Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

 

Ali Dündar

 

 

 

"Finlandiya'da ve Bizde Kütüphanecilik: Finlandiya'da kütüphane kullanımı eğitimi doğumla birlikte ailede başlayıp okul ve halk kütüphanelerine yayılsa gerek. Çünkü, anneleriyle birlikte kütüphanelere gelen okul öncesi çocukların da tıpkı büyükler gibi kütüphanelerde bulunan bütün bilgi kaynaklarını kullanmayı bildikleri görülüyor. Sonra yaşlılara, yaşları yetmişlerin üzerinde olduğu görülen ne çok okuru var Finlandiya Halk Kütüphanelerinin. Ülkemizde ise, neredeyse unutulmaya yüz tutan okuma alışkanlığı, nüfusu ancak beş milyonun üzerinde olan bu kuzey ülkesinde neredeyse yaşamsal bir tutkuya dönüşmüş durumda. Ayrıca teknolojik gelişmişliğin bu kitap ve okuma tutkusuna zarar vermemiş olması da ilginç bir sonuç..."(Ayten Şen, Cumhuriyet, 03.08.2004)

 

Eskiden kitap ve kitap okuma şenliklerimiz olurdu. Ders yılı sonlarında, dinlenceye girilmeden önce anaokullarından ortaöğretim okullarının son sınıflarına dek dersliklerde, oku) salonlarında kitaplar, öğrencilerin duvar gazeteleri çiçek açar, Akın, Canavar, Özyurt, Topal Osman vb. piyesler sahnelenirdi öğrenci velileri için. Özellikle Türkçe dersleri çalışılırken üretilen monologlar, tekerlemeler sahnelenir, sınıflar, okullar arasında yazılı/sesli yaratma yarışmaları açılırdı. Veliler, kurulan sahnelerde sesleterek/okuyarak kazandıkları armağan kitaplarla kendilerine koşan çocuklarıyla kucaklaşırlardı. 1950'li yıllara dek özellikle kitap algısını yaşama ekinine dönüştürme amaçlı etkinlikler kendiliğinden süregelmiştir. Yüksek Köy Enstitüsü'nde Batı Yazını öğretmenimiz Sabahattin Eyüboğlu yönetirdi anlamlı konuşma, yazılı konuşma, kitap okuma ve kitap tanıtma etkinliklerimizi. Son sınıfta bana sıra geldiğinde, aylarca irdeleyerek okuduğum bir kitapla, Nüvit Osmay'ın dilimize çevirdiği, H.W.Van Loon un yazdığı "İnsanlığın Kurtuluşu" adındaki yapıtıyla katılmıştım o etkinliklere. "Eserin tercümesi Maarif Vekâleti Tercüme Bürosu tarafından incelenmiş ve değerli bulunmuştur, 1945" notu bulunan kitabın iç kapağında da "İnsanların düşünmek hakkı uğruna savaşlarının tarihi" denildikten sonra altına Spinoza'dan alınan şu not eklenmişti: "Devletin en son gayesi, insanlara hükmetmek, onları korkutmak inzibat altında tutmak veya onları başkalarının arzularına tâbi kılmak değildir. Bilâkis onun hedefi, vatandaşlarının emniyet içinde fikir ve beden kabiliyetlerini inkişaf ettirmesini, akıl ve idrakinden serbestçe faydalanmasını temin olmalıdır. Çünkü devletin hakiki gayesi hürriyettir..."

 

Bu yapıtı okuyup tanıttıktan sonra, kitap algım daha da yoğun bir hız kazandı. Zaten ilkokuldan başlayarak öğrencilik yıllarım çoğunlukla okul kitaplıklarında geçti. Kimi kez öğretmenlerimin görevlendirmeleri, kimi kez kendi kendimi görevlendirmelerle. 1950 yılından önce yaşanan eğitim/öğretim süreçlerinin oluşturduğu özgenlik havasıydı beni kitap algısıyla kimliklendiren. Geniş boyutlu, değişik ve algısal bağlantılar ortamında düşünerek yaşayabilme yeteneğini; dünyaya/doğaya mantıksal ölçeklerle yaklaşıp algılayabilme gücünü, kitapları sevip okşayarak, okuyup algı biriktirerek kazandım. Unesco'nun 1972 yılını Kitap Yılı ilan ederek: "Herkes için kitap" sloganını içeren "Okuma herkesin hakkıdır. Kitapsız ya da tek kitaba bağlanmış eğitim olmaz. Yazarların yaratıcı çalışmalarını teşvik edecek ortamı yaratmak, içinde yaşadığı toplumun görevidir. Sağlam bir ulusal baskı sanayisi ulusal kalkınma ve kültürleşme için şarttır. Ülkeler arasındaki serbest kitap alışverişi için, ulusal kitap üretimi için de önemli ve şarttır. Bu, hem uluslararası anlayışı kolaylaştırır hem de uluslararası barış ve dayanışmanın oluşmasında hizmet eder, kolaylık sağlar..." uyarısında bulunması, o dönemde yoğunlaşmakta olan kitap toplatmalarını, kitap yakmalarını tamamen önlemese de hızını yavaşlatmıştı. Ne var ki 1950'li yılların başından itibaren süreci hızlanan kitap düşmanlığının, kitap korkusunun önü alınamamıştır. Oysa 1923 devriminin soncul amacı: Kitap edinimleri ve çağdaş bilgi birikimleriyle gericilikleri aşıp "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve onu aşmak..." idi. Eğitim/öğretim kurumlarının öğrenceleri (müfredat), Halk Mektepleri, Halk/Köy Okuma Odaları, Halkevleri, Dil ve Tarih Kurumları, kurumsal kitaplıklar, gezici kitaplıklar vb. oluşumlar, hep çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve onu aşmak amacına yönelik aydınlanma pencereleriydi. O zaman çalışmakta olan "Seyyar Muallim Kütüphanesi"nin giriş kapısının üstünde büyük imcelerle dilimize çevrilmiş olarak şöyle yazıyordu: "Dünyayı İdare ve Tanzim Eden Yaratıcı Akla İstikamet Veren: Kalem, Mürekkep ve Yazılı Kâğıttır!..." İmza James Howel.1923 devriminin soncul ereği: Eli kalem tutmamış, mürekkep yalamamış, henüz kâğıdı tanımamış bu toplumu kitapla buluşturmaktı, çünkü.

 

Hâlâ halk olarak kalemi, kâğıdı, mürekkebi tanıyabilmiş; bu nesnelerden oluşturulan gereçleri tam anlamıyla tanıyabilmiş değiliz. Anaokullarımız, ilk ve ortaokullarımız, iki, üç, dört yıllık yüksek eğitim öğretim kurumlarımız var. Kitabı bir nesne oluşunun ötesinde algı nesnesi olarak irdeleyip eğitim/öğretim konusuna dönüştürmüş hiçbir bilimtayımız (üniversite) yok; kitap özlemi çekeni de yok. Zaman zaman basında araştırmalar yayımlanıyor. Kitaplıklarında: 13143330, 10500544, 9940700 kitap ve bilgi kaynağı bulunan yabancı bilimtaylardan sözediliyor. Dünyada, bilimtay kitaplıklarında 5 milyon ve daha yukarı kitabı bulunan 338 bilimtay varmış. Bilimtayları dışında Rusya Devlet Kitaplığı'nın 43 milyon cilt kitap ve milyonu aşkın süreli yayın bulunuyormuş. Bizde ise en çok kitabı bulunan İstanbul bilimtayının 500'bin, ODTÜ'nün 428'bin, Boğaziçi bilimtayının 375'bin cilt kitapları bulunuyormuş; gerideki seksen bilimtayın durumu ise Allah'a kalmış görünüyor.

 

Dünyada uslarını kullanan toplumlar: Kitap algısı üzerine, kalem, mürekkep ve yazılı kâğıt üzerine kuruyorlar günlerini ve geleneklerini; yaratıcı uslarını işletiyorlar. Bizim gibi "Kitap bombadan daha tehlikelidir!..." demiyorlar; bir kitap yeter deyip kulaklarının üstüne yatmıyorlar; dünyanın gidişini izliyor, Osmanlı imamhatiplisi rahmetli babamın "Aklın ve hikmetin terekküb-ü tecellisidir..." dediği kitabı sahiplenmiyorlar.

 

Sözde Mart ayının ilk haftası Kütüphane Haftası olarak anılır ülkemizde. Ama bilemem nerede yapılır, ne yazılır göremem, sessiz gelir geçer kitap günlerimiz. Biliriz kitap birnesnedir, ama kazma/kürek, baston koltuk gibi değil; yaratıcı usun ürünleriyle algı ortamları oluşturan bir nesne. Düşünebildiğim: Kitaplarda, kitap sergileme alanlarında oluşur kitap algılama ortamları. Her yıl, geri kalmış, anadillerini bile ekinsel üretime dönüştürmemiş ülke çocuklarını toplayıp Türkçe olimpiyatları ucubeleri sergileyerek kitap ve dil algıları oluşturulmaz.

 

Giderek yoğunlaşan irtica bulutlarının ve geriye dönük kitap / yazılı kâğıt sağanağı altında kamalaklaşan (*) toplum, yatıp kalkıp "Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur..." havasına yönlendirilmektedir!...

 

----------------------------------------------------------------------------
(*) Kamalak, kar/yağmur altında kaldıklarında kanatlan ıslandığı için uçamayan kuşlar anlamında bir avcı terimi. Bu terimi toplumbilimciler, olumsuzlukları karşılayabilmekten yoksun toplumlar için de kullanıyorlar.

 

http://www.turkdilidergisi.org/155/AliDundar.htm

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi