Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Türk halk edebiyatında nağmeyle söylenen cinaslı mâni.

Hoyrat, hem Türk halk edebiyatında bir nazım şeklinin hem de Türk halk mü­ziğinde bir türün adıdır. Türklerin yaşa­dığı çeşitli bölgelerde görülen ve genel­likle dört mısradan oluşan bu nazım bi­çimi daha çok Irak Türkleri (Türkmenler) arasında yaygındır. Araştırmacılar hoyrat, koryat. koyrat şekillerinde de söyle­nen hoyrat kelimesinin menşei hakkında değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Divan şairlerince halk şiirinin genellikle küçük görülmüş olmasından hareketle hordan, el ele tutuşup oynanan bir oyunun adı olan horadan (Türk Lügati, II, 663), "ka­ba ve faydasız, hoyrat" anlamındaki har ve haradan (Divânü Lugâti't-Türk Tercümesi, III, 138), askerlikte "öncü kolu" de­mek olan haravuldan (Ali Şîr Nevâî, s. 184) ve Kazan Türkçesi'ndeki "ney" anla­mını taşıyan kuraydan (Türk Lügati, III, 852) geldiği yolundaki açıklamalar bun­lardan birkaçıdır. Ancak aslı horyat olan kelime Yunanca höriatisten ("köylü, ka­ba saba adam") gelmiş olup hûryâd >hûryâdî ("kırsal, halk tarzı, köylü işi, avamî", bk. Steingass, s. 485) şeklinde Farsçaya da geçmiştir.

Hoyratlar eski şaman şiirleriyle Kâşgarî'nin saguları. Ahmed Yesevî'nin bazı hikmetleri, Bâbür Şah, Nesîmî, Nevâî, Hatâyî ve Kadı Burhâneddin'in tuyuğları gibi dört mısralı nazım şekillerini çağrış­tırmakta, böylece çok eski bir Türk şiir tarzı olduğunu düşündürmektedir. Nite­kim şamanlar, hoyratlara benzeyen dört­lükleri bugün Türkmenler arasında gö­rüldüğü gibi falcılıkta da kullanmışlardır. Samanların söylediği Şeybek Han'a atfe­dilen. "Gök düşse de babırga / Dağ düşse de babırga / Semerkend'i ben alsam / °Oma düşsün davulga" (inan, s. 157) dörtlüğü buna örnektir.

Mevcut bilgiler, Orta Asya'da doğan hoyratların burada yaşayan göçebe Türklerin hayvanlarının peşinde dolaşırken gedikleri dörtlüklerden geliştiğini göstermektedir. Bu bakımdan hoyrat için. Köprülü'nün Türk şiirinin başlangıcı saydığı dörtlükler arasında [Edebiyat Araş­maları I, s. 349) yer alan ilk türlerden biridir denilebilir. Buna göre de başlangıçta göçlerle, sonraları ticaret kervanları ordularla bugün Türk milletinin yaşadığı Çeşitli bölgelere yayıldığı ve uğradığ bazı küçük şekil ve muhteva değişik­liklerinden dolayı farklı adlar alarak varlı­ğını devam ettirdiği söylenebilir.

Gerek yapısı ve mânası gerekse kulla­nım alanı dikkate alındığında hoyratın mâniye olan benzerliği daha belirgin şe­kilde ortaya çıkar. Araştırmacıların ek­serisi bu yakınlığa dikkat çektiği gibi ya­pılan derlemelerin çoğunda da mâni ve hoyratların bir araya getirildiği müşahe­de edilmektedir. Hoyrat ve mânilerin her çeşidine bazı bölgelerde mâni, cinaslı­larına da "ayaklı (uyaklı) mâni" denilmek­tedir. Kesin bir kural olmamakla beraber mâni çoğunlukla cinassız, hoyrat genel­likle cinaslıdır; bununla beraber cinaslı mâniler de vardır. Bu iki nazım şeklini birbirinden ayıran en önemli fark ise hoy­ratların aynı zamanda besteyle, hatta mûsiki aletleri eşliğinde özel bir eda ile ve makamlarla söylenmesidir. Nitekim Kerkük Türkleri arasında. "Mâni söz. hoy­rat şadadır" şeklinde bir ayırım benim­senmiştir.

Hoyratlar, 4 + 3 veya 4 + 3 olmak üze­re 7 heceli ve "aaba" şeklinde kafiyelenmiş dört mısradan (kanat) meydana ge­lir; nadiren altı veya sekiz mısralı olanları da vardır. Çok defa baş tarafında cinası belirten eksik heceli bir mısra bulunur ve buna Anadolu'da ayaklı, kesikli veya ci­naslı mâni denir. Hoyratlarda tam. mü­rekkep, mefruk, lâhik, nakıs, muharref gibi divan şiirinde kullanılan cinas çeşit­leri bulunur [DİA, VIII, 12-14). Hoyratın ana unsuru cinas olduğundan cinassız hoyratlara rağbet edilmemiştir. Dörtlük­lerde genel olarak bir ve ikinci mısralar doldurma olup asıl maksat üç ve dördün­cü mısralarda dile getirilir. Ancak en gü­zel hoyratlar bütün mısraları arasında an­lam bütünlüğü bulunanlardır.

Halkın felsefesini ve hayata bakış tar­zını yansıtan hoyratlarda konu olarak in­san sevgisi, hasret, arzu. yakarma ve is­yan gibi duyguların yanında kahraman­lık, fedakârlık, rindlik ve ölüm temaları da işlenir. Bunlarda çok defa iyimserlik havası hâkimdir. İktibas ve tazmin sa­natı yoluyla âyet, hadis, atasözlerinden ve başka milletlerin edebiyatlarından ak­tarılan sözlerle zengin mânalar kazanan hoyratlar da vardır. Bu özellikleri dikkate alındığında hoyratların mânilere göre da­ha seviyeli ve sanatkârane olduğu söyle­nebilir. Nitekim hoyrat, gerek metin ge­rekse beste olarak köylerden ziyade kasa­ba ve şehirlerde teşekkül etmiş bir orta tabaka sanatıdır. Bugün Irak Türkmen halk şiirinin en zengin varlığını teşkil eden hoyratlara birçok Türkmen şairi nazire yazmakta, hatta bizzat hoyratlar kaleme alarak bu geleneği devam ettirmektedir; Türkiye'de de Diyarbakır, Elazığ ve Urfa yörelerinde aynı gelenek yaşamaktadır.

Hoyratlar ezgilerine göre Türk halk mü­ziğinin uzun hava tarzı içerisinde yer alır ve bir çalgı eşliğinde hoyratçı / horyatçı denilen erkekler tarafından söylenir. An­lam bakımından mâniden daha oturaklı olan hoyratların bu sebeple erkek ağzına daha çok yakıştığı kabul edilmektedir. Hoyratlar, halk tarafından "usul" adı ve­rilen yirmi dört civarında değişik eda. üs­lûp ve tavırla, diğer uzun havalara nisbetle daha sert ve daha kuvvetli bir tarzda (Terzibaşı, s. 144) ve bu tavır değişikliğin­den dolayı da tek kişi tarafından okunur. Hoyratlar eskiden def, dümbelek, saz, ka­val, ney. santur, cümbüş, zurna eşliğin­de okunduğu halde bugün çalgı olarak daha çok ud, keman, kanun, def. düm­belek ve kaşık kullanılmaktadır. Hoyrat­ların ses gezinti alanı çok geniştir. Dört beş ses içinde dolaşan hoyratlar olduğu gibi on bir ses içinde dolaşanlar da var­dır. Bu tür hoyratlar birkaç mertebeli ez­gilerle söylenir. Halk bu ezgi gruplarına baştan sona doğru "kalkma, aşma, çık­ma, yıkma" gibi adlar vermektedir.

Hoyratların, en çok gelişme gösterdiği Irak Türkmen halk mûsikisinde yirmiye yakın makamı vardır. Bunlar "muhalif, beşîrî, nobatçı, kesük, yetimî, yolçı. muçula, iskenderî. ömergele. mazan, ahmedyayı, memeli, karabağlı, idele, kurdu, şerife, malallah. matan" adlarını ta­şımaktadır. Hoyrat tarzı Irak Türkleri arasında geliştiğinden bu makamların bir kısmı klasik Türk mûsikisinin Irak'ta da kullanılan tanınmış makamlarından oluşturulmuştur; meselâ muhalif segah­tan, beşîrî rasttan, malallah hicazdan, ahmeddayı da çargâhtan çıkmıştır. Ayrı­ca ömergeleden doğan matarı gibi bazı Türkmen makamlarından çıkmış bir kı­sım makamlar da vardır. Hoyrat (koryat) aynı zamanda Irak Arap makamlarından biridir. Anadolu hoyratlarında ise beşîrîdüz, bolçacı, acem, İsfahan, ırak, varsak, şirvan gibi makamlar kullanılır. Hoyrat tarzı mahallî renkleriyle birlikte genel Türk mûsikisi için de önemli bir kaynak sayılabilir. Hoyrat makamlarının her biri genellikle "Gülüm, ağam ağam, mine boy­lum, aman aman elivden (elinden), heç bil­mem hara (nereye) gedim" gibi meyan cümleleriyle okunur. Meyanlar hoyratla­rın başında yahut sonunda olur. Bunlar daha çok bir iki kelimeden veya müstakil bir mısradan meydana gelen sözlerdir ve yazılmazlar. Hoyratçı terennüm esnasın­da meyanı hoyratın sözlerine ilâve eder.

Hoyrat halk hayatının ve özellikle Irak Türkmen kimliğinin her anında önemle yer almıştır. Arkadaş toplantılarına, düğün (toy), esvap giyme, güveyi koyma gibi törenler: kır gezintileri, bağ. oahçe ve tarlalardaki çalışmalar: eğlenceler, mevlid. zikir gibi dinî törenler: doğum ve ölüm gibi olaylar hoyratların çokça söy­lendiği ve çeşitli mûsiki aletleriyle icra edildiği ortamlardır. Hoyrat söyleme Irak Türkmenleri arasında usta-çırak gele­neğiyle gelişmiş, usulü ve âdabı olan bir sanat sayılmıştır. Atâ Terzibaşı bu usul­ler hakkında bilgi vererek XIX. yüzyıl or­talarından bugüne kadar gelen birçok hoyratçının (hoyrat çağıncısı) adlarını kay­deder (Kerkük Hoyratları ve Mânileri, s. 231-246, 274-333)

Hoyratları derleme ve tanıtma çalışma­larına XIX. yüzyılın ortalarında başlanmış­tır. Türkmen şairi Seyyid Urfi bu alanda ilk çalışmayı yapanlardandır. Urfî derledi­ği hoyratları 1268 Rebîülâhirinde (Şubat 1852) büyük bir mecmua halinde yazıya geçirmiştir. Molla Sabir’in özel kütüpha­nesine intikal eden bu mecmua onun ölü­münden sonra kaybolmuştur. Daha son­ra hoyrat derleme çalışmaları hızlanmış ve Kerkük gazetesi 1926 Kasımında ilk örnekleri yayımlayarak derleme konusun­da teşvik edici bir rol oynamıştır. Hoyrat­ların kitap halinde basılması XX. yüzyılın ortalarına rastlar. 1950yılında Kerkük'te Emel Kitabevi'nin sahibi Muhammed Habib Sevimli bir kısım hoyratları toplama­ya başlamış ve ilk defa İstanbul'da Latin harfleriyle Kerkük Hoyratları ve Mâ­nileri başlığı altında 714 hoyrat ve mâni ihtiva eden bir kitap yayımlamıştır. Türk­men şairi Osman Mazlum da 1951'de Bağdat'ta Kerkük Hoyratları adıyla 121 hoyrattan oluşan üç fasikül neşretmiştir. Ardından Molla Sâbir, sadece elif ve bâ harfleriyle başlayan 1150 hoyrat ve mâni­yi Kerkük Müntehab Hoyratları adıyla üç cilt halinde toplayarak yayımlamıştır (Bağdat I951-I954). Atâ Terzibaşı'nın ça­lışmaları ise bu alanda yapılmış en kap­samlı araştırma ve incelemedir. Terziba­şı 2000'e yakın hoyrat ve mâni toplamış, bunları Kerkük Hoyratları ve Mânileri adı altında üç cilt halinde Arap harfleriyle yayımlamıştır (I. Bagdad 1374/1955.11-111. Kerkük 1376-1377/1956-1377). Bu eser daha sonra yeni düzenleme ve ilâvelerle tekrar basılmıştır (İstanbul 1975). Hoy­ratlar ayrıca İbrahim Daküki tarafından bir makale ile Arap dünyasına tanıtılmış­tır (bk. bibi.). Anadolu hc, acarını Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Folkloru (Diyarbakır 1943, s. 68-77), M. Emin Ergin Uria'dan Derlenmiş Hoyratlar-Mâniler Abuzer Akbıyık ve Sabri Kürkçuoglu da Şanlıurfa Hoyrat ve Manileri (Şanlıurfa 1991) adı alanda top­lamışlardır.

İBRAHİM DAKÜKİ,18 cilt

SON EKLENENLER

Üye Girişi