Bu ben miyim ya mihman mı bilinmez
Hakikat âlemi yeksan oluptur.
Bu Adem dedikleri
El ayakla baş değil
Âdem mânaya derler
Suret ile kaş değil
Gerçi et ü deridir
Cümlenin serveridir
Hakk'ın kudret sırrıdır
Gayre bakmak hoş değil
Âdem mâna-yı mutlak
Âdemdedir nutk-ı Hak
Âdemden gafil olma
Nefsi de serkeş değil
Kendi özünü bilen
Maksûdun bulan kişi
Hakk'ı bilen doğrudur
Yalancı kallaş değil
Bu Kaygusuz Abdal'a
Âşık demen dünyada
Nakş u sûret gözetir
Maksûdu nakkaş değil
Metin İncelemesi
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Nefes.
Nazım birimi: Kıta.
Ölçüsü: 4+3 = 7'li hece.
Türü: Didaktik şiir.
Konusu: İnsanın maddi varlığından çok daha fazla ruhsal yaşamının önemli olduğu anlatılmakta, insanın ne olduğu sorusu yanıtlanmaktadır.
Ana düşünce: İnsan, Tanrı'nın gizlerini özünde toplayan bir varlıktır.
Kafiye şeması: Şiirde belirli bir kafiye düzeni yoktur, özellikle üç, dört ve beşinci dörtlüklerde, koşma tipi kafiye düzeninin bozulduğu görülmektedir.
Kafiyeli olan "Baş değil/kaş değil/hoş değil/ser keş değil" sözcüklerinde ise, yinelenen "değil" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Geriye kalan sözcüklerde ortak kafiye sesi "Ş" olup yarım kafiyedir, öte yandan "Deri-dir/serveri-dir/sırrı-dır" sözcüklerindeki "-dir" ek fiil ekleri rediftir. Kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "R" olup yarım kafiyedir.
Deyimler-Söz Grupları:
Manâ-yı mutlak: Tanrı'nın anlamı. Mutlak anlam, tek anlam, salt söz; azalmaz, artmaz, değişmez, eskimez, ölümsüz anlam, kavram. Tanrı.
Nutk-ı Hak: Tanrı sözü. Tanrı'nın sözle bildirme güç ve kudreti; insana verdiği söz söyleme ve konuşma yetisi.
Hakk'ın kudret sırrı: Tanrı kudretindeki anlamın çözümlenmemesi; Tanrı'nın gücünü gösteren sır.
Gaafil olma: Bilmezlik etme.
Nakş u suret: Dış görünüş.
Dil özellikleri:
Ozan, düşüncelerini anlatabilmek için Tasavvuf ile ilgili terimleri kullanmıştır: Mânâ, suret, nakkaş, maksûd, âdem, âşık.
Divan edebiyatının dili Osmanlıcadan etkilenmiştir: Mânâ-yı mutlak, Hakk, nutk-ı Hak, Nakş u suret, kallâş, gayre, gaafil.
Türkçe ve Türkçeleşmiş sözcükleri de kullanmıştır: El, ayak, baş, kaş, ser.
İçerik Yönünden:
1.İnsan denilen varlık, yalnızca el, ayak, baş, kaştan ibaret değildir. Gerçekte insan, Tanrı'nın tüm gizlerini özünde saklayan bir varlıktır. Bu, onun manevi yanıdır, değerli olan da budur.
Ozan, insanın gerçek özelliklerini maddi varlığında değil; öz varlığında arıyor. Bu öz varlığa, "mânâ" diyor, insanı diğer yaratıklardan ayrıcalıklı kılan "mânâ" oluyor. "Mânâ" ise insana Tanrı tarafından verilen ruhudur. Bu nedenle insan, Tanrı'yı sevmeye ve gizlerini anlamaya çalışır; Tanrı'nın evreni yaratışındaki asıl amacın insan olduğunu kavramaya uğraşır.
2.Gerçi insan et ve deriden oluşan bir bedendir. Tüm yaratıkların en değerlisidir. İnsanda Tanrı gücünün çözümlenemeyen sırları vardır. İnsan, Tanrı'nın yaratıcılık sırrıdır. Tanrı'yı anlamak için diğer yaratıklara değil; insana bakmak yeterlidir. İnsan dışındaki varlıklara bakmak gereksizdir.
Sanatçının güç ve yeteneği yaptığı eserinde görülür. Tanrı'nın da sınırsız gücü en mükemmel eseri olan insanda bellidir. Yani insan, "Hakk'ın kudret sırrıdır."
3.İnsan, değişmeyen, eskimeyen ölümsüz bir kavramdır. Konuşma yetisi olan tek yaratıktır. Tanrı, bu yetiyi yalnızca insana vermiştir. Bundan dolayı insan, yaratıkların içinde en değerlisidir. Bundan habersiz olma. İnsanı tanımaya, anlamaya, öğrenmeye çalış! Ama nefsini de serbest bırakma, ona egemen ol. İnsanı tanımakla kendini tanımış olursun. Kendisini tanıyan kişi, eksikliklerini giderir, zayıf yanlarını güçlendirir, kusurlarını tamamlar, bu yolla yücelir.
Dörtlükte Tanrı'nın gücüne değiniliyor, insanın Tanrı'ya ulaşmak için nefsini kontrol altında tutmasının gerekliliği belirtiliyor. Bunun için insana kendisini tanıması öneriliyor.
4.Kendi özünü bilen kişi, "maksûdunu" bulan kişidir. Yani kendisini tanıyan insan, amacına ulaşmış kişidir. Varlığındaki inceliği kavrayan, Tanrı'yı bilir, doğru olanı bulur, Tanrı yolunda iyi bir kul olur. Böyle bir kişi yalancı ve ikiyüzlü değildir.
Ozan, dörtlükte geçen : "Kendi özünü bilen/Maksûdun bulan kişi" dizeleriyle, insanın gerçeğe ulaşması için kendisini tanıması gerektiği görüşünü savunuyor. Çünkü: Tanrı, iyinin, güzelin, doğrunun kaynağıdır. İnsan kendini bilmekle Tanrı'nın bu erdemlerine sahip olacağından yalana, hileye, eğriliğe sapmayacak, bencil duygularla hareket etmeyecektir. O halde, ozan dörtlükte; iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun savunmasını yapmış oluyor. Olgun insanın nasıl olması gerektiğini belirtiyor.
5. Bu Kaygusuz Abdal'a dünyada âşık demeyin. Çünkü O, varlıkların dış görünüşüne bakar. Gözü resime, nakısa takılır, onu görür; amacı resim yapan kişi ile nakış işleyeni tanımak değildir.
Ozan, burada henüz benliğini ortadan kaldırıp olgunlaşamadığını, Tanrı ile bütünleşip "maksûduna" eremediğini söylüyor. Gerçekte "mânâ" denilen öze değil de dış görünüşe, yani biçime önem vererek oyalanan kişileri kınıyor.
Araştırmalar:
1. Ozan, iyi b:ı eğitim görmüştür. Gördüğü eğitimin sonucu Divan edebiyatı ile Osmanlıcanın etkisinde kalmıştır. Manzumede, bu nedenle yabancı sözcüklere çokça yer vermiştir.
2. Ozan, "Âdem mânâya derler, suret ile kaş değil" sözüyle insan hakkındaki düşüncesini dile getirir. Söze göre; insan, yüz ile kaştan ibaret değildir; asıl önemli olan mânâdır, yani özüdür. İnsan, özüyle değerlendirilmelidir.
3. İkinci dörtlükte geçen "server" (sevgili) ve "Hakk'ın kudret sırrı" (Tanrı'nın gücünü gösteren sır) sözleri insanlar için kullanılmıştır. Çünkü ozana göre insan, tüm yaratıkların içinde en değerlisidir.
4. Ozana göre insanda bulunması gereken nitelikler şunlardır: Ruhsal olgunluk, mükemmellik, Tanrı'yı bilme ve ona gönül verme, doğruluktur.
5. Ozan, son dörtlükte henüz benliğini ortadan kaldırıp olgunlaşamadığını, Tanrı ile bütünleşip "maksûduna" erme aşamasına gelmediğini belirtiyor. Bunun nedeni olarak ta "nakş u suret gözetir" sözüyle insanları gözlemek ve tanımak isteğini gösteriyor.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990
İLGİLİ İÇERİK
KAYGUSUZ ABDAL HAYATI ve ŞİİRLERİ
KAYGUSUZ ABDAL - BİR KAZ ALDIM BEN KARIDAN
EKSİK AVRADIN KÖTÜSÜ - KAYGUSUZ ABDAL
BEYLERİMİZ ELVAN GÜLÜN ÜSTÜNE-KAYGUSUZ ABDAL
KAPLU KAPLU BAĞALAR - KAYGUSUZ ABDAL