Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

AKA GÜNDÜZ 

1886 yılında Selanik'te doğdu. Selanik, Edime, Galatasaray Liselerinde ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okuduktan sonra Harp Okuluna girdi. Burayı tamamlamadan ayrıldı. İkinci Meşrutiyetten sonra gazeteciliğe başladı. Mütareke yıllarında Malta'ya sürüldü. Cumhuriyetten sonra Ankara'ya yerleşerek bir yandan yazarlık yaptı, öte yandan da uzun yıllar milletvekili olarak çalıştı. 1958 yılında Ankara'da öldü.

Aka Gündüz ilk eserlerini, asıl adı olan Enis Avni imzasıyla, nazım alanında vermiş; sonra nazmı bırakıp tamamen nesre yönelmiştir. Romanlarında en göze çarpan özellik hemen daima hayalle gerçeğin iç içe yan yana örgütlenmesidir. Duru bir dille, halka seslenen, biraz dağınık, çetrefil, fakat okuyucuyu sürükleyebilen bir sesi ve anlatımı vardır. Birçok konularda vatan ve ulusseverlik temaları hâkimdir. Altmışı aşkın ve çoğu roman olan eserlerinden - romanları dışında -başlıcaları şunlardır: Hayattan Hikâyeler, Kurbağacık, Türk Kalbi, Bu Toprağın Kızları, adlı hikâye kitapları; Bozgun adlı kitapta toplanan şiirleri, Yarım Osman, Muhterem Katil adlı tiyatroları.

(Aka Gündüz, kitaba alman Dikmen Yıldızı romanında, bir genç kızın genel psikoloji ve özel duygulan içinde, İstiklal Savaşı’nın bazı destan bölümlerini okuyucularına seyrettirmeye çalışmaktadır.)

 

DİKMEN YILDIZI

- Romanın Özeti -

Yıldız, İzmir'in tanınmış ailelerinden birinin kızıdır. Murat adlı bir hava yüzbaşısı ile sevişmektedir. Zaman, İstiklal Savaşı’nın bunalımlı yıllarıdır. Kendi çapında savaşa katılıp belirli yararlıklar da gösteren ve sonunda kendisini Ankara’da bulan Yıldız, orada "Dikmen Yıldızı” diye anılır.

Vatanseverliği oranında aşın bir hassaslığa sahip bulunan Yıldız, bir gün kendini kapkaranlık bir dünya içinde buluyor: Muratla gizli bir aşk gecesi yaşadığı, ondan gebe kaldığı inancına varır. Onu bu inanca götüren sarsıntı, Murat'ın birden kayıplara karışması, ne olduğu bilinmemesidir. Genç kız, bu inançla kucağında bebeği bulunduğu halde, Ankara savcısına başvurur ve korkunç bir açıklamada bulunur. Buna göre: Kendisini akrabalarından Nedim'le evlendirmek isteyen babası, aile doktorları, emektar adamlarından Süleyman Çavuş bir araya gelmişler, sevgilisi Murat'ı ve ikiz çocuklarından birini boğup kayalardan aşağı atmışlardır. Şimdi katiller, elinde kalan bu çocuğunun da peşindedirler.

Savcı, bu korkunç ihbar karşısında harekete geçmek üzere iken, Yıldız’ın babası Kamil Beyle doktoru karşısında bulur. Dertli baba savcıya durumu anlatır: Kızı Yıldız’ın ona anlattıklarından sadece Murat adlı gencin var olduğu bir gerçektir. Ancak bu genç bir gün ansızın ortadan kaybolmuş ve cepheden kendisinin şehit olduğuna dair bir haber alınmıştır. Bu haber kızda korkunç bir şok yaratmış ve kısa zamanda zavallıyı bir sabit - fikir hastası yapmıştır. Bu sabit - fikre göre Murat cephede ölmemiş, onu babası Kamil Bey ve yardımcıları öldürmüşlerdir. Kamil Bey, savcıyı inandırmak için, onunla birlikte, yan odada bulunan Yıldızın yarıma geçer. Yıldız, babası ile doktoru görünce savcıya: "Bakınız bu çocuğumu da boğmaya geldiler" diye haykırır. Doktorun ve babasının işaretiyle, genç kızın kucağındaki nesnenin yüzünü açan savcı, bunun bir taşbebek olduğunu görerek durumu kavrar.

Şimdi, savcı da dâhil, bütün tanıdıklar bu zavallı genç kızı tedavi için elbirliği etmişlerdir. İlk iş olarak Yıldız'ı Ankara’dan ve Dikmenden ayırma yoluna başvurulur. Genç kızın yarıma vefalı bazı dostlar katarak: onu Çankırı, İnebolu dolaylarına geziye yollarlar. Bu arada savcı, usulünce yazdığı mektuplarla, Yıldıza, sevgilisi Murat'ın babası ve yakınları tarafından boğulmadığını, cephede şehit olduğunu telkin eder. Genç kız yavaş yavaş bu telkinlere inanır. Çevresindeki şehit yavrularına kendisini adayarak sağlığını yeniden kazanır.

Bu arada Yıldız’ın yarıma katılmış bulunan grupta bir adam - ki Murat’ın babasıdır ve Yıldız ona hep "Beybaba" demektedir - ona, artık tamamen iyileştiğini, bundan dolayı gerekli bir açıklama yapacağını söyler.

Bu açıklamaya göre, Murat cephede şehit olmamış, gizli bir görevle düşman safları arkasına yollanmıştır; ne var ki bundan sonra da ondan gerçekten bir haber alınamamıştır.

Ankara'ya dönen Yıldız ve arkadaşları, kısa bir süre sonra "Büyük Taarruz"un başlayıp hızla gelişmesinin sevinci ve coşkunluğu içinde - ordunun ardından - İzmir'e doğru yollanırlar. Bu yolculukta Beybaba’nın oğlunu, Yıldızın sevgilisini bulma ümitleri en büyük rolü oynamaktadır.

Yanmış yakılmış, düşmanlardan kurtarılmış İzmir'e varırlar. Beybaba, oğluna görevi veren en büyük makama "Başkumandan"a gidip Murat'ın ölü mü sağ mı olduğunu sorar. Başkumandan ona kesin ve belirli bir cevap vermez; ertesi gün Dikmen Yıldızı'nı da alıp gelmesini söyler. Bu tutum, ikisini de kötümserliğe düşürür.

Ertesi gün yaşlı adamla genç kız yeniden "Paşa"nın huzuruna çıkarlar. Paşa, genç kıza, metin olmasını söyleyip Murat’ın bu sefer gerçekten öldüğünü bildirir ve "Ondan kalan şeyler" diyerek kendisine bir paket uzatır.

Yıldız, metin olmaya çalışarak paketi alır; fakat titreyen ellerinden düşen paket bir anda açılır. Beybaba’nın ve genç kızın şaşkınlık sevinçleri içinde ortaya, artık binbaşılığa yükselmiş bulunan Murat’la Dikmen Yıldızı'nın nikâh - düğün davetiyeleri dağılır. Onlara güzel bir sürpriz yapan "Başkumandan", Murat'ın bitişik odada beklemekte olduğunu bildirmesi üzerine Yıldızla yaşlı adam - ölesiye bir mutlulukla - yan odaya, Murat'ın yarıma koşarlar.

TÜRK ROMANLARI, Ş.KUTLU

SON EKLENENLER

Üye Girişi