TÜRKÇE ÜZERİNE
R.OĞUZ TÜRKKAN'ın yönettiği, Prof. HASAN EREN, Prof MUHARREM ERGİN, Prof. FARUK KADRİ TİMURTAŞ ve AHMET KABAKLI'nın katıldıkları, Türkçe üzerine yapılan bu açık oturum Televizyonun Yay-Kur dersleri arasında iki defa yayımlanmıştır.
R.OĞUZ TÜRKKAN - Konuştuğumuz Türkçe bu gün hâlen şu anda benim konuştuğum, sizin aranızda konuştuğunuz dildir. Bu Türkçe Anadolu'ya Oğuzlar ve türlü Türk göçleriyle getirilmiştir. Türkler Anadolu'da yeni bir kültür çevresine de girmiş bulunuyorlar. Bunun neticesi Türkler, bu yeni çevrede Selçuklular. Osmanlılar, Arapçadan, Farsçadan yeni terimler aktarmak mecburiyetini hissettiler. Türkçe o zaman da manevî mefhum ve fikirleri anlatamaz değildi Bildiğiniz gibi Uygurların geliştirdiği Türkçede, icabında felsefî, metafizik yahut ilmî görüşler işlenebilmiştir. Fakat Anadolu Türkleri, Orta Asya'daki ana dil hâzinesi ile mesafeyi hayli açtıkları için kaynak ve temas zorlaşmıştı. Bu yüzden daha kolay bularak diğer dillerden aktarmalar yaptılar.
(…)
Bildiğimiz gibi bizde ÖMER SEYFETTİN'in ve ZİYA GÖKALP'ın etrafında toplanan Türkçüler, bu inkılâbı başlattılar. Atatürk de devam etti. Zaten benzeri başka yerlerde de var. Meselâ Çin milleti bir ara, Çinceyi unutur bir vaziyete gelmişti Aynı şeyi İrlanda dilinde de müşahede edebiliriz. Orada da inkılâp lâzım gelmişti. Bizde inkılâp halk diline doğru bir dönüş, daha tabiî bir Türkçeye dönüş oldu. Bu tabiî dönüşüne devam etseydi belki bu gün Türkçe böyle bir mesele hâline gelmeyecekti Fakat maalesef bu tabiî gelişme olmadı. Birtakım gruplar bazı zorlamalar yaptılar. Bu zorlamalar neticesinde, dil öyle bir istikamet aldı ki bu sefer ayrı görüşler çatışmaya başladı.
Yirmi yıldır bunu tartıştık, belki de daha fazla münakaşası yapıldı, kitaplar yazıldı, televizyon tartışmaları, kurultaylar yapıldı. Şimdi artık bir şey yapmak lâzım, bu çıkmazdan çıkmak için. Bazıları An Türkçe denilen istikametten uydurmacılığa da yol veren kelime türetme şeklinde bunun çözümünü düşündüler. Yalnız tartışmasını yapmakla kalmayıp, tatbikata geçtiler. Bu grubun kontrol edebildiği bazı basın, televizyon ve radyo, buna yol açar bir vaziyet yarattı. Onlara karşı tabiî görüşmeyi tabiî dili korumak isteyen millet var, sağduyu sahibi bilginler var. Bu gün, burada işte dilimizin kaderini tartışacağız.
Şimdi sıra ile Sayın Prof. Dr. Muharrem Ergin, Sayın Prof. Dr. Hasan Eren, Sayın Prof. Dr. Faruk K.Timurtaş ve Edebiyat Tarihçisi Gazetecisi Sayın Ahmet Kabaklı konuşacaklar. Sözü sayın Prof. Muharrem Ergin'e bırakıyorum.
PROF. DR. MUHARREM ERGİN - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Müsaade ederseniz ben Türkçenin meseleleri konusunu biraz daha geniş Ölçüde arkadaşlarıma takdim edeyim Türkçe, Türk milletinin dilidir. Türk kültürü yeryüzündeki en büyük kültürlerden biridir. Türk kültürünün en büyük unsuru olan Türk dili, insanoğlunun yarattığı en büyük eserlerden biridir. Fakat Türkçe büyük bir insanlık eseri olmasına ve fevkalâde tarihî, coğrafî varlığına rağmen, bu gün İlmî ve millî birçok meselelerle karşı karşıyadır. Ben, bu gün Türkçenin karşı karşıya bulunduğu ilmi ve millî meseleleri 5 madde etrafında topladım:
BİRİNCİ MESELE, Türkçeye Türk milletinin sahip çıkması meselesidir. Türkçenin varlığının devam ettirilmesi şarttır. Bunun için gelişme yollarını açık tutmak mecburiyetindeyiz. Türkçeye lâzım gelen desteği göstermek, içeride ve dışarıda gereken yatırımları yapmak mecburiyetindeyiz.
İKİNCİ OLARAK, Türkçe, Türkiye dışında da varlığını muhafaza eden bir dildir. Dış-Türk ülkelerinde, Türkçe varlığını devam ettirmek mücadelesi yapıyor, Türk yazı dili, biliyorsunuz, yirminci asra kadar iki ve üç koldan gelişmiş, yirminci asra üç yazı dili olarak ulaşmıştır. Hâlbuki bu gün Türkçe aşağı yukarı her lehçesi ayrı bir yazı dili olmak üzere pek çok yazı dillerine bölünmüş durumdadır. Şu anda, dışarıda Türkçe, Türk yazı dilinin birliğine gitmek meselesi ile karşı karşıyadır. Bilindiği gibi hangi ülkede ve hangi siyasî toplumda otursa olsun tek bir dil, aynı yazı ile yazılır. İngilizce dünyanın dört bir tarafında bir tek yazı kullanmaktadır. Arapça da öyledir, diğerleri de... Türkçemiz ise, dışarıda birçok alfabelere bölünmüştür. Şu hâlde dışarıda Türkçenin baş meselesi, yazı birliğine gidecek yollar aramak ve açmaktır.
ÜÇÜNCÜ MESELE, Türkçenin bu gün dünyada İlmî olarak aydınlığa çıkarılmasıdır. Yalnız Türkiye'de değil yabancı memleketlerde de Türk dilini konu alan "Türkoloji ilmi'' diye, mevcut bir ilim vardır. Bu ilim henüz başka milletlerin dillerini, edebiyatlarını tetkik eden ilimler seviyesinde gelmemiştir. Demek ki "Türkoloji’nin" İlmî olarak gelişmesi dünyadaki Türkçe meselelerinden biridir.
DÖRDÜNCÜSÜ, dil bir kültür unsuru olduğuna göre, ancak öğretimle nesillerden nesillere intikal eder. Bu gün Türkçe öğretiminde büyük aksaklıkla karşı karşıyayız. İstiklâli olan vatanımızda dahi Türkçe layığı ile çocuklarımıza intikal ettirilememiştir.
BEŞİNCİ VE SONUNCU MESELE: Sayın Başkan'ın getirip düğümlediği meseledir. Türkiye'de siyasî, sosyal, hatta ekonomik sahada görülen anarşilere paralel ortaya çıkarılmış, bir dil anarşisi mevcuttur. Millî kültürümüzün, kırk beş milyon birbirine bağlayan dil unsurunun, bu bağlayıcı rolü âdeta bir tarafa bırakılmış, aramızda bir kavga unsuru, mücadele unsuru hâline gelmiştir. Ayrı ayrı kelimeleri, ayrı ayrı dilleri konuşan kimseler, aynı milletim, fertleri olamaz. Aynı şekilde, bu anarşi nesiller arasında büyük bir uçurumdur. Dilin, maziden gelip geleceğe intikal eden kültür akışını sekteye uğratmaktadır. Türkçe, bu gün büyük bir anarşi içindedir. Bu anarşiyi kısaca arz edeyim:
İki yanlış hareketle karşı karşıyayız, Türkçe düşünce sahasında devrik cümle yanlışı ile karşı karşıyadır. İkincisi uydurmacılıkla karşı karşıyadır.
R. OĞUZ TÜRKAN: Müsaade buyurursanız Muharrem Bey, çok güzel meselelere temas ettiniz, bir dahaki dönüşte çözümleri rica edelim Şimdi Sayın Prof. Dr. Hasan Eren lütfen.
PROF, DR. HASAN EREN - Teşekkür ederim İnsanı insan yapan dildir. Bu bakımdan Türk'ü Türk yapan da Türk dilidir. Bu açıdan bakıldığı takdirde Türkçenin meseleleri Türkçenin çağdaş problemleri tamamıyla millî konularımızdır. Türkçenin birtakım dertleri, birtakım problemleri var dedik. Yabancı dillerin buna benzer problemleri yok mudur? Avrupa'nın en gelişmiş, en zengin kültür dili olarak Fransızcayı alabiliriz; son yıllarda Fransızlar da dilleri ile daha yakından daha ciddî olarak uğraşmak ihtiyacını duymuşlardır. Evet, Fransa'da eskiden beri dile sahip çıkan, dilin belli başlı konularını halletmeye çalışan bir akademinin çalıştığını biliyoruz. Ancak, anlaşılan bu akademi, çalışmalarında biraz geri kalmıştır. Günlük ihtiyaçtan, günlük problemleri görememiştir. Fransızcanın bu konudaki problemleri bilhassa ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı Anglosakson âleminin, aşağı yukarı bütün dünyaya hâkimiyetini sağlamıştır. Bunun üzerine Fransız diline, İngilizceden gerekli veya gereksiz birçok yabancı kelimenin alındığını görüyoruz. Tıpkı bizde Arapçanın, Farsçanın Türkçeye girmesi gibi. İşte Fransız kelime hâzinesine giren bu yabancı kelimelerle savaşmak, bu gün Fransızlar tarafından ön plânda tutulan bir dava, bir zorunluluk olmuştur. Yani France (Frans) ve Angle kelimelerinin birleşmesinden Frangle şeklinde bir terim bile uydurulmuştur.
Şimdi Fransız ilgilileri, Fransız Kültür Bakanlığı, bu konuda bundan birkaç yıl önce bizim ilgili bakanlıklarında, ilgili bilim kuruluşlarımıza başvurmuşlardır. "Siz Türkiye'de, Atatürk döneminde başarılı bir çalışma yaptınız. Türkçeyi yabancı unsurlardan, Arapçanın, Farsçanın etkisinden kurtardınız. Avrupa'dan alınmış olan kelimelerin bir kısmını kendi imkânlarınızla karşıladınız. Bu konuda, kullanmış olduğunuz metotları yolları bilmek istiyoruz." demişlerdir. Bu şekilde bizim bu güne kadar elde etmiş olduğumuz tecrübelerden Fransızların yararlanmak istemesi, gerçekten dikkate değer bir olaydır,
R. OĞUZ TÜRKAN- Teşekkür ederim Hasan Bey, şimdi zamanımız kısa olduğu için sözü Prof. Dr. FARUK TİMURTAŞ'a bırakalım.
PROF. DR. FARUK K. TİMURTAŞ - Dil bir milleti meydana getiren unsurların başında gelmektedir. Milleti meydana getiren unsurlar maddî ve manevî unsurlardır. Manevî unsurların en başta geleni millî kültürdür. Millî kültür içinde dil en başta yer almaktadır
BİRİNCİSİ MESELE Türkçenin iyi öğretilmemesidir. Yani biz yeni nesillere Türkçeyi iyi öğretememekteyiz. Bunda okulların ve millî eğitimin rolü kadar basının ve TRT’nin de rotu bulunmaktadır.
İKİNCİ MESELE, dil üzerindeki araştırmalar, yani Türkçenin ele alınıp işlenmesi meselesidir. Bu yolda hayli ilerlenmekle beraber, yeter derecede bir sonuca ulaşılamamıştır. Türkçenin ilmi bakımdan ele alınması lazımdır. Bunun başında "akademi" gelmektedir.
ÜÇÜNCÜ MESELE imlâ meselesidir, bununla ilgili olarak telâffuz meselesi yine Türkçenin öğretimi ile ilgilidir.
R. OĞUZ TÜRKKAN - Çok teşekkür ederim hepinize, görüşlerinizi en iyi bir şekilde bu kadar kısa bir zaman çerçevesinde belirtebildiğiniz için. Toparlamam lâzım gelirse: Dil doğru şekilde geliştirilmelidir, yanlış şekilde geliştirilmek olmaz. Dil bir anlaşma sebebi olmalıdır, yalnız Türkiye Türklerinin içindeki çeşitli nesiller arası ve sınıflar arası anlaşma vesilesi olmakla kalmamalı aynı zamanda bütün Türk dünyası için de bir anlaşma şekli olmalı Bir Babil kulesi hâlinde birbirimizi anlamaz hâle gelmemeliyiz. Vatan, istiklâl millet gibi artık bizim olan kelimeler üzerinde dil ırkçılığı yapılamaz. Yeni kelimeler şüphesiz gelecektir. Nitekim oluşturmak, tartışma, sakınca gibi, denizaltı gibi, bildin, duyuru gibi, sözleri kullanıyoruz. Nihayet şunu söyleyeceğim: Dil yalnız dil bilginlerinin bile konusu değildir, şairlerin ve edebiyatçıların, bilhassa milletin anlaşma vasıtasıdır. Bunları göz önünde tutarak inşallah Türkçemizin meselelerini yavaş yavaş çıkmazdan çözüme doğru yöneltmeyi becereceğiz.
Teşekkür ederiz.
(Yaşayan Türkçemiz 3)
- << Önceki
- Sonraki