yazılmıştır.
Savaşın getirdiği siyasi, ekonomik, sosyal hatta düşünsel değişimler romanda yer almamış, romancı sevecen, sıcak, içten ve yalın bir yaklaşımla bireylerin aşk ve toplumsal yaşamda düştükleri ikilemler, sosyal yapıdan kaynaklanan çatışmalar karşısındaki serüvenleri dile getirmeyi tercih etmiştir.

ŞAHIS KADROSU
Kâmran: Sarışın, kıvırcık saçlı, mavi gözlü, nazik ve kibar bir genç Feride’nin sevdiği, unutmadığı aşkı. Feride’yle nişanlı olmasına rağmen orada Münevver adında bir kadınla ilişki yaşar Fakat bu ilişkiyi Feride'den saklar Evlenmelerine uç gün kala Feride, bu ilişkiyi öğrenir ve kendisine yapılan bu ihaneti affetmez

Doktor Hayrullah: Mavi gözlü, şirin bir çehreye sahip, iri yapılı, iyi kalpli bir doktordur. Feride'yi dedikodulardan koruyan bir kalkan görevi görür ve onunla sahte bir evlilik yapar Romanda babacanlığın sevginin, şefkatin ve yardımseverliğin timsali olarak karşımıza çıkar

Munise: Sarışın, iyi kalpli ismi gibi munis ve iyi kalpli temiz bir köylü kızı. Romanda Feride’nin sahip çıktığı bir kız olarak önemli bir yere sahiptir. Anadolu halkının temiz kalpliliğinin, cahilliğinin, yoksulluğunun ve kimsesizliğinin timsalidir.

Müjgân: Feride ve Kâmran’ın yakın dostları, sırdaşları ve aynı zamanda Feride’nin teyzesinin kızıdır. Feride çılgın ve yaramaz olmasına karşı Müjgân ağırbaşlı ve olgundur.

Hafız Kurban Efendi Feride’nin Çanakkale'de iken oturduğu eve bitişik komşusudur Cahil, gözü dışarıda olan, ahlâktan yoksun bir adamdır Hafız Kurban Efendi, bu romanda hem cehaleti hem de yobazlığı temsil eder Feride'nin çatışma ve mücadele ettiği kişilerden hırıdır Tıp özelliği gösterir

Reşit Bey İzmir'de Maarif Müdürü'nün odasında Feride'ye laf atan, onu zor durumda bırakan yaşlı, zengin bir adamdır Feride'yi kızlarına Fransızca dersi vermek üzere köşküne getirir.

İhsan Bey Çanakkale de Feride’yi görebilmek için işçi kılığına girip okulun yanındaki bahçede çalışan bir askerdir İhsan Bey. Feride’ye evlenme teklifinde bulunur. Yaralı olarak Feride’nin hasta bakıcılık yaptığı yere gelir

TEMA ve ANAFİKİR
Romanda Anadolu insanının ne kadar zor şartlar altında bulunduğu anlatılıyor. Eserde Anadolu'daki ulaşım, haberleşme ve iletişim gibi sorunlara da değinilirken Feride geri kalmış Anadolu insanına uzanan, onlarla çağ arasında köprü gibidir.
Genç bir öğretmenin ne pahasına olursa olsun her türlü zorluk altında görev yapması, ülkesine hizmet etmesi, bu zorluklarla yılmadan mücadele etmesi, Anadolu'yu kalkındırmak istemesi çarpıcı bir biçimde anlatılır.

ÇATIŞMA

Bireysel çatışma: Feride'nin Kâmran'la aşkından doğan duygular

Toplumsal çatışma: Feride'nin görev yaptığı yerlerde batıl inançlarla, bazı ahlak dış durumlarla, cahillikle ve peşini bırakmayan dedikodularla baş etmesi

DİL ve ANLATIM

Eser, merkezî kişinin günlükleri aracılığıyla okuyucuya aktarılır. Bu bakımdan ilk dört bölümde anlatıcının kahraman bakış açısına sahip olduğunu görürüz.
Son bölümde ise ilahi bakış açısı vardır.
İlk dört bölümdeki günlükler, bize Feride’nin tüm yaşamını, duygularını ve başından geçen olayları sıcak, samimi ve akıcı bir şekilde aktarır.


ZAMAN VE MEKÂN
ZAMAN
Kösem Sultan adlı oyundaki olaylar, 1623 - 1651 yılları arasında Osmanlı Devleti'nde geçmektedir.

MEKÂN
Oyundaki olaylar, şahısların yaşadığı Topkapı Sarayı'nda geçmektedir. Genelde kapalı, iç mekânlarda geçen olaylar, dekor, aydınlatma gibi özellikler kullanılarak sahnede "saray" dekoru oluşturularak verilir.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi