Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

TÜRKÇE ÜZERİNE

R.OĞUZ TÜRKKAN'ın yönettiği, Prof. HASAN EREN, Prof MUHARREM ERGİN, Prof. FARUK KADRİ TİMURTAŞ ve AH­MET KABAKLI'nın katıldıkları, Türkçe üzerine yapılan bu açık oturum Televizyonun Yay-Kur dersleri arasında iki defa ya­yımlanmıştır.

 

R.OĞUZ TÜRKKAN - Konuştuğumuz Türkçe bu gün hâlen şu anda benim konuştuğum, sizin aranızda konuştuğunuz dil­dir. Bu Türkçe Anadolu'ya Oğuzlar ve türlü Türk göçleriyle geti­rilmiştir. Türkler Anadolu'da yeni bir kültür çevresine de girmiş bulunuyorlar. Bunun neticesi Türkler, bu yeni çevrede Selçuk­lular. Osmanlılar, Arapçadan, Farsçadan yeni terimler aktar­mak mecburiyetini hissettiler. Türkçe o zaman da manevî mef­hum ve fikirleri anlatamaz değildi Bildiğiniz gibi Uygurların geliştirdiği Türkçede, icabında felsefî, metafizik yahut ilmî gö­rüşler işlenebilmiştir. Fakat Anadolu Türkleri, Orta Asya'daki ana dil hâzinesi ile mesafeyi hayli açtıkları için kaynak ve te­mas zorlaşmıştı. Bu yüzden daha kolay bularak diğer dillerden aktarmalar yaptılar.

(…)

Bildiğimiz gibi bizde ÖMER SEYFETTİN'in ve ZİYA GÖKALP'ın etrafında toplanan Türkçüler, bu inkılâbı başlattılar. Atatürk de devam etti. Zaten benzeri başka yerlerde de var. Meselâ Çin milleti bir ara, Çinceyi unutur bir vaziyete gelmişti Aynı şeyi İrlanda dilinde de müşahede edebiliriz. Orada da in­kılâp lâzım gelmişti. Bizde inkılâp halk diline doğru bir dönüş, daha tabiî bir Türkçeye dönüş oldu. Bu tabiî dönüşüne devam etseydi belki bu gün Türkçe böyle bir mesele hâline gelmeye­cekti Fakat maalesef bu tabiî gelişme olmadı. Birtakım grup­lar bazı zorlamalar yaptılar. Bu zorlamalar neticesinde, dil öy­le bir istikamet aldı ki bu sefer ayrı görüşler çatışmaya başladı.

Yirmi yıldır bunu tartıştık, belki de daha fazla münakaşası yapıldı, kitaplar yazıldı, televizyon tartışmaları, kurultaylar yapıldı. Şimdi artık bir şey yapmak lâzım, bu çıkmazdan çık­mak için. Bazıları An Türkçe denilen istikametten uydurmacılı­ğa da yol veren kelime türetme şeklinde bunun çözümünü düşündüler. Yalnız tartışmasını yapmakla kalmayıp, tatbikata geçtiler. Bu grubun kontrol edebildiği bazı basın, televizyon ve radyo, buna yol açar bir vaziyet yarattı. Onlara karşı tabiî gö­rüşmeyi tabiî dili korumak isteyen millet var, sağduyu sahibi bilginler var. Bu gün, burada işte dilimizin kaderini tartışaca­ğız.

Şimdi sıra ile Sayın Prof. Dr. Muharrem Ergin, Sayın Prof. Dr. Hasan Eren, Sayın Prof. Dr. Faruk K.Timurtaş ve Edebiyat Tarihçisi Gazetecisi Sayın Ahmet Kabaklı konuşacaklar. Sözü sayın Prof. Muharrem Ergin'e bırakıyorum.

 

PROF. DR. MUHARREM ERGİN - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Müsaade ederseniz ben Türkçenin meseleleri konu­sunu biraz daha geniş Ölçüde arkadaşlarıma takdim edeyim Türkçe, Türk milletinin dilidir. Türk kültürü yeryüzündeki en büyük kültürlerden biridir. Türk kültürünün en büyük un­suru olan Türk dili, insanoğlunun yarattığı en büyük eserler­den biridir. Fakat Türkçe büyük bir insanlık eseri olmasına ve fevkalâde tarihî, coğrafî varlığına rağmen, bu gün İlmî ve millî birçok meselelerle karşı karşıyadır. Ben, bu gün Türkçenin karşı karşıya bulunduğu ilmi ve millî meseleleri 5 madde etra­fında topladım:

BİRİNCİ MESELE, Türkçeye Türk milletinin sahip çıkması meselesidir. Türkçenin varlığının devam ettirilmesi şarttır. Bunun için gelişme yollarını açık tutmak mecburiyetindeyiz. Türkçeye lâzım gelen desteği göstermek, içeride ve dışarı­da gereken yatırımları yapmak mecburiyetindeyiz.

İKİNCİ OLARAK, Türkçe, Türkiye dışında da varlığını mu­hafaza eden bir dildir. Dış-Türk ülkelerinde, Türkçe varlığını devam ettirmek mücadelesi yapıyor, Türk yazı dili, biliyorsu­nuz, yirminci asra kadar iki ve üç koldan gelişmiş, yirminci asra üç yazı dili olarak ulaşmıştır. Hâlbuki bu gün Türkçe aşağı yukarı her lehçesi ayrı bir yazı dili olmak üzere pek çok yazı dillerine bölünmüş durumdadır. Şu anda, dışarıda Türk­çe, Türk yazı dilinin birliğine gitmek meselesi ile karşı karşıya­dır. Bilindiği gibi hangi ülkede ve hangi siyasî toplumda otursa olsun tek bir dil, aynı yazı ile yazılır. İngilizce dünyanın dört bir tarafında bir tek yazı kullanmaktadır. Arapça da öyledir, diğerleri de... Türkçemiz ise, dışarıda birçok alfabelere bölün­müştür. Şu hâlde dışarıda Türkçenin baş meselesi, yazı birliği­ne gidecek yollar aramak ve açmaktır.

ÜÇÜNCÜ MESELE, Türkçenin bu gün dünyada İlmî olarak aydınlığa çıkarılmasıdır. Yalnız Türkiye'de değil yabancı memleketlerde de Türk dilini konu alan "Türkoloji ilmi'' diye, mevcut bir ilim vardır. Bu ilim henüz başka milletlerin dillerini, edebiyatlarını tetkik eden ilimler seviyesinde gelmemiştir. De­mek ki "Türkoloji’nin" İlmî olarak gelişmesi dünyadaki Türkçe meselelerinden biridir.

DÖRDÜNCÜSÜ, dil bir kültür unsuru olduğuna göre, ancak öğretimle nesillerden nesillere intikal eder. Bu gün Türkçe öğ­retiminde büyük aksaklıkla karşı karşıyayız. İstiklâli olan va­tanımızda dahi Türkçe layığı ile çocuklarımıza intikal ettirile­memiştir.

BEŞİNCİ VE SONUNCU MESELE: Sayın Başkan'ın getirip düğümlediği meseledir. Türkiye'de siyasî, sosyal, hatta ekono­mik sahada görülen anarşilere paralel ortaya çıkarılmış, bir dil anarşisi mevcuttur. Millî kültürümüzün, kırk beş milyon birbirine bağlayan dil unsurunun, bu bağlayıcı rolü âdeta bir tarafa bırakılmış, aramızda bir kavga unsuru, mücadele unsu­ru hâline gelmiştir. Ayrı ayrı kelimeleri, ayrı ayrı dilleri konu­şan kimseler, aynı milletim, fertleri olamaz. Aynı şekilde, bu anarşi nesiller arasında büyük bir uçurumdur. Dilin, maziden gelip geleceğe intikal eden kültür akışını sekteye uğratmakta­dır. Türkçe, bu gün büyük bir anarşi içindedir. Bu anarşiyi kı­saca arz edeyim:

İki yanlış hareketle karşı karşıyayız, Türkçe düşünce saha­sında devrik cümle yanlışı ile karşı karşıyadır. İkincisi uydur­macılıkla karşı karşıyadır.

 

R. OĞUZ TÜRKAN: Müsaade buyurursanız Muharrem Bey, çok güzel meselelere temas ettiniz, bir dahaki dönüşte çözümleri rica edelim Şimdi Sayın Prof. Dr. Hasan Eren lütfen.

 

PROF, DR. HASAN EREN - Teşekkür ederim İnsanı insan yapan dildir. Bu bakımdan Türk'ü Türk yapan da Türk dilidir. Bu açıdan bakıldığı takdirde Türkçenin meseleleri Türkçenin çağdaş problemleri tamamıyla millî konularımızdır. Türkçenin birtakım dertleri, birtakım problemleri var dedik. Yabancı dille­rin buna benzer problemleri yok mudur? Avrupa'nın en geliş­miş, en zengin kültür dili olarak Fransızcayı alabiliriz; son yıl­larda Fransızlar da dilleri ile daha yakından daha ciddî olarak uğraşmak ihtiyacını duymuşlardır. Evet, Fransa'da es­kiden beri dile sahip çıkan, dilin belli başlı konularını hallet­meye çalışan bir akademinin çalıştığını biliyoruz. Ancak, anla­şılan bu akademi, çalışmalarında biraz geri kalmıştır. Günlük ihtiyaçtan, günlük problemleri görememiştir. Fransızcanın bu konudaki problemleri bilhassa ikinci Dünya Savaşı'ndan son­ra ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı Anglosakson âlemi­nin, aşağı yukarı bütün dünyaya hâkimiyetini sağlamıştır. Bu­nun üzerine Fransız diline, İngilizceden gerekli veya gereksiz birçok yabancı kelimenin alındığını görüyoruz. Tıpkı bizde Arapçanın, Farsçanın Türkçeye girmesi gibi. İşte Fransız keli­me hâzinesine giren bu yabancı kelimelerle savaşmak, bu gün Fransızlar tarafından ön plânda tutulan bir dava, bir zorunluluk olmuştur. Yani France (Frans) ve Angle kelimelerinin birleşme­sinden Frangle şeklinde bir terim bile uydurulmuştur.

Şimdi Fransız ilgilileri, Fransız Kültür Bakanlığı, bu konuda bundan birkaç yıl önce bizim ilgili bakanlıklarında, ilgili bilim kuruluşlarımıza başvurmuşlardır. "Siz Türkiye'de, Atatürk dö­neminde başarılı bir çalışma yaptınız. Türkçeyi yabancı unsur­lardan, Arapçanın, Farsçanın etkisinden kurtardınız. Avru­pa'dan alınmış olan kelimelerin bir kısmını kendi imkânlarınızla karşıladınız. Bu konuda, kullanmış olduğunuz metotları yolları bilmek istiyoruz." demişlerdir. Bu şekilde bi­zim bu güne kadar elde etmiş olduğumuz tecrübelerden Fransızların yararlanmak istemesi, gerçekten dikkate değer bir olaydır,

 

R. OĞUZ TÜRKAN- Teşekkür ederim Hasan Bey, şimdi za­manımız kısa olduğu için sözü Prof. Dr. FARUK TİMURTAŞ'a bırakalım.

 

PROF. DR. FARUK K. TİMURTAŞ - Dil bir milleti meydana getiren unsurların başında gelmektedir. Milleti meydana geti­ren unsurlar maddî ve manevî unsurlardır. Manevî unsurların en başta geleni millî kültürdür. Millî kültür içinde dil en başta yer almaktadır

BİRİNCİSİ MESELE Türkçenin iyi öğretilmemesidir. Yani biz yeni nesillere Türkçeyi iyi öğretememekteyiz. Bunda okulların ve millî eğitimin rolü kadar basının ve TRT’nin de rotu bulun­maktadır.

İKİNCİ MESELE, dil üzerindeki araştırmalar, yani Türkçenin ele alınıp işlenmesi meselesidir. Bu yolda hayli ilerlenmekle beraber, yeter derecede bir sonuca ulaşılamamıştır. Türkçenin ilmi bakımdan ele alınması lazımdır. Bunun başında "akademi" gelmektedir.

ÜÇÜNCÜ MESELE imlâ meselesidir, bununla ilgili olarak te­lâffuz meselesi yine Türkçenin öğretimi ile ilgilidir.

 

R. OĞUZ TÜRKKAN - Çok teşekkür ederim hepinize, gö­rüşlerinizi en iyi bir şekilde bu kadar kısa bir zaman çerçeve­sinde belirtebildiğiniz için. Toparlamam lâzım gelirse: Dil doğ­ru şekilde geliştirilmelidir, yanlış şekilde geliştirilmek olmaz. Dil bir anlaşma sebebi olmalıdır, yalnız Türkiye Türklerinin içindeki çeşitli nesiller arası ve sınıflar arası anlaşma vesilesi olmakla kalmamalı aynı zamanda bütün Türk dünyası için de bir anlaşma şekli olmalı Bir Babil kulesi hâlinde birbirimizi anlamaz hâle gelmemeliyiz. Vatan, istiklâl millet gibi artık bi­zim olan kelimeler üzerinde dil ırkçılığı yapılamaz. Yeni kelime­ler şüphesiz gelecektir. Nitekim oluşturmak, tartışma, sakınca gibi, denizaltı gibi, bildin, duyuru gibi, sözleri kullanıyoruz. Nihayet şunu söyleyeceğim: Dil yalnız dil bilginlerinin bile ko­nusu değildir, şairlerin ve edebiyatçıların, bilhassa milletin an­laşma vasıtasıdır. Bunları göz önünde tutarak inşallah Türkçemizin meselelerini yavaş yavaş çıkmazdan çözüme doğru yöneltmeyi becereceğiz.

Teşekkür ederiz.

(Yaşayan Türkçemiz 3)

SON EKLENENLER

Üye Girişi