GÖNÜL KERESTESİYLE( tartışmacı anlatım)
Türk devleti, aslı olan Müslüman tabakanın hamuruyla tekrar yuğrulmadıkça tam bir sıhhatle yaşayamaz.
Henüz Acem'in kırmızı kadehleriyle çekik gözlerini, kırmızı gülle-riyle yanık bülbüllerini, kırmızı şallarıyla sevi boylarını öğrenmediğimiz senelerde şiirimizde teşbih ve istiareler çocukça denilecek kadar saftı. İşte o zaman Osman Gazî, Söğüt yaylalarında bir türkü söylüyordu:
Gönül kerestesiyle bir
Yeni şehir ve bâzar yapı
Çobanlık devrini hatırlatan bu sâde, bu güzel istiare, bu mânîdar türkü bize bugün en doğru siyâset rehberidir!
Anadolu'daki macerayı uzaktan yakından kâh sevine sevine, kâh korka korka seyreden nice gafiller zannediyor ki eğer bu harpten Yunan'a karşı silâhlarımızın zaferiyle çıkarsak, Kırım ve Tesalya seferlerinden sonra olduğu gibi, devlet eski düzende bir daha dirilir, bir müddet daha keyif süreriz. Bu gafiller kâinatı sırf siyâset gözlüğüyle seyrettikleri için bedbîn olurlarsa yaman bedbîn oluyor, müeb-beden batacağımıza inanıyorlar, nikbîn olurlarsa eski devletin eski düzende bir daha kurulacağını sanıyorlar. Lâkin bu macerayı bu gözlerle seyredenler beyaz görürken de aldanıyorlar, siyah görürken de. Bugünkü Anadolu hâdisesinin mânâsından bihaberdirler!
Siyâset Türk mes'elesini halletmekle üç seneden beri yerinde sayarken tabîat yürüdü.
Hakîkî bir görüşle devletin eski bünyânı bu harbin son günlerinden sonra battı. O batışla millî hareketin ilk tekevvün ettiği sene arasındaki fasılayı istikbâlin müverrihleri bir devlet fasılası gibi görecek. Yeni Türk devleti millî hareketle doğdu. Gözlerini biraz ovup da etrafına bakman her akıllı Türk, hemen idrâk eder ki millî hareket, programının başlıca kısmını yapmıştır. Millî hareket, eski saltanatın nüvesi olan Türk toprağından on vilâyeti kurtararak bir devlet kurdu. Bu devlet bugün tam mânâsıyle vardır, müstakildir. Avrupa'nın son nazariyelerine göre, sînesinde hak ve halk karışmış ve temelleri Türk milletinin bağrındadır.
Şimdiye kadar milletin uzakta yakında bütün gönüllerini al bayrak altına toplayan bu devlet ihtilâl devrinden nasıl muzaffer çıktıysa, harp devrinden de muzaffer çıkacak ve sulhten sonra yeni bir hayâta girecektir. İnönü şehitleri ve gazîleh Yunanlıları dağıtıp, bütün Türk gönüllülerini topladığından beri vâkıâ bütün millet nikbîniz yalnız bu nikbinlikte bâzılarının gözleri arkaya, bâzılarının gözü ileriye bakıyor. Gözleri arkada olanlar mazurdurlar. Çünkü o kadar asırlık hudutsuz bir saltanatın kendi gidince bile uzun bir zaman vehmi kalır. Süleymân-ı Kanunî o kadar uzun bir saltanattan sonra öldüğü zaman uzun seneler halk hâlâ yaşadığına inanmış; bütün bir saltanata göre bu hâdise daha ziyâde böyle tecellî eder, bununçün mazurdurlar.
Sonra da millî hareket bu son bir sene zarfına o kadar sür'atli bir mucize gösterdi ki büyüklüğüyle gözleri kamaştırıyorsa da Türk âleminde yeni tecellî etmiş bir hâdise olduğu için, herkes daha bu günden hakikî mânâsını etrafıyla idrâk edemiyor. Daha geçen sene millî hareketi boğmak için haydut Anzavur ve Kuvâ-yı inzibâtiyye'nin zibidi sürüleri sevk olundu, senesine girmeden millî hareket Yunanistan gibi en mükemmel derecede mücehhez bir devleti yendi. Bu kadar sür'atle tecelli eden bir mucizeyi bütün idrâkler birden tam manâsıyla kavrayamaz. Bütün bu Anadolu cidaline, ekseri gazetelerin dediği gibi bir muahedenin tâdîli eski saltanatın mehmâ-emken tamâmiyetini muhafaza ve bu uğurda çalışanların mübarek himmeti gibi bir mânâ verilirse, böyle düşünenler bir kere ellerini şakaklarına koyup derinden derine tekrar düşünseler ki Anadolu cidali bu kadar basit bir hâdise olsa o kadar heyecana değmezdi. Şimdiye kadar kaç defâ bu son felâkete yakın felâketler gördük ve kaç defâ da civanmert, azimkar, dîni bütün müncîlerimizin himmetiyle kurtulduk. Lâkin o kurtuluşlar bir netîce vermedi, aradan kırk sene geçmedi ki yeni bir felâkete uğradık ve böyle bu günlere kadar geldik. Osmanlı târihinde ıslâhat ve inkılâplar bir değil, on değil bütün bir silsiledir. Lâkin hep eskiyi tamir ettikleri için tesîrleri netîcesiz kaldı. Bu son necat tamamıyla tecellî ettiğinden sonra da eski bünyânı, eski zihniyet, eski idare ile, eski tabakalarında tekrar kursak az bir müddet sonra aynı netîceyi verir. Özleyeceğimiz şeyler eski saltanatın şanları, şerefleri, bayrakları, medeniyeti, mûsikîsi, mîmârîsi, şiiridir, lâkin şekli, idaresi, siyâseti değildir.
Zâten insan târihe biraz dikkatli bir bakışla baksa görmez mi ki o saltanat iki buçuk asır evvel Viyana'da mağlûp olduktan sonra merhale merhale dayandı lâkin en vâsi hudutlarını bir türlü koruyamadı, düşman istilâsı gele gele en sonra Osmancığın mezarına, bu devletin ilk teşekkül ettiği ovaya kadar geldi ve bugün orada tekrar doğdu. Viyana mağlûbiyetinden son asrın sonlarına kadar eski saltana tı kâh harple, kâh siyâsetle koruduk. Gördük ki ne silâhlarımızın muzafferiyeti, ne de Avrupa siyâset-i hâriciyesinin müzahereti o derde deva değilmiş, Türk devleti aslı olan Müslüman tabakanın hamuruyla tekrar yoğurulmadıkça tam bir sıhhatle yaşamazdı. Osmancığın eski türküsü bununçün bugün bize en doğru siyâset rehberidir.
Yahya Kemal Beyatlı, Eğil Dağlar
İLGİLİ İÇERİK
NASRETTİN HOCA FIKRA ÖRNEKLERİ