YAHYA KEMAL'İN SOHBETLERİ
Dil, tarih ve millî kültür konusunda Yahya Kemal'in görüşleri, çağdaş Türk düşünürleri arasında toplumda bütünleşme bakımından en çok etkili olan şahsiyettir. Bu etki, yazılarından çok sohbetleriyledir. Onunla ilgili hatıra ve sohbetlerin her biri, çevresinde ne kadar büyük alâka oluştuğunu gösterecek niteliktedir.
Yahya Kemal, bir bakıma 20. yüzyılın Sokrates'idir. Çünkü yazıdan çok sözle etkili olmuştur. Nihat Sami Banarlı, Süheyl Ünver, Cahit Tanyol, Sermet Sami Uysal ve Taha Toros, ondan duyduklarını röportaj ve hatırat olarak, kendi anlayışlarıyla Yahya Kemal'in mesajını geniş kitlelere duyurmuşlardır. A. H. Tanpınar ve Necip Fazıl, tarih, toplum ve sanat görüşleriyle Yahya Kemal'i en iyi anlayıp özümseyerek kendi şahsiyetlerini oluşturan talebeleridir. Ahmet Haşim ve Nâzım Hikmet dili kullanışlarıyla Yahya Kemal'den çok etkilenmişlerdir. Yahya Kemal, vatan ve milliyet telâkkisiyle bütün aydınlarca benimsenmiştir. Fransız İhtilâli'nden çok etkilenen III. Selim sonrası yenilikçi Türk yöneticileriyle gençlik yıllarında onu da etkileyen Jön Türk hareketine ve tarihimizin son dönemine dair çok önemli görüşleri var.
Sözün kısası Yahya Kemal, şiirlerini hâle gibi saran sohbetleri ve ölümünden sonra kitaplaşan yazılarıyla bu çağda en çok etkili olmuş şahsiyetlerden biridir. Tarih telâkkisi, sanat anlayışı ve dil tutumuyla herkesi etkileyen Yahya Kemal, ideolojik çevrelerin farkına varamadığı kadar önemli bir şair ve tespitlerinde çok az yanılmış bir mütefekkirdir. Onu anlamak, çağı ve milleti anlamaktır. Yahya Kemal'in Itri için söylediği, "Ondan anlamayan bizden anlamaz bir şey" mısrası onun için de geçerli.
"İnsan İnsanın Ufkudur"
Paris'teki tahsil hayatından sonra yurda dönüşte söylediği şiirler, çeşitli adlarla yazdığı yazılar da "mektebden memlekete" şeklinde ifade ettiği kültür anlayışına uygun bir çerçeve belirtir. İkinci Abdülhamid'in yönetimine karşı çıkan Jön Türk modasına uyarak Paris'e gitmesine rağmen, orada kısa zamanda siyasî faaliyetlerden uzak durarak sanat ve kültür çevrelerini tanıma imkânı bulmuş, eski ve yeni edebiyat kültürü yanısıra siyasi tarih ve medeniyet tarihi konularında kendisini yetiştirmiştir.
Paris dönüşü Yeni Mecmua'da "Bulunmuş Sayfalar" başlığıyla yayınlanan eski tarzdaki şiirleriyle tanınan Yahya Kemal'in hayatında olduğu kadar sanat ve dünya görüşünde de birkaç dönem var. Bunlardan birincisi İstanbul'a gelmeden önce, Üsküp çevresinde, çoğunluğu Muallim Naci etkisinde yazılan gazel ve manzumeler dönemidir ve bunlar İstanbul'a ilk geldiği yıllarda Esrar imzasıyla yayımlanır. Daha sonra Servet-i Fünun ve Hamid tesiriyle gelişen ve kısa sürede terk edilen ikinci dönem vardır. Ardından uzun bir hazırlığı gerektiren, tarih ve medeniyet bilgisiyle edebiyat kültürünü bütünleştirmeye çalışan üçüncü dönem. Bu arada bazı Fransızların benimsediği Nev-Yunanilik adını verdikleri Akdeniz medeniyetiyle Hümanizm görüşünde kısa bir tevakkuftan, bir süre oyalanmadan sonra üçüncü ve son dönemde karar kıldığını belirtelim. Bundan sonra Yahya Kemal'in en büyük meselesi, bir devlet adamına söylediği cümle ile ifade edersek, "Bu milletin diliyle birkaç güzel şiir söylemek"tir.
"Mısra haysiyetimdir." diyen Yahya Kemal'in "Beyaz Türkçe" ile şiirimizi söylemesi çok önemli...
Paris'e gidişinden Millî Mücâdeleye katılışı, Lozan Murahhas M Heyeti üyeliğinden TBMM mebusu ve elçilik görevlerine seçilişiyle beliren siyasi konumu, kimi eserlerinde açıkça görülen Osmanlı hülyasını şiirsel bir fon olarak geriye atacak kadar ortadadır. Osmanlı medeniyetine bağlılığı, ondaki tarihî ve kültürel değerlere duyduğu
özlem, devrimlere karşı çıkmasa da inanır gözükmeyen bir çeşit reybî tavrı, Yahya Kemal'in dünya görüşü konusunda çeşitli yorumlara imkân vermiştir. Bu konuda, birbirine zıt belgelerin yorumuna değil de yaşadığı dönemin iki dünya arasında sallanan düşünce yapısına dikkat ederek, çoğu zaman devrine göre orta yolunu seçtiğini, dolayısıyla eklektik bir hayat ve dünya görüşü olduğunu söyleyebiliriz. O günler için bu nokta bile Yahya Kemal'i fikirleri ve şiirleriyle alabildiğine "biz" yapmaya yetmiş, içinde doğup büyüdüğü kültür birikimini çok iyi değerlendirme imkânı vermiştir.
Onun önemi, Batı'ya giderek benliğini unutan aydın kalabalığına kapılmayarak bizi biz yapan değerleri dikkatle araştırıp sanat görüşünü bunlarla oluşturmasından gelmektedir. Ona ait pek çok söz, birer estetik ve tarihî değerlendirme olarak okur-yazarlar arasında epeyce bir zaman söylenmiş, doğruluğu konuşulmuş ve tartışılmıştır. Bunlar arasında "kökü mazide olan âtiyim" sözü kadar önemli olan bir söz var ki ben ona dikkati çekmek istiyorum: "İnsan insanın ufkudur..."
Batı'yı tanıyan ve tanımayan aydınlar arasında Yahya Kemal başlı başına bir fenomendir ve Paris'e giden Yahya Kemal'le oradan dönen Yahya Kemal birbirinden çok farklıdır. Bu fark aslında yeni bir oluşumun farkıdır. İşte bu bakımdan Yahya Kemal, kendinden öncekilere göre ufku en geniş aydınımızdır.