Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NÂBİZADE NAZIM ÖZETİ - NABİZADE NAZIM

1863 yılında İstanbul'da doğdu. Askeri okullarda okuyarak Harp Okulunu ve Harp Akademisini bitirdi. Askeri okullarda hocalık, Suriye’de kıta subaylığı yaptı. 1893 yılında henüz otuz yaşında iken İstanbul’da öldü. Karacaahmet mezarlığında gömülüdür.

Şiir de yazan Nabizâde Nazım, sonra nesre, hikâye ve romana yöneldi. Gerek Anadolu'yu gerek İstanbul'u konu olarak aldığı hikâye ve romanlarında keskin bir gerçekçilik ve gözlem gücü göze çarpar. Nabizâde Nazım, edebiyatta asıl kişiliğini ve ustalığını bulacağı sırada, çok genç yaşta ölmüş bir sanatçıdır.

Zehra romanı dışındaki eserleri: Heves Ettim adlı şiir kitabı, Kara Bibik, Hasba, Seyyie-i Tesamüh gibi büyük hikâyeleridir.

 

KARABİBİK (Nabızade Nazım)

ROMAN: Karabibik

YAZARI: Nabızade Nazım

KONUSU:Bir çift öküz edinmeye çalışan, tek çocuklu, dul bir çiftçinin başından geçen olaylar

KAHRAMANLAR: Karabibik, Huri, Yosturoğlu, Anderya, Yani, Linardi, Eftalya

 

KAHRAMANLARIN ÖZELLİKLERİ:

Karabibik: Karabibik, giyim kuşamıyla bir meczup biri; göğüs, bağır ve yüz görünümüyle ise korku uyandıran ve heybetli biri görünümündedir.  Kızı Huri ile Beymelik köyünde oturmaktadır. Babadan kalma on iki dönümlük tarlasının dört dönümünü önceden bedel-i nakdiyi vermek üzere satmış, kalan sekiz dönüme sahip olmaya, özellikle de Yosturoğlu’na kaptırmamaya çalışmaktadır. Tarlasının elinden gitmesi halinde aç kalarak ölmekten korkmaktadır.

Huri:Karabibik’in ilk ve son evlâdıdır. Annesi öldüğünde cılız ve hastalıklı olan Huri yaşı otuzu geçmiş olduğu halde hiç evlenmemiş gayet esmer, gözleri patlak ve çipil, sağ bacağı topal, dudakları küçük, vücudu etine dolgun, ayakları hem iri hem nasırlı, elleri küçük ve nazik, saçları kara ve dizlerine kadar uzun bir kızdır. Kendisi tembel olmasına rağmen gayet merhametlidir. Huri, babasına karşı oldukça lâkayttır. O geldiği zaman yattığı yerden toparlanmaz bile, babasına bön bön, alık alık bakar. İki kattan ibaret elbisesini toplamadığı gibi, yemek de yapmaz, ki aslında yemek yapmayı da bilmez, hamuru acemice açar, pişirirken yakar.

Yosturoğlu:Karabibik’in tarlasında gözünün bulunması ve Huriye ilgi duyan Hüseyin’in onun yeğeni olmasıyla öyküde bir yer ediniyor. Tarla konusunda kendisinden beklenen muhtemel düşmanca tutumu sergilemiyor ve Huri’nin evliliği konusunda aktif bir katkıda bulunmuyorsa da bu Karabibik’in potansiyel düşmanı oluşuna bir engel teşkil etmiyor.

Anderya ve Yani: Anderya ve Yani, Hıristiyan köyü olan ve ekserisi ticaretle iştigal eden Temre köyünün birbirleriyle rekabet halindeki iki önemli taciridir. Menfaate dayalı ilişkileri ve çevre köylerini faiz yoluyla haraca kesmeleriyle ünlüdürler.

Linardi ve Eftalya: Linardi, Temredeki hekim. Karabibik’in tümüyle geçmemiş olsa da uzun süren hastalığını o tedavi etmiştir. Şakacı ve Karabibik’e karşı naziktir. Linardi’nin karısı Eftalya, terbiyesizce, safderun, gördüğü erkeğe hemen meylediverecek derecede şehvetli bir kadındır. Eftalya, dul bir adamın bastırmaya çalıştığı yoğun cinsel dürtülerin somut karşılığıdır. Öyküdeki yeri de zaten bundan ibarettir:

Diğerleri: Çetecioğlu Mustafa, Boduroğlu Ahmet, Hatib, Kara Ömer, Koca İmam, Deli Ali, Karakâhyaoğlu Ali çavuş, Sarı Simayil, Köşkârlı Yusuf Ağa, Kızıl Hüseyin, Uzun Mehmet, Zeyneb, Boduroğlu Ahmet, Deli Yusuf, Sarı Ali kızı Ayşe, Durali ve Papazoğlu öyküde bir ir çeşni olarak yer alan isimler. Sıradan, sığ, belli belirsiz şahıslar.

ROMANIN ÖZELLİKLERİ:

* Nâbızâde Nâzım tarafından 1890 yılında yayınlanmıştır.

* Edebiyatımızın ilk köy gerçeğini anlatan romanıdır.

* Antalya’nın bir köyünde yaşayan Karabibik adlı köylünün yaşam mücadelesi konu edilir.

* Olay Antalya ili Demre ilçesinin Beymelek köyünde geçer.

* Edebiyatımızda realizmin başarılı bir örneğidir. Eserde yer yer realist ve natüralist etkilenmeler görülür. Natüralizmin deneye dayalı roman anlayışı doğrultusunda gerçekçi bir yaklaşımla yazılmıştır. Bu anlayış Tanzimatçılara Batı'dan gelmiş bir anlayıştır.

* Bu romanla kırsal kesim gerçeğine ilk kez değinilmiştir.

* Eser romandan çok uzun hikaye özelliklerine sahiptir.

* Nabizade Nazım'ın, Karabibik'i yazmadan önce Antalya'nın köylerine gidip çevre, kişiler ve kişilerin konuşmaları hakkında bilgi sahibi olmak için araştırmalar yapmıştır. Anadolu'yu ve Anadolu'da yaşayan kişileri yakından bilen yazar, doğallığı bozmamak için köylülerin konuşmasını bu romanda da olduğu gibi vermiştir. "Andalya'dan çağırmışla, muavna olacâmış." cümlesi bunun örneklerinden biridir. Yazar bunu yapmakla yerli ve mahallî öğelerden yararlanmıştır.

* Toprak sorunu, geçim derdi, insanın doğayla pençeleşmesi, yöresel gözlemle Anadolu gerçeklerimizi yansıtan başarılı bir eserdir.

* Nabızade Nazım bu eserinde toplumcu tutumuyla günümüz hikayeciliğine yaklaşır.

* Eserde herkesçe okunabilir, anlaşılabilir, edebiyat yapma kaygısından uzak bir tahkiye dilinin önemli bir örneği verilmiştir.

 

ROMANIN ÖZETİ:

          Karabibik, babadan kalma on iki dönümlük tarlasının dört dönümünü satarak askerlik görevi yerine verilen parayı ödeyen, kalan sekiz dönümlük tarlasıyla yaşamını sürdürmek zorunda olan bir köylüdür. Sekiz dönümlük tarlasından başka bir varlığı olmayan ve çok fakir olan Karabibik bu tarlayı ekerek geçimini sağlamaktadır. Tarlasını sürmesi için Koca İmam’ın öküzlerini kiralar. Kızı Huri’yi Koca İmam’ın kayınçosu Sarı İsmail’le evlendirebilse öküzleri kiralamaktan kurtulacaktır, ancak Sarı İsmail başka bir kadın ile evlenince bu umudu da suya düşer. Çaresiz kalan Karabibik en sonunda Rum bir tefeci olan bakkal Yani'den yüksek faizli borç para almak durumda kalır ve bununla bir çift öküz alır. Artık tarlası da vardır, öküzleri de. Bu durumda muhakkak kızını alacak birisi bulunacaktır. Ve sonunda kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin kızı Huri’yi sever. Bir süre sonra Yostuoğlu’nun yeğeni Hüseyin Huri ile evlenir. Karabibik artık mutludur. Bir süre sonra hastalanır, ancak kızının mürüvvetini gördüğü için huzurludur.

ESERDEN BİR BÖLÜM

"Din... ha gözüm, ha!... Ç/ç ç/ç ç/ç ç/ç/ Yürrüüü, hööl... dah dahi.."

Karabibik birinci dönümü bitirmek üzereydi. Sağa sağa kaçmaya çalışan "Benekliyi övendirenin burnuyla yola getirmekteydi. Yüreğinde bir sevinç duyuyordu. Saban'in sapına çalımlı çalımlı sarılarak, kuvvetli demirin açtığı çığın üzerinde ağır adımlarla yürümekteydi. Harımın (Tarla ve bahçe çevresindeki çit) yanına kadar yaklaştı, Hayvanları harmanlatıp ikinci dönüme geçti... Hem yürüyor, hem şarkı gibi bir şey mırıldanıyordu: Bas gidelim, yavrum da bas, gidelim!

Etrafta çiftçiler kendilerini işlerine vermişlerdi. Yanı başında Deli Ali Koca İmam'ın tarlasını nadas etmekteydi. İki erkek arada sırada birbirlerine seslenmekteydiler:

Hey Deli Ali! Köşkerli Yusuf Ağa ni halt etmiş?

Körses'e gitmiş: beşlengisini almaya.

Sarı Simayil ni vagıt everiyoo?

Yaydan geri.

Artık Karabibik Huri'yi Sarı Simayil'e vermekten umudunu kesmişti; ama buna da artık lüzum kalmamıştı; çünkü kendisi de çift sahibi, mal sahibi idi.

Bundan geri kızımı yalvaran alsın... Zati, Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin Huri'ye göz koymuş idi ya! Karabibik o kadar ahmak mıdır? Hüseyin'in daima kendi damı yöresinde dolaşmasındaki hikmeti anlamayacak mı ya. Hey kuzum hey, buna gençlik derler... Kendisi de vaktiyle o zaman böyle ihtiyar değildi; sakalı falan yoktu. Canım insan da ne çabuk kocayor

işte o zaman Huri'nin anası Sıdıka'yı böyle kovalaya kovalaya almıştı... Ya Sıdıka da kendisinden ne kadar kaçar dururdu... Hele bir kere, hiç hatırından çıkmaz, Karabucak köyünün yolunda, mah burada, tiyatronun yanı başında rast gelmişti. Şöyle üzerine doğru yörüyünce kadın: "aman ana" diye zaylak gibi bağıra bağıra koşup kaçmıştı. Ee ayol buna naz ederler. Bu hatıralar Karabibik'in keyfini artırdı. Şarkıyı yüksek sesle söylemeye başladı.

Deli Yusuf'un zurna gibi çarlak sesi uzaktan doğru işitilmekteydi:

Yire batası... Dün ni şekil gelmedin? İreceb'i yola salacaklâmış. Şüüt..."

Karabibik Deli Ali'ye seslendi:

Genem Deli Yusuf ünlüyooo.

He, he ireceb'i uğratacaklâmış deyoo... Senin haberin vâ mı?

Dün gün Yosturoğlu diyoodu, askere gidiyoomuş.

Andalya'dan çağırmışla, muavna (muayene) olacâmış.

Karabibik Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin'i düşünmeye başladı. Gelecek yıl Hüseyin Esnana girecekti. Kızını bırakıp gidecek demekti. Kim bilir, kaç yıl kalacak? İhtimal dönüp gelemeyecek. Ni hal etmeli? Huri de artık kocamaktaydı.

Harımın deliğinden Huri göründü. Damda canı sıkılmış. Şöyle gezmeye çıkmıştı... Babasının yanına geldi. Öküzlere hayran hayran bakmaya başladı. Baba kız birbirine hiçbir lâkırdı söylemiyorlardı. Sanki iki yabancı gibi davranmaktaydılar. Arkadan Hüseyin de görünmesin mi? Karabibik hâlden anlarcasına gözlerini kırptı.

SON EKLENENLER

Üye Girişi