Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

YEDİ MEŞALECİLER
Yedi Meşaleciler, Cumhuriyet Dönemi’nde (1928), Beş Hececilere tepki olarak ortaya çıkan bir edebî topluluktur. Beş Hececilerin savunduğu sanat anlayışına karşı, içtenliği ve “saf (öz) şiir”i savunan yedi genç sanatçının oluşturduğu topluluktur. Beş Hececileri gerçeklere dayanmayan “memleket edebiyatı” anlayışına sahip olmakla suçlamışlar, “canlı, samimi ve gerçekçi” bir edebiyat oluşturmayı amaçlamışlardır.
“Yedi Meşaleciler” adını almalarının nedeni ise “Yedi Meşale” adlı derginin etrafında toplanmaları ve bu adla ortak bir yapıt yayınlamalarıdır. 1928’de yayınladıkları “Yedi Meşale” adlı ortak kitapta metinlerini bir araya getirmeleridir.


YEDİ MEŞALECİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ:

  • Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin bir beyannameyle ortaya çıkan ilk topluluğu olan Yedi Meşaleciler (1928), ortak çıkardıkları şiir kitaplarının başına bir mukaddime koyarak “son zamanların renksiz ve dar Ayşe, Fatma terennümünü” sürdürmeyeceklerini, şiirin artık konu bakımından değişmesi ve genişlemesi gerektiğini savunmuşlardır.
  • Edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılanan topluluk, Yusuf Ziya Ortaçın da teşvikiyle, on beş günde bir yayımlanan “Meşale” adında bir dergi de çıkarmıştır. Kenan Hulusi yönetiminde çıkan ve sanat anlayışından dolayı Ahmet Haşim’in de desteklediği ve yazılar verdiği dergi, sekiz sayı çıkarılabilmiştir.
  • Ortak şiir kitapları olan Yedi Meşale’nin önsözünde, “Kariler aynı his ve fikirlerin değiştirile değiştirile kendilerine sunulmasından bıktılar, usandılar. İşte biz edebiyatta bu çürük zihniyetle mücadele etmek istiyoruz.” diyen topluluk üyeleri, süregelen şiir anlayışını biçimden çok içerik ve duyuş tarzı yönüyle eleştirmişlerdir.
  • Aşk, aile sevgisi, yaşama sevinci, çocukluk günlerine özlem gibi temaları yeni mecaz ve söyleyişlerle işleyerek şiire sokmuşlar; hece ve kafiye bakımından geleneğe bağlı kalmışlardır.
  • “Memleketçi edebiyatçılar (Beş Hececiler)”ın elinde kısırlaştığına inandıkları şiire bir açılım getirmek üzere, “canlılık, samimiyet ve daima yenilik” parolasıyla bir araya gelen Yedi Meşaleciler, Ziya Osman Saba dışındaki üyelerinin şiiri bırakıp edebiyatın diğer türlerine yönelmelerinin de etkisiyle, önemli bir yenilik getiremeden dağılmışlardır.
  • Yedi Meşaleciler’i “SeViYeCi KaZıM” olarak kodlayabiliriz.
  • Varlaine, Mallerma gibi Fransız şairleri örnek almışlardır.
  • Konuları olabildiğince genişletmek istemişlerdir.
  • Sanat, sanat içindir.” görüşünü benimsemişler ve geleneksel konulardan sıyrılıp yeni konular işlemişlerdir.
  • Heceyi geliştirmek amacıyla ortaya çıkmışlardır.
  • Anadolu’yu yurtseverlik anlayışıyla anlatmayı düşünmüşler; ancak pek başarılı olamamışlardır.
  • İşlenen konuları çeşitli görünümlerle zenginleştirmek; canlı, içten ve yeni bir ruhla ortaya çıkmak istemişlerdir.
  • Edebiyatımızda pek kalıcı olmamış, kısa süreli bir yankı uyandırmışlardır.
  • İç dünyaya, eşyaya, hayata ve olaylara izlenimci bir ressam gözüyle bakmışlardır.
  • Şiirimize yeni bir duyarlık getirmiş; bu duyarlığı, işledikleri konuları, imge ve benzetmelerle beslemişlerdir.
  • Kendilerinden önceki edebi faaliyetlerin renksiz ve soluk olduğunu öne sürmüşler, memleket edebiyatını, Beş Hececileri eleştirmişlerdir.
  • Topluluk üyeleri -Ziya Osman Saba dışında-şiir yazmayı sürdürmemiş, edebiyatın diğer alanlarına yönelmişlerdir
  • Parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmişler, açıkça belirtmeseler de bağlandıkları Fecriati estetiğini pek aşamamışlardır
  • Şiir anlayışları öz şiir çerçevesinde değerlendirilir.
  • Topluluk üyelerinden Kenan Hulusi Koray, hikâye yazarıdır.

Yedi Meşaleciler:
    Vasfi Mahir Kocatürk,
    Ziya Osman Saba,
    Sabri Esat Siyavuşgil,
    Cevdet Kudret Solok,
    Yaşar Nabi Nayır,
    Kenan Hulusi Koray,
    Muammer Lütfi Bahşi
Bu sanatçılar, birlikte çıkardıkları “Yedi Meşale” adlı şiir kitabının ön sözünde görüşlerini şu şekilde açıklamışlardır:
“Yazılarımızı müşterek neşretmemizin sebebi, memleketimizde son edebî cereyanları gösterecek toplu bir eser vücuda getirmek arzusudur. Yazılarımızda ne dünün mızmız ve soluk hislerini, ne son zamanların renksiz ve dar Ayşe, Fatma terennümünü bulacaksınız. Biz her şeyden evvel duygularımızı başkalarının manevi yardımına muhtaç kalmadan ifade etmeye çalıştık.”

ZİYA OSMAN SABA

SEBİL VE GÜVERCİNLER
Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,
Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...
Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer.

Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar,
Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr
Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.
 
Ziya Osman SABA

HAYATI
İstanbul'da doğdu, Mütareke yıllarında Galatasaray Lisesini bitirdi. Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde çalışırken bir yandan da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi (1936). Muhasebecilik, banka memurluğu,
Millî Eğitim Basımevi’nde düzeltmenlik yaptı, ilk şiiri Serveti Fünun dergisinde çıktı, dergideki arkadaşlarıyla Yedi Meşale Topluluğu’nu kurdu. Daha sonra yazı ve şiirleri Varlık dergisinde yayımlandı. Kalp hastalığı üzerine evine çekilerek Varlık Yayınevinin yayın işleriyle meşgul oldu. İstanbul’da öldü.

EDEBİ KİŞİLİĞİ
 Yedi Meşale topluluğunun şiir anlayışını, yaşamının sonuna dek sürdüren tek şairidir.
 Gözlemci ve dışavurumcu bir tarzın ürünü olan şiirlerinde çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, ev-aile sevgisi, Tanrı’ya kulluk ve şükran, iyilik düşüncesi, ölüm yakınlığı, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, İstanbul sevgisi, yoksulluk karşısında duyulan utanç ve merhamet gibi temaları işlemiştir.
Hece ölçüsünün yanı sıra serbest şiirler de yazmıştır.
 Hikâyelerinde genellikle anılarından hareket ederek geçmiş yaşamın özlem ve acısını bir arada  vermeye çalışmıştır.
Şiirlerini “Sebil ve Güvercinler”, “Geçen Zaman” ve “Nefes Almak” adlı kitaplarda toplamış; hikâyelerini ise
“Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ve “Değişen İstanbul” başlıklarıyla kitaplaştırmıştır
Artık Yaşamak İçin” adlı şiirinde geçmişe duyduğu özlemi şöyle dile getirmiştir:
“Düşünceli yürürken, bir yol dönemecinde
Çıkacak ömrümüze beyaz dallarla bahar.
Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu,
Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.”

Bu Rüzgâr
Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek.
Gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek.
Bir gün, bir gün var ki, günden güne gerçek,
Çatir çatir servi, çitir çitir böcek.
Çek ciğerlerine, bir nefes daha çek,
Bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek.
Ziya Osman Saba

Değişen İstanbul: Genç sayılabilecek yaşta kaybettiğimiz sanatçının gerçekleştirmeyi çok istediği bir tasarısı vardı: Kendi hayatının romanını yazmak. Yaşamıyla paralel olarak, içinde yaşadığı ve çok sevdiği İstanbul’un da değişip geliştiğini görmüştü. Bu nedenle hazırladığı yapıta “Değişen İstanbul” adını vermek istiyordu. Bu romanı oluşturmak için anılarından parçaları eli değdikçe hikâye şeklinde yazıyordu. Bunların bir bölümü , “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesinde yayımlanmış, bir bölümü ise Varlık dergisi ve yıllık hikâye kitaplarında kalmıştı.
Bunlar, sonradan “Değişen İstanbul" adıyla kitaplaştırıldı.

YAŞAR NABİ NAYIR


www.liseedebiyat.com
Görmedim ilham atını
Ben bu şiir sanatını
Bir deli kızdan okudum

Sanatı öğretti bana
Ben de bu tezgahtan ona
Türlü kumaşlar dokudum

Altı buçuk yıl emeğim
Gönlüm, elim, gözbebeğim
Eskidi sırtında bütün

Tam gözü doldurduğu gün
Sevgiden almış gibi hız
Ansızın evlendi o kız

İstedim ünler salacak
Bir yaman örnekli duvak
Örmek o ruhum geline


Ay ışığından bir ipek
Gamla beraber bükerek
Taktım ömür iğnesine

İğneyi ilkin derime
Sonra çürük gözlerime
Saplayarak, titremeden

İşledim üç günde bakın
Solmuş ümit yaprağının
Üstüne her duygumu ben

Sanatım ermişti sona
Gitti merasimle ona
Ellerimin son hüneri

İşte o kızdan bu kumaş
Her yanı kıpkırmızı yaş
Ertesi gün geldi geri


Onar Mısra
II
Ayırma gözlerini gözlerimden benden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.
Gözlerine yavaşça, yavaşça doldu akşam...
Göklerin ateşini kalbime boşaltarak
Benim içimde yaktı sanki gurubu akşam.
Senin kirpiklerinde bir damla oldu akşam.
Gündüzden, gürültüden ve kâinattan ırak,
Akşamı seyredeyim bakışlarında bırak,
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak

BEKLİYORUM

En güzel rüyaları andıran enginlere,
En güzel ümitlerle açılmak istiyorum.
Gözlerinin içinde, bilmediğim bir yere
Günlerce gitsem, gitsem ve dönmesem diyorum.

Fakat ufuklarını ne gün, ne ay aşıyor,
Dalgalar bulutlardan inmiyor bu denizde.
Bekliyorum, fırtına dinmiyor bu denizde.
Bu denizde en ıssız karanlıklar yaşıyor.

Ve ben şimdi aydınlık sabahlar bekliyorum,
Ümidi bir yelken gibi açarak bir gemiye,
Sonsuz mesafelere doğru açılsam diye,
Bir güzel gün, bir sükûn, bir bahar bekliyorum...

HAYATI
Üsküp’te doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Bankacılık yaptı, gazetede, Türk Dil Kurumunda, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosunda çalıştı. Varlık Yayınevini kurdu, Varlık Dergisi’ni çıkardı. 15 Mart 1981 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Edebî kişiliği
Yedi Meşale Topluluğu’nun kurucuları arasında yer alan Yaşar Nabi, sanat hayatına şiirle başladı, ilk zamanlarda döneminin biçim özelliklerini yansıtan şiirler yazıp Çocuk Dünyası, Yeni Kitap, Meşale, Hayat, Çığır, Varlık gibi dergilerde yayımladı.
Şiirlerinde daha çok, sosyal konuları, acıları, sevinçleri, insanca zaaflarıyla halktan kişileri ve biraz da kendi tutkularını işledi.
Şiirlerinde konu, üslup, nazım tekniği ve edebî sanatlar bakımından Hececilerin etkisi altındadır.
Yaşar Nabi, gönlü her zaman şiirde olmasına rağmen zamanla birçok edebiyat türünü denedi. Roman, öykü, oyun, manzum destan yazdı; inceleme ve gezi kitapları çıkardı; makaleler, denemeler, fıkralar kaleme aldı.
Panait Istrati ve Balzac’ın eserleri başta olmak üzere Fransızcadan çeviriler yaptı. Gerçi gençlik serüveni olarak niteleyebileceğimiz hikâye, roman ve oyunları yaşadığı dönemi aşamamış eserlerdir. Zaten o, yazınsal türlerdeki bu yapıtlarından çok, edebiyatımızda yayıncılığı ile yer edindi.
Kırk sekiz yıl, hiç aksatmadan yayınladığı, günümüzde de yayınına devam eden Varlık Dergisi, Türk edebiyatına büyük katkı sağladı, birçok yeni yazar kazandırdı.
Türk edebiyatına büyük katkıları nedeniyle 1979 yılında Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’ne layık görüldü.

Eserleri:
Şiir: Yedi Meşale (ortak kitap), Kahramanlar, Onar Mısra
Roman: Bir Kadın Söylüyor, Âdem ve Havva, Kahraman İzciler
Hikâye: Bu da Bir Hikâyedir, Sevi Çıkmazı
Oyun: Mete, İnkılâp Çocukları, Beş Devir, Köyün Na­musu, Radyonofik Öyküler
Biyografi: Ahmet Haşim, Ömer Seyfettin, Tevfik Fikret, Homeros, Moliere
Makale-inceleme: Balkanlar ve Türklük, Edebiyatımızın Bugünkü Meseleleri, Nereye Gidiyoruz, Yıllar Boyunca, Atatürkçülük Nedir? Atatürk Yolu, Edebiyat Dünyamız, Dost Mektupları, Değişen Dünyamız, Çağımıza Ters Düşenler
Derleme: Genç Neslin En Güzel Hikâyeleri, Türk Nesir Antolojisi, Başlangıcından Bugüne Türk Şiiri, Günümüz Türk Hikâyeleri

VASFİ MAHİR KOCATÜRK (1907-1961)    

Sabah Türküsü
Gün doğdu, kıpkızıl karşı kavaklar,
Yosmam, uyku yetmedi mi?
Rüyadan gözünü açtı yapraklar,
Bağda pırıldıyor top yapıncaklar,
Uyan da kolumdan al sepetimi,
Yosmam uyku yetmedi mi?
Kapının üstünde asmalar yeşil,
Güllerin yürek biçimi,
Saksında kor olmuş iki karanfil
Uyan, ak elinle gözlerini sil,
Yorulan kolumdan al sepetimi,
Yosmam, uyku yetmedi mi?
Yakuttan salkımlar getirdim sana,
Mercandan al ibrişimi.
Kimi taneleri benziyor kana,
Altın damlaları düşmüş bir yana,
Uyan da kolumdan al sepetimi,
Yosmam, uyku yetmedi mi?

1907 yılında Gümüşhane’de doğdu. İstanbul’a gelip Darüşşafaka’ya girerek orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. Yükseköğrenimini Mülkiye Mektebinde yaptı. Çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Müfettişlik ve milletvekilliği yaptı. 1961 yılında Ankara’da öldü.
Edebî kişiliği
Sanat hayatına şiirle başlayan Vasfi Mahir Kocatürk’ün ilk şiirleri, 1926 yılından itibaren dönemin dergilerinde yayımlanmaya başladı.
1928 yılında arkadaşıyla birlikte “Yedi Meşale” adlı bir kitap çıkararak ilk şiirlerinden bir kısmını burada yayım­ladı. Bu devreyi “Tunç Sesleri”, “Geçmiş Geceler”, “Bizim Türküler” adlı şiir kitapları takip etti.
Vasfi Mahir, şiirlerinde çoğunlukla duygusal, epik ve pastoral konuları işledi. Epik şiirleriyle tanındı.
Şiirlerinde halk şiirinin biçimsel özelliklerinden yararlandı.
Manzum oyunlar yazdı
Hece ölçüsüyle epik ve lirik şiirler yazdı. Şiirlerinde kahramanlık, fedakârlık, vatan ve millet sevgisi gibi temaları ele aldı. “Yurt Türküsü” adlı şiirine

Yurt Türküsü
Güzel yurdum dağlarını,
Uzaktan göresim gelir.
Keskin esen yellerine,
Kendimi veresim gelir.

Gözümde tüter damların,
Sakız kokulu çamların,
Türkü söyler akşamların,
Bana kendi sesim gelir.

Su içtim kaynaklarından,
Gölgelerinde uyudum.
Kuşlarının söylediği
Şen türkülerle büyüdüm.

Ninniyle salladın beni,
Şefkatle kokladın beni,
Sevginle bağladın beni,
Güzel yurdum, güzel yurdum.
Vasfi Mahir KOCATÜRK

mısralarıyla başlar. Şiirin yanında manzum oyunlar, ders kitapları ve çocuk hikâyeleri de yazan Kocatürk, edebiyatla ilgili kitap, antoloji ve araştırmalar da yaptı. Bütün bu çalışmaları ile döneminin verimli kalemlerinden biri olarak tanındı.
Eserleri: Şiir: Dağların Derdi, Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Bizim Türküler, Ergenekon, Hayat Şarkıları
Oyun: Yaman, Sanatkâr, On İnkılâp
Deneme-İnceleme-Antoloji: En Güzel Türk Manileri, Şaheserler Antolojisi, Divan Şiiri Antolojisi, Osmanlı Pa­dişahları, Türk Edebiyatı Şaheserleri, Tekke Şiiri Antolojisi, Metinlerle Edebiyat, Namık Kemal, Şiir Defteri, Hikâye Defteri, Namık Kemal’in Şiirleri, Ziya Paşa’nın Şiirleri, Saz Şiiri Antolojisi, Türk Nesri Antolojisi, Meşhur Beyitler, Türk Edebiyat Tarihi, Türk Edebiyatı Antolojisi

SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL (1907-1968)
Odalar ve sofalar
Evler, bir nara benzer,
Nar tanesi, sofalar,
Akşam, yol gibi gezer;
Sükûn, su gibi odalar.

Odada bir pancurun
Sofadadır güneşi;
Camlarda yanan korun
Düşer içime eşi.

Odada yığın yığın
Gölgenin salkımları;
Sofada yalnızlığın
Duyulur adımları.

Oda, içinden duyar
Oluktan düşenleri;
Sofa, geceyi oyar,
Dinler merdivenleri.

Toplar odam kuş gibi
Sofamın lâflarını.
Birer bibloymuş gibi
Süsler boş raflarını.

Beni duvar boyunca
Bir kum gibi ufalar
Odam uyku dolunca
Uyumayan sofalar.

İstanbul’da doğmuştur. Hukuk Fakültesinde okurken, devlet tarafından Fransa’ya gönderilmiş, orada felsefe ve psikoloji eğitimi almıştır. Felsefe öğretmenliği ve öğretim üyeliği yapmıştır.
Edebî kişiliği

Lise öğrenimi yıllarında Güneş, Hayat gibi dergilerde yayımladığı şiirlerle edebiyat dünyasına girmiştir. Çevresini fotoğraf çeker gibi gözlemlemiş ve edindiği izlenimleri şiirine aktarmıştır. Hece ölçüsüyle, günlük yaşamın küçük ayrıntılarını, yaşamı çerçeveleyen mekânları, yer yer alaycı bir anlatımla şiirlerine taşımıştır. Masala özgü bir dikkatle varlık âlemini ifadeye yönelen şair, çocukluk yıllarının saflığı ile dış dünyayı şiirleştirmiştir. Empresyonizmin izlerini taşıyan şiirlerinde şairanelikten uzak durma, canlılık, içtenlik, yenilik ilkelerine bağlı kalmıştır. Cemal Süreyya onu şu cümlelerle değerlendirmiştir:
“O, grubun en özgün şairidir. Ayrıca o günkü şiirin bugün de ayakta duran tek üyesidir. Sanırım, ileride bazı inceliklerinin farkına varanlar çoğalacak, hiç değilse şimdikine göre çok daha önemsenecektir.”

Övgüyü hak edecek şiirlerine rağmen Sabri Esat, “Odalar ve Sofalar” adlı kitabının dışında şiir kitabı yayımlamamış, Yedi Meşaleciler içinde başladığı şairliğe daha sonra veda emiş ve edebiyat hayatına daha çok, çevirilerle ve inceleme yazılarıyla devam etmiştir.
En güçlü yanı çevirilerinde görülür. Özellikle Fransız edebiyatından yaptığı şiir çevirileriyle ün kazanmıştır. Ancak kendisi mesleğinin psikoloji olduğunu ve mesleğine sadık kalabilmek için sevmesine rağmen şiir yazmadığını söylemiştir.
Eserleri: Şiir: Yedi Meşale (ortak kitap), Odalar ve Sofalar
Odalar ve Sofalar: Sabri Esat’ın şiirlerini topladığı kitabıdır. Kitaba adını veren “Odalar ve Sofalar”da gerçek, masallarda olduğu gibi hayal vasıtasıyla değiştirilmiş bir başka şekle sokulmuştur. Mekân sabit ve belirli olmakla beraber eşyanın uyandırmış olduğu hayal ve izlenimler durmadan değişiyor. Bu yapı ve doku özelliği her beytinde ayrı bir mecaz kullanılan divan şiirine benziyor. Fakat divan şiirindeki mazmunlar basmakalıp oldu­ğu halde buradaki benzetmeler yeni ve orijinaldir.

CEVDET KUDRET SOLOK (1907-1992)

7 Şubat 1907’de İstanbul’da doğdu.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte­sini bitirdikten sonra Kayseri ve An­kara’da edebiyat öğretmenliği yaptı.
Öğretim görevlisi olarak girdiği An­kara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa­kültesi Basın ve Yayın Yüksek Oku­lundan emekli oldu. 10 Temmuz 1992’de İstanbul’da öldü.
Edebî kişiliği
Yazın yaşamına 1927’de Servet-i Fünun Dergisi’nde yayımlanan şiir ile başladı. Meşale Dergisi’nde toplanan Yedi Meşaleciler arasına katıldı. Önceleri, “Ölüm Şarkısı” adlı şiirinde geçen
ÖLÜM ŞARKISI
Rüzgâr değmez oldu artık yüzüme,
Gün ışığı kapıma boş yere gelir;
Kötü bir düş gibi dolar gözüme,
Bu toprak bana dağ, size tepedir!
Toprak yukarda, gül, aşağıda yılan!
Elimde kelepçe, gözümde burgu!
Toprak, kemiğimden etimi soyan
Hırsız, kanlı katil, kefen soyucu!
Bütün uzuvlarım bana darılmış,
Kulağım unutmuş artık sesimi;
Hepsi ayrı ayrı hayale dalmış,
Bu omuz, bu ayak bu el benim mi?
Girdiğim çukurdan iki facia:
Burda karınca dev, insan noktadır;
Toprağın altında bir zaman daha,
Tırnaklar ve saçlar uzamaktadır!
Ölüler, ölüler, koşun imdada!
Ölüler, sizin en yoksulunuzum!
Ölüler, koşun ki öbür dünyada
Topraktan bir sema ile mahpusum!
Yağmur çisil çisil üstüme yağar.
Tabiat kardeşim yasıma ortak;
Şehrin üzerinde uçan bulutlar
Serviler ucunda sallanan bayrak!


dizelerinde olduğu gibi kişisel duyarlıklarını ve kendi iç dünyasının karamsarlığını, burul, içe dönük ve kırgın duygularını yansıtan ölçülü, uyaklı şiirler yazdı. Daha sonraki şiirlerinde ise ölçü kullanmadı. 1928’de “Birinci Perde” adlı tek şiir kitabını yayımladı.
Şiirin yanında roman, öykü, oyun gibi türlerde de eserler yazdı. Oyunlarında bireylerin psikolojik saplantılarını işledi.
Bireysel konuları kötümser ama orijinal açıdan başarıyla işlemiştir.
Öykü ve romanlarıyla edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. Onun olayları ve kişileri verişteki başarısına dil ve anlatımındaki başarısı eşlik etti. İlk romanında kullandığı yalın ve temiz Türkçesini, genellikle kısa cümleli anlatımını öbür iki romanında da sürdürdü. Karşılıklı konuşmalarda genellikle üç kelimeyi aşmayan cümleleri, kimi zaman tek kelimeye kadar düştü. Konuşmalarda ve anlatımdaki bu özellik romanlarına ayrı bir hava verdi.
Daha sonraki yıllarda edebiyat ve tiyatro tarihine ilişkin incelemeler, araştırmalar yaptı, yazınsal sorunlara ilişkin eleştirel denemeler yazdı.

1945’te hazırladığı “Türk Hikâye ve Roman Antolojisi”ni daha sonra “Türk Edebiyatı’nda Hikâye ve Roman” adıyla genişletti. Cevdet Kudret Türkçenin sadeleşmesini istemesine rağmen “Dilleri Var Bizim Dile Benzemez” adlı eserinde özleştirmenin sınırlanmamasının doğru olmayacağını, yüzyıllardır kullanılan yabancı sözcüklere karşılıklar bulmanın, ölü sözcükleri diriltmenin yararsız olacağını savundu.
Eserleri:
Şiir: Birinci Perde
Hikâye: Sokak
Roman: Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız
Oyun: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Kurtlar, Danyal ve Sara
Diğer Yapıtları: Türk Hikâye ve Roman Antolojisi, Dille­ri Var Bizim Dile Benzemez, Ortaoyunu, Bir Bakıma, Ör­nekleriyle Edebiyat Bilgileri, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, Dillerin Gizli Dünyası, Kalemin Ucu
Havada Bulut Yok: İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye yansıyışının romanıdır. Eser, İstanbul dışındaki büyük şehirlerdeki toplumsal yaşamı ya da eğitim emekçilerinin dar çevrede yozlaşmasını irdeleyen bir roman olarak da okunabilir. Roman, eğitim için yapılacak her türlü yatırımın bir yanının eğitimcilerin kendilerini geliştirecekleri, insan ilişkileri kurabilecekleri çevreler oluşturulması için yapılması gereğini vurgulamaktadır.
Sınıf Arkadaşları: Eserde, roman kahramanı Süleyman'ın birinci sınıfta başla­yan öğrenciliğinden yola çıkılarak Birinci Dünya Savaşı’yla başlayan toplumsal yoksunluklar dile getiriliyor. Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke yılları İstanbul’unun orta halli aileleri için bile çetin olan hayatından kesitler veren romanın adı, arada ayrı bölümler hâlinde Süleyman’ın on üç sınıf arkadaşının hayatlarını da anlatmasından geliyor.

KENAN HULUSİ KORAY (1906-1943)

27 Mayıs 1906’da İstanbul’da doğan sanatçı, İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yükseköğrenimini tamamladı. Memurluk ve gazetecilik yaptı.

Edebî kişiliği
“Bir Tutam Saç”, "Beyaz Güller”, “Güzel ve Esrarengiz” gibi ilk öyküleri Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı. Yedi Meşale’nin altı şairi arasına, öyküleriyle katılan tek yazarıdır. “Denizin Zaferi”, “Abajur”, “Bir Mezarcının Hayatı” başlıklı üç kısa öyküsüyle adını duyurdu.
Gazeteciliğinin de etkisiyle küçük hikâye tarzını benimseyen yazar, korku (fantastik) türünde örnekler veren ilk hikâyecidir. Kısa cümlelerle oluşturduğu ahenkli bir anlatımı, yalın ve doğal bir dili vardır. Yerel konuşmaları canlı olarak vermeye özen göstermiştir. Kurgu yönünden oldukça sağlam olan öyküleri işleniş, ayrıntıların seçimi ve diyaloglar yönünde zayıftır. Ancak olayların değişik yerlerde geçmesi, farklı kuruluşlar denemesi, öykülerine aykırı bir hava ve sürükleyici bir nitelik kazandırmıştır.
Bilgisizlik, köylünün dertleri gibi toplumsal olaylar ve aşk, korku, acıma, özlem, insanlardaki çeşitli zaaflar gibi psikolojik konularda yazdığı öyküleriyle öne çıkmıştır.
Korku türünde ilk hikâye yazarıdır.
Eserlerinde fantastik konulara yer vermiştir
Konusu Arabistan’da geçen masalımsı hikâyeleriyle, çeşitli savaşlara dayalı olayları da ele almıştır. Konu çeşitliliği kadar, yazarın öykülerindeki kişiler de renklidir. Kimi öykülerinin kahramanları ise hayvanlardır. Ancak, kişilerin fizikî ve psikolojik yapıları, sosyal durumlarıyla pek ilgilenmemiş; bu yüzden öyküdeki kişiler oldukça yüzeysel kalmıştır.

Eserleri:
Hikâye: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi
Roman: Osmanoflar, Son Öpüş (uzun öykü niteliğinde)
Bahar Hikâyeleri: Kitapta sekiz hikâye yer alıyor. Arabistan çöllerinde geçen “Esma’nın Aşkı” adlı hikâye, geleneksel edebiyata, daha çok da “Leyla ve Mecnun”a bir gönderme niteliğindedir. Sözlü edebiyatın bu aşk destanı, dönemin aşk teması çerçevesinde yeniden ele alınmış. Korku türünde üç hikâye var kitapta. “Tuhaf Bir Ölüm”de, zor durumdaki hastalara kan vermesi ile tanınan Hüseyin’in ölümünden sonra, ondan kan alan hastaların yaşadığı garip durumlar anlatılır. "Gece Kuşu”nda bir yarasa saldırısına uğrayan Gülmescit köyü muhtarının kızının Garip durumu bir doktorun ağzından anlatılır. Bu öykü “vampir mit”ine bir gönderme gibidir. Bir handaki ürkütücü ortamı anlatan “Kavaklıkoz Hanında bir Vaka” ise sanatçının korku türündeki hikâyelerinin en başarılısıdır.


MUAMMER LÜTFİ BAHŞİ (1903-1947)

Üsküp’te doğdu. İlahiyat Fakültesi’ni ve Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
Hâkim olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yaptı. Sonra Ödemiş’e yerleşti ve ölümüne dek avukatlık yaptı.
Edebî kişiliği
İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandıktan sonra heceye yönelmiş, daha sonra serbest tarzda şiirler yazmıştır. Yedi Meşale topluluğu dağıldıktan sonra Varlık dergisi etrafında toplanan arkadaşlarına katılmayarak Anadolu’da yayımlanan yerel gazete ve dergilerde yazmaya devam etmiştir. Şiirlerini ve diğer yazılarını da bir kitap halinde yayımlamamıştır. Şiirlerinin bir kısmı “Yedi Meşale” adlı ortak kitapta yer almıştır

 

İLGİLİ İÇERİK

12. SINIF YEDİ MEŞALECİLER SLAYTI

YEDİ MEŞALE VE GARİP AKIMI

12_CUMHURİYET DÖNEMİ SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI SLAYTI

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI SAF(ÖZ) ŞİİR TESTİ-1

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI SAF (ÖZ) ŞİİR TESTİ-2

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ SAF ŞİİR TESTİ-1

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ SAF ŞİİR TESTİ-2

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI

SAF - ÖZ ŞİİR ve TEMSİLCİLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi