Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

FUZULİ - DOST Bİ PERVA FELEK Bİ RAHM Ü DEVRAN Bİ SÜKUN

FUZÛLΠDİVANI 210. GAZEL

1) Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn

Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî lâli' zebûn

(Dost alâkasız, kayıtsız; felek merhametsiz; dünya, durmadan dönüyor. Dert çok, dert ortağı yok; düşman kuvvetli tâli' ise yenilmiş, zayıf.)

Dost kayıtsız olduğuna göre "mutlak" tır. O da Hak'tır. Burada kayıt, bir şey ile bağlı olmaktır. Kayıtsızın ikinci ma'nâsı ise âşıka lâ-kayd demektir. Felek insanlara daima zulmediyor. Dünyada huzur ve sükûn yok.

Dert, aşk derdidir. O çok; lâkin bunu anlayacak, bu derde ortak olacak yok. Düşman, nefistir ki çok kuvvetlidir. Buna karşı koyacak tâli' ise kudretsiz ve zayıf.

 

2) Sâye-i ümmîd zâ'il âfitâb-ı şevk germ

Rütbe-i idbâr ‘âlî pâye-i tedbîr dûn

(Ümit gölgesi silinip gitmiş, hararetli aşk güneşi ortalığı kasıp kavuruyor. Felâketin mertebesi yüksekte, ona karşı tedbirin yeri alçakta)

Gölge silinip gittiğine göre güneş zeval noktasındadır. Zâ'il kelimesi ile zevale işaret ediyor. Güneş ise en yakıcı noktasında. Güneş felâket getiriyor, onun mertebesi yüksekte. Güneşe karşı gölgeye sığınılır. Tedbir yani gölge de alçakta.

 

3) Akl dun-himmet sadâ-yı tâ'ne yer yerden bülend

Baht kem-şefkat belâ-yı ışk gün günden füzûn

(Akıl bana yardım etmiyor, himmeti aşağı. Yer yer beni kınayan sesler yükseliyor. Bahtın şefkat ve merhameti yok. Aşk belâsı da günden güne artıyor .)

Akıl, dünya işlerini düzenlemek içindir. Ben bunları yapamıyorum, akıl bana yardım etmiyor. Herkes beni kınıyor.

Himmetin mahlâsı tecerrüd, dünyayı terk etmek kudretidir. Esasen akil, dünyayı terk etmeyi emretmez. Onu aşk emreder. Akıldan bu beklenmez.

Aklın yardım etmemesi neticesi, deliliktir. Delilere de ta'n(ayıplama)  ederler, onları kınarlar.

Dûn "alçak" ile bülend "yüksek" arası tezat vardır.

Tâli', çok az şefkat gösteriyor. Aşk belâsı da bir taraftan Tâli'in şefkat göstermemesi, kaderinin çok çetin olması demektir. Bu da onun aşk belâsına esir olmasıdır.

Kem "az” ile füzûn “artan, fazlalaşan” arasında tezat vardır.

Tâli' tulû'dan doğmaktan; gün, güneş; şefkat "şafak" arasında iham-ı tenasüp san'atı vardır.

 

4) Men garîb ü râh-ı mülk-i vasl pür-teşvîş ü mekr

Men harîf-i sâde-levh ü derh pür-nakş-ı füsûn

(Ben gurbete düşmüş adam; visâl mülkünün yolu karışık, hile ile dolu; ben kalbi saf yani gönül sahifesinde yazı olmayan, hile hud'a bilmez biri; dünya ise büyü yazılan ile dolu.)

Yabancı bir memlekete düşmüş olan, yol iz bilmez. Gitmek istediği yol ise çok karışık; endişelerle, insanı yanıltan hilelerle dolu. Şâir, Elest Bezminden dünyaya yani gurbete düşmüş. Tekrar vatanına kavuşmak yani vahdete, visâle ermek yolu karışık ve hilelerle dolu. Bu yol aşk yolu nefisle mücadele yolu, imtihan yolu...

Şâir saf-dil adam, dünya ise insanı büyüleyen türlü güzelliklerle dolu.

Sade-levh, gönlü saf, gönül sahifesi bomboş ile; dünya büyü yazılarıyla dolu arasında tezat vardır.

 

5) Her sehî-kad cilvesi bir seyl-i tûfân-ı belâ

Her hilâl-ebrû kaşı bir ser-hat-ı meşk-i cünûn

(Her servi boylunun görünüşü bir belâ tufanı seli; her hilâl kaşlının kaşı, dîvânelik meşki için sahifenin başına yazılmış bir yazı.)

Servi ırmak kenarlarında bulunduğu için onun görünüşü arkasından bir belâ tufanı seli geliyor. Irmaklar coşar.

Sahifenin başına güzel bir yazı yazılır. Güzel yazı öğrenmek isteyenler o yazıya benzetmeye çalışarak sahifeyi doldururlar. Bu güzel yazıya meşk derler. Ser-hat, sahifenin başına yazılan yazıdır.

Bu yazı dîvânelik meşkinin yazısıdır. Kaş da Yüzün üst kısmındadır ve bir satır hâlindedir.

Hilâl ay başında görünür. Ay başlarında cinnetin arttığı tasavvuru vardır.

 

6. Yelde berg-i lâle tek temkîn-i dâniş bî-sebât

Suda aks-i serv tek te'sir-i devlet vâj -gûn

(Rüzgâr önünde uçan lâle yaprağı gibi ilmin oturaklılığında sebat akseden servi gibi devletin te'siri baş aşağı.)

İlim, temkinini, oturaklılığını kaybetmiş. Yerinde durmuyor, hükümleri daima değişiyor.

Devlet ise insana ters, baş aşağı şekilde tesir ediyor. Devlet, insanlara hakikî sa'adeti vermiyor. Devlete erenler, hakikatta ters hareket ediyorlar.

 

7) Ser-had-i matlûba pür-mihnet tarîk-i imtihân

Menzil-i maksûda pür-âsîb râh-ı âzmûn

(İstediği yere varmak için imtihan yolu mihnetlerle dolu. İstediği menzile varmak için tecrübe yolu felâketlerle dolu. )

İnsanlar, dünyada hakikate varabilmek için bir imtihan geçirirler. Bu imtihan yolu mihnetlerle dolu. İstediği yer vahdettir. Yolu da aşktır. Aşk yolu mihnetlerle dolu. İstediği yere vâsıl olabilmek için insanlar tecrübe geçirirler. Bu da bir imtihandır. Bu yol da felâketlerle dolu. İmtihan, mihnetten gelir. İfti'âl vezni imtihândır.

İkinci mısra, birinci mısraın ına'nâ bakımından tekrarıdır.

 

8) Şâhid-i maksad nevâ-yı çeng tek perde-nişîn

Sâğar-ı işret habâb-ı sâf-ı sahbâ tek nigûn

(Maksat güzeli, çengdeki nağme gibi perde arkasında oturuyor. Zevk ve safa kadehi şarabın saf hababı "su kabarcığı" gibi ters dönmüş.)

Çengin her perdesinde bir nağme vardır, fakat gizlidir. Tele dokunmayınca ses vermez. Yani gizlidir, perde arkasındadır. İstenilen vahdet ve hakikat melodisi de çengin çok tellerinde gizlidir. Bu çok tellerden bir nevâ, melodi çıkar. Çengin telleri zülf, kesrettir. Çıkan tek melodi ise vahdettir.

Zevk ve safa kadehi ise şarabın saf hababı gibi baş aşağı.

Şarabın hababı ters kadehe benzer. Aşkın hababı mecâzî olanıdır İçinde "hava" yani nefsânî dünya emelleri vardır. Şarap, muhakkak köpürür, habab vücuda getirir. Bu dünya emelleri, hakikî aşkın mücadele etmesi için zarurîdir. Bu mücadele, insanı hakikata götürür. Habab, yani hava ve heves aşk için zarûrî, fakat ters yoldadır.

Bir taraftan da dünyada zevk ve safa yok demek İstiyor.

Ters dönen kadehte şarap yoktur, dökülmüştür.

 

9) Tefrika hâsıl tarîk-i mülk-i cem'iyyet mahûf

Ah bilmen neyleyem yoh bir muvâfık reh-nümûn

(Ayrılık var, topluluk "huzur ve vahdet” mülkünün yolu korkunç. Ah neyleyeyim bir uygun yol gösterici yok.)

Tefrika, kesret; cem'iyyet de vahdettir. Ayrılığı yani kesreti bir araya toplamak lâzımdır. Bu topluluk mülkünün yolu çok korkunç. Bu aşk yoludur. Muvafık kılavuz, mürşîd-i kâmildir.

 

10) Çihre-i zerdin Fuzûlî'nün dutupdur eşk-i âl

Gör ana ne rengler geçmiş siphr-i nîl-gûn

(Fuzûlî'nin sarı yüzünü al renkli göz yaşı kaplamış. Bak bu çivit renkli felek ona ne hileler, oyunlar oynamış.)

Kırmızı ve sarı âşıklık nişanıdır. Felek, âşıkları türlü hilelerle aldatır. Onlara kesretin güzelliklerini gösterip yollarını keser. Bunlar hiledir, oyundur. Fânî güzelliklerin aslı ve esası yoktur.

Burada "reng” hem renk, hem de hile mahlâsınadır. İki ma'nâsı da kastedilmiştir.

Sarı, kırmızı, çivit rengi aralarında tenasüp san'atı vardır. Aşk yolunda ne ıstıraplar çektiğini anlatıyor.

FUZULİ DİVAN ŞERHİ, PROF.DR. ALİ NİHAT TARLAN, KÜLTÜR BAKANLIĞI

SON EKLENENLER

Üye Girişi