Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ÖYKÜLEME ÖRNEKLERİ

( 1-Kendi başından geçmiş gibi)

Çarşı Güvenliği

Fransa'da çarşıların beni dinlendirdiğini söylemiştim. Vakalarla anlatayım: Paris'e gittiğim ilk zamanlardaydı. Passy (pasiy) çarşısını dolaşıyorduk. Bir manav dükkânında, güzel armutlar gözümüze ilişti. Fiyatlar, etiketler için hiç bir üzüntü yok. Dil alışkanlığıyla bir pazarlık denemesine kalkışsanız: "Mümkün ol­sa, daha fazlasını ister miydik?" yahut: "Dediğinizi kabul edersek, sizi aldatmak istemiş de becerememiş bir insan durumuna düşmez miyiz?" yolunda bir cevap alacağınız muhakkaktır. Demek pazarlık yapmayacağız; fakat bir yandan da ser­de Şarklılık var.

Alışverişte benden daha tecrübeli olan arkadaşım, başka bir deneme yaptı. Küfeye kolunu sokarak armutların seçilmesine yardım etmek istedi. Böylelikle onlardan hiç değilse bir kısmının sağlam olmasını sağlayacaktı. Bu durumda, ma­navla kafa kafaya tokuşur gibi olarak doğruldular ve birbirlerine baktılar.

Manav, orta yaşlı, sempatik çehreli bir adamdı. Bana bir parça da yapmacık gi­bi görünen bir saflıkla gülümseyerek:

-Mösyö, dedi. Niçin zahmet ediyorsunuz! Ben size hizmet için sabahtan akşa­ma kadar burada, ayaküstü duruyorum. Sonra bu, benim zanaatımdır. Armutla­rın iyisini elbet de benim kadar seçemeyeceksiniz.

Dayanamayarak ben de söze karıştım:

-Güzel, fakat iyileri bize verirseniz kötüleri, bir ucundan çürümeye başlamış olanları kime vereceksiniz?

Derhal cevap verdi:

-Birkaç saat sonra buradan geçecek olan kamyon... Kamyon, onların az bozuk olanlarını komposto ve marmelat olmak üzere lokantalara, fazla çürüyenleri, is­pirto fabrikasına götürecek... Çünkü mallarımız sigortalıdır.

Bir başka hatıra:

Bir yaz gecesinin sabahına yakın, otomobille bir seyahatten dönerken Paris'in meşhur hallerine iniyoruz. Barakalardan biri Önünde güzel şeftaliler var. Almak istiyoruz. Adam:

-Yediden evvel satış yapmak yasaktır, diyor. Sonra çocuğumun, küfeye, hüzün­le baktığını görerek:

-Fakat küçük matmazele bir iki tane hediye edebilirim, diyor ve bir kese kâğı­dını âdeta doldurmağa başlıyor.

Etrafta, küfeyi otomobile yüklese görecek kimse yok. Şeftalilerin hediye mik­tarını çoktan geçtiğini görerek ve manavın ilk kararından caydığını yahut lâkırdı olsun diye öyle konuştuğunu zannederek para vermeğe hazırlanıyorum. "Söyle­dim ya mösyö, yasaktır" diyor. Huylarını bildiğim için "Adam sen de, kim göre­cek!" diyemiyorum. Fakat işin hilesini bilen biri olarak: "Bari buradan geçtiğimiz bir başka gün, borcumuzu Ödeyelim." diyorum. Hemen ders hazır:

-Yine yasak! Satış olmaz mösyö!

(Reşat Nuri Güntekin, Paris Notları, Ayda Bir dergisi, Sayı: 10)

 

(2- Üçüncü şahsın başından geçmiş gibi)

Medeni Cesaret

O unutulmaz gün gelip çatınca padişah tahtında göründü. Etrafı, devlet bü­yükleri, rahipler, şeref ve şanı atlarının çevikliği ile veya vücut gücüyle değil fazi­letle elde edecekleri bu yarışmaya katılan bütün milletlerin elçileri ile çevrili idi.

Baş Satrap bu paha biçilmez mükâfata lâyık olabilecek hareketleri, yüksek sesle sayıp döktü. İlkönce bir yargıcı takdim etti:

Bu yargıç, bir yurttaşa, kendisinin mesul bile olmadığı bir hata yüzünden dava kaybettirdiği için, onun ziyanı olan servet karşılığı olarak bütün malını vermişti.

Sonra bir genci gösterdi:

Bu genç, çılgıncasına âşık olduğu nişanlısını, o kızın derdi ile yataklara düşen ölüm haline gelen bir dostuna bırakmış; ayrıca düğün masraflarını bile görmüştü.

Sonra bir savaş sıralarında daha yüksek âlicenaplık örneği veren bir askerden bahsetti:

Düşman askerleri, onun elinden sevgilisini almak istiyorlar, o da kızı savunu-yormuş. Birkaç adım ötesinde, başka düşman erlerinin, annesini kaçırmak üzere olduğunu haber vermişler. Ağlayarak sevgilisini bırakıp annesini kurtarmaya koşmuş. Tekrar sevgilisinin yanına dönünce onu can çekişir bir halde bulmuş. Bu sefer kendini öldürmek istemiş ama annesi ona, kendisinden başka bir kimsesi olmadığını söyleyince yine yaşamaya katlanmış.

Hakemler, oylarım bu askere vereceğe benziyorlardı, fakat padişah söz alıp dedi ki:

-"Onun ve Ötekilerin yaptıkları hep güzel şeylerdir ama bu hareketler beni hay­rete düşürmedi. Asıl Zadig, dün, beni şaşırtan bir şey yaptı:

Bakın, vezirim ve gözdem olan Koreb, epey zamandan beri gözümden düşmüş­tü. Onu ağır sözlerle çekiştiriyordum. Bütün saray adamları da, ona karşı çok yu­muşak davrandığımı söyleyip daha sert olmamı istiyorlardı. Koreb'i batırmak hu­susunda birbirleriyle yarış halinde idiler. Zadig'e fikrini sordum. Koreb lehinde bulunmak cüretini gösterdi.

Ne yalan söyleyeyim, bir hatayı bütün servetleri ile ödeyenler, başkası için sev­giliden vazgeçenler, anaları uğruna yardan geçenler tarihimizde görülmüştür ama bir saray mensubunun, hükümdarı çileden çıkaran azledilmiş bir vezir hak­kında iyi şeyler söylediğini hiçbir yerde okumadım.

Âlicenaplık gösterenlerden her birine yirmi bin altın bağışlanın ama "kupa" Zadig'in hakkıdır. Zadig:

-Padişahım, dedi. Kupaya lâyık olan zâtışahâneleridir. İşitilmemiş bir büyük­lük gösterdiniz. Sultan olduğunuz halde öfkenize karşı söz söylemek cüretini gös­teren bir kölenize kızmadınız.

Padişaha da Zadig'e de herkes hayran oldu. Bütün malını bir günahsıza veren yargıç ile nişanlısını hasta dostuna veren âşık ve anasını kurtarmak için sevgilisini feda eden asker, hükümdarın hediyelerini aldılar. Adlarının âlicenaplar liste­sine yazıldığını da gördüler. Zadig, kupaya nail oldu. Padişah da, "çok iyi bir hü­kümdar" diye nam kazandı.

(Voltaire, Zadig, Çeviren: Fehmi Baldaş)

 

ÖYKÜLEME ÖRNEĞİ

Aynı kalp rahatsızlığıyla aynı kaderi paylaşan iki yaşlı adam aynı odayı da paylaşıyorlardı. Tek fark biri cam kenarında diğeri ise duvar dibinde yatıyordu. Cam kenarındaki yaşlı adam her gün camdan bakarak arkadaşına dışarısını anlatırdı. "Bugün deniz sakin, yine de hafif rüzgar var sanırım çünkü uzaktaki teknenin yelkenleri rüzgarla doluyor. Park bu sabah sakin, iki salıncak dolu iki salıncak boş, dünkü sevgililer yine geldi, aynı yere oturup konuşmaya başladılar, el ele tutuştular, ne kadar da yakışıyorlar birbirlerine. Erguvan ağaçları ne kadar güzel açmış her yer mor bir renk almış, erik ağaçları da beyaz çiçekleriyle onlara eşlik ediyor. Denizin üzerindeki martılar bugünkü yemeklerini arıyorlar, ne güzel de dalıyorlar suya. "Günler böyle geçip gidiyordu, ta ki cam kenarındaki yaşlı adam kalp krizi geçirene kadar. İşte o anda duvar kenarındaki adam yardım düğmesine bassa kurtaracaktı arkadaşını ama şeytana uydu, bunca zamandır sadece dinleyebiliyordu, artık görebilirdi de işte bunun için düğmeye basmadı ve hemşireyi çağırmadı. Aynı kaderi paylaştığı kişiyi ölüme gönderdi ama o bunun haklı bir savunma olduğunu düşünüyordu. Ertesi gün hastabakıcılar ölen yaşlı adamın yerine kendisini koymaya gelmişlerdi. Hemen yatağının yerini değiştirdiler, işte o günlerdir bakmak istediği manzarayı nihayet görecekti. Başını kaldırdı ve pencereden baktı. Karşısında sadece kocaman bir duvar vardı.

 

YAŞLI KIZILDERİLİ/ÖYKÜLEME ÖRNEĞİ

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı.Biri köpeklerden siyah biri ise tam tersi zıt beyazdı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler sürekli dedesinin kulübesinin önünde boğuşup duruyordu.Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu,yanından ayırmadığı iki kurt köpeği idi bunlar. Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olabileceğini düşünüyor, dedesinin iki köpeğe niçin ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz iki zıtlıkta olduğunu merak ediyordu. Artık bunu anlama zamanı gelmişti ve merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece gülümsemeyle torunun sırtını sıvazlayarak ...

"onlar benim için iki simge evlat." dedi

"Neyin simgesi" diye, sordu çocuk yine merakla...

"İyilik ve kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde devamlı mücadele eder dururlar. Ben bunları seyrettikçe hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. " dedi yaşlı reis Çocuk sözün burasında''mücadele varsa kazananı mutlaka olmalı diye düşündü'' ve her çocuğa has , bitmeyen bu sorulara bir yenisini daha ekledi;

"Dede:!!!" Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi iyilik mi? kötülük mü?"

"Hangisi mi? Evlat. Ben hangisini iyi beslersem."

 

İLGİLİ İÇERİK

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME)

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE HİKAYE (ÖYKÜ)

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ÖYKÜ

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMA ÖRNEK METİNLER

HİKÂYE (ÖYKÜ)