Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRK EDEBİYATI. Mecaz, Türk be­lagatında kelimelerin mânalarına dayalı edebî sanatların en önemli ve yaygın ola­nıdır. Bu konuyla ilgili olarak kelimelerin anlam bakımından üç farklı özelliği var­dır.

1. Asıl anlam. Bir kelimenin karşıladı­ğı ilk kavramdır. Osmanlı belagat kitap­larında buna "ma'nâ-i hakîkî / ma'nâ-i aslî" denilmiş, dil bilgisi terimleri Türkçeleştirildiğinde "öz anlam, temel anlam, düz anlam" gibi terimler kullanılmıştır. "Göz" kelimesinin organ adı olarak kulla­nılması kelimenin hakiki mânasındadır. "Su kaynağı, su menbaı" yerine kullanıl­ması da böyledir. Lafzı aynı, mânası farklı bu tür kelimelere "lafz-ı müşterek / el-fâz-ı müştereke" denilir (Ahmed Cevdet Paşa, s. 113).

2. Yan anlam. Kelimenin asıl anlamı dışında kullanım sırasında ka­zandığı ikinci derecedeki anlamıdır. Buna "ma'nâ-i talî" denildiği gibi daha sonra "türeme anlam, üreme anlam, kullanış anlamı" gibi adlar da verilmiştir. Terazi kefesini kastederek "göz" denildiğinde kelimenin yan anlamı ifade edilmiş olur.

3. Mecazi anlam. Kelimenin asıl ve yan anlamlarının dışında ilişki ve benzerlik yoluyla başka bir kavramı ifade etmek üzere kazandığı anlamdır. Belagatta bu­nun için "ma'nâ-i mecazî" yanında "me­cazi mâna" denildiği gibi "iğreti anlam, imgesel anlam, değişmece anlamı, değişmeceli anlam" gibi Türkçeleştirilmiş ifadeler de kullanılmıştır (Topaloğlu, s. 31, 107, 157). "Gözü doymaz" veya "aç gözlü" deyimlerindeki "göz" mecazi anlamdadır.

Mecaz, kelimenin lafzı ile mânası ara­sındaki alâka üzerine kurulmuş edebî sanatların en çok rağbet edilenidir. Bela­gatın, bir maksadı değişik yollarla anlat­manın usul ve kaidelerinden bahseden kolu olan beyân ilminde lafızla mâna ara­sındaki alâkanın niteliklerinden biri de kelimenin hakiki mânası dışında kalan anlamlarının delâlet ettiği mefhumlarla ilgilidir. "Delâlet-i akliyye" denilen lafız -mâna ilişkisinde hakikatten ayrılma söz konusu olduğu için mecazda esas olan anlaşılır bir müphemiyettir. Yani kelime­nin hakiki mânası ile mecaz anlamı ara­sında bir taraftan bir ilginin, diğer taraf­tan gerçek mânasının anlaşılmasına "ka­rîne-i mania" denilen aklî bir engelin mev­cudiyeti lâzımdır. Bu ise sözün gerçek an­lamında kullanılmadığının delilidir. Bu de­lil bazan ibarenin içinde yer alır, ibarede bulunmadığı durumlarda ise sözün bağ­lamından (siyak ve sibak) anlaşılır veya hissedilir. Bu bakımdan mecaz, "arada bir karîne-i mania bulunması şartıyla bir kelime veya ibarenin hakikatin dışında bir mânaya delâleti veya nakli" olarak ta­rif edilmiştir. Nitekim "Onun otomobili uçuyor" cümlesindeki "uçmak" kelimesi, otomobilin uçması mümkün olmadığı için -burada delâlet-i akliyye ile bir karîne-i mania bulunduğundan- gerçek anlamı­nın dışında ve mecaz delaletiyle kullanıl­mıştır. "Gözü açık" deyiminin "becerikli", "kulağı delik" tabirinin ise "olan biten­den haberdar" mânasına kullanılmasın­da da aynı özellikler vardır. Mecazlar söze güzellik, canlılık ve etkinlik katar; konu­şanın ifade etmek istediğinin daha kuv­vetle anlaşılmasına imkân tanır; muha­tabın kavrayışını arttırdığı gibi ona este­tik bir duygu ve heyecan verir.

Türkçe'de zengin kullanım alanı bulu­nan mecazın tarifi, tasnifi ve genel özel­liklerine ait teorik bilgiler Arap belagatın­dan aktarılmıştır. XIX. yüzyılın ikinci ya­rısında belagat konusunda Türkçe kitap­lar yazılıncaya kadar bu husustaki bilgi­ler Arapça, Farsça eserlerden faydalanı­larak daha çok Arapça örnekler üzerinde ve özellikle âyetlere dayanılarak işlenmiş­tir. Belagat konularına bütün klasik kad­rosuyla yer veren ilk Türkçe kitaplar olan Ahmed Hamdi'nin Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî'si ile (İstanbul 1 293) Ahmed Cev­det Paşa'nın Belâgat-ı Osmâniyye'sin-de (istanbul 1298) ve bunlardan önce ay­nı konuları kısmen ele alan çeşitli eser­lerde bu klasik muhteva Türkçe olarak tekrarlanmış ve Türkçe örneklerin yanın­da yer yer âyet ve hadislere de uygulan­mıştır. Bu uygulamanın Mecâmiu'l-edeb (İstanbul 1308) gibi sonraki eser­lerde Arapça, Türkçe ve Farsça örnekler­le daha da zenginleştirildiği, ayrıca âyet ve hadisler üzerinde sürdürüldüğü gö­rülmektedir.

Tanzimat'tan sonra belagat konusun­da kaleme alınan ve iki farklı muhtevada gelişip düzenlenen eserlerden birinci grup eski belagat anlayışını takip etmiş, ikinci grup, eski anlayışı göz ardı etmeden Batı retoriğinden de faydalanarak daha ser­best bir şekilde konuları işleyip geliştir­miştir. Ahmed Cevdet Paşa birinci gru­bun, Recâizâde Mahmud Ekrem de ikin­ci grubun en önemli temsilcisi olmuştur. Bu sebeple Türk edebiyatında mecazı bu iki anlayış doğrultusunda ele almak ge­rekir.

Ahmed Cevdet Paşa, konuyu hakikat ve mecaz kavramlarına dair bir girişin ardından "Mecâz-ı Aklî" ve "Mecâz-ı Mürsel" başlıkları altında incelemiştir (6e-lâgat-ı Osmâniyye, s. 1 15-120). Bu yak­laşım tarzı, Türkçe belagat kitaplarının en eskilerinden olan İsmail Ankaravî'nin Miftahu'l belagasında da küçük farklı­lıklarla mevcuttur (s. 81-87). Mecazın aklî ve lugavî olarak ikiye ayrılması, lugavînin ise istiare ve mecâz-ı mürsel şeklinde taksimi genel bir yaklaşım tarzı­dır. Ayrıca mecaz denildiğinde umumi­yetle mecâz-ı mürselin anlaşılması ge­rektiği hususunda bir görüş birliği bu­lunmaktadır. Türkçe belagat kitaplarında mecazların klasik anlayışa göre dört kı­sımda ele alındığı görülmektedir. Bunlar, kelime veya lafızların bir münasebetle sözlük mânası dışında kullanılmasından kaynaklanmışsa "lugavî", bir fiil asıl failin­den başkasına isnatla gerçekleştirilmiş­se "aklî", "örfî" (bu da hâs ve âm olmak üzere iki kısımdır) ve "şer'î" olarak adlan­dırılmıştır. "Toprak" kelimesinin "mezar" mânasında kullanılması lugavîye, bir has­reti ifade etmek maksadıyla, "Memleket toprağı gözümde tütüyor" ibaresinde örfîye, namaza delâlet eden "salât" keli­mesiyle dua kastedildiği zaman seriye, "Ağustos buğdayları iyice sararttı"; "Ne­hirler aktı"; "Bu çeşmeyi Sultan Ahmed yaptı" örneklerinde olduğu gibi zamana, mekâna, sebebe bağlanarak yapılanları ise aklî mecazlara örnektir. Bu anlayış, ayrıntıda bazı farklılıklar bulunsa da Ah­med Cevdet Paşa'nın etkisi altındaki ya­zarlarda biraz genişletilerek tekrarlan­mıştır.

Mecazın klasik anlayışın dışında uzak-yakın her ilgiye açık olarak zihnî bir kav­ram oluşu, üslûpla alâkası vb. yönlerden geliştirilmesi ve başlı başına bir edebî hü­viyet kazanması, Recâizâde Mahmud Ek­rem'in muhtevası bakımından Türk bela­gatında bir merhale sayılan Ta'lîm-i Edebiyyât (ilk baskısı istanbul 1296) adlı ese­riyle olmuştur. Klasik bir belagat kitabı olmamanın verdiği imkânla yazar me­caz bahsini, kitabın "Mâna yahut Fikir-Lafız yahut Üslûb" başlıklı ilk kısmının üçüncü faslı olan "Tezyînât-ı Üslûb-En­vâ-ı Mecaz" bölümünde ele almıştır. Bu­rada hakikat-mecaz kavramları üslûp meselesiyle birleştirilerek "üslûb-ı hakîkî-üslûb-ı mecazî" konuları ele alın­mış, bu vesileyle temas edilen mecaz konusu da "Mecâz-ı Tahayyül!" ve "Me­câz-ı Tebliği" başlıkları altında yeni bir bakışla incelenmiştir. Recâizâde iyi kulla­nıldığında fikirlerin vuzuh ve kuvvetini, parlaklığını arttıran bir ifade tarzı olarak ele aldığı mecâz-ı tahayyülîyi istiare, istiâre-i temsîliyye, teşbih, mecâz-ı mürsel, ta'riz ve kinaye, tevriye ve telmih, tezat ve mukabele, edeb-i kelâm, teşhis ve in­tak, müşâkele, îhâm ve mübalağa olarak sıralar; bunların mecazla yahut mecazi üslûpla alâkalarını izah ederek bu geniş­likte ele alınması gerektiğini ileri sürer. Nitekim bunların ilk dördü klasik belagat kitaplarında da mecaz bahsinde ele alın­mıştır. Mecâz-ı tebliğinin ise üslûpta il­tifat, istifham, nida, kat', terdîd, rücû', aks, tekrir ve tedriç sanatlarının kullanıl­masıyla gerçekleşeceğini belirterek her birini ayrı ayrı açıklar (Ta 'lîm-i Edebiyyât, s. 216-324).

Ta'lîm-i Edebiyyât'ın tesiri altında ya­zılan eserlerin konuyu ele alışlarında da bu genişlik görülmektedir. Nitekim Recâizâde'nin talebelerinden olan ve eseri­ni ona ithaf eden Reşid Bey (Ahmed Reşid Rey), Mekteb-i Sultanî için ders kitabı olarak hazırladığı Nazariyyât-ı Edebiy-ye adlı eserini (İstanbul 1328) muhteva­sına getirdiği birçok yenilikle klasik bela­gat tasnifine göre hazırlamış, ancak me­caz bahsini meânî konuları içinde işle­miştir. Reşid Bey'in tariflerindeki dikkat çekici farklılık meânîyi. "üslûbun mâna­ya ait olarak belagat dediğimiz ahval ve meziyyâtından bahis olan kısım" şeklin­de tarif etmesi olmuş, "Burada meânî kelimesine Arap'ın ilm-i meânîsiyle ilm-i beyânını, hatta bedîini cemeden bir vüs'at-i ma'nâ verilmiştir" kaydını düş­müş, mecazı "belagatın usûl-i husûsiy-yesi" içinde inceleyerek Recâizâde'den daha geniş bir çerçevede ele almıştır.

Türk edebiyatında mecaz başlı başına bir edebî unsur olmaktan çok mecâz-ı mürsel, istiare, teşbih, kinaye, teşhis ve intak gibi ona bağlı edebî sanatların or­taya çıkmasına yardımcı olmuş görün­mektedir. Günümüzde ise bu sanatların divan edebiyatını anlama dışında yeni Türk edebiyatı için pek önemi olmadığı söylenebilir. Sadece birçok deyimin me­câz-ı mürsel esası üzerine kurulup kalıplaştığı görülmektedir.

MUSTAFA UZUN, DİA, 28

 

***

MECAZ

Bir sözcüğün, gerçek anlamı dışında başka bir anlamda kullanılmasıdır. Benzetme, karşılaştırma, somutlama; günlük dilde birçok sözcüğün yeni anlamlar kazanmasına yol açmıştır. Deyimlerin, argo sözcüklerin çoğu mecazlı birimlerdir. Söze güzellik, canlılık, kuvvet, zarafet, parlaklık vermek için çok kere mecaz kullanılır. Türkçe, mecaz Bakımından çok zengindir. " Aslanlarımızın pençesinden düşman kurtulamaz.” sözündeki “aslan” kelimesi mecazdır.

Kandilli yüzerken uykularda 

Mehtabı sürükledik sularda

YAHYA KEMAL BEYATLI

Kandillinin uykuda yüzmesi, mehtabın sularında sürüklenmesi, sözün asıl anlamının dışında kullanıldığını gösterir.

  • "Serin ama tatlı bir ilkbahar akşamıydı." 
  • "Olaylara bir de bu gözle bakmalısın." 
  • "Yeni idarecimizin davranışları hamdı."
  • "Ölçülü davranışları vardı." 
  • "Lodos soğuğu kırdı."
  • "Onun ne zamandır kırdığı ceviz kırkı aşıyordu zaten."
  • "Seni görünce kirişi kırdı tabii." 
  • "Ana sorunumuz bu değil."
  • "Borsada kaybedince kafayı yedi." 
  • "Bu boş kafalar gelişmemizi engelliyor."
  • "Her işte kılı kırk yarardı."
  • "Ateş düştüğü yeri yakar."

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi