KARGA İLE TİLKİ
Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı. Sayın Tilki kokuyu almış olmalı;
Ona nağme yapmaya başladı: "Oooo! Karga cenapları, merhaba! Ne kadar güzelsiniz; ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa, Tüyleriniz gibiyse sesiniz Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın." Keyfinden aklı başından gitti Bay Karganın;
Göstermek için güzel sesini Açınca ağzını düşürdü nevalesini. Tilki kapıp onu dedi ki: "Efendiciğim,
Size küçük bir ders vereceğim; Alıklar olmasa iş kalmaz açıkgözlere; Böyle bir ders de değer sanırım bir peynire." Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama, Yemin etti gayri faka basmayacağına.
La Fontaine (Les Fables, Çev: Âdil Hanlı)
LEYLEĞİN AKLI
Güvercinin biri yüksek bir hurma ağacına yuva yapmıştı. Orada yumurtluyor, yavrularını orada besliyordu. Güvercinin böyle yüksek bir ağaçta yavru beslemesi çok zor oluyordu.
Hayvancağız yavrular yavrulamaz bir tilki geliyor, güvercini korkutuyordu:
-Ya yavrularını aşağı at ya da ağaca tırmanıp hepsini yok edeceğim, diyordu.
Güvercin korkudan tir tir titriyor, yavrularını aşağı atıyordu. Tilki de afiyetle onları yiyordu.
Güvercin yine yumurtlamış, korku içinde yuvasında büzülüp kalmıştı. O sırada bir leylek gelerek güvercine selam verdi, hatırını sordu. Üzüntülü olduğunu görünce, bunun sebebini sordu. Güvercin olanları aynen anlattı. Bunun üzerine leylek:
-Bak sana bir akıl öğreteyim. Tilki yine gelirse dersin ki, ben artık sana yavrularımı atmayacağım. Çıkabilirsen çık al. Beni ele geçiremezsin. Ben uçar kurtulurum, ancak yavrularımı alabilirsin.
Bu sözleri söyledikten sonra leylek uçup gitti. Bir su kıyısına kondu. Tilki yeniden hurma ağacının altına geldi. Bağırıp çağırdı. Güvercinden yavrularını istemeye kalkıştı. Güvercin leyleğin kendisine söylediği sözleri tilkiye söyledi... Tilki:
-İyi ama dedi, bu aklı sana kim öğretti?
Güvercin:
-Kim olacak, leylek.
-Ben ona şimdi kim olduğumu göstereyim de anlasın, dedi.
Irmak kıyısına koştu. Leyleği görünce ona yaklaştı.
-Leylek, dedi. Söyle bakayım, rüzgâr sağdan eserse ne yaparsın, soldan eserse ne yaparsın, başını hangi yöne çevirirsin?
Leylek:
-Sağdan eserse başımı sola, soldan eserse sağa çeviririm.
Tilki:
-Ya dört yönden rüzgâr eserse?
Leylek:
-O zaman başımı kanatlarımın arasına alırım.
Tilki:
-Bu işi nasıl yaparsın? İnanmam doğrusu. Böylesini hiç görmedim. Siz kuşlar öteki hayvanlardan daha akıllısınız herhalde...
Leylek, tilkinin bu konuşmasından çok memnun kalmıştı.
-Bak yapayım da, bir kere de sen gör.
Leylek başını kanatlarının arasına aldı. Tilki hemen leyleğin üzerine atıldı. Leyleği boğdu.
Tilki:
-Ey kendinin düşmanı, dedi. Güvercine akıl veriyorsun da, kendin neden akıllı olmuyorsun? Bak düşmanın seni avladı.
ASLAN İLE FARE
Herkes herkese yardım etmeli,
Ben büyük, o küçük dememeli İki masalım var bunun üstüne,
Başka da bulurum isteyene.
Aslan toprakla oynuyormuş bir gün;
Birde bakmış pençesinde fare,
Aslan, aslan yürekliymiş o gün,
Kıymamış canına, bırakmış yere.
Boşuna gitmemiş bu iyiliği.
Kimin aklına gelir,
Farenin aslana iyilik edeceği?
Etmiş işte, hem de canını kurtarmış.
Günün birinde aslan
Biraz çıkayım derken ormandan,
Düşmüş bir tuzağa,
Ağla içinde kalmış;
Kükremiş durmuş boşuna;
Bereket fare usta yetişmiş imdada;
Bu iş kükremekle değil,
Kemirmekle olur demiş.
Başlamış incecik dişlerini işletmeye Gelmiş ipin hakkından kıtır kıtır.
Bir ilmik kopunca ağdan hayır mı kalır?
Sabır, biraz da zaman Güçten, öfkeden daha yaman.
La Fontaine Masalları (Çev. Sabahattin Eyüboğlu)
Tavşan ile Kaplumbağa
Tavşan ikide bir böbürleniyor:
Kimse benden hızlı koşamaz, diyormuş. Sonunda kaplumbağa dayanamamış:
İstersen yarışalım, demiş.
Koşuya başlamışlar. Tavşan epeyce yol aldıktan sonra, "Hıh, o sırtı kabuklu hayvancık sürüne sürüne kim bilir ne zaman sonra bana yetişir?" diye düşünmüş Şu ağacın altına biraz uzanıp dinleneyim, demiş. Uyuyakalmış. Kaplumbağa ağır yürüyüşü ile yürümüş yürümüş, hiç dinlenmeden yol almış. Tavşan bir ara gözünü açmış. Bir de ne görse beğenirsiniz, kaplumbağa neredeyse yarışı bitirmek üzereymiş. Hemen fırlamış, rüzgâr gibi koşmaya başlamış. Ama ne çare, kaplumbağaya yetişememiş.
Böylece tavşan yarışı kaybetmiş. Aldırış etmemenin cezasını çekmiş. Kaplumbağa ise düzgün adımlarla, durmadan yürüdüğü için yarışı kazanmış.
Ağustosböceği ile Karınca
Karınca çok çalışkanmış; yazın sımsıcak günlerine aldırış etmeden kışa hazırlık yapıyor, hiç durmadan çalışıyormuş. Bulduğu tüm yiyecekleri kilerine götürüyor, kış için erzak topluyormuş. Ağutosböceği ise bir ağacın gölgesinde uzanmış, elinde sazı şarkı söyleyip, eğleniyormuş. Ne kışın soğuk günlerini düşünüyor, ne yaz bitince ne yapacağı ile ilgili tasalanıyormuş. Karıncayı çalışırken görünce de 'Karınca kardeş, bu kadar çok çalışma, gel sen de benimle birlikte şarkı söyleyip, eğlen. Biraz hayatın tadını çıkar demiş.' Karınca ağustosböceğinin söylediklerine kulak asmadan, çalışmaya devam etmiş.
Aylar geçmiş, yazın sıcak günleri sonbaharın serin günlerine, sonbaharın serin günleri ise kışın soğuk günlerine dönmüş. Nihayet kış gelip çatınca, her yer karla kaplanmış. Ağustosböceği karların içinde yiyecek hiçbir şey bulamıyor, aç bilaç oradan oraya gezinip duruyormuş. Aklına karınca gelmiş 'Karınca kardeş bütün yaz çalıştı, onu bulursam mutlaka yemek de bulmuş olurum' diye düşünmüş. Kalan son gücünü de toplayarak karıncanın evine gitmiş ve karıncadan yiyecek yemek istemiş. Karınca ise 'Eğer sen de şarkı söyleyip, eğlenmek yerine, benim gibi çalışıp, yemek toplasaydın, şu anda dışarıda aç kalmış olmazdın. Çok açsan, yine şarkı söyleyip, eğlen, belki açlığını unutursun' diyerek ağustosböceğine çok iyi bir ders vermiş
HARNAME’DEN
Bir eşek var idi zaif ü nizâr
Yük elinden katı şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tüt komamışdı yağır
Nice tü kalmamışdı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri
Eydür idi gören bu sûretlü
Tan degül mi yürür sünük çatlu
Togranur idi arpa arpa teni
Gözi görince bir avuç samanı
Kargalar derneği kulağında
Sinegün seyri gözi yağında
Arkasından alınca palanı
Sanki it arttığıydı kalanı
Bir gün ıssı eder himâyet ana
Ya’ni kim gösterür 'inayet ana
Aldı palanını vü saldı ota
Otlayurak biraz yüridi öte
Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorılur arkasına konsa sinek
Gördi otlakta yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü gögüzler
ŞEYHİ
KARGA İLE TİLKİ
Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:
“-Ooo! Karga cenapları, merhaba!
Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”
Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını, düşürdü nevalesini.
Tilki kapıp onu dedi ki: “Efendiciğim,
Size güzel bir ders vereceğim:
Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir,
Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir. ”
Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama
Yemin etti gayrı faka basmayacağına.
LA FONTAİNE
YARASA İLE İKİ GELİNCİK
Yarasa dediğimiz kuşun ne idüğü
Pek belli değildir bilirsiniz:
Kimine göre faregillerdendir.
Kimine göre kuşgillerdendir bu hemşerimiz.
Bir yarasa dalmış bir gün tepesi üstü
Bir gelinciğin yuvasına,
Farelere diş bileyen gelincik.
Yürümüş üstüne hemen haklamak için:
— Sen ha, demiş; ne suratla gelirsin evime?
Az mı kötülük etti
Senin soyun sopun benim milletime?
Fare değil misin sen?
Ben de gelincik değilim, sen fare değilsen.
— Aman, rica ederim, demiş yarasacık;
Farelerle ne ilişkim var benim?
Ben fare ha? Kim çıkarmış bu dedikoduyu?
Benim yok o taraklarda bezim;
Kuşum ben; gözün kanatlarımı görmüyor mu?
Yaşasın göklerde uçan soyum
Bu sözlere aklı ermiş gelinciğin:
— Haydi, uç git, demiş yarasaya.
İki gün sonra bizim şaşkın
Bir başka gelinciğin yuvasına düşmüş,
Ama bu gelincik de kuşlara düşmanmış.
Uzun burunlu bayan yarasayı
Kıtır kıtır yiyecekken kuş diye,
— Aman etme, demiş yarasa;
Kanatlarıma bakıp beni kuş sanma:
Fareyim ben, yaşasın faregiller!
Ve kuşların canını alsın Jüpiter
Yarasa bu kurnazlığıyla
Kurtarmış canını bir kez daha.
Çoklarını gördük böyle,
Tehlike karşısında bayrak değiştiren.
Aklını yitirmeyen, adamına göre,
Yaşasın kral der kimi zaman,
Kimi zaman da: Yaşasın krala kumpas kuran
LA FONTAİNE Çeviren: Sabahattin Eyüpoğlu
İLGİLİ İÇERİKLER