Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

EFSANE 

Tabiatüstü özellikler gösteren kişilerin hayatlarının ve olayların anlatıldığı hikayeler. Efsane halkın hayalgücüyle yarattığı "ideal insan tipi"ni verir ve nesilden nesile anlatılır. Efsane ile masallar arasında uygunluk vardır. İki türde de olağanüstü olaylar işlenir. Yalnız efsane daha inandırıcıdır. Bu yönüyle hikaye ve destana yaklaşır. 

Efsaneler şöyle ayrılır: 

1. Yaradılış efsanesi (Dünyanın yaradılışı, tabiat varlıklarının meydana gelişi, kıyamet günleri.) 

2. Tarihi efsaneler. 

3. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler. 

4. Dini efsaneler. 

Türk efsanelerinde kahramanlık, fedakarlık, cesaret, ahlaki davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Ahlah’ın kudretine iman, doğruluk, cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır. Genç Osman, Boş Beşik, Çakıcı EFe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu, Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında söylenegelmektedir. 

 

 

EFSANE-2

  • Yıllarca, gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarılan öykülere efsane denir.
  • Efsanede anlatılan olaylar bazen hayali olabilir. Ama efsaneler çoğunlukla gerçek olaylara ve gerçekten yaşamış kişilere dayanır.
  • Bu öykülerin çoğu kahramanca işler yapmış kişilerle ilgilidir.
  • Eski Yunanlı şair Homeros İlyada ve Odysseia adlı destanlarında krallara ve kahramanlara ilişkin efsanelerden yararlanmıştır.
  • Kral Arthur ve şövalyeleriyle ilgili birçok öykünün kaynağı efsanelerdir.
  • Gerçek bir kişinin yaşamına dayanan Köroğlu adlı halk öyküsü(destanı) de çeşitli efsanelerle karışmıştır. Efsaneler bir bölge ya da halkın kültüründe önemli yer tutar. Mitolojiyle de yakından ilişkilidir.

EFSANE ÖRNEKLERİ

DİPSİZ GÖL(Efsane Örneği)

Karabük Konarı gölleri ile anlatılmak istenen göller 3 tanedir. Bunlardan Büyük Göl; Mavi Göl veya Dipsiz Göl olarak da tanınmaktadır. Bu göle ait bir efsane anlatılmaktadır. Bu efsane şöyledir:

Vaktiyle bu bölgede beyler yaşardı. Bey oğulları, bey kızları vardı. Kimi ata biner, kimi oyalı yazması, kınalı elleri ile koyun otlatır, sürüsünü güderdi.

İşte bu beylerden Yörük Beyi’nin oğlu, Konarı Beyi’nin kızına sevdalandı. Buluşma yeri olarak Büyük gölün olduğu yer seçilmiştir. Vurgundula, sevdalıydılar. Duygularım, sevdalarını büyüklerine anlattılar. Bey, oğlunun derdine çare arandı. Aracılar kondu. Bey kızı istendi. Bey, "Kızımı vermem de vermem!” diye tutturdu. Yürüklerde adettir: “Yabana kız verilmez, yabandan kız alınmaz. ” Konarı Beyi dedi ki: " Göçerlere kız vermem, alıp kızımı gider, komaz bir daha yanımda.

Âşıklar yalvardı, yaşlılar yalvardı. Ne hatır kar etti ne de başka bir şey. Göçme vakti gelmiş, göç kalkacak, beyin oğlunun göçerin başında olması gerek. Bakarlar ki beyin oğlu yok, yağız at huysuzlanır. Göç kervanından bazıları ayrılarak aramaya çıkarlar bey oğlunu. Bu arada beyin kızının da olmadığı anlaşılır. Aramaya çıkar iki taraf da... Tek, bir çoban bilir âşıkların yerini, o söyler beylere, ola ki buluşma yer indedirler. Göl de o zamanlar bugünkü gibi değil. İki ayrı kaynak çıkar, biri sıcak biri soğuk...

Gelirler gölün başına, görürler al yazmayı, anlarlar iki âşıklar canlarına kıymıştır. Suyun içine atmışlardır kendilerini. İki taraf da dolanarak suyun çevresinde gözyaşı dökerler. Gözyaşları göl olur.

Çırpınarak iki ördek kalkar gölden. Biri yeşilbaş, biri beyaz ve kanat çırparak uzaklaşırlar ağlayanların Bakışları arasında. Göç kervanındakiler görür kervanın önünde uçan iki ördeği, sanki yol göstermektedirler onlara bizi takip edin dercesine...

İki sevdalı, iki ördek olup uçtu. O günden sonra her göç mevsiminde iki ördek peydalı olur bu gölde. Nazlı salınımları ile dolanır, dolanır yüzer, sevdalarını söylerler kendi dillerince. Uçarlar birlikte aynı yöne kayıp giden göç kervanına yol gösterircesine...

 

SÜZAN (SUZİ) VE KIRKLARDAĞI

Diyarbakır'ın güneybatısında, Dicle Nehri kenarında, Kırk!ardağı vardır. Bu Kırklardağı'nın arkasında Kırklar Ziyareti vardır. Çocuğu olmayanlar, buraya gelip dilek dilerler. Bir Süryani zengin ailenin de hiç çocukları olmuyormuş. Kadın, Kırklar Ziyareti'ne gelip dilek dilemiş, adak adamış. Bir kızı doğmuş. Adını Suzi (Suzan) koymuşlar. Her yıl doğum gününde, annesi onu süsler, giydirir ve Kırklar'a götürerek bir kurban kestirirmiş.

Suzan böylesine bin nazlarla büyüyüp güzel bir genç kız olmuş. Müslüman komşularının oğlu Adil'le, birbirlerine âşık olmuşlar. Yine bir doğum yıl dönümünde, annesi Suzi'yi, hizmetçilerle beraber kurbanını kesmek üzere, Kırklar Ziyareti'ne göndermiş.

Arkalarından habersizce Adil de gelmiş. Hizmetçilerin kurban kesme telaşından yararlanan Suzi, Adil’le beraber, dağın arkasına dolanmışlar ve orada sevişmişler. Kırklar Ziyareti, bu beraberliği bağışlamamış ve Ziyaret Suzi'yi çarpmış. Kız, On Gözlü Köprü'nün orada, Dicle ’de boğularak ölmüş. Suzi ’nin ölümünden sonra, Adil de aklını yitirmiş.

 

SUZAN( SUZİ) TÜRKÜSÜ

Kırklardağı 'nın yüzü 

Karanlık sardı düzü 

Ben öleydim

Suzi-Suzi Ziyaret çarptı bizi

 

Köprüaltı kapkara 

Anne gel beni ara 

Saçlarım kumlara batmış 

Tarak getir de tara

 

Köprünün orta gözü 

Sular apardı düzü 

Ben öleydim

Suzi-Suzi 

Dicle ayırdı bizi

 

 

ALTIN KALBUR EFSANESİ
Bitlis'in Zeydan Mahallesi'nde Altın Kalbur denen bir su kaynağı vardır. Bu suyun oluşumu, Anadolu'da sıkça görülen "Taş Kesilme" motifiyle, söylenceye konu olmuştur.
İnanışa göre, kaynağın bulunduğu tepenin yaslandığı dağlarda yaşlı bir kadın yaşar. Kadın, koyunlarının sütü ve yağıyla geçinir. Ama yörede koyunlarını sulayabileceği bir dere yoktur. Bir gün uzak bir kaynaktan getirdiği suyla hamur yoğururken, susuz kalmış ko-yunların suya bakışlarını görür. Onların durumuna acıyarak Tanrı'ya yakarır:
-Ulu Tanrım, şu hayvancıkların ateşini söndür. Şu ninenin un kalburunu da altına döndür.
Dileği kabul olur. Yamaçtan buz gibi sular akmaya başlar. Önündeki un kalburu da altına dönmüştür. Yaşlı kadın bu kez, dövünmeye başlar: "Keşke bakracın, teknenin, taşın, toprağın da altına dönüşmesini isteseydim" der. O zaman da koyunları, kalburu, teknesiyle birlikte taş kesilir.
Bugün yörede görülen koyuna benzeyen kayalar, bu olayın kalıntısı olarak yorumlanır.
Bu söylencenin çeşitli biçimleri vardır. Kimi kaynaklara göre kadın, dileği gerçekleşirse üç koyun kurban edecektir. Ama başındaki üç bitle adağını geçiştirince taş kesildiği anlatılır.

ELAZIĞ-DİPSİZ GÖL EFSANESİ
Bir ağa oğlu, su başında kızlardan su istemiş, kızların en güzeli toprak bir maşrapayla su vermiş. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
- Güzel kız adın nedir?
- Adım Ceylan gönlüm seyran.
- Baban kim, hangi oymaktansın?
- Babam bu illerin beyi Kara Osman.
- Kız çok güzelsin, ben sana kurban.
Bu konuşmadan sonra kız ceylan gibi süzülüp gitmiş. Ağa oğlu kızı babasından istetmiş. Ama Kara Osman vermeye yanaşmamış. Oğlan da bir gece baskın yapıp kızı kaçırmış. Dipsiz Göl’e çıkmışlar. Oğlan arabacıya arabayı göle sürmesini söylemiş. Sığ sandıkları dipsiz gölde boğulup gitmişler.

ANADOLU EFSANELERİ

AFYONKARAHİSAR-GAZLIGÖL KAPLICASI EFSANESİ
Afyonkarahisar yöresinde söylenilen birçok efsanenin başka yörelerden kaynaklandığı görüşü yaygındır. Afyonkarahisar'a özgü olduğu bilinen tek efsane "Gazlıgöl Kaplıcası" efsanesidir. Efsane kısaca şöyledir:


Olay Kral Midas döneminde geçer. Midas'ın güzel kızı bilinmez bir hastalığa tutulur. Vücudunun her yanı yaralarla kaplanır. Midas'ın çağırdığı en ünlü hekimler hastalığın ne olduğunu anlayamazlar. Ağrılardan çıldıran kız dağlara kaçar. Midas, kızından umudunu kesmiştir. Kızını gözlemeleri, ona yiyecek ve giyecek ulaştırmaları için adamlarını görevlendirir. Midas'ın kızı bir gün bir göl kıyısına gelir, gölden avuç avuç su içer. Kollarına sular değdikçe, acılarının dindiğini görür ve suya girer. Durumu öğrenen Kral Midas, gölün kıyısına bir havuz yaptırır. Bugünkü Gazlıgöl Kaplıcası, efsaneye göre böyle kurulmuştur.

ELAZIĞ-SÜT KALESİ EFSANESİ
Bugün yıkık durumdaki Harput Kalesi'nin öbür adı Süt Kalesi'dir. Bu ad söylencelerden kaynaklanmaktadır. Bunlardan birine göre, kaleyi yaptıran hükümdar çok zenginmiş, Öyle ki, sürülerinin sütü çok gelirmiş de artanı derelere, çaylara dökülürmüş. Yöredeki dere ve çaylar bu nedenle süt rengi akarmış. Kale yapılırken çevredeki sular yetmediğinden harç karmada bu sütler kullanılmış. Kaleye bu nedenle "Süt Kalesi" denmiş.


Bir başka söylenceye göre ise; kalenin su dehlizlerinden birinde süt dolu bir güğüm, bir kılla tavana asılıymış. Bu güğüm asıldığı yerden düşünceye değin kale yıkılmayacakmış.
Bir başka söylenceye göre de; kalenin dehlizlerinde güzel, büyülü bir kız yaşamaktaymış. Bu kız, değerli taşlarla bezenmiş bir altın köşkte uyuyormuş. Yılda bir kez uyanıp "Süt Kalesi, dere hamamı yıkıldı mı, katır kuzuladı mı" diye sorup yeniden uykuya dalıyormuş.

İLGİLİ İÇERİK

ANADOLU EFSANELERİ

ANKARA'DA HACETTEPE-EFSANE ÖRNEĞİ

KEREM İLE ASLI EFSANESİ - EFLATUN CEM GÜNEY

PROMETEUS, ZEUS EFSANELERİ YUNANLARIN MI?-MİRZA HACIYEV

KÖROĞLU SIRRI : EFSANEDEN HAKİKATE-MİRZA HACIYEV

AĞRI DAĞI EFSANESİ ÖZETİ- YAŞAR KEMAL

SİMURG EFSANESİ

SARI KIZ EFSANESİ

KEREM İLE ASLI EFSANESİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi