Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

TERCİ'-İ BEND

Terc i'-i bendler de Terkib-i bendler gibi 8-20 mısrâlık bendlerin birleşmesiyle yapılır.. Bend sayıları 5-7 arasındadır. Az olmakla birlikte daha uzun terci'-i bendlerin ya­zıldığı da görülmüştür..Bendlere Terci'-hane, haneleri birleştiren beyitlere de vasıta denir. Terci-i bendin, ter­kib-i bendden ayrılığı, vasıta beyitlerinin her bendin sonunda aynen tekrar edilmesindedir.. Terci'lerde son benddee mahlas söylenir. Bent sayısı ve bentlerdeki beyit sayısı bakımından terkib-i bentle aynıdır. Beyitler terkib-i bent gibi uyaklanır. Terci-i bentte bentleri birbirine bağlayan vasıta beyiti her bentten sonra aynen tekrarlanır. Terci-i bentte vasıta beyiti aynen tekrarlandığı için konular arasında uyum olmak zorundadır. Dolayısıyla terci-i bentte konu bütünlüğü vardır. Vasıta beyitinin uyaklanışı ise farklıdır. 

Özellikleri:

1. Bentlerden oluşmuş bir nazım şeklidir.

2. Her bent 8 ile 20 mısra yani 4 ya da 5-10 arasında beyitten oluşur

3. Bentlerin sayısı 5 ile 12 arasındadır.

4. Bentlerin kafiye düzeni gazeldeki gibidir.

5. Her bendin sonunda “vasıta beyti” adı verilen bir beyit bulunur. Ve bu beyit hiç değişmez. Eğer değişirse terkib-i bent olur.

I. Bend: aa ba ca da ea … vv

II. Bend: bb cb db eb fb … vv

6. Terci-i bentlerde vasıta beyti her bendin sonunda aynen tekrarlandığı için, aynı fikir çerçevesinde toplanan bir konu bütünlüğü vardır. Vasıta beyti şiire monotonluk vermeyecek şekilde güzel olmalıdır. Bu sebeple zor yazılan bir şiirdir.

7. Terci-i bendin konuları arasında felek, Allah’ın kudreti, kainatın sonsuzluğu, hayatın zorlukları, dünyadan şikayet vb. soyut konular ile mersiye, mehdiye, tevhid gibi nazım türleri ilk sırayı alır.

8. Aruzla yazılır.Terci-i bendlerde vâsıta beyiti her bendin sonunda aynen tekrarlandığı için, aynı fikir çevresinde toplanan bir ko­nu bütünlüğü vardır.

 

Bendlerde işlenen fikirlerin her bendin sonunda asıl fikre bağlanması, terkiblere göre terci' yazmayı daha da güçleştirmiştir,Terci'-i bendler divanlarda mütekerrir musammatlarla, hatta terkib-i bendlerle karıştırılmıştır.

Yahya Bey'in mu'aşşer olarak gösterilen birkaç medhiyesi terci' oldu-gibi. Gâlib Dede'nin Yusuf Sineçâk medhiyesi de terci’ değil mütekerrir bir müseddestir, Esrar Dede divanındaki dört terci’den ikisi terkib-i bend, biri müseddes biri müsebbâ'dır. Şeref Hanım divanında 4 muhammes ve 11 müseddese terci'-i bend denilmiştir.

Terkibler gibi terci'-i bendler de değişik konularda yazılmışlardır. Ama en çok devirden, felekten şikayet, mersiye ve özellikle medhiye terci' konusu olmuştur. Edebiyatımızda terci'-i bend çok kullanılmış bir nazım şeklidir.

Terci' yazan şairler arasında XIV. yüzyılda üç terci'-i bend ile Nesîmî, XV. yüzyılda biri mersiye olan üç terci-i bend ile Şeyhi, mehdiye konusunda iki terci-i bend söyleyen Ahmet Paşa ile daha sonraki devirlerde Cem Sultan, Hayreti, Fuzuli, Hayali bey, Nedim, Baki, Esrar Dede, İzzet Molla ve Ziya Paşa gibi şairler vardır.

 

Örnekler:

1. Bend

Tâli' oldı neyyir-i ikbâli devlet subhdem

Şu'le saldı âleme necm-i hidâyet subhdem

 

Kâ'inâtı kıldı mir'ât-ı cemâl-i sândan

Gark-ı envâr-ı hidâyet Rabb-ı izzet subhdem

 

Çokdan eylerdi cemâl-i bâ-kemâlin arzu

Ber-murâd oldı hele tâc-ı sa'âdet subhdem

 

Şeş cihâtı rûşen itdi tal'atından gün gibi

Buldı ziynet çârsû-yı mülk ü millet subhdem

 

Nâgehân bir toz kopardı bâd-ı pây-ı devleti

Rûşen oldı dîde-i a'yân-ı hazret subhdem

 

Nevbet ol şâh-ı cevân-baht-ı cinânundur deyu

Çaldılar eflâkden kûs-ı beşaret subhdem

 

Âfitâb-ı âlem-ârâ gibi zerrin tâc ile

Taht-ı simin üzre saldı ferr-i devlet subhdem

 

Sâye-i Yezdan penâh-ı dîn ü devlet HânMurâd

Dâver-i devrân mu'izz-i saltanat Sultân Murâd

 

 

5. Bend

Gül gibi halkı nesîm-i hulkı handan eylesün

Nevbahâr-i adli âfâkı gülistan eylesün

 

Âsumânun gûşe-i bâm-ı zümürrüd-fâmına

 Kadri tâvûsı çıkup gün gibi cevlân eylesün

 

Kârgâh-ı dîn ü devletde düşen duşvâr işin

Hak Te'âlâ hazreti lutfmdan âsân eylesün

 

Târ-ı zülf ü turra-i hûbân-ı müşgîn-mû gibi

Sâl-i ikbâlin Hudâ bî-hadd ü pâyân eylesün

 

Karşusında ayagun tursun mülûk el baglasun

Kendü çıksun bârgâh-ı adle divân eylesün

 

Şevket-i İskender! dârât-ı Dârâ bî-kusûr

Mesnedün şimdengeru taht-ı Süleyman eylesün

 

Mülk-i Mısra nitekim bir bendesin sultân ider

Bir kulın salsun diyâr-ı Çîne hâkân eylesün

 

Sâye-i Yezdan penâh-ı dîn ü devlet Hân Murâd

Dâver-i devrân mu'izz-i saltanat Sultân Murâd

 

Baki

 

Tercî'-i Bend

1

Kabul eyler mi yâ Rab zahm-ı pür-nâsûrumuz bih-bûd

Kalır im yoksa bu âteşle dâğ-ı dil gibi pür-dûd

 

Alırsa pençeye yazık bend bu baht-ı nâ-mes'ûd

Kıyamet kopsa gevher tutsa âlem olmayanı hoşnûd

 

Ferah nâmın dahi yâd edemez bu cân-ı zehr-alûd

Rızâdır çâresi her ne dilerse hazret-i Ma'bûd

 

Belâ mevc-âver-i gird-âb-ı hayret nâ-hudâ nâ-bûd

Adem sâhi Merhı tuttu dirìga bang-i nâ-onevcûd

 

Düşüp dâm-ı hevâya hasret-i gül-zâr kaldım ben

Gidip nefsim Mesîhâ-veş sabâ bîmâr kaldım 'ben

 

Gül-d ümmîd "soldu mübtelâ-yı hâr kaldım ben

Bu gül-şen külhan oldu çeşmime nâ-çâr kaldıım ben

 

Şarâb-ı ye'se düştüm teşnen dîdâr kaldım ben

Başımdan aştı şeylâbı keder bîzâr kaldım ben

 

Belâ ımevc-âver-d girdaba hayret nâ-hudâ nâ-bûd

Adem sahillerin tutta dirìga bang-i nâ-mevcûd

 

Aceb ey Hızr-ı ma'nâ bî-nevâya himmet olmaz mı

Şefaat yoksa da bir tesliyet-gûn sohbet olmaz mı

 

Demem hâşâ bu nâ-kâma ümîd-i vuslat olmaz mı

Sezâ-vâr hitâb olmak gibi bir ruhsat olmaz mı

 

Ya ehliyyet mi lâzım bahşiş-i ehliyyet olmaz mı

Esîr-d derd ü firkat lâ-cerem ye's-ülfet olmaz mı

 

Belâ mevc-âver-i gird->âb-ı hayret nâ-hudâ nâ-bûd

Adem sahillerin tuttu diriga bang-i nâ-mevcûd

 

Eğer küstah isem de çâre ne bî-çâre uktendir

Hezâran kayd u bende düştüğüm avareliktendir

 

Gönül cem'iyyeti sevmezse de sadâreliktendir

Devadan şekvemdz var ise de bir pâreliktendir

 

Sirişkim bî-sebebdir menba'ı gam-hâreli!ktendir

Mahâldir gark-ı eşk olsa gözüm hun-bâreliktendir

 

Belâ mevc-âver-i gird-âb-ı hayret nâ-hudâ nâ-bûd

Adem sahillerini tuttu dinigâ bang-i nâ-mevcûd

 

Belâ bu 'kim dahi suret miyim ma'nâ mıyım bilmem

Sezâ-vâr-ı meges yâ lokma-i Anka mıyım bilmem

 

Esfavi pîç-tâb-ı zülf müşk-efzâ mıyım bilmem

Perîşânî-i gam menşuruna tuğra mıyım bilmem

 

Gam-ı Yûsuf'la dolmuş Mısr-ı istiğna mıyım bilmem

Garîk-ı Nîl-i hasret Gâh ibni rüsvâ mıyım bilmem

 

Belâ mevc-âver-i gird-âb-ı hayret nâ-hudâ mâ-bûd

Adem sahillerin' tuttu dirìga bang-i nâ-mavcûd

 

(Şeyh Galip)

 

TERCİ-i BEND'den

 

Sirkat çoğalup lâfz-ı sadâkat modalandı

Nâmus tamâm oldu hamiyyet yeni çıkdı 

 

Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi

Hâ'inlere amma ki ri'âyet yeni çıkdı

 

Devletlûlere bizleri tahkîr düşer mi

Biz âciz isek de yine mahlûk-ı Hudâ'yız

 

Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez 

Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan

 

Âyînesi işdir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde 

 

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr

Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötekdir 

 

Nâ-dânlar eder sohbet-i nâ-dânla telezzüz

Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerekdir 

 

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşektir 

 

Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efrâz

Birkaç guruşu mürtekibin câyı kürekdir 

 

Pek rengine aldanma felek eski felekdir

Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönekdir 

 

Allah'a sığın şahs-ı halîmin gazâbından

Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir 

 

İnsana sadâkat yakışur görse de ikrâh

Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah 

Ziyâ Paşa

 

Bir terciibent örneği:

İnleyip sırrını fâş eyleme ağyâra sakın 

Düşme bilmezlik ile varta-i inkâra sakın 

Değmesin âhların kakül-i dildâra sakın 

Sonra Mansur gibi çıman olur dâra sakın 

Arz-ı acz etmeyesin yâreden ol yâre sakın 

Bulduğun cevher-i âlileri bî-çâre sakın

 

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen 

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

 

Sendedir mahzen-i esrâr-ı muhabbet sende 

Sendedir ma'den-i envâr-ı fütuvvet sende 

Gizli gizli dahi vardır nice hâlet sende 

Marifet sende hüner sende hakikat sende 

Nazar etsen yer ü gök düzah u cennet sende 

Arş u kürsi ü melek şendedir elbet sende

 

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

 

Şeyh Galip

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

TERKİB-İ BEND- BAKİ

DİVAN EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ

BAĞDATLI RUHİ

TERKİB-İ BEND

TERKİB-İ BEND 2

TERKİB-İ BEND - ZİYA PAŞA

TERKİB-İ BEND (İ.PALA)


TERCİİBEND

Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında bentlerden oluşan nazım şekli.

Sözlükte tercî "geri çevirmek, tekrar et­mek", terkîb "birkaç şeyi birleştirerek ye­ni bir şey elde etmek" anlamındadır. Fars­ça olan bend "bağlama" mânasına gelir, ay­rıca manzum yahut mensur metin parça­ları için kullanılır. Terciibend ve terkibi­bendin aslı vasf-ı terkîbî olarak tercbend ve terkîb-benddir. İlki "tekrarlanan vâsı­ta beyitleriyle bentleri birbirine bağlanan şiir", ikincisi "her bendin sonunda değişe­rek yer alan vâsıta beyitleriyle bentleri bir­birine bağlanan şiir" demektir. Zamanla iki kelime arasında Türkçede bir "i" sesi türemiş ve terkip Farsça tamlama gibi tercî-i bend, terkîb-i bend şeklinde yazıl­mıştır. Bendlere tercihâne veya terkîb-hâne yahut kısaca hâne adı verilir. Her bendin sonunda yer alan ara beyit önce­leri tercî'-bend, daha sonra vâsıta veya bendiyye olarak anılmıştır. Fars edebiya­tında olduğu gibi eski Türk edebiyatında da bendlerden meydana gelen nazım tür­lerinden musammatlar arasında oldukça rağbet gören terciibend ve terkibibend nazım birimi beyit olan divan şiiri formlarındandır. Aynı vezinde ve farklı kafiyeler­de bendlerle bunları birbirine bağlayan ve bağımsız kafiyelenen vâsıta beyitlerinden oluşur.

Terciibend. Fars edebiyatında ilk terci­ibend örneklerinin IX-X. yüzyıllarda Sâmânîler devrinde ortaya çıktığı kabul edilmek­le beraber musammat şekli daha çok Gazneliler zamanında (X-XI. yüzyıllar) kulla­nılmıştır. Fakat aralarındaki benzerlik ya­nında her iki dönemin birbirine yakın ol­ması dolayısıyla konuya daha fazla açıklık getirmek zor görünmektedir. Terciibend Türk edebiyatında XIV. yüzyılın ikinci ya­rısından itibaren kullanılmıştır. Tesbit edi­lebilen en eski örnekler Ahmedî (ö. 1412) ve Nesîmî'ye (ö. 1417) aittir. Recai Yıldız başlangıçtan XVII. yüzyıla kadar doksan üç terciibend yazıldığını belirlemiş, İbrahim Yavuz XVII. yüzyıldan sonra kaleme alınan terciibend sayısını elli üç olarak göster­miştir. Bu formu toplamı yetmiş bir şair kullanmıştır. Başlangıçtan XX. yüzyıla ka­dar terciibend yazan başlıca şairler şun­lardır: Ahmedî, Nesîmî, Ahmed-i Dâî, Şey­hî, Bursalı Ahmed Paşa, Cem Sultan, Ham­dullah Hamdi, Dede Ömer Rûşenî, Tâcîzâde Cafer Çelebi, Darîr, Lâmiî Çelebi, Kemalpaşazâde, Hayretî, Fuzûlî, Hayalî Bey, Dukakinzâde Ahmed, Âşık Çelebi, Taşlıcalı Yahya, Bakî, Nev'î, Âlî Mustafa, Rûhî-i Bağdadî, Cevrî, Fehîm-i Kadîm, Nailî, Birî Mehmed Dede, Edirneli Kâmî, Nevres-i Kadîm, Osman Nevres, Salim Bey, Seyyid Vehbî, Sabit, Şeyh Galib, Nazîm, Ziyâ Pa­şa. Terciibend şeklinde şiir söylemek ka­fiye bulmadaki güçlük sebebiyle terkibi-bendlere göre daha zordur. Her bendin so­nunda vâsıta beyitlerinin tekrar edilme­sinden ötürü şair, hem bendin anlam bütünlüğünü göz önünde bulundurmak hem de kafiye ve rediflerle şiirin ahengini sağlamak zorundadır.

Terciibendlerin hâne sayısı ve her hânedeki beyit sayısı beş ile on arasında değişmekte, daha az veya daha çok hâneli örneklere de rastlanmaktadır. Türkçe terciibendlerde iki bendli bir manzume ile (XVII. yüzyıl Fasîh Ahmed Dede) yirmi iki bendli bir manzume (XVIII. yüzyıl Ayıntablı Aynî) tesbit edilmiştir (Yavuz, s. 23) Bu formun en tanınmış örneklerinden olan Ziyâ Paşa'nın terciibendi vâsıta beyti dahil on birer beyitlik on iki haneden meydana gelmektedir. Ancak terciibendlerde en çok beş haneli manzumelerin tercih edildiği görülür. Fars edebiyatında ise iki üç bend halinde yazılmış az sayıda örneğe rastlanmaktadır. Sa'dî-i Şîrâzî gibi birkaç şaire ait örnekler dışında bir terciibendin haneleri genellikle aynı sayıda bendlerden oluşmaktadır. Yedi bendden meydana gelen tercî ve terkiplere Fars edeyatında "heft-bend" adı verilir.

Türkçe terciibendlerde en sık kullanı­cı vezin remel bahrinin "feilâtün feilâtün feilâtün feilün", ve "feilâtün mefâilün feilün" kalıplarıdır Terciibendin haneleri çoğunlukla gazel gibi kafiyelenir. Ancak her bendin Mesneviler gibi kendi arasında kafiyelendiği örnekler de vardır. Bu şekilde kafiyelenmiş terciibendlere Fars edebiyatında "tercî'-bend-i musammat" denilir. Tercibenddin yapısı kafıyeleniş tarzına göre:

 

1. aa xa xa xa xa (hâne veya bend) bb (bendiyye)

2. cc xc xc xc xc (hâne veya bend) bb (bendiyye)

3.ee xe xe xe xe (hâne veya bend) bb (bendiyye)

4. vd.

 

veya

 

1.aa aa aa aa aa (hane veya bend) bb (bendiyye)

2.cc cc cc cc cc (hâne veya bend) bb (bendiyye)

3. ee ee ee ee ee (hâne veya bend) bb (bendiyye)

 

1 vd.

şeklinde gösterilebilir.

 

Terciibendler ekseriyetle "mersiye-i tercibend" gibi şiirin konusunu anlatan baş­tır taşır. Bu tür manzumeler divanlar-ı kasideler bölümünün sonunda ve "terciat" başlığı altında bulunur. Terciibendlerde mahlas diğer musammatlarda olduğu gibi genellikle son bendde yer alır, çok az sayıda mahlassız olanlarına da rastlanır, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında tercibendlerde tevhid, münâcât, na't, methiye, mersiye yanında kâinatın sonsuzluğu, bunun karşısında insanın aczi, hayatın zorlukları, felekten ve dünyadan şikâyet, varlık-yokluk-ölüm hakkında hikmetli düşüncelerle tasavvufî meseleler gibi soyut konuların işlendiği görülmektedir. Fars edebiyatında tercîât zaman içinde değişiklik göstermekle birlikte Horasan mektebi mensupları methiyelerini daha çok terciibend şeklinde yazmışlardır. Irak mektebi şairleri ise bu manzumelerde ârifane ve âşıkane mevzularla fikrî konuları işlemişlerdir. Hint mektebine mensup olanların tercileri ise arifane uzun şiirlerdir.

Eski Türk edebiyatında şairlerin sanat kudretlerini ortaya koymak amacıyla kaleme aldıkları nazım şekilleri arasında terciibend ve terkibibendlerin ayrı bir yeri vardır. Bazı tezkirelerde görülen, "Öyle bir tercî kaleme almıştır ki Rum'da buna kimse nazire yazmamıştır" şeklindeki kayıtlardan terciibend yazmanın ve buna na­zire söylemenin şairlerin sanattaki gücünü gösterme vesilesi kabul edildiği anla­tılmaktadır. Şeyh Galib'in meşhur tercîindeki, "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlem sin sen / Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen" ve Ziya Paşa'nın tercî'ındeki, "Sübhâne men tahayyere fi sun'ihi'l-ukül / Sübhâne men bi-kudratihî yu'cizü'l-fühûl" (En mükemmel şekilde yarattıklarıyla akıl sa­hiplerini hayrette bırakan Allah'ın yüce şa­nını teşbih ederim; kudretiyle seçkin ilim adamlarını bile acze düşüren Allah'ın yü­ce şanını teşbih ederim) vâsıta beyitleri çok beğenildlğinden Osmanlı kültüründe bir tür vecîze özelliği kazanmıştır.

Terkibibend. Arap edebiyatında ortaya çıkmasına rağmen Arap şairleri bu nazım şekliyle şiir söylemeye pek rağbet etme­miş, Fars edebiyatında ise bu türde gü­zel örnekler ortaya konmuştur. Türk şair­leri de bu türde manzume söylemeyi us­talık kabul etmişlerdir. Anadolu sahasın­da Ahmedî'nin Germiyan beylerinden Sü­leyman Şah için yazdığı terkibibend bu şeklin bilinen ilk örneğidir. Türün en gü­zel örnekleri ise XVI. yüzyılda kaleme alın­mıştır. Özellikle Rûhî-i Bağdâdî'nin terki­bibendi çok rağbet görmüş, buna yapılan nazireler aynı zamanda nazire geleneği­nin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Nitekim Cevrî, Mustafa Sami Bey, Şeyh Galib ve Ziyâ Paşa'nın terkibibendleri bu alanda en tanınmış nazireler kabul edil­mektedir. Recai Yıldız ve İbrahim Yavuz terkibibend nazım şekliyle XIV. yüzyılda yedi, XV. yüzyılda on, XVI. yüzyılda altmış altı, XVII. yüzyılda otuz altı, XVIII. yüzyıl­da otuz beş, XIX. yüzyılda yirmi bir şiir tesbit etmiştir.

Başlangıçtan XX. yüzyıla kadar terkibi­bend yazan şairler arasında şu isimler zikredilebilir: Ahmedî, Şeyhî, Cem Sultan, Bursalı Ahmed Paşa, Necâtî Bey, Mesîhî, Dede Ömer Rûşenî, Lâmiî, Hayretî, Zatî, Fuzûlî, Âşık Çelebi, Taşlıcalı Yahya, Âlî Mustafa, Bakî, Nev'î, Rûhî-i Bağdadî, Abdülahad Nuri, Azmizâde Hâletî, Cevrî, Fasîh Ahmed Dede, Fehîm-i Kadîm, Ganîzâde Nâdiri, Nailî, Nâbî, Neşâtî, Riyâzî, Mus­tafa Sami Bey, Birrî Mehmed Dede, Edir­neli Kâmî, Esrar Dede, Haşmet, Salim Bey, Seyyid Vehbî, Şeyh Galib, Nefî, Nazîm, Âdi­le Sultan, Enderunlu Fâzıl, Enderunlu Vâ­sıf, Keçecizâde İzzet Molla, Leylâ Hanım, Şeref Hanım, Yenişehirli Avni Bey, Ziyâ Pa­şa. Türk edebiyatında bu alanın en güzel örneği sayılan Bağdatlı Rûhî'nin terkibi­bendine yazılan nazireler arasında Mus­tafa Sami Bey ve Ziyâ Paşa'nın şiirleri baş­ta gelmektedir; hatta Ziyâ Paşa'nın ter­kibibendinin Rûhî'nin şiirinden daha güç­lü olduğu söylenmektedir.

Farsçada Ferruhî-i Sîstânî (ö. 429/1037-1038) ve Katrân-ı Tebrîzî'de ilk örnekleri görülen terkibibendin daha gelişmiş örnekleri Mes'ûd-i Sa'd-i Selmân'ın biri mer­siye, diğeri methiye tarzındaki eserleriyle bir na't olan Cemâleddîn-i İsfahânî'nin terkibibendidir. Molla Câmî, kardeşinin ölümü üzerine yazdığı terkibibendde vâsıta; bendini kardeşinin bir gazelinden tazmin; etmiştir. Vahşî-i Bâfki'nın terkibibendle­ri de bu türün güzel örneklerindendir. Safevîler döneminde Muhteşem-i Kâşâni'nin Kerbelâ şehidlerinin matemini dile getirdiği on iki bendi kendisinden sonraki şairleri etkilemiştir. Onun ardından Sürûş-i İsfahânî, Vısâl-i Şîrâzî, Ferâhânî, Celâleddin Hümâî ve Emîrî Fîrûzkûhî terkibibend yazan şairler arasında yer almıştır. Son dö­nemde ise Meliküşşuarâ Mirza Muhammed Taki Bahâr'ın terkibibendleri meşhur olmuştur.

Terciibendde olduğu gibi terkibibend­de de beyit sayısı beş ile on arasında değişmekte, çoğunlukla yedi-dokuz beyitli bendler tercih edilmektedir. Nitekim Rû­hî-i Bağdâdî'nin eseri vâsıta beyti dahil se­kizer beyitlik on yedi, Ziyâ Paşa'nın şiiri ise vâsıta beyti dahil on birer beyitlik on iki bendden oluşmaktadır. Tesbit edilebilen bend sayısı en az manzume XVII. yüzyıl şairlerinden Fasîh Ahmed Dede'ye ait olup iki bendden, bend sayısı en çok olan şiir ise XVIII. yüzyıl şairi Haşmet'e ait olup on se­kiz bendden meydana gelmektedir (Yavuz, s. 11).

Terkibibendde vâsıta beytinin kafiyesi her defasında değişmekle birlikte ilk vâsı­ta beytinin birbiriyle kafiyeli, ikinci ve son­rakilerin ilk mısralarının serbest, ikinci mısralarının ilk vâsıta beytiyle kafiyeli olduğu -bazı örnekler de vardır. Terkibibendler, ter­ciibendlerde görüldüğü gibi genelde ga­zel şeklinde kafiyelense de mesnevi tar­zında düzenlenenleri de mevcuttur. Vâsıta beytinin kafiyesi değiştiğinden terciibend­lere göre terkibibendlerin kafiyelenişi da­ha kolaydır. Terkibibendin hâne veya kıta­larının çoğunlukla gazel gibi kafiyelenmesi sebebiyle şair her bendde kafiye değiş­tirme imkânını elde eder; dolayısıyla bu tür daha da çok rağbet görmüştür. Ter­kibibendin yapısı:

 

1.aaxaxaxaxa (hâne veya bend) bb (bendiyye)

2.cc xc xc xc xc (hâne veya bend) dd (bendiyyel

3.ee xe xe xe xe (hâne veya bend) ff (bendiyye)

 

4.vd.

 

veya

 

1.aa aa aa aa aa (hâne veya bend) bb (bendiyye)

2.cc cc cc cc cc (hâne veya bend) dd (bendiyye)

3. ee ee ee ee ee (hâne veya bend) ff (bendiyye)

4. vd.

şeklinde gösterilebilir.

 

Bu şiirlerde genellikle iki vezin kullanıl­mıştır. Tasavvufî, fikrî, felsefî ve içtimaî konularda yazılan manzumelerde Ruhî, Sami, Ziyâ Paşa, Muallim Naci gibi şairle­rin eserlerinde "mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün" kalıbı benimsenmiş, mersiye tü­ründeki örnekler ise çoğunlukla "mefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün" vezniyle yazılmıştır. Terkibibendlerde şairler mahlaslarını ge­nellikle son hanede söyler. Bazı eserlerde mahlas yer almadığı gibi Rûşenî gibi bir­kaç şairin mahlaslarını ilk hanede, hatta ilk beyitte yazdıkları da görülmektedir.

Terkibibendlerde münâcât, na't, methi­ye, hicviye gibi türler yanında içtimaî, di­nî, tasavvufî ve felsefî konular da ele alın­maktadır; ancak başlıca konunun mersi­ye olduğu söylenebilir. Bunun yanında ce­miyet hayatının aksaklıklarına, türlü dert­lerine temas eden şiirler de yazılmıştır. Terkibibend, bölümlerden ibaret kuruluşu ile eski Türk edebiyatındaki diğer nazım şe­killerine göre şairin dünyaya, olaylara, ha­yata bakışını aksettirmeye, onun zihniyeti­ni ortaya koymaya en uygun şiir türüdür. Bütün bu özellikleri Bağdatlı Rûhî'nin ter­kibibendinde bulmak mümkündür.

 

BİBLİYOGRAFYA :

Muallim Naci, Edebiyat Terimleri: Istılahât-ıEdeblyye (haz. M. A. Yekta Saraç), İstanbul 2004, s. 157; ismail Habip [Sevük], Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1942, s. 118-122; Zeynelâbidîn Mü'temen. Tahavuül-i Şi'r-i Fârsi, Tahran 1339, s. 24-25; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 165-166; Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, istanbul 1973, s. 74; a.mlf., "Terci", İA, Xll/1, s. 169-173; Cem Dilcin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 233-251; Celâleddin Hümâî, Fünün-ı Belagat ue Şınâ'ât-ı Edebi, Tahran 1363 hş., s. 180-200; Ebü'l-Kâsım Râdfer. Ferheng-i Belâği-Edebi, Tahran 1368 hş., I, 335; Hüseyin Rezmcû, Enuâ'-ı Edebi ue Âşâr-ı Ân derZebân-ı Fârsi, Meşhed 1372 hş., s. 39-40; Haluk İpekten,Eski Türk Edebiyatı: Nazım Şekilleri ue Aruz,İstanbul 1994, s. 120; Recai Yıldız, Türk Edebiyatında Terkîb-i Bend ve Tercî-l Bendler (XIII-XVI. yy.), (yüksek lisans tezi, 1996), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; İskender Pala, Ansiklopedik Dîuân Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 390-391; Sabri F. Ülgener, "Bir Deneme: İki Devir ve İki Terkîb-i Bend", Osmanlı Divan Şiiri Üzerine Metinler (haz. Mehmet Kalpaklı), İstanbul 1999, s. 81-87; Abbaspûr, "Terkîb",Dânişnâme-i Edeb-i Fârsi (nşr. Hasan Enûşe),Tahran 2002, II, 353; a.mlf.. "Terkîb-i Bend", a.e.,II, 1353-354; İbrahim Yavuz. Türk EdebiyatındaTorkî'b-i Bend ue Terci-i Bendler (XVII-X1X. yy.),(yüksek lisans tezi, 2006), Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Halil Erdoğan Cengiz, "Divan Şiirinde Musammatlar", TDl. (Türkşiiri özel sayısı II [Divan şiiri]), sy. 415-417 (1986),s. 395-412; F. Thiesen, "Tardjic-band and Tarkibbatıd";, El2 (Ing), X, 235; Ömer Faruk Akün, "Divan Edebiyatı", DİA, IX, 412-413; irânnâz Kâşiyâjl. "Bend", DMBİ, XII, 572-573; Meryem Mecîdî, "TercîM Bend ve Terkîb-i Bend", a.e., XV,107-108.

Mustafa Uzun, İslam Ans. cilt: 40

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

 

TERKİB-İ BEND- BAKİ

 

DİVAN EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ

 

BAĞDATLI RUHİ

 

TERKİB-İ BEND

 

TERKİB-İ BEND 2

 

TERKİB-İ BEND - ZİYA PAŞA

 

TERKİB-İ BEND (İ.PALA)