Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

HİKÂYE (ÖYKÜ)-2

  • Yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye denir. Önemli farklılıkları olmakla birlikte "küçük roman" şeklinde de tanımlanabilir.
  • 19. yüzyıl sonlarında başlayıp günümüze doğru daha da gelişen hikâye, özellikle Alphonse Daudet (1840–1897) ve Guy de Maupassant (1850-1893) gibi büyük Fransız yazarlarının tekniğiyle tekâmüle ulaşmıştır. Bu iki yazar "realist" akımın yetiştirdiği zamanın ileri gelen romancılarındandır.
  • Fransız hikâyeciliği Guy de Maupassant'ın izinden gelişmiştir
  •  Amerikan edebiyatında özellikle mizahî hikâyeleriyle Mark Twain (1835-1910), O. Henry (1862-1910) ve bunları takiben John Steinbeck, Erskine Caldwel Batılı ünlü hikâyecilerdendir.

 

 

TÜRK EDEBİYATINDA HİKÂYE

  •  Bizde, destanlar, halk hikâyeleri, ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. ve XV. Yüzyılda “Dede Korkut Hikâyeleri” ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır.
  •  İlk hikâye kitabı, Emin Nihat'ın Müsameretnâme”sidir.
  •  Bu kitapta toplanan hikâyelerin kuruluşu, işlenişi "Binbir Gece Masalları"na benzer.
  •  XIX. yüzyılda Tanzimat’la gelen yeniliklerle birlikte Batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi “Letâif-i Rivayât (söylenegelen güzel şeyler) adlı eserini yazarak vermiş; “Kıssadan Hisse” ile bu türü geliştirmiştir.
  •  Sami Paşazade Sezai: “Küçük Şeyler” adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur.
  •  Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin’le kazanmıştır.

 

HİKÂYENİN UNSURLAR

Olay: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdu

Kişiler: Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır.

Yer: Olayın yaşandığı çevre veya mekândır.

Zaman: Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür.

Dil ve Anlatım: Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır.

 Anlatım ise üç şekilde olur:

  •  Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım “birinci kişili anlatım” ;
  •  yazarın ağzından anlatılanlar “üçüncü kişili anlatım”.
  •  Olaylara hâkim anlatım; “ilâhî bakış açılı anlatım”dır.

HİKÂYEDE PLÂN:

Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar:

Serim: Hikâyenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre, kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır.

Düğüm: Hikâyenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.

Çözüm: Hikâyenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür

Ancak bütün hikâyelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur. Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır.

HİKÂYE ÇEŞİTLERİ

Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde, kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikâye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir.  Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre;

OLAY (KLASİK VAK’A ) HİKÂYESİ:

Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir. Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için “Maupassant Tarzı Hikâye” de denir.

Maupassant Biçimi: Hikâyede asıl olan "olay" dır. Okuyucunun hikâyeyi şöyle ya da böyle yorumlamasına imkân verilmez. Çünkü, hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir hâlinde takip eder. Kişilerin portreleri, özenle ve ayrıntılı olarak çizilir.

Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin’dir.

DURUM (KESİT ) HİKÂYESİ:

Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir. Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz. Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.

Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikâye” de denir.

Çehov Biçimi: Hikâyede asıl olan "olay" değildir. Hikâye, sona erdiği zaman her şey bitmiş değildir. Hikâye, asıl bundan sonra başlıyor demektir. Zira, kişiler tamamıyla tanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun hayal kurması devamlı hareket hâlindedir ve kendine göre yorumlar yapmaya uygundur.

Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır.

 

MODERN HİKÂYE:

Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve birtakım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.

Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa Batı’da görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Fransız Kafka’dır .

Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.

 

TÜRK EDEBİYATINDA HİKÂYE

Türk hikâyeleri, şu dört ana grupta değerlendirilir:

"Serim, düğüm, çözüm" bölümlerinin düzenli olduğu hikâyeler. Ömer Seyfettin, Samet Ağaoğlu, Haldun Taner, Oktay Akbal, Mustafa Kutlu'nun hikâyeleri bu grup içindedir (Maupassant Biçimi)

İstanbul'da yaşayan insanların özel hayat ve özelliklerini veren hikâyeler. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Osman Cemal Kaygılı, Sermet Muhtar Alus'un hikâyeleri bu grup

 "Serim, düğüm, çözüm" bölümlerine önem vermeyen, olayın herhangi bir yerinden başlayan hikâyeler. Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Tarık Buğra, Sevinç Çokum gibi yazarlarımız bu gruptandır. (Kısmen, Çehov Biçimi)

Varoluş çizgisinde oluşturulmuş, aydın bunalımı ve çaresizliği anlatan soyut hikâyeler. Bu tür hikâyeler, ülkemizde 1955'ten sonra görüldü. Hikâyelerde, hiç bir toplum kaygısı görülmez. Aydın bunalımının nedenleri yansıtılır. Sanat adı altında çoğu zaman "müstehcen"e kaçan konulara yer verilir. Hikâyecilik, sanattan ayrılmış ve ideolojiye kaydırılmıştır.

Bu grupta hikâye yazan yazarlarımızın başında ise; Yusuf Atılgan, Demirtaş Ceyhun, Ferit Edgü ve Erdal Öz gelmektedir.

 

İLGİLİ İÇERİK

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME)

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE HİKAYE (ÖYKÜ)

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ÖYKÜ

ÖYKÜLEME ÖRNEKLERİ

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMA ÖRNEK METİNLER

HİKAYE

HİKÂYE (ÖYKÜ)

HİKAYE(ÖYKÜ) TÜRÜ, ÇEŞİTLERİ ve ÖZELLİKLERİ

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi