Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 ORHAN VELİ VE GARİP AKIMI DOĞUMUNUN 100. YILINDA

Rahmetli hocamız Mehmet Kaplan Cum­huriyet Devri Türk Şiiri adlı kitabında Orhan Veli’ye ayırdığı bölümde şöyle bir anekdot nakleder:

1941 yılında Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in eserlerini toplayan Garip yayım­landığı zaman, derin inkılâpların habercisi olan büyük gürültüler uyandırdı. O yıllarda üniversiteyi henüz bitirmiş, edebiyata meraklı bir gençtim. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni kurulan, fakat şekil almamış Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü’nde, Tanpınar’ın yaranda asistandım. Meslekî formasyonum itibariyle, Türk edebiyatını başlangıcından itibaren bir bütün olarak görüyor, ne eski ne de yeniyi tercih eden, her şeyi tarafsız görebilecek bir durumda bu­lunduğumu sanıyordum. Eskiler kadar yeniler arasında da sevdiğim şairler vardı. O sıralarda çıkan İnkılâpçı Gençlik ve İstanbul dergilerinde Cahit Sıtkı, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Ziya Osman Saba’nın kitaplarını öven tenkitler yazmıştım. Yeniye karşı olan kuvvetli temayülüme rağmen, Orhan Veli ve arkadaşlarını bir türlü şair olarak kabul edemiyordum.

Bunda, belki çevremin de rolü vardı. Şahsiyet­lerine ve eserlerine hayran olduğum Yahya Kemal ve Tanpınar, şiirde şekle büyük değer veriyorlar ve âdeta ona kutsal bir varlık gözüyle bakıyorlardı. Orhan Veli ve arkadaşları “ebedî şiir”in esaslarım tamamıyla inkâr ettikleri gibi, birçok eserlerinde işi alaya aldıklarım hissettiriyorlardı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”

mısraını ihtiva eden “Kitâbe-i Seng-i Mezar” isimli şiiri berber dükkânları sohbetlerine varıncaya kadar dedikodu konusu olmuştu. Bu bir rezaletti, hiç böyle şiir olur muydu?

Hiç unutmam, bir gün Bâbıâlî yokuşundan aşağıya doğru inerken, elinde eskimiş çantası, ayağında patlamış ayakkabıları, buruşmuş yüzü, zavallı paltosu ile ara sokaklara dalan küçük bir memur gördüm. Birdenbire “Kitâbe-i Seng-i Me­zar” şiirini hatırladım. Kendi kendime “şairin bahsettiği Süleyman Efendi böyle birisi olmalı” dedim. Ve ona karşı içimde bir merhamet ve şaire karşı bir sevgi hissettim. Daha önce baş­kaları ile beraber benim de alay ettiğim şiir, ha­yatta o zamana kadar benzerlerini çok gördüğüm, fakat kendilerine karşı alâka duymadığım in­sanların çehrelerine âdeta bir ışık tutmuş, onların boş ve mânâsız varlıklarını bir muamma hâline getirmişti.”1

*


Orhan Veli’nin edebiyatla ilgisi lise yıllarında başlar, çok genç sayılabilecek bir yaşta, henüz otuz altı yaşında hayata veda edişiyle beraber sona erer; yani topu topu 15-16 yıl. Orhan Veli’nin adı genellikle Garip akımıyla birlikte hatırlanır ama onun bu kısacık edebiyat hayatında belli başlı üç dönem mevcuttur: 1) Garip öncesi: 1935-1941 yılları arası; 2) Garip dönemi: 1941-1945; 3) Garip sonrası: 1945-1950.

-Bizim eski Türk edebiyatında tezkire yazarlarının şairlik için değişmez bir ölçüsü vardır: “Şiir bir mevhibe-i İlâhiye’dir, yani Allah vergisidir, ya do­ğuştan şair olarak dünyaya gelinir, ya da olunmaz; vezin öğrenerek, büyük şairlere nazireler yazarak, yani çalışıp çabalayarak, uğraşarak ancak müteşâir olunur.” derler. İşte böyle bir ölçüyle baktığımız zaman Orhan Veli’nin daha lise yıllarında kaleme aldığı acemilik dönemi şiirlerinde bile, ileride kar­şılaşacağımız önemli bir şairi müjdeleyen bir ses ve ifade güzelliğiyle karşılaşırız Ankara Lisesi’ndeki hocaları Ahmet Hamdi Tan- pınar, Rıfkı Melül Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu’nun yakın ilgisini gören Orhan Veli, bu yıllarda arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le birlikte Sesimiz adıyla bir okul dergisi çıkarmış, daha sonra özellikle Nahit Sırrı’nın teşvikiyle ilk şiirlerini 1936 yılından itibaren Varlık dergisinde yayımlamaya başlamıştır. İlk şiirlerinde zaman zaman Mehmet Ali Sel takma adını da kul­lanan Orhan Velinin, edebiyata heveslendiği gençlik yıllarında Türk şiirine hâkim durumda bulunan Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı gibi Hece şairleriyle Baudelaire, Rimbaud, Verlaine gibi Fransız sembolistlerini dikkatle okuduğu; vezin denilen ve şiiri gerçek anlamda şiir yapan temel yapıyı iyice öğrenmiş ol­duğu anlaşılmaktadır. Onun, Garip'ten önce 1936- 1939 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanan “Buğday”, “Ebâbil”, “Düşüncelerimin Başucunda”, “Eldorado”, “Ave Mana” ve “Odamda” gibi şiirlerinin çoğunda vezni de, kafiyeyi de dikkatle kullandığı; çocukluk hâtıraları, tabiat sevgisi, umutsuzluk ve yalnızlık gibi temaları akıcı bir ifadeyle işlediği gö­rülür. İşte bunlardan biri:

MASAL

Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde
Yüzlerde nur, ekinlerde bereket
At üstünde mor kâküllü şehzade
Unutmaya başladığım memleket
Şakağımda annemin sıcak dizi,
Kulağımda falcı kadırun sözü
Göl başında padişahın üç kızı
Alaylarla Kaf Dağı’na hareket

Her türlü modern sanatın temelinde klasik sanatların prensip ve ölçülerinin bulunması gibi şiirde yapılmak istenen herhangi bir yenilik de öncelikle klasik estetik ölçülerinden geçmelidir İşte, Orhan Veli’nin biraz sonra daha ayrıntılı olarak üzerinde duracağımız 1940’tan sonra yeni şiirdeki başarısını da, eski şiirin tekniğini çok iyi bilmesine ve onu rahatça kullanmasına bağlamak gerekir. Fazla dikkati çekmemiş olmakla beraber o, aruzu da, eski şiirin bir kısım şekillerini de ba­şarıyla kullanmıştır.2

Ancak, Orhan Veli’nin, Hece şairleriyle Fransız sembolistlerinin etkisinden kısa sürede kurtularak Andre Breton, Paul Eluard ve Superville gibi gerçeküstücü şairlerin etkisi altında, şiirde vezin, kafiye ve edebî sanatların bulunmadığı serbest bir şiire yöneldiği görülür.

-Varlık dergisinin 1 Eylül 1937 tarihli 100. sa­yısında Orhan Veli’nin Mehmet Ali Sel takma adıyla bir Japon şairinden çevirdiği 14 hay-kay (üçer satırlık küçük Japon şiiri) adlı bir şiiri yer alır. Aynı derginin bir sonraki sayısında da, Melih Cev­det’e ithaf edilmiş bir sayfada, Orhan Veli ile Oktay Rifat’ın Garip dönemine adım attıklarını gösteren şiirleri çıkar:

Ben deniz kenarındaki odamda
Pencereye hiç bakmadan
Dışardan geçen kayıkların
Karpuz yüklü olduğunu bilirim

(Orhan Veli)

Kitabın yanında defter vardır
Defterin yanında bardak
Çocuk bardağın yanında
Çocuğun yanında kedi

(Oktay Rifat)

Bir kere ben
Çok uzak bir tren yolculuğunda
Evimdeki yatağımı düşünüp
Uyuyamamıştım Bu gece
Neden uyuyamıyorum
Evimdeki yatağımda

(Melih Cevdet)


Bir yıl gibi kısa sayılabilecek bir sürede şekil, üslûp ve anlam değiştiren üç şairin bu yeni tavırları, Türk şiirine birbirlerini desteklemekle güçlenen yeni bir yönelişe, geleneksel şiir tarzından tamamen uzak, farklı bir şiir anlayışına yol açar. Sonradan Garipçiler diye adlandırılan bu üç şair, 1941 yılında yayımladıkları Garip adlı kitabın üze­rine: “Bu kitap, sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir.” ifadesiyle bir kuşak geçirerek okuyucu önüne çıkar.

Kitabın başında Orhan Veli’nin kaleme aldığı ama adım koymadığı dokuz parçadan oluşan 10 sayfalık manifestoda, “Alışılmış şeyler”den uzak­laşmanın gerekçeleriyle birlikte şiirde yapmak is­tedikleri yenildikleri açıklar. Garip akımının sözcüsü olarak Orhan Veli burada, “şiirde gariplikler”in ve “terk edilmesi gereken alışkanlıklar”ın neler olduğu üzerinde durur: İsim vermeden hem Nâzım Hikmet’in toplumcu şiir anlayışına, hem de Hece şiirine karşı çıkar. Nazım dilindeki tuhaflıkların sırf vezin ve kafiye yüzünden yapıldığım, vezin ve kafiyeden ibaret kabul edilen nazmın ise şiir olmadığını; bir şiirde eğer takdir edilmesi gereken bir ahenk varsa bunun vezinle kafiye dışında, hattâ vezin ve kafiyeye rağmen mevcut olduğunu açıklar. Doğrudan doğruya konuşma diline dayanan bu yeni şiir anlayışı sokaktaki adamın hayatına eğilmeli, parıltılı ifadelere son vermelidir.

Kitapta, bu önsözden sonra Melih Cevdet’e ait 16 şiir, ikinci bölümde Oktay Rifat’a ait 21 şiir, son bölümde de Orhan Veli’nin 25 şiiri yer alır.3

Orhan Veli’nin Garip kitabında, onun az önce özetlemeye çalıştığım görüşlerini yansıtan şiirle­rinden en karakteristik olanı “Kitâbe-i Seng-i Me­zardır:

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada Nasırdan çektiği kadar Hattâ çirkin yaratıldığından bile

O       kadar müteessir değildi Ayakkabısı vurmadığı zamanlarda Anmazdı ama Allah’ın adını Günahkâr da sayılmazdı Yazık oldu Süleyman Efendi’ye

Ana hatlarıyla özetleyecek olursak, Orhan Veli Garip önsözünde, bu yeni şiir anlayışı için şu ilkeleri koyar:

1) Şâirâneliğe karşı çıkmak;

2) Alelâde olanın ve basit şeylerin şiirini yazmak;

3) Şiiri vezin, kafiye ve edebî sanatların baskısından kurtarmak;

4) Dünyaya küçük bir çocuğun duyarlık ve saflığı ile bakmak;

5) Şiirde kendiliğinden bir âhenk sağlamak;

6) Şiiri halkın hizmetine vermek, yani yüksek zümre yerine halka hitap etmek.4

Orhan Veli’nin kitapta yer alan ilk şiiri “Sevdaya mı Tutuldum?” başlığını taşır:

Benim de mi düşüncelerim olacaktı Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?

Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?

Şu örnekler de aynı tondadır:

Gözlerim,
Gözlerim,
Gözlerim nerede?
Şeytan aldı götürdü;
Satamadan getirdi,
Gözlerim,
Gözlerim nerede?

Veya:

Neler yapmadık şu vatan için,
Kimimiz öldük,
Kimimiz nutuk söyledik.

Ya da “Böcekler” şiirinde olduğu gibi:

Düşünme,
Arzu et sade!
Bak, böcekler de öyle yapıyor.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi, şiir diline hiç beklenmedik ve ilk bakışta şiir okuyucusunu ya­dırgatan yeni kelime ve söyleyişler eklenmiş; Ga­ripçiler, şâirânelikten uzak, alelâde, basit ve sanki bir çırpıda söylenivermiş izlenimi uyandıran şiirler yazmışlardır. Orhan Veli’nin burada “şâirânelik”ten kastettiği, bir bakıma “kötü şiirler”dir; şiirde “sulu gözlülük”tür. Nükteyi şiire dönüştürme çabasındaki Garipçiler\n şiiri, ince duyarlıklara uzak, zekâya ve metafiziğe kapalı; hayatın en büyük zevkini “Rakı şişesinde balık” olmakta gören bir şiirdir.

Orhan Veli’nin Garip döneminde yazdığı şiirlerde dikkati çeken bir husus da parodidir. Bu konuda zikredilen ilk örnek, Ahmet Haşim’in:

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam

mısralarının, “Eskiler Alıyorum” şiirindeki:

 

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum.
Şiir yazıyorum,

Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam

mısralarıyla parodisidir.

Canan ki Degüstasyon’a gelmez
Balıkpazarı’na hiç gelmez

mısraları, yine Ahmet Haşim’in:


Cânân ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havz üzerinde


mısralarının parodisidir.

 
“Denizi Özleyenler İçin”deki:
Suların yeşili, göklerin mavisi
Lapinaların en hârelisi

mısraları da, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın meşhur “Bursa’da Zaman” şiirindeki:

Ovanın yeşili, göğün mavisi
Ve mimarilerin en İlâhîsi

mısralarının parodisidir.

Garip kitabındaki şiirler ve Garip manifestosunda şiir hakkında öteden beri alışılagelen anlayışlardan oldukça uzak ve farklı görüşler, devrin iki önemli ismi, Nurullah Ataç ile Sabahattin Eyüboğlu’nun desteğiyle geniş sayılabilecek bir okuyucu kitlesi üzerinde etkili olur. Ancak Orhan Veli ile diğer iki arkadaşı Garip’te ortaya koydukları ilkelere uzun süre bağlı kalamaz. Orhan Veli, Garip’in 1945 yılında yayımlanan ikinci baskısına sadece kendi şiirlerini alır ve önsözün başına koyduğu “Garip İçin” başlıklı kısa yazıda da bir tür hayal kırıklığını ifade eder:

“.. .Yazdıkça fark ediyorum: Garip'in müdafaa­sına kalkışmış gibi bir hâlim var. Garip'i başkala­rından evvel kendime karşı müdafaa etmek isteyişim, ondaki kusurları başkalarından çok kendim bildiğim içindir.” Ayrıca, Garip'in bu ikinci baskısının başına koyduğu isimsiz üç mısralık şu şiir de, okuyucudan anlayış bekleyen bir uyarı gibi yorumlanmıştır:

Gemliğe doğru,

Denizi göreceksin,

Sakın şaşırma!

-1945 yılından sonra üç arkadaşın yolu tamamen ayrılır: Orhan Veli’nin Vazgeçemediğim (1945), Oktay Rifat’ın Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üs­tüne Şiirler (1945) ile Melih Cevdet’in Rahatı Kaçan Ağaç'tan (1946) itibaren, artık şiir anlayışları değişmeye, daha doğrusu Garip’ten uzaklaşmaya başlar ve tamamen yön değiştirir. 1950 yılında Orhan Veli’nin ölümünden sonra Oktay Rifat ve Melih Cevdet tarafından da tamamen terk edilerek taklit planında başkalarının eline geçer.

Garip hareketi üzerine dikkate değer ilk bilimsel çalışmayı yapan Hakan Sazyek, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi adlı çalışmasında, Garip akımından çeşitli şekillerde etkilenen, bazıları daha sonraki yıllarda isim yapan 25 kadar şairin adlarını zikreder.5

Bu “edebiyatsız edebiyat”ın kolay görünüşü, konuşur gibi yazmak kolaylığı, o günlerin genç şiir heveskârlarının tabir caizse iştahını kabartır; devrin edebiyat dergileri Garipçiler’in yüzlerle ifade edi­lebilecek taklitleriyle dolup taşar. Tahmin edilebi­leceği gibi onlardan bugüne hiçbir şey kalmaz.

Orhan Veli’nin, kısmen Garip anlayışım sürdürdüğü 1945’te yayımlanan Vazgeçemediğim'den sonra, gerek 1947’de yayımladığı Yenisi, gerekse ölümünden önce 1949’da yayımlanan son kitabı Karşı'yı incelediğimiz zaman, çok açık bir şekilde! Garip anlayışından uzaklaştığını, şekil, üslûp ve ifade bakımından tekrar eski şiir anlayışına döndüğünü görürüz.

Bugün Orhan Veli adı anılınca, onun bu son dönemde yazdığı vezinli, kafiyeli ve gerçekten şairane ifadelerin hâkim olduğu; Garip sonrası ve Garip çizgisi dışında, daha çok ferdî özlem ve duyarlığı dile getiren “Anlatamıyorum”, “Vazgeçemediğim”, “Yolculuk”, “İstanbul’u Dinliyorum” “Yenisi”, “Birdenbire” ve İstanbul Türküsü” adı şiirleri hatırlanmaktadır.6

Orhan Veli’nin Ankara Lisesi’nden edebiyat hocası olan Ahmet Hamdi Tanpınar, bu konuda kendisiyle yapılan bir röportaja şu cevabı verir:

“Gençleri seviyorum. Onlarla vâkıa şiirin cevherinde anlaşamıyorum. Fakat sanatı ne de olsa ciddiye almalarını, yeni bir ifade tarzı aramalarına keskin ve tahammülü dar zevklerini -bittabi hepsinde değil- daha evvel söylenmiş olandan nefretlerini seviyorum. Fakat şiirden, hem de gittikçe genişleyen bir zâviye ile uzaklaştıklarını gözlememek de mümkün değil. İş yenilik bahsine gelince, bunun sonu gelmez. Mesele behemehal yenide değil, genç, taze ve bâkir olmaktadır. Gençleri seviyorum, fakat canım şiir okumak isteyince Bâlâ Efendi’nin Divan’ını açıyorum.”7

Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, 2. b., İstanbul 1975, s. 1301 131.

Bunlardan biri “Efsâne” adını taşımaktadır (bk. Bütün Şiirleri, İstanbul 2003, s. 170).

Behçet Necatigil, “Garipçiler”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. III, İstanbul 1979, s. 285-288.

“Garip Mukaddimesi”nin geniş bir incelemesi için bk. M Orhan Okay, Poetika Dersleri, Ankara 2004, s. 30-90.

Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi, İstanbul 1995, s. 318.

Orhan Veli ve Garip hareketi üzerine daha geniş bir inceleme için bk. Yılmaz Taşçıoğlu, Türk Şiirinde Bir Garip Adam: Orhan Veli Kanık, İstanbul 2004.

Tasvîr-i Efkâr, 14 Ekim 1941. A. Hamdi Tanpınar “Türk Edebiyatında Cereyanlar” adlı meşhur makalesini« “Orhan Veli ve Yeni Populisme” başlıklı bölümünde Garipçiler’in yaptığı işi, edebiyatımızı “şâirinâne modalardan kurtarmak” ve Türk şiirinin hakim vasfı gibi görünen “müzikaliteyi sarsmak” şeklinde özetlemiştir (bk. Edebim Üzerine Makaleler, haz. Zeynep Kerman, İstanbul 1969i s. 118-119

Türk Edebiyatı Dergisi, Haziran 2014, sayı, 488

İLGİLİ İÇERİK
YEDİ MEŞALE VE GARİP AKIMI

12. SINIF GARİP DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR SUNUSU

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI GARİP HAREKETİ TEST-2

12.SINIF GARİP HAREKETİ SLAYTI

GARİPÇİLER(1.Yeni Şiir)

ORHAN VELİ ve GARİP ŞİİRİNİN GEREKÇELERİ

GARİP BİLDİRİSİ

 

İLGİLİ İÇERİK
YEDİ MEŞALE VE GARİP AKIMI

12. SINIF GARİP DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR SUNUSU

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI GARİP HAREKETİ TEST-2

12.SINIF GARİP HAREKETİ SLAYTI

GARİPÇİLER(1.Yeni Şiir)

ORHAN VELİ ve GARİP ŞİİRİNİN GEREKÇELERİ

GARİP BİLDİRİSİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi