NAAT - SEYYİT NURFETHİ ERKAL
1-En Göklü Dünya Yetimi
gök imrenir, yıldızlar kıskanır kum tanelerini
yürürken öpmek için kademin
kimi şanslı köleler sırasına girebilmek için
yerin altından fışkırmaya bir yol arar
hükümdar denilen eski dünya tacirleri
esen rüzgara meftun kuru dallar, değebilmek adına
kırılır, anılmak arzusuyla, budanan nice başlar arasında
uzattı, uzatır boynunu bendelerin
üzengi olası Ref Refe insan sınıfında
ey göklü dünya Yetimi
kesilirken yer yüzünün en asil arzularından
neydi gereği
babasız doğup, çabuk alınmak ana kucağından
kıskanan Kimdi seni, en masum çocuk hazları ve sevilmek çabasından
insandan maksat mürüvvetse eğer
kim çıkar tartıya, üstünden bulut eksilmeyen bu çocukla
bulut mu!
yere gölge, göğe balkon
melekler görmek için dizilirken bakış ufkunda
müjdesi tuttu,
korku salındı düşmanlar safına
en göklü dünya yetimi,
Mesih'in muştusu, Halil'in dileği
gölgen süslerken geçtiğin beldeleri
taşlardan değil, nazarlarından sakınırdı Seni,
ürperirdi melekut,
anılırken adın incitmesin diye izzetini
Ahmed,
ki! güzel elbet, fakat ziyade Şirin
sensiz ne gerek….
ne gerek bize dünya
ne gerek bu âlem feleği
2-Çarşı'nın Soylu Efendisi
bilsek de söylesek!
ey Çarşı'nın Soylu Efendisi
neydi Sana terk ettiren Hatice'nin evini,
hurma bahçelerinin gölgelikleri,
hanelerin sıcak döşeklerini unutturan neydi
sofra başının tatlı sohbetlerinden,
tanıdık yüzlerin tesellisinden alıp,
dağı taşı tercih ettiren sırrı…
bilsek de söylesek!
altının, ipeğin gülen yüzünden
bakışların imrenen sevecenliğinden
kuytu inlere çeken çilenin ne olduğunu… bir bilebilsek
neden baktırmadı,
alıcı değil uman bir gözle daha,
düşman değil, dost yüzlerin nazarına
duysak da söylesek!
hiç tanıdık olmayan kelimeyi, biz beşer sırasındakilerin hatırında
her günkü gibi selamlaşırken dağlar, taşlar ve bulutlarla
musafaha ettiren göğü bürüyen kanatlarla
sussak da işitsek, örtüye büründüren emri
mümkün değil ancak
görebilseydik,
sadrını açan Eli
bir tadabilseydik,
nedir sancı
muhtaç bırakmayan kimsecikleri,
artakalan hiçbir sözün hitabına