Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Türkçenin yabancı dil etkisiyle yaşadığı değişiklikler son yılların dikkat çeken konularından. Tabii ki dilimizin uğradığı bu değişimler yeni değil, hatta atalarımıza “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasihten evladır” dedirtecek kadar uzun bir geçmişe sahip.

Eski olsun, yeni olsun dilimize başka dillerden geçen pek çok kelimenin kendince bir hikâyesi var. Özgün yapılarını korumaya çalışan diller, zamanla dağarcığına kattığı yabancı sözcükleri süzgecinden geçiriyor. Türkçe de yabancı kullanımları bu şekilde değiştirip dönüştürerek zenginleşmiş dillerden biri. Kiminin anlamı farklılaşıyor kimine ise eklemeler yapılıyor. İşte dilimizdeki ‘galat’ sözcüğü de bu hikâyelerin ortak noktasını oluşturuyor. Arapçada ‘yanılma, hata’ anlamlarına gelen ‘galat’ terim anlamıyla yanlış kullanıldığı halde, halkın benimsemesiyle dile yerleşen yaygın kelimeler için söyleniyor. Bu ifadeleri artık anlamlarını bilmeden kullanmamızın sebebiyse ‘galat-ı meşhur’laşmış olmalarından kaynaklanıyor. Halk diline yerleşen bu sözcüklerin yanlış hallerini daha çok tercih ettiğinden galat-ı meşhurlar giderek artıyor. Öyle ki yanlış da olsalar yaygın olmalarından dolayı doğru söze üstünlükleri için “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasihten evladır” deniliyor.

Tabir olarak uzak olsak da günlük hayatımızda sık sık kullanıyoruz. Dil yanlışı olarak görülseler de dil bilimciler tarafından Türkçenin zenginliği sayılan galat-ı meşhurları anlatmak için Farsçada ‘nerduban’ olan kelimenin Türkçede ‘merdiven’ hâlini almasını mı, yoksa Arapçada ‘büro, yazıhane’ anlamlarına gelirken dilimizde sadece okul manasında kullanılan mektep kelimesini mi örnek vermeliyiz? Belki de İspanyolcada balıkçı kulübesiyken bizim eğreti yapıları anlatmak için söylediğimiz ‘baraka’ sözcüğünden bahsetmeliyiz. Orijinal hallerinden uzaklaşan galatların en yaygın örneklerinden biridir, “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.” atasözü. Şehirler içinde Bağdat’ın, insanlar içinde de annelerin değerini anlatan atasözünde, ana kelimesinin asıl hali olan ane o dönem Bağdat yakınlarındaki ünlü bir uçurumun adından geliyor.

Çarşı, perşembe ve rüzgâr kelimeleri de ilk anlamlarına uzak galat-ı meşhurlardan. Bizler her ne kadar alışveriş yapılacak dükkân ve mağazaların bulunduğu alana çarşı desek de kökü Farsça ‘dört taraf’ manasındaki çehar-su sözcüğüne dayanıyor. Çarşambadan sonraki günü ifade etmek için söylenen perşembe kelimesi beşinci gün demek olan penç şenbih’ten geliyor. Dilimizde yel anlamına gelse de Farsçadan dilimize giren rüzgâr, ‘zaman, vakit’ anlamını karşılıyor. İnsanların bıktırıcı durumlar karşısında azarlama sözü olarak kullandığı elinin körü lafını duymayanımız yoktur. Bu deyimin gerçeği de ölünün guru şeklinde, ‘gur’ ise Farsçada mezar anlamına geliyor. Ateş olsa cürmü kadar yer yakmak deyimindeki cürüm de galat haliyle ifade ediliyor. Oysa cümlenin taşıdığı “en fazla kendi boyutun kadar zararın olur” anlamı için “hacim, ebat” manasındaki cirim yerine, “suç, hata” karşılığındaki cürüm kullanılıyor. İdam mahkûmlarının asılması için kurulan düzeneğe verilen isimdir darağacı, tarihimize baktığımızda kulaklarımızın aşina olduğu bir tabirdir hatta. Ancak Farsçada zaten ağaç manasına gelen ‘dâr’ın sonuna yeniden ağaç sözcüğünü ekleyerek galat hale getiriyoruz. Slavcadan dilimize giren kuytu, harap yerlerden bahsederken kullandığımız izbe kelimesinin gerçek manası, çalı çırpıdan yapılmış kulübe.

Görülen o ki yabancı sözcükler dilimize girdikçe oluşacak yeni galatlar da bizi bekliyor. Örnekleri sayılamayacak kadar çok olan galat-ı meşhurlar sadece bugün değil her devirde ilgi çekmiş, haklarında kitaplar yazılmış, sözlükler hazırlanmış. Yazılan ilk eser ise Kemalpaşazade’nin ‘Risale-i Sakatat-ı Avam’ adlı Arapça eseri. Bu kitabın tercümesi aynı zamanda ilk Türkçe eser olarak da kabul ediliyor. Bu konunun meraklıları Zuhal Kültüral’ın Cumhuriyet sonrası, galatlarla ilgili yazılmış eserleri bir araya toplayan ‘Galatat Sözlükleri’ kitabında daha pek çok örnek bulabilir.

Zaten çoğuldular

Geldikleri dilde çoğul anlam belirtirken Türkçeye geçtiğinde yine çoğul eki alarak galat olan sözcükler var. Tüccar kelimesi bunlardan Arapça tacir kelimesinin çoğuluyken, dilimizde tüccarlar denilebiliyor. Hademe hadimin, eşya şey’in, evlad veledin, akraba karibin, fukara fakirin ve evrak da varakın çoğul şekli olsa da dilimizde tekilmiş gibi kullanılmaya devam ediyor. Hatta yanına bir de çoğul eki getiriliyor.

Göz var, nizam var

Sıkça karşılaştığımız galat-ı meşhurlardan biri de bu ifade. Doğrusunun “göz var izan var” şeklinde olması gerekiyor. İzan, anlama yeteneği anlamında kullanılıyor.

Şadırvan

Cami avlularının ortasında bulunan, çevresinde muslukların dizildiği üzeri kubbeli abdest yerlerini anlatmak için kullandığımız sözcük Farsçada akıcı çok su manasındaki şadab-ı revandan geliyor.

Sükût-u hayale uğramak

Hayal kırıklığına uğramak anlamında kullandığımız kalıplaşmış bu deyim söylenirken kolay olmasından olsa gerek sükut deniliyor. Oysa sessizlik anlamına gelen sükût sözcüğü yerine kırılmak, parçalanmak manasındaki sukut kullanılmalı.

 

 

GÜLCAN BAĞIRKAN - İSTANBUL

 

 

 

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi