BAKİ - TERKİB-İ BEND GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
1.
Ey pây-bend-i dâmgeh-i kayd-ı nâm u neng
Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng
An ol günü ki âhir olup nevbahâr-ı ömr
Berg-i hazâna dönse gerek rûy-ı lâle-reng
İnşân oldur ki âyîne-veş kalbi sâf ola
Sinende n’eyler âdem isen kîne-i peleng
İbret gözünde niçeye dek gaflet uykusu
Yetmez mi sana vâkıa-ı şâh-ı şîr-ceng
2.
Kemter gedâyı az atâsı kılardı bay
Bir lutfu çok mürüvveti çok pâdişâh idi
Hâk-i cenâb-ı hazreti dergâh-ı devleti
Fazl u belâgat ehline ümmîd-gâh idi
Hurşîde baksa gözleri halkın dola gelir
Zîrâ görünce hâtıra ol meh-likâ gelir
3.
Olsun gamında bencileyin zâr u bî-karâr
Âfâkı gezsin ağlayarak ebr-i nevbahâr
Tutsun cihânı nâle-i murgân subh-dem
Güller yolunsun âh u figân eylesin hezâr
Gül hasretinle yollara tutsun kulağını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr
Ey dil bu demde sensin olan bana hem-nefes
Gel nây gibi inleyelim bârî zâr zâr
4.
Gün doğdu şâh-ı âlem uyanmaz mı hâbdan
Kılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-cenâbdan
Yollarda kaldı gözlerimiz gelmedi haber
Hâk-i cenâb-ı südde-i devlet-meâbdan
Yansın yakılsın âteş-i hicrinle âfitâb
Derdinle kara çullara girsin sehâbdan
5.
Tîğın içirdi düşmene zahm-ı zebânları
Bahs etmez oldu kimse kesildi lisânları
Deşt-i fenâda murg-ı hevâ durmayıp döner
Tîğın Hudâ yolunda sebîl etti cânları
Aldın hezâr bütgedeyi mescid eyledin
Nâkûs yerlerinde okuttun ezânları
Âhir çalındı kûs-ı rahîl ettin irtihâl
Evvel konağın oldu cinân bostanları
Minnet Hudâya iki cihânda kılıp saîd
Nâm-ı şerîfin eyledi hem gâzî hem şehîd
6.
Kıldıkça şâh-ı âleme Hak fazl u rahmeti
Versin cenâb-ı Hazret-i Paşaya devleti
Ol cism-i pâki cân gibi eyledi nihân
Âsûde kıldı hâl-i sipâh u raiyyeti
Halk-ı cihâna kırk sekiz gün duyurmadı
Bir hafta etti gayrılar ancak bu hâleti
Gayret kemerlerini kuşandı kılıç gibi
Aldı hisârı verdi Hudâ feth ü nusreti
Terkîb-i bend, genellikle 6-10 beyit arası uzunluğunda en az 3 bend ile yazılan bir nazım şeklidir. Mersiye, övgü, yergi, sosyal tenkit gibi çok farklı konularda yazılır. Her bendin sonunda bulunan ve bendleri birleştiren beyitlere vâsıta beyti adı verilir.
1.
Ey şan şöhret tasasının tuzağına ayağını kaptırmış olan! Durmadan değişen bu dünyanın işi gücüyle uğraşmak hevesi ne zamana kadar sürecek?
Şair, döneminin en büyük hükümdarı olan Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine yazmış olduğu bu şiirine çok ağır bir dille başlamaktadır. Bunu, şiirin temasına uygun ağır bir hava oluşturmak, sanki bir cenaze marşını bize duyurmak, matem havasına bizi sokmak için yapmıştır.
Beytin bu ağır musikisi, dikkatli ve gereğince okunduğunda hemen hissedilir. Diğer beyitler şiirin bu ilk beytine göre daha sadedir.
Ömrün ilk baharının sona erip de lâle renkli (kırmızı) yanağının (ölüm anında) sonbahar yaprağı gibi sararacağı günü hatırla.
İnsan olanın kalbi ayna gibi temiz ve parlak olmalıdır. Eğer insansan gönlündeki kaplan kini ne için?
Bakıp da ibret alması gereken gözünde ne zamane dek gaflet uykusu sürecek. Sana ders, ibret olarak aslan gibi harp eden padişahın ölüm hadisesi yetmez mi?
2.
Az bir bağışı bile en yoksulu zengin kılardı. (İşte bu şekilde) eli açık, iyiliksever birisi idi.
Bulunduğu yerin şerefli avlusunun dergâhı, uğurlu kapısı bilginlere ve usta şairlere ümit yeri idi.
Devlet kelimesi, bugünkü devlet anlamı yanısıra saadet, kutluluk, baht anlamlarını da verecek şekilde kullanılmıştır. Seferden sefere koşan Kanuni Sultan Süleyman, çok büyük bir devlet adamı, padişah, büyük bir komutan olmasının yanısıra, bilginlere ve bilime çok önem veren, şairleri himaye eden bir sultan, Divan edebiyatının en fazla şiir yazan şairlerinden birisi idi. Yukarıdaki beyitlerde bu hususlara işaret edilmektedir.
İnsanlar güneşe baksa gözleri dolup yaşarıverir. Çünkü güneşi görünce hatırlarına o ay yüzlü güzel (padişah) gelmektedir.
3.
İlkbahar bulutu senin ölümünün hüznüyle benim gibi şaşkın ve kararsız bir halde inlesin dursun. Bahar bulutu da ağlayarak ufuklarda dolaşsın.
Sabah vakti öten kuşların feryatları, yanık yanık ötüşleri bütün dünyaya yayılsın. Güller yolunsun, bülbüller ah çekip yanıp yakılsın.
Gül senin hasretinle kulağını yollara diksin, nergisi gibi kıyamete dek beklemenin acısını çeksin.
Divan şiirinde gül ile kulak, nergis ile de göz arasında benzerlik ilişkisi kurulur.
Ey gönül! Şu anda bana yoldaşlık, dostluk edecek olan ancak sensin. Gel de ney gibi yanık yanık inleyelim.
4.
Güneş doğdu (herkes uyandı), bütün dünyanın padişahı uyanmaz mı? Avlusu felekler olan (o büyük) çadırından çıkıp görünmez mi?
Gözlerimiz yollarda kaldı. Yüce devlet makamının eşiğinin avlusunun toprağından haber gelmedi...
Güneş senin ayrılığının ateşiyle yanıp yakılsın. Üzüntünden, (matem elbisesi olarak) buluttan kara çullar giyinsin.
5.
Kılıcın düşmanlara dil yaralan açtı; dilleri tutulduğu hiç kimse söz açamaz oldu.
Kılıç şekli itibariyle dile benzetilir. Dili tutuldu, söz söyleyemez oldu anlamına gelen “lisanı kesilmek" ifadesindeki kesilmek ile kılıç arasında da ilişki vardır.
Havada uçan arzu, heves kuşu ölümlülük, yok oluş çölünde durmayıp döner. Senin kılıcın ise Allah yolunda kanlar akıtmıştır.
Ölümlülük çölü denilen yer dünyadır. Havada döne döne düşmanın tepesine inen padişahın kılıcı ise havada döne döne düşmanının üzerine inen ve onu kapan bir avcı kuşa benzetilmektedir. Ama bu avlanan kuş, yani kılıç Allah rızası için avlanmaktadır.
Binlerce puthaneyi aldın da mescid yaptın. Çan kulelerinde ezanlar okuttun.
Sonunda göç davulu çalındı, sen de göçtün. İ vardığın yer cennet bahçeleri oldu.
Allah’a şükürler olsun ki, seni iki cihanda bahtiyar kıldı da mübarek namını hem gazi hem şehit eyledi.
Kanuni seferden sefere koşan, harbeden bir padişah olarak hem gazilik, hem de son seferinde vefat etmesi dolayısıyla şehitlik mertebesine kavuşmuştur.
6.
Allah, âlemin padişahına ihsan ve rahmet ettikçe (Sokullu Mehmet) Paşa hazretlerine de saadet ve devlet yönetiminde kutluluk ve devamlılık versin.
(Padişahın) o tertemiz bedenini kendi canı gibi sakladı ve böylece ordunun ve halkın rahat ve güvenliğini sağladı.
Burada şair, Zigetvar seferinde padişahın ölümünün ordudan gizlenmesi hadisesine, o dönemi yaşamış birisi olarak, şiiriyle tanıklık etmektedir.
Ölümünü kırksekiz gün kimseye duyurmadı, halbuki başkaları bunu ancak bir hafta yapabilmişlerdi.
Şair, padişahın ölümünün 48 gün gibi uzun bir süre ordudan gizlenmiş olduğunu, bu süre içinde de muhasara edilen kalenin fethedildiğini ifade ediyor. Eskiden padişahlar, hükümdarlar öldüklerinde yerlerine yeni bir padişah, hükümdar geçinceye kadar bu ölüm haberi gizli tutulurdu. Beyitte buna da işaret vardır.
Gayret kemerini kılıç gibi kuşandı ve Allah’ın yardımıyla hisarı (Zigetvar’ı) aldı.
Prof.Dr. M.A. Y. SARAÇ DİVAN EDEBİYATI ŞİİRİNDEN SEÇMELER