Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

Türk Edebiyatında Mesnevi

Türk edebiyatında ilk uzun mesnevi XI. yüzyılda Yusuf Hâs Hâcib (ölm. 1077)'in Kutadgu Bilig “Kutlu olma bilgisi” adlı eseridir. Mütekârib bahrinin “Faulün fa'ûlün fa ulün fa'ûl” kalıbıyla 1069 yılında yazılmış olan bu eserde, uygun yerlere dörtlükler sıkıştırılmış, sonuna da kaside şeklinde parçalar eklenmiştir. 6645 beyit tutan bu büyük eser, başında bir münâcât, na't ve eserin sunulduğu Tabgaç Buğra Han'a övgü ile başlar. Bu durumuyla eksiksiz bir mesnevi örneğidir. Kutadgu Bilig Güntoğdu adlı bir hükümdarın Aytoldı adındaki veziri ve onun ölümünden sonra oğlunun bir bilge kişiyle değişik konulardaki konuşmalarından meydana gelmiştir. Yazar, eserinde hayat görüşünü, felsefî fikirlerini söylemiş, hikmet dolu sözlerle iyi bir hükümdarın nasıl olması, insanları nasıl yönetmesi gerektiğini, iyi bir vatandaş, dindar bir insanın davranışlarını anlatmış, insanlara doğru yol gösterecek, mutlu olmalarını sağlayacak öğütler vermiştir.

XIII. yüzyılda Mevlânâ Celâleddin Rûmî (ölm. 1273)nin yazıldığı nazım şekliyle anılan 25618 beyitlik büyük eseri, Mesnevî-i Mânevî’si Farsça olduğu halde, Türk şairleri üzerinde yüzyıllar boyunca bıraktığı geniş etkisi bakımından sözü edilmeğe değer çok önemli bir eserdir. Mesnevi “fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Bu yüzyıl sonunda Şeyyâd Hamza'nın 1529 beyitlik Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi edebiyatımızın ilk aşk mesnevisidir. Sula (Suli) Fakih'in 4800 beyitlik büyük Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi de Şeyyâd Hamza'nınki gibi “fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ’lün” vezniyle yazılmıştır.

XIV. yüzyılda Altınordu edebî alanında Kutb'ün Nizâmî hamsesinden yararlanarak ve kendisinden çok şeyler katarak yazdığı, Husrev ü Şirin mesnevisi de, daha sonra birçok kez yazılacak olan Hüsrev ü Şirin hikâyelerinin ilkidir.

Anadolu'da büyük mutasavvıf şair Yunus Emre (ölm. 1320-21)’nin Risâletü'n-Nushiyye adlı eseri “mefâ'îlün mefâ'îlün faulün” vezniyle yazılmış ahlâkî ve öğretici, 573 beyitli küçük bir mesnevidir (yazılışı 1307). Eserin başında ayrı bir vezinde küçük bir mesnevi parçası ve bir nesir kısmı vardır. Gülşehrî’nin 1317’de Attâr'dan çevirdiği ve birçok eklemelerle zenginleştirdiği Mantıku't-Tayr mesnevisi ile Âşık Paşa (ölm. 1332)'nın 12.000 beyitlik ve on bab üzerinde düzenlediği Âşık Paşa Divanı veya Maârifnâme diye anıları Garîbnâme’si, Mevlânâ tarzında temsilî hikâyeler ve aralarına sıkıştırılmış gazellerle, ahlâkî, tasavvufî bir eserdir. Mesnevi gibi “fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün” vezniyle yazılmıştır. Yüzyılın ortalarında Hoca Mes'ûd'un 5568 beyitli Süheyl ü Nevbahâr’ı (yazılışı Î350)89 ile Erzurumlu Darîr’in (ölm. 1393'den sonra) 2120 beyitli Kıssa-i Yûsuf mesnevisi (yazılışı 1366), Şeyhoğlu Mustafa (ölm. 1410)'nın 7903 beyitli Hurşîdnâme (Hurşîd ü Ferahşâd)’ı (yazılışı 1387) yüzyılın tanınmış aşk hikâyeleridir. Ahmedî (ölm. 1412), Firdevsî ve Nizâmî’den de yararlanarak Büyük İskender'in maceralarını 8.200 beyitle İskendernâme mesnevisinde anlatmış (yazılışı 1390) ve 4798 beyitle Cemşîd ü Hurşîd adlı aşk hikâyesini dile getirmiştir (yazılışı 1403)31. Emir Süleyman adına yazdığı Tervîhü'l-Ervâh, 10.000 beyitten fazla tıbba dair bir mesnevidir. Mehmed’in 1398 yılında yazdığı ve Hümâ ve Ferruh adıyla da anılan 8702 beyitli büyük Işknâme'si bu adla yazılmış mesnevilerin ilkidir.

XV. yüzyıldan başlayarak mesnevi, Türk edebiyatında hızlı bir gelişme göstermiştir. Yüzyılın başında Ahmed-i Dâ'î, manzum ve mensur pek çok eser yanında, en çok 1406 yılında tamamladığı Çengnâme mesnevisi ile tanınmıştır. Süleyman Çelebi (ölm. 1421-22)'nin 730 beyitlik Vesîletü'n Necât adını verdiği, yüzyılın en önemli eserlerinden biri olan Mevlid'i (yazılışı 1409), yazılmış pek çok mevlid içinde en tanınmışı ve yüzyıllar boyunca en çok okunanı olmuştur. Zaman geçtikçe öteki mevlitlerden de parçalar katılarak değişikliğe uğrayan Süleyman Çelebi Mevlidinde Münâcât, Vilâdet, Risâlet, Mi'râc ve Rıhlet bölümleriyle Hz. Peygamber’in hayatı, peygamberliği ve ölümü içli, dokunaklı bir dille anlatılmıştır. Eser, bir du'â bölümüyle bitirilmiştir. Mevlid, “fâ'ilâtün fâ’ilâtün fâ'ilün” vezniyle yazılmıştır.

Yüzyılın büyük şairlerinden Germiyanlı Şeyhî (ölm. 1428-1431 ?)'nin Genceli Nizâmî'den etkilenerek yazdığı ”Mefâ’îlün mefâ’îlün fa'ûlün” vezninde, 6944 beyitlik büyük Husrev ü Şîrîn mesnevisi Türkçe yazılmış Hüsrev ü Şîrîn’lerin en tanınmışı olduğu gibi, Harnâme adındaki 126 beyitlik küçük mesnevisi de ilginç bir mizah ve sosyal hiciv eseridir. Abdi’nin 1429'da yazdığı Câmâsbnâme mesnevisi de yüzyılın tanınmış eserlerindendir. 1449 yılında yazılan Yazıcıoğlu Mehmed (ölm. 1451)'in Muhammediyye'si, Mevlid gibi yüzyıllar boyu beğenilerek okunan ve sevilen eserlerden biri olmuştur. Edirneli Şahidi (ölm. 1476) Türk edebiyatının ilk ve 6446 beyitle en uzun Leylâ vü Mecnûn mesnevisinin sahibidir. Cemâlî'nin Hümâ vü Hümâyûn’u, Halîlî (ölm. 1485)'nin 1471'de yazdığı ve İznik'e yerleştikten sonra başından geçtiği söylenilen bir aşk hikâyesini anlatan Firkatnâme'si, Cem Sultan (ölm. 1495) 'm Selmân'dan Türkçeye çevirdiği 5374 beyitlik Cemşîd ü Hurşîd adlı mesnevisi (yazılışı 1477), bu yüzyılın tanınmış eserlerindendir. Yüzyılın sonunda artık Türk şairleri de Nizâmî gibi hamseler meydana getirmeğe başlamışlardır. Hamdullah Hamdî (ölm. 1503-04) gerçek bir mesnevi şairi olarak görünmüş, Nevâ’î ile aynı yıllarda Anadolu'da bir hamse meydana getirmiştir: Yûsuf u Züleyhâ. Leylâ vü Mecnûn, Kıyâfetnâme, Tuhfetü’l-Uşşâk, Mevlid. Bunlardan 6241 beyitlik Yûsuf u Züleyhâ'sı (yazılışı 1492) ve Leylâ vü Mecnûn’u (yazılışı 1500. 4220 beyit) hamse içindeki en tanınmış mesnevileridir. Sultan Bayezid II devri şairlerinden Hayâtî, Nizâmî'ye nazire olarak Mahzenü’l-Esrâr, Heft-Peyker, İskendemâme mesnevilerini yazmıştır.

Çağatay edebiyatında ise büyük şair, pek çok eserin sahibi Ali Şîr Nevâ’î (ölm. 1501) hamseyi de aşarak altı mesneviyi bir araya getirmeyi başarmıştır: Bunlar Hayretü’l-Ebrâr (yazılışı 1483), Ferhâd u Şîrîn (yazılışı 2484), Leylâ vü Mecnûn (yazılışı 1484 ?), Hikâye-i Behrâm u Gûr (Seb’a-i Seyyâre) (Yazılışı 1484), İskendemâme ve Muntıku't-Tayr’a nazire olarak söylediği 3500 beyitlik Lisânü't-Tayr mesnevileridir.

XVI. yüzyıl Türk edebiyatında en büyük mesnevi şairlerini yetiştirmiştir. Yüzyılın başında Mesîhî (ölm. 1512), edebiyatımızın ilk şehrengizi sayılan Edirne Şehrengizi; Tâcîzâde Câfer Çelebi (ölm. 1514-15), tarihi anıtları, gezinti yerleri ve güzellikleriyle İstanbul'u anlattığı “Mefâ'îlün mefâ’îlün faulün” veznindeki Hevesnâme (yazılışı 1493-94) adlı eseri; Benli Hasan diye anılan Ahî (ölm. 1517) Hikâye-i Şîrîn ü Pervîz ve Rivâyet-i Gülnûn u Şebdiz mesnevisi; Revânî (ölm. 1523-24), içki toplantılarının usullerini anlattığı küçük, zarif İşretnâme’siyle tanınmıştır. Câmî’nin hemen bütün eserlerini Türkçeye çevirdiği için Câmî-i Rûm diye de anılan Bursalı Lâmi'î (ölm. 1531-32) Salâmân u Absâl, Unsurî'den etkilenerek yazdığı 5981 beyitlik Vâmıku Azrâ, Gurgânî'den Türkçeye aktardığı Vîs li Râmin ve 1522 yılında bitirdiği Şemü Pervane mesnevilerinin sahibidir. Yine mesnevi nazım şekliyle yazdığı Bursa Şehrengiz’inde yaşadığı şehrin doğal güzelliklerini anlatmıştır. Hakîrî'nin Leylâ vü Mecnûnu ile Sevdâyî'nin 1514'de yazdığı Leylâ vü Mecnûn mesnevileri de bu yüzyılın eserleridir. Devrin büyük âlim ve tarihrihçisi olarak tanınan Kemâlpaşazâde (ölm. 1534) “Mefâ’îlün mefâ'îlün fa'ûlün” vezninde 7030 beyitlik Yusuf u Züleyhâ'sıyla mesnevide de kendini göstermiştir. Sayısız kaside ve gazelleri yanında Şem’ü Pervâne (yazılışı: 1524-25), Ahmed ü Mahmûd ve Şehrengiz’iyle Zâtî (ölm. 1546) yi ve Şehzâde Sultan Selim adına 1542 yılında 5430 beyitli bir Leylâ ve Mecnûn yazan Lârendeli Hamdî'yi de belli başlı mesnevi şairleri arasında saymak gerekir.

XVI. yüzyılın bütün öteki nazım şekillerinde olduğu gibi mesnevide de üstadı Fuzulî (ölm. 1556)'dir. 440 beyitlik Beng ü Bâde adlı senbolik mesnevisinde afyonla şarabı karşılaştıran ye Boza, Nukl, Kebab, Kuşüzümü, Nebiz, Arak, Berş gibi yiyecek ve içecekleri şahıslandırarak bir macera içinde anlatan Fuzulî, şArapla Şah İsmâl’i, afyonla da Osmanlı padişahı Sultan Bayezid'i anlatmak istemiştir. Fuzulî, ayrıca divanı kadar sevilmiş ve okunmuş olun “Mef’ûlü mefâ'ilün fa’ûlün” veznindeki 3036 beyitli Leylâ vü Mecnûn adlı mesnevisiyle de (yazılışı 1535) mesnevi edebiyatımıza bir şaheser kazandırmıştır. Her üç edebiyatta Fuzulî’ye kadar ve ondan sonra da pek çok kez yazılmış olan bu hüzünlü aşk hikâyesi onun kaleminde başka bir değer kazanmış, Mecnûn'la Leylâ'nın daha okulda başlayan maddî aşkı, eserin sonunda İlâhî aşka dönüşmüştür. Fuzulî’nin eseri Türkçe yazılan Leylâ ve Mecnûn hikâyelerinin en güzelidir. Meyveleri konuşturduğu Sohbetü’l-Esmâr'ı da 200 beyitlik küçük bir mesnevidir.

Hümâ ve Hümâyun ile Gül ü Bülbül (yazılışı: 1552) mesnevilerinin şairi Kara Fazlı (ölm. 1563), özellikle ikinci eseriyle ün kazanmış bir mesnevi üstadıdır. Tasavvufî Gül ü Bülbül mesnevisi gül ile bülbülün aşkını anla-tan ince, içli bir hikâyedir. Güneş, saba, mevsimler bu hikâyenin şahıslandırılmış kahramanlarıdır.

Yine bu yüzyıl şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey (ölm. 1582) müretteb büyük bir divanı da olduğu halde daha çok mesnevi şairi olarak tanınmıştır. Yahya Bey, Gencîne-i Râz, Gülşen-i Envâr, Kitâb-ı Usûl, Şâh u Gedâ' ve Yusuf u Züleyhâ adlarındaki beş mesnevisiyle bir hamse meydana getirmiştir. Gencîne-i Râz (yazılışı 1540-41) 40 makaleden oluşan, 3.000 beyitli dini ve öğretici bir eserdir. Gülşen-i Envâr (yazılışı: 1551; 2.900 beyit) sultanlığın şartları, gafillerin terbiyesi, dünyaya bağlılığın zararları ve kanaatin yararlan hakkında öğretici, eğitici bir eserdir. Bunda da arada öteki mesnevilerde de olduğu gibi ”tenbih”, “temsil”, “hikâye” başlıkları altında bazı olaylar anlatılmıştır. 3112 beyitli Kitâb-ı Usûl (Usulnâme)'de Yahya Bey, 12 “makam” ve 7 “şûbe” içinde adalet, zulüm, uzlet, velilik, doğruluk, selâmet, karanlık ve aydınlık, evlilik, günah... gibi konularda araya hikâyeler ve latifeler de katarak fikirlerini ve öğütlerini söylemiştir. Hamse içinde özellikle 5180 beyit tutarındaki Yûsuf u Züleyhâ'sı Türk edebiyatında bu konuda yazılmış mesnevilerin en güzeli sayılır. Yahya Bey'in Edime Şehrengizi ve İstanbul Şehrengizi de mesnevi şekliyle yazılmış eserlerdir.

Yüzyılın sonlarında Azerî İbrahim Çelebi öl. 1585)'nin 24 hikâyesini topladığı Nakş-ı Hayâl (yazılışı 1597) adlı mesnevisiyle, Hâkânî (ölm. 1606-07)'nin Hilye'si (yazılışı 1598-99. 716 beyit) tanınmış eserlerdir. Özellikle Hilye bu konuda yazılmış eserlerin en ünlülerindendir. Hz. Peygamber'in baştan ayağa bütün vücut yapısını, yüzünün ve ahlakının güzelliğini anlatan bu mesnevi, mevlid ve Muhammediye gibi çok Okunmuş bir eserdir.

Bu yüzyılda ayrıca Celâlzâde Sâlih (ölm. 1565) 1554-1555 yılında bir Leylâ ve Mecnûn; Abdurrahman Gubârî (ölm. 1566) de bir Yûsuf u Züleyhâ ve Bursalı Celîlî (ölm. 1569'dan sonra) 2019 beyitli bir Husrevü Şîrîn (yazılışı 1512) mesnevisi yazmışlardır. Halife (ölm. 1572)'nin bir Leylâ ve Mecnunu, İznikli Bekâyî (ölm. 1572) nin de bir Gül ü Bülbül (yazılışı 1565) mesnevisi vardır.

XVII. yüzyılda başlıca mesnevi şairleri olarak Ganîzâde Nâdiri, Nev'îzâde Atâ’î, Nâbî ve Sâbit’i görüyoruz. Ganîzâde Nâdiri (ölm. 1526-27), Divan'ından çok Mi’râciyye kasidesi ve Şehnâme mesnevisiyle tanınmıştır. Firdevsi’nin Şehname'siyle aynı vezinde, 2.000 beyitlik Şehnâme'sinde Türk şairlerinin kaside ve gazelde İranlıları geçtiğini ama mesnevide henüz onlara yetişmediklerini söyleyerek, bu eksikliği gidermek için mesnevisini yazdığını anlatmıştır. İçinde parlak beyitleri, canlı tasvirler bulunmakla birlikte, Nâdiri yalnızca Sultan II. Osman’ın tahta çıkışından başlayarak Hotin seferini, Padışah'ın İstanbul'a dönüşü ve iki şehzâdenin doğumunu anlatabilmiştir. Nev'îzâde Atâ’î (ölm. 1654) müretteb Divan'ı ve özellikle Şakâ'ik Zeyli gibi çok değerli bir eseri yanında Nizâmî Hamse'sine nazire olarak söylediği Hamse'siyle de ün kazanmıştır. Atâ'î hamsesi Sâkînâme diye de anılan Âlemnümâ, Nefhatü’î-Ezhâr, Sohbetü’l-Ekbâr, Hilyetü'l-Efkâr ve Hefthân adlı mesnevilerinden mey-dana gelmiştir. 1017 yılında yazdığı Sâkînâme'nin önsözünde, bir toplantıda İran şairlerinin kaside ve gazelde geçildiği, mesnevide ise geride kalındığı konusunda tartışıldığını ve Kâfzâde Fâ'izînin bu açığı kapatmak için kendisine sürekli ısrarı üzerine mesnevi yazmağa karar verdiğini söyleyen Atâ’î eserinde şArap, asma, kadeh, sürahi, pîr-i mugân ve meyhaneden sözetmiş, içki toplantılarını övmüştür. 1624 yılında yazdığı Nefhatü’l-Ezhâr’da 20 safha içinde padişahlann özelliklerini, güzel söz söyleyenler, soğuk latifeler yapanlar, âşıklar ve cömertler; Sohbetü'l-ebkâr'da (yazılışı: 1625) ise 40 safhada aşk, ibadet, tevâzu, fazilet, sadakat, iyilik, yalan gibi konular üzerinde durmuş, arada küçük hikâyeler de anlatmıştır. Hamsenin en önemli mesnevisi olan Heft-hân (yazılışı 1626), yanıp tutuşan bir aşığı oyalamak için arkadaşlarının anlattığı küçük hikâyelerden meydana gelmiştir. Atâ'î’nin mesnevilerinde önemli bir özellik İstanbul yaşayışlımı, halkm adetlerinin, mesire yerlerinin canlı tablolar halinde verilmesidir.

Yüzyılın ilginç bir mesnevisi de Edirneli Güftî (ölm. 1677-78) nin 1660-61 yılında yazdığı Teşrifatü’ş-Şu’arâ adındaki tezkiresidir. Edebiyatımızın tek manzum tezkiresinde Güftî, kendi zamanının 104 şairini; vücut yapılarını, bazı özelliklerini, zayıf taraflarım yer yer alay ve hicivle karıştırarak anlatmıştır.

Mesnevide bu yüzyılın en büyük şairi olarak Nâbî (ölm. 1712) yi saymak gerekir. Hayriyye, Hayrâbâı ve Sûrnâme adlı mesnevileriyle haklı bir ün kazanan Nâbî, Hayriyye’de (yazılışı 1701) oğlu Ebü'l-Hayr’a dürüst ve ahlâklı olmanın, hayatta başarı kazanmanın yollarım göstermiş, öğütler vermiştir. Bu arada eserde Nâbî'nin, yaşadığı devir ve değişik meslekler hakkındaki görüş ve düşüncelerini de görürüz. Hayrâbâd (yazılışı 1705) Şeyh Attâr Îlâhînâmesi'ndeki küçük bir hikâyenin genişletilerek yazıldığı bir mesnevidir. Nâbî, eseri Attâr'm bitirdiği yerde bitirmemiş, sonuna birçok eklemeler yaparak ve uzatarak karışık bir hale getirmiştir. Bu yüzden de başta Şeyh Gâlib olmak üzere birçok kişinin eleştirisine uğramıştır. Sûrnâme mesnevisi ise, 582 beyitle Sultan IV. Mehmed'in şehzadeleri ve kızı Hatice Sultan için 1675 yılında Edirne'de yapılan büyük düğünü anlatır. Nâbî, ayrıca kaside konularında kısa mesnevi parçalan da söylemiştir. Divan’nında değişik kişiler için söylenmiş 10 med-hiye mesnevisi vardır.

Sâbit (ölm. 1712), Zafernâme, Edhem ü Hümâ, Berbernâme, Derenâme, Amru Leys mesnevilerinin sahibidir. Bunlar içinde Kınm Hanı Selim Giray'm savaşlarını anlattığı Zafernâme (426 beyit) ve bir aşk hikâyesi olan Edhem ü Hümâ ötekilerinden daha çok tanınmıştır. Berbernâme (108 beyit), Derenâme (162 beyit), Amr u Leys (49 beyit) küçük, açık saçık ve değersiz eserlerdir. Sabit'in mesnevilerinin özelliği, halk dilinin kelimeleri, deyimleri ve atasözlerine fazlaca yer verilmesindedir.

XVIII. yüzyılda mesnevi şairi olarak Nahifi, Şeyh Gâlib, Sünbülzâde Vehbî ve Enderunlu Fâzıl belli başlı isimlerdir. Bu yüzyılda artık kullanılagelen eski ortak mesnevi konulan bırakılmış, yeni ve daha değişik konular ele alınmıştır. XVII. yüzyılda başlayan bu hareket sürdürülerek, İran'dan alman ve birçok kez yazılan hikâye konulan yerine daha güncel konular işlenmeğe başlanmış, az da olsa devrin bazı kurumlan eleştirilmiştir. Yüzyılın ilk Messnevî şairi Nahifi (ölm. 1738) manzum ve mensur birçok eseri olduğu halde daha çok Mesnevi Tercümesi (yazılışı 1730) ile ün kazanmıştır. Mevlânâ'nm altı ciltlik büyük eserini aynı vezinle beyit beyit Türkçeye aktarmakla hem çok büyük bir işi başarmış, hem de Türk edebiyatına büyük bir eser kazandırmıştır. Yüzyılın ve edebiyatımızın büyük şairi Şeyh Gâlib (ölm. 1738-99), Hüsnü Aşk (yazılışı 1783)'ıyla” mesnevi edebiyatımızın en büyük eserlerinden birini vermiştir. Hüsn ü Aşk, hikâyenin kuruluşu bakımından Fuzulî'nin Leylâ vü Mecnûn'u ve tasavvufu işleyişi bakımından da Hüsn ü Aşk mesnevileriyle benzerlikler gösterir.  Leylâ ve Mecnûn ile aynı vezinde yazılmıştır. 2101 beyitlik bu mesnevisinde Gâlib Dede, Hüsn, Aşk, Beni Ma-habbet, Mekteb-i edeb, Molla-yı Cünûn, Sühan, İsmet, Hayret gibi soyut kavramlara kişilik vererek yepyeni bir aşk hikâyesi yaratmıştır. Tasavvufî anlamıyla aşk, sâlik; hüsn, aynı zamanda Cemâl-i Mutlak olan Tanrı'dır. Mekteb-i edeb, tekke; Molla-yı cünûn, Gayret, Sühan ise Aşk’a sülük yolunda yardımcı olan mürşid durumundadırlar. Aşk, sevgilisine kavuşmak için türlü zorluklar çeker, başından sayısız olaylar geçer. Gayret ve Sühan hep onun yanında ve yardımcısıdırlar; onu türlü tehlikelerden kurtarırlar. Aşk, sonunda Diyar-ı kalbe varır ve sevgilisi olan Hüsne kavuşur. Böylece arada bir ikilik olmadığını anlar. Gâlib Dede, eserinin sonunda söylediği,

Tarz-ı selefe tekaüdüm etdim

Bir başka lügat tekellüm etdim

beytinde kendisinin de açıkladığı gibi, bu mesnevide zamanına kadar yazılmış olan eski aşk hikâyelerinden ayrılmış, hikâye kahramanlarım soyut kavramlardan seçerek senbollerle tarikatte ilerlemenin güçlüklerini ve salikin fenâfillaha ancak bir mürşid yardımıyla erişebileceğini anlatmak istemiştir. Eser bir şâir toplantısında Nâbî'nin Hâyrâbâd'mm aşırı derecede öğülmesi ve ona nazire bile yazılamayacağmın söylenmesi üzerine yazılmıştır. Şeyh Gâlib aralara sıkıştırdığı dört güzel tardiyye ile mesnevisine değişik bir hava vermiş, ayrıca ahenk ve değer kazandırmıştır.

Yine bu yüzyılda Şevk-engîz ve Lutfiyye mesnevilerinin şairi Sünbülzâde Vehbî (ölm. 1809-10), Tuhfe ve Nuhbe adlarını verdiği manzum sözlükleri yanında özellikle Nâbî'nin Hayriyye'sine nazire olarak söylediği Lutfiyye (yazılışı 1790-91)’siyle tanınmıştır. Vehbî, bu mesnevisinde Nâbî'nin yaptığı gibi oğlu Lutfullah'a nasıl yetişmesi, hangi mesleği seçmesi, iyi ve ahlaklı bir insan olması için neler yapması gerektiği hakkında öğütler vermiştir. Vehbî bu arada yaşadığı devrin sosyal hayatı, halkın yaşayışı, görgü kaideleri hakkındaki düşüncelerini de ortaya koymuştur. Fakat eserinde yeni bir fikir ileri sürdüğü ve Nâbî'yi taklitten ileri geçtiği de söylenemez.

Vehbî gibi yüzyılın sonuyla XIX. yüzyılın başında yaşayan Enderunlu Fâzıl (ölm. 1810) Hûbânnâme, Zenânnâme ve Defter-i Aşk adlarındaki üç mesnevinin sahibidir. Fâzıl, ilk eserinde dünyadaki birçok milletin erkek güzellerini, İkincisinde de kadın güzellerini anlatmış, bunlardan çoğunu övmüş, her milletin güzellerinin ayn yönlerini, özelliklerini belirtmeye çalışmıştır. Defter-i Aşk (393 beyit)’da da kendi aşklarını hikâye etmiştir. Her üç mesnevide de ilginç görüşler, güzel beyitler bulunmakla birlikte Fâzıl'm yer yer çirkin sözler kullandığı, adiliğe düştüğü de görülür. Bu bakımdan oldukça tanınmış olmalarına karşı, bu mesnevilerin fazlaca bir edebî değerleri yoktur.

XIX. yüzyıl başında Tanzimat edebiyatının başlamasından az önce yaşamış olan İzzet Molla (ölm. 1829) son mesnevi şairi olarak anılmağa değer. İzzet Mola’nm Mihnet-i Keşân ve Gülşen-i Aşk adlarında iki mesnevisi vardır. Şair, ilk mesnevisinde sürüldüğü Keşan'a giderken İstanbul'dan başlayarak uğradığı yerleri, yolda çektiği güçlükleri ve Keşan’da kaldığı sürede başından geçen geçen olayları anlatır. İzzet Molla, bütün üzüntüsüne rağmen olaylara hep alaycı bir gözle bakmıştır. İkinci mesnevisi Gülşen-i Aşk ise, Şeyh Gâlib'in Hüsn ü Aşk'ına nazire olarak yazılmış, 290 beyitlik küçük, tasavvufî bir eserdir.

İzzet Molla, mesnevinin son şairi sayılır. Tanzimatın ilânıyla başlayan ve batı edebiyatlarının etkisiyle gelişen Tanzimat edebiyatında mesnevi nazım şekli kullanılmamıştır.

 

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi